Eski eser onarımı değil katliam

Hemen her adımında çam deviren kültürsüzlükle, devleti bilmemenin nelere yol açtığını yıllardır yaşıyoruz. Bu açıklıkla konuşmazsak yol bulamayacağımız görülüyor.


Paylaşın:

Betona gömüldük. Son yıllarımızın bizi getirdiği yer iki kelimeyle bu. Yapılıp edilenleri gökten vahiy gelmiş gibi övenlerimiz, övünenlerimiz olsa da bu halimizle beton gibi sağlam değiliz. Ayrıca, görüldü ki betonun sağlamlığı da sağlamlık değil. Beton gibi dondurulmuş hayatımızın çimentosu dağılıyor. Sebebi bilenler için açık: Bilgiye dayanmayan, kültür zemini ve ahlâkı olmayan hiçbir hareketin, hiçbir işin hayatı iyileştirme ve sağlamlaştırma değeri yoktur. Yaşadıklarımıza bir de böyle bakmak lazımdır.

Baktığınızda memlekete ne güzel eserler kazandırıldı diyebilirsiniz. Doğru gibi görünen bu peşin kabule her yönüyle bakılınca işler değişir. Soru sormak ve cevap aramak lazım: Mesela, diğer ihtiyaçları sıraladığınızda bu yapıları yapmak birinci sırada ve olmazsa olmaz mıydı?  Bomboş yollar, az geçilen köprüler, ıssız havaalanları yapılmasa hayatımızda ne eksilecekti? Sonra yaptığınızı ucuza mı, pahalıya mı mal ettiniz? Milletin parasını doğru mu harcadınız? Bir beşe, ona getirildiyse “Ben şunu yaptım” diyenin çok utanacağı bir sonuç çıkmaz mı? Böyle anlamaya dönük sorular yeterince konuşulmadı.  Bunlar, sorulur, konuşulur.

Acaba?

Ekonomik konulara hâkim değilim. Yapılanlara bu sorular ışığında bakılınca yirmi yılın korkunç israflara yol açan bir hovardalıkla anılacağı kesindir. Bilenlerin ortaya koyduğu sonuç budur. Millet kesesinden hovardalığın ölçüsü, ahlâkı olamaz. Meseleye buradan bakılması tabiidir. Ben de bu doğruluk ve kurallara uygunluk boyutuyla meseleyi ele alanlardanım.

İnşaat çılgınlığının nerelere vardığını bilenler bize anlatmalıdırlar. Ölçülebilir, hesaplanabilir ve hesap verilebilir olmayan hiçbir işin devlet hayatında yeri olmaz. Hesap verilebilirlik ortadan kalkmışsa, ilgili kurumlar, başta Meclis, Sayıştay ve nihayet mahkemeler devrede değillerse düşünmek lazımdır.

Bu cümleleri yazmak için masa başına geçmemiştim. Devlet eliyle yaptırılan restorasyonlara dokunduğum yazıya devam edecektim. Sonra hatırladım ki restorasyon da inşaat işinin bir parçası gibi görülüyor.

Bozan “inşaat furyası”

Şöyle düşünüldüğü neredeyse açık: Altı üstü tamir işte. Parayı verir yaptırırız. Diğer yapılar gibi kesenin ağzını bol açmayı tabii ki ihmal etmeyeceğiz. ‘İnşaatı, özel uzmanlık isteyen tarihi eserlerin tamiri işini bilenler yapar“ diyorlar. Hayır, bu işi herkes yapar. Bizim acelemiz var. Yıkılan eserleri kurtaracağız…

Yirmi yılın bakışı buydu. Son yıllarda, eski eser onarımlarında ecdada, tarihe saygısızlık edildiği bazen gündeme geldi. Birileri bu eleştirileri duymuş ve insafa gelmiş olmalı ki “restorasyonlarda artık uzmanlık arayacağız” açıklaması duyuldu. Olan olduktan, güzelim eserler tanınmaz hale getirildikten, bir daha dönülmeyecek kadar bozulduktan sonra neye yarar demeyeceğim. Zarardan dönüleceğinin işaretiyse yine de iyi. İstanbul’u mahvettikten sonra “İstanbul’”a ihanet ettik” denildi ve ihanete devam edildi. Öyle olmayacağını umarım. Kaç türlü ihanetin pençesine düşmüş güzel ülkemin tarihine de ihanet edildi. Kaç türlü ihanete, eski eser onarımının, teknik tabirle restorasyonun da eklenmesine şaşılmaz. Hemen her adımında çam deviren kültürsüzlükle, devleti bilmemenin nelere yol açtığını yıllardır yaşıyoruz. Bu açıklıkla konuşmazsak yol bulamayacağımız görülüyor.

Yıkılmadık ne kaldı?

“Uzmanlık arayacağız” diyen ses, yeni yıkımları-zulümleri önleyecekse önemlidir. Yeter ki bilime, bilgiye dönülmüş olsun. Geçen yıl Galata Kulesi’ne buldozerle dalındı, hatırlayın!  Beş yüz yıllık Pirinç Hanı’na çelik kapı takılmasının üzerinden de bir yıl geçti. Biz Pirinç Hanı’nı, yanındaki Ulu Camii ve daha yüzlerce eseri yaptığımızda Amerika henüz keşfedilmemişti. Üsküp, Saraybosna gibi onlarca şehri de o yıllarda kurmuştuk. Ceddimiz yaptı, biz koruyamıyoruz. O yapıcı yüksek kültür seviyesinden bu kültürsüzlük ve saygısızlığa düşmemiz üzerinde düşünmek lazım.

Osmanlı Asırları’ndan önce Selçuklu Türklüğünün kurduğu şehir ve yapılardan bugüne kalanların yeni tamir edilenlerine bakanın yüreği sızlar. Hemen hiçbiri düzgün onarılmamıştır. Konya, Kayseri, Sivas ve Erzurum gibi Selçuklu şehirlerinde harap edilmiş ecdat yadigârlarının cehaletin kör kazmasına kurban edildiğini gördükçe içi kan ağlar. Her yıl, üç beş defa geçtiğim Aksaray Nevşehir yolundaki hanlar yıkılmış-dökülmüş haldeydi. Hüzünle bakardım. Şimdi onlar tamir edildi ve hiç bakamaz oldum.  Ne yazık ki onarılmadılar, yeniden yapıldılar. Alayhan, Ağzıkarahan ve Tepesidelikhan, şimdi -benzerleri yüzlerce tarihi eser gibi- yapıldıkları dönemin özelliklerini yansıtmayan yenilenmiş yapılardır.

Dünya, eskiyi koruma konusunda titizdir. Eski eserlere insanlığın ortak kültürü ve mirası olarak bakılır. Ortak tavırla korumak için sıkça uluslararası toplantılar yapılır. Yanlışlar, doğrular görüşülür. Olacaklar maalesef belli: O mahfillerde, bundan böyle bizim yaptığımız onarımlar yanlışlar arasında sayılmayacak. Restorasyonda hiç yapılmayacak kötü örnekleri verdiğimiz konuşulacak. Çünkü dünyanın büyük küçük birçok ülkesinde böyle bir tarih ve kültür saygısızlığı kabul edilemez.

 

 

 

Yazar

A. Yağmur Tunalı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar