Yükleniyor...
Türkmen şehri Kerkük’ün resmi binalarına ve kalesine Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bayrağının asılması, hukuk tanımayan Barzani zorbalığının son saldırısı olmuştur. Olaya Türk medyası geniş yer verdi. CHP, hükümeti göreve çağırdı, MHP Genel Başkanı Barzani’yi eleştirdi. Milliyetçi camia, özellikle Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan sessiz kalan Erdoğan ve Yıldırım’ı “evet oyu uğruna, Kerkük’ü satmakla” suçladı. Barzani’nin KDP’si (Birlik İnsiyatifi) 16 Nisan referandumunda ‘Evet’ oyu vereceğini açıkladı. Hükümetten destek bulamayan Türkmenler, “Kerkük’e el koymak” olarak gördükleri saldırıyı, Türkiye’de ve Kerkük’te şiddetle telin ederek, “Kerkük’ü teslim etmeyeceğiz. Gerekirse elimizdeki silahlarla karşı koyarız“ dedi.
BM, (UNAMI), “Kerkük Valisi’nin Kerkük Kalesi’ne IKBY bayrağı dikme kararının endişe verici olduğu, Irak Anayasası’na göre Kerkük’ün Irak merkezi hükümetinin yetki alanında bulunduğu ve burada Irak bayrağı dışında bir bayrağın göndere çekilemeyeceğini” kaydetti.
Bağdat hükümeti “Kerkük yönetiminin böyle bir yetkisinin bulunmadığını” resmen açıkladı. Maliye Bakanı, “Bu yanlıştan dönülmezse Kerkük valiliğine hiçbir ödeneğin gönderilmeyeceğini” söyledi. Bir Türkmen kardeşimiz, böyle bir durumun daha önce de yaşandığını, Barzani’ye Türkiye’nin yardım elini uzattığını ileri sürdü.
Öksüz gibi bırakılmış Türkmenler feryat ediyor, Irak hükumeti karşı çıkarak mali baskı yapıyor, BM, endişe duyduğunu ve burada Irak bayrağından başkası kabul edilemez diyor. İyi de bizim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ne diyor, bakalım: “Tek taraflı adımların da bir faydası olmaz. Böylesine bir adımın Irak’ın geleceğine, istikrarına, güvenine de faydası olmaz. Bu atılan adımı desteklemiyoruz. Doğru bulmuyoruz. Böyle yanlış adımları bizim desteklememiz veya doğru bulmamız mümkün değil.”
Ben Barzani olsam, “Türkiye arkamda der”, Kerkük’ü işgale devam ederim. Bakana bak, Türkiye’nin değil de, Irak’ın geleceğinden, istikrarından sorumluymuş gibi konuşuyor. Almanya ve Hollanda’da EVET propagandası yapamadık diye bütün Avrupa’yı karşımız alan, kıyameti koparanların, Barzani’nin Kerkük’e el koyması karşısında süklüm püklüm olmaları her şeyi anlatmaya yeter de artar bile.
Barzani’nin gücü (!)
Bilindiği gibi Kerkük, plebisit yapılıncaya kadar Bağdat’a bağlı “özel statü”de bir bölge idi. Irak Anayasası’nın bu hükmünü tanımayan aşiret reisi Barzani, önceleri de ülkede yaşanan kaostan yararlanıp birçok Türkmen ve Arap şehrini sessizce(!) işgal ederek topraklarına katmıştı. Şimdi soralım; kanun-kural, hak-hukuk nedir tanımayan, barış ve istikrarın düşmanı zorba aşiret reisi gücünü kimlerden ve nereden almaktadır? Bunun için kısa bir durum muhakemesi yapalım. Muhakemeye rahmetli Dündar ağabeyin dediği gibi düşmandan değil kendimizden başlayalım. Son menfur bayrak meselesi nereden çıktı, onu hatırlayalım. Barzani Türkiye’ye geldiğinde İstanbul ve Ankara’da, Türk Bayrağı ile Bölgesel Yönetim bayrağı birlikte dalgalandırıldı. Böylece sanki Barzani, bağımsız bir devletin başkanıymış gibi muamele gördü. Medya bu olayı, referandumda evet için Barzani’den yardım istendi şeklinde duyurdu. Ardından Kerkük’te bayrak rezaleti yaşandı. Kürt kökenli Kerkük Valisi Necmeddin Kerim, bir soruya “Kürdistan bayrağı Türkiye’de, İstanbul ve Ankara’da göndere çekiliyorsa Kerkük’te neden çekilmesin?” diye cevapladı.
Üniter yapıdaki Irak Cumhuriyeti, 2005 yılında ABD-İngiliz ikilisinin hazırladığı “Irak Federal Cumhuriyeti” anayasası ile rejim değiştiriyordu. Federal anayasa henüz referanduma sunulmadan, Irak halkı görüşünü bildirmeden Türkiye kabul ettiğini açıklamıştı. Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü hep savundu. Ama federasyon rejimi olarak ve yegâne dostumuz (!) gibi muamele gören Barzani yönetiminin bağımsızlığa giden yolunu açık tutarak. Aynı siyaset Suriye bahsinde de karşımıza çıkmaktadır. Belki de, “Eset” siyasetinin temelinde bu şart yatmaktadır. Hatta 16 Nisan referandumu ile Türkiye’nin millî-üniter rejiminin federasyona (etnik) dönüştürülmesi düşünülmektedir, diyebiliriz. Ne tesadüf, bölgemiz için “Büyük Ortadoğu Projesi, BOP” da böyle bir dönüşümü öngörmektedir.
Burada büyük bir Türkiye Cumhuriyeti var, nasıl oluyor da, Barzani 40 yıldır, 40 bin kişinin kanına giren bölücü PKK terör örgütünü bağrında barındırıyor? Türkiye’yi, “Siz Kerkük’e karışırsanız, ben de Diyarbakır’a karışırım” diye tehdit ediyor.
16 Kasım 2013‘te “Çözüm sürecine” destek vermesi için davet edilen Barzani ne demiş, hatırlayalım: “Burada Kürdistan bayrağı ile karşılanacağımı rüyamda görsem inanmazdım.”
Belediye Başkanı Osman Baydemir; “Değerli Başkan Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz. Bugün güney Kürdistan’ın Başkanı memleketi olan Amed’dedir. 90 yıllık tabu yıkıldı, Kürdistan kabul edildi.”
Fazla heyecanlanmayalım, bir de Başbakan Erdoğan’ı dinleyelim: “Bu sadece bir başlangıç. Çözüm süreci sadece bir yıl içinde bizi bu kadar değiştirdiyse, birkaç yıl içinde olacakları varın siz de bir hayal edin. Diyarbakır değiştikçe Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu değişecek, Diyarbakır değiştikçe Irak değişecek, Suriye değişecek.”
Anlamayanlara ne diyelim? Ölümün denemesi olmaz. Referandumda “EVET” de öyle değil mi?