KIZIL KAPİTALİZM

12 Mayıs 2016 “Kızıl Kapitalizm”, Çin ekonomisinin ve özellikle de finansal yapısının kabuğunu soyarak anlatan bir kitap. 2013 yılında The Economist tarafından yılın kitabı seçilmiş. Kitabın yazarları; Carl E. Walter ve Fraser J. T. Howıe. Her ikisi de 20 yıldan beri Çin’de yaşıyorlar, Çince eğitim almışlar, Çin’de finans ve bankacılık sektörü ile ilgili uluslararası firmalarda […]


Paylaşın:

12 Mayıs 2016

“Kızıl Kapitalizm”, Çin ekonomisinin ve özellikle de finansal yapısının kabuğunu soyarak anlatan bir kitap. 2013 yılında The Economist tarafından yılın kitabı seçilmiş. Kitabın yazarları; Carl E. Walter ve Fraser J. T. Howıe. Her ikisi de 20 yıldan beri Çin’de yaşıyorlar, Çince eğitim almışlar, Çin’de finans ve bankacılık sektörü ile ilgili uluslararası firmalarda çalışmış önemli ekonomistlerdir.

Bendeniz 1998 Mayısında Orman bakanlığı adına Tarımsal-ormancılık konusunda inceleme yapmak üzere iki hafta süre ile Çin’de bulundum. Pekin, Hong Kong gibi büyük şehirler dışında 3 bin Km. yol kat ederek, her gün başka bir yerde konaklayarak, bu dev ülkenin belli bir kesimini gözlemleme şansım oldu.  O günden beri de Çin hakkındaki yayınlar ilgimi çeker, kitabı da bu bağlamda okudum. Kitaba ileride dönmek üzere Çin ile ilgili bazı gözlem ve düşüncelerimi paylaşmak isterim.

68 kuşağı olarak tanımlanan bizim nesil, Türk solunun Çinci – Rusçu veya Leninist-Maoist olarak bölünmüşlüğüne, içlerinde olmasak da tanık olageldik. 1917 devrimi ile başlayan Rus komünizmi 1991 de çöktüğü halde, 1949 da başlayan Maoist Çin devrimi kimilerine göre değişime uğrayarak, kimilerine göre de kapitalizme doğru makas değiştirerek yoluna devam ediyor.

Çin’i her kesim kendi bakış açısına göre başka türlü değerlendirmektedir. Ben bunu körlerin bir fili tuttuğu organına göre farklı tarif edişlerine benzetirim. Mesela, termik santrallerine ve sanayi tesislerine bakınca, çok fazla CO2 salınımı ile küresel ısınmaya olumsuz katkı yaptığını düşünebilirsiniz. Ama aynı zamanda her yıl 0n milyon dekar ile dünyanın en fazla ağaçlandırma yapan ülkesi olarak, bu soruna olumlu katkısını takdir edebilirsiniz. Keza Şanghay merkezli doğu kesimini görünce Amerika’ya benzetebileceğiniz gibi, Batı Çin’de azgelişmiş bir toplum manzarası ile karşılaşabilirsiniz.

Kapitalist veya liberallere göre; Komünizm iflas etmiştir. Çin artık bir kapitalist rejime sahiptir.

 Sosyalistlere göre; Çin bir komünist rejime sahiptir. İktidarda tam bir komünist parti vardır. Bu parti, kapitalist sistemin enstrümanlarını kendine özgü bir tarzda kullanmaktadır.  ABD gibi bir kapitalist dev varken, dünyamız bir başka kapitalist devi kaldırmaz.

 Çin yüz yıldan fazla süren politik kargaşa ve savaşlardan sonra, 1949 Mao devrimi ile kendine has bir komünist rejim kurmuştur. Mao’nun 1976 da ölümünden sonra da 1978-2008 yıllarını kapsayan 30 yıllık büyük dönüşüm programı ile de günümüzdeki başarısını sağlamıştır.

Konfüçyüs ve Mao

Konfüçyüs ve Mao günümüzdeki Çin kalkınmasını anlamamız için bilinmesi gereken iki önemli fenomen. Konfüçyüs bir düşünce adamıdır. Konfüçyanizm, bir din değil ama 1912 yılına kadar resmi din olarak işlev görmüş, bir ahlaki sistemdir. Şurası bir gerçek ki, hangi dine mensup olursa olsun, bir Çinlinin kültüründe, hayat anlayışında, ahlaki yapısında, toplumsal ilişkilerinde en etkin unsur, Konfüçyüs öğretisidir.

Konfüçyüs, metafiziği reddeder. Akla hitap eder. Atalara saygıyı esas alarak, atalar kültünü ön plana çıkarır. Bilgiye ve eğitime önem verir. “Bilgi desteğinden yoksun fikir tehlikelidir.” der.

 Çin insanı ve Çin toplumu Konfüçyanizmi içselleştirerek kendine hayat düsturu yapmıştır. “Çin kalkınmasını sağlayan beşeri sermayenin hamurunu Konfüçyanizm yoğurmuştur.” demek abartılı olmasa gerek.

Çin, geçen yüzyılın ilk yarısında emperyalist–kapitalist sistemin en geri, en yoksul ülkesiydi.  Batılı ülkelerin 200-300 senede tamamladığı bir süreci 1949 dan sonra 65 yılda tamamlayarak büyük aşama kaydetmiştir. 1949-1976 Mao dönemi, 1978-2008 yıllarını kapsayan 30 yıllık büyük değişim döneminin de altyapısını oluşturmuştur.

Mao’nun başarısız Sovyet rejiminin hatalarına düşmeyerek, günümüzdeki Çin kalkınmasına giden kanalları nasıl açtığını birkaç örnekle açıklamanın uygun olacağını değerlendirmekteyim.

Çin devriminin başarısı toprak devrimine dayanır. Günümüzdeki sanayileşme için gereken dev işgücü kaynağı, topraklandırılan bu özgür köylüden çıkmıştır. Mao köylüyü topraklandırarak işe başlamış sulama sistemi, teraslama gibi arazi iyileştirmelerini teşvik ederek verimi arttırmış, toplumu doyurmuştur. Sovyetler gibi hantal tarım işletmeleri (Kolhozlar) kurmamıştır.  Mao, bir tarım toplumunda köylülüğü değiştirerek her şeyi değiştireceğini düşünmüştür ve uygulamıştır. Marksist teorideki gibi işçi sınıfına dayanmayı düşünmemiştir. Sonuçta, şehir-köy farkını, işçi-köylü farkını, tarım-sanayi farkını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

Mao, Çin’de milli burjuvaziyi devlet kapitalizmi yoluyla adım adım ehlileştirerek, burjuvalara işletmelerden pay vererek, birikimlerinden yararlanarak sisteme entegre etmiş, dışlamamış, yani sistemin içinde bırakmıştır.

Mao, “Rus prezidyumu” gibi halktan kopuk bir bürokratik sınıfın gelişmesine izin vermemiştir.

Rusya’nın Çekoslovakya ve Afganistan’ı işgallerini tasvip etmemiştir. Mao, gerçeği geçen yüzyılın teorilerinde aramamış, hayatı boyunca teoriyi pratikten çıkartmıştır.

Toplumda ayrıcalıklı bir kesim yaratılmamasına özen göstermiş, oğlunu Kuzey Kore’ye savaşa göndererek topluma örnek olmuştur. Oğlunu o savaşta kaybetmiştir.

Mao, Atatürk ve devrimlerini de yakından incelemiş, ona hayranlık duymuştur. 1949 da devrim gerçekleştiğinde Atatürk’ün resimleri Lenin ve Gandi ile birlikte ortaokul 8 sınıf kitaplarının kapağına konmuştur.

“Kızıl Kapitalizm” kitabına geçmeden önce, Çini doğru algılamak bakımından, yukarıdaki değerlendirmeyi yapmanın uygun olacağını düşündüm.

Kitapta yapılan tespitleri özetlersek

1976 da Mao’nun ölümünden sonra en güçlü adam, Deng Xiaoping, “dörtlü çete” tarafından iktidardan uzaklaştırıldı. 1978 de “dörtlü çete”nin bertaraf edilmesiyle, Deng Xiaoping’ ikinci defa iktidara geldi ve büyük Çin kalkınması başladı. Mali sistemin çerçevesi ise 1990 ların başında Jiang ve Zhu tarafından kuruldu. Ekonomik ve politik sistemi riske atmayan muhtelif yasalar çıkarıldı. “Bankacılık düzenleme kurulu”, “Sermaye piyasası kurulu” ve “Borsalar” gibi kapitalist düzenin kurumları oluşturuldu.

Çin’de şu anki ekonomik sistem; Yurt içinde devlet ekonomisi, ihracata yönelik özel sektör ekonomisi olmak üzere ikili bir yapıya dayanır. Siyasi irade için temel hedef bu yapıyı oluşturmaktı.

Bunun için önce tüm bakanlıklar küçültüldü. Sovyetlerden ilham alınan planlı devlet kuruluşları revize edildi. Bakanlıklar Batı tarzı kuruluşlara dönüştü, ama başlarında aynı kişiler vardı.

Batı, Çin’in artık geri dönülmez bir liberalizm yolunda olduğuna inanarak, yılda 60 milyar dolar yabancı sermaye girişi sağladı, bu miktar kısa sürede 100 milyara çıktı.

Çin hükümetinin amacı küresel ölçekte rekabet yaratabilecek bir grup şirket yaratmak idi. Yaratılan bu monopoller, Çin finans sisteminin desteği ile dokunulamaz olarak büyümüşlerdir. Bunlar Batı görünümünde oldukları için, uluslararası piyasalarca da kabul görmüşlerdir.

Seçilmiş KİT ler denizaşırı borsalara kote edildi. “China Mobile” 4,5 milyar dolar yabancı kaynak sağladığında artık dönüş yoktu. (Bizdeki Türk Telekom gibi tamamı satılmadı) Batı, Çine para aktarmaya başlamıştı. Sonunda 3,6 trilyon dolarlık dış borsa geliri sağlandı. Bu kitlerin de sadece azınlık hisseleri satılmıştı.

1997 de Asya finansal krizi çıktı. Çin bundan az etkilendi.

Çin devleti hala komünist parti hiyerarşisi çizgisinde yönetilir. Merkez bankası kararlarında Banka Başkanı değil, hükümet etkindir. Çinli yatırımcılar borsada, şirket icraatlarını değil hükümet politikalarını izlerler. Çünkü değer yaratan şirket değil hükümettir. Devlet, Çinin önemli KİT lerinin yöneticisi gibi davranmaktadır.

4 büyük banka Çin toplam varlıklarının %45 ini yönetirler. Çin halkı büyük bir disiplin içinde kahramanca tasarruf eder, bu bankalar da kredi ve tahvil çıkararak Çin ekonomisini yüksek devirde tutarlar

Çinin ekonomik büyümesi dolaylı finansmana bağlıdır. Halkın tasarrufları talimat doğrultusunda devlet kuruluşlarına gider. Çin halkından tasarruf alır ama yurt dışından borçlanmaz. Bu ilkel sermaye birikimi diğer olumsuzlukları perdelemektedir. Mesela, Hükümet 2003 te 400 milyar dolar sorunlu krediyi banka bilançolarından silebilmiştir.

Çinin finans sistemi büyük duvarlarla dünyadan ayrılmış bir imparatorluktur.

Çin de devlet ve komünist parti sermaye piyasalarını devlet planlamasıyla karıştırmaya (kombine etmeye) büyük çaba harcayarak kısa sürede göz alıcı bir değişim yaratmıştır.

Çin parası yuan tam konvertibl değildir. Olursa kızıl kapitalizm biter. Dış piyasadan tecrit edilmiş olmak, krizlere dayanıklı olduğu anlamına gelmez. Çin halkı kahramanca tasarruf eder, bankalar da dağıtır. Çin halkının Amerikan tarzı tüketimi, Çinin doğu sahilleri dışında bilinmez.

Sonuç

Yukarıdaki tespitleri yapan yazarlar, dışardan muazzam bir büyüme hikayesi olarak görünen Çin ekonomisinin içinin iniş-çıkışlar ve fiyaskolar silsilesi olduğu sonucuna varıyorlar. 2050 den sonra her dört Çinliden birinin 65 yaşın üstünde olacağı, tasarrufların azalacağı ve sosyal güvenlik giderlerinin artacağı da dikkate alınınca, Çin’in gelecekte ABD yi de geride bırakarak, dünyanın bir numaralı süper gücü olmasının pek mümkün olmadığını iddia ediyorlar.

Kitabın yazarları batılıdır, dolayısıyla gözlem ve yorumlarını Batı bakış açısıyla yapmış olabilecekleri dikkate alınmalıdır. Başkaca birçok yayınlarda kitaptaki görüşlere aykırı olarak ve hiç de yabana atılmayacak aşağıdaki görüşler de ileri sürülmektedir;

Çin’in son 30-40 yıldan beri başarı ile sürdürdüğü gelişme temayülünü tökezlemeden sürdürmemesi için hiçbir neden yoktur. Alışılagelmiş doktriner kalıplar içinde olmak önemli değildir. Dün Mao’nun yaptığı gibi günümüzdeki yönetimler de teoriyi pratikten çıkararak kendine özgü başarılı olan bir model yaratmışlardır. Bu model onu dünyanın bir numaralı gücü yapabilir. Dahası bununla da kalmayıp Çin kültürü, günümüzün baskın Amerikan kültürünün önüne geçerek, hızla dünyamızı etkisi altına alabilir. Çünkü Çin Kültürü Konfüçyanizme ve kadim Çin Medeniyetine dayanmaktadır. Amerikan kültürü gibi sığ değildir.

Zamanın hangi görüşü doğrulayacağını ise yaşayarak göreceğiz.

Yazar

Aziz Bozatlı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar