Yükleniyor...
6 Haziran 2018
4 Haziranda ülkemiz için çok önemli ve demokratik parlamenter sisteme dönülebilmesi umudumuz için köprüden önceki son çıkış niteliğinde bir seçime gidiyoruz. Seçim Olağanüstü hal şartlarında gerçekleştiğinden, siyasal iktidarın muhalifler için birçok kısıtlama getirmesinin önünde hiçbir engel yok gibi. Medyanın %90’ı İktidar tarafından kontrol edildiğinden, medyada muhalefete hemen hemen hiç yer verilmemektedir. TRT de ise belli bir periyodda; AKP-MHP ittifakına 37 saat 40 dakika, diğer tüm muhaliflere de 3 saat 13 dakika yer verildiğini medya verilerinden öğrenmekteyiz.
Bugüne kadar izlediğimiz siyasi partilerin propaganda çalışmalarında, iktidarın tüm kamu imkânlarını sonuna kadar kullanmasına karşılık, muhalefetin özel sektörden bile salon bulmakta güçlüklerle karşılaştığı bir orantısızlık, bir adaletsizlik yaşanmaktadır.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 2 Haziran’da yaptığı Gaziantep mitinginde yaşananlar, bu orantısız yarışın bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu. Akşener, daha sonraki Kırıkkale mitinginde, iki yıldan beri maruz kaldığı engellemelerin en çirkininin Gaziantep’teki olduğunu özellikle vurgulamıştır.
Akşener tarafı kamyonlarla yollarının kesildiğini söylerken, şehrin yöneticileri, her mitingde benzer tedbirlerin alındığını, Akşener’e özel bir zorluk çıkarılmadığını iddia etmişlerdir. Gaziantep olayını yazı konusu yapmamın iki nedeni vardır; Birincisi Gaziantepli oluşum, ikincisi bu olaydan hareketle toplumumuzun seçimlere yaklaşımını irdelemektir. Gaziantep’te birçok kaynaktan edindiğim bilgilere göre olayı şöyle özetleyebiliriz;
Her mitingde alana giden yolların kesildiği doğrudur. Ancak alana giden diğer siyasilere barikatlar açılarak geçmeleri sağlanmaktadır. Diğer mitinglerde yol kapama, polisin kolayca açıp yol verebileceği barikatlarla yapılırken, Akşener’in geçeceği bilinen yolda, kamyonla kapatma yapılmış, Akşener kamyon sürücüsü ile muhatap edilmiştir. Her kapatılan yolda, itfaiye, ambulans veya diğer acil geçişler için barikatı açma yetkisine sahip bir polis bulundurulması gerektiğini Gaziantepli yöneticiler bilmiyorlar mı? Akşener’in muhatabı olan kamyon sürücüsünün utangaç ve telaşlı halini ekranlarda izledik. Kaldı ki, bir siyasi parti genel başkanı ister miting için, ister başka maksatla olsun, bir şehre geldiğinde onun aracına bir eskort görevlendirilmesi ve gerekli ek koruma tedbirlerinin alınması devletin görevidir. Gaziantepli yöneticiler, ya aldıkları talimatla veya durumdan vazife çıkararak, en hafif tabiri ile görevlerini kötüye kullanmışlar ve bir kadın genel başkana nezaketsizlik yapmışlardır.
AKP mitinglerinde vatandaşların miting alanına ulaşması için ücretsiz tramvay dahil, her türlü kolaylık sağlanırken, Akşener’in mitinginde tramvaylar çalıştırılmamıştır. Konuşma platformundaki “Gaziantep’e hoş geldiniz” pankartı belediye ekiplerince sökülmüştür. Yol kapaması çok geniş tutularak İyi Partililerin alana ulaşması zorlaştırılmıştır.
İşin daha acı olan bir başka tarafı ise tüm adaletsizliklerin, bu ülkenin halen görevdeki adalet bakanının da milletvekili adayı olduğu bir seçim çevresinde cereyan etmesidir. Bu nezaketsizlik doğup büyüdüğüm şehre yakışmamıştır. Gaziantep bundan 61 yıl önce de bir seçim skandalı yaşadı. Olayların merkezindeki CHP il binası ile o sırada benim dördüncü sınıfında okuduğum Dayı Ahmet Ağa İlkokulu karşı karşıya idi. Olayları izleyerek ve ayrıntılarını yıllarca büyüklerden dinleyerek büyüdüm. İktidar baskısı had safhada idi. Birçok CHP li takibata uğradı, önce Adana sonra da Yozgat hapishanesine gönderildiler. Belgeleri bertaraf etmek maksadıyla adliye binası kundaklandı, tüm belgeler kül oldu. Hemen ekleyeyim, ailem Demokrat Partili idi.
Değinmek istediğim konu esasen siyasal etik ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmayan bu tip olaylara karşı toplumun takındığı(veya takınmadığı) tavır ve duruşudur. Bu bağlamda toplumumuzun üç ayrı kesiminin tavır ve duruşuna göz atacağız; Aydınlar, medya mensupları ve geniş halk kitleleri.
AYDINLAR
Toplumumuzda aydın, münevver ve entelektüel kelimelerine hemen hemen aynı anlamlar yüklenmektedir. Aydın, kendi toplumunun kültür değerleri ile yoğrulmuş, kendisini yetiştirerek aydınlanmış ve toplumu aydınlatmaya yetkin olmuş kişidir. Aydın, gerçeği apaçık, kılık değiştirmeden, maske giydirmeden, olduğu gibi söyleyen öncü, uyanık ve toplumu uyaran adamdır. Duygusal değil, akılcıdır. Aydınları susan veya konuşma adına geveleyen toplumun siyasetçilerinin halkı aldatması kolaylaşır. Aydınlar toplumsal problemlere ilk müdahil olan, yanlışlara ilk itiraz eden, hukuksuzluğa ilk başkaldıran kişiler olmalıdırlar. Bir fikrin bir ideolojinin körü körüne bağlısı olmamalıdırlar. Bu bağlamda Kemal Tahir’in aydın tanımı çok anlamlıdır;
“Her sabah açtığın gazete veya okuduğun bir kitap sayfasındaki gerçek, seni o güne kadar tüm öğrendiklerini gözden geçirmeye zorluyor da, eğer sen buna razı değilsen entelektüel değilsin, aydın değilsin ve hatta namuslu bir okur-yazar bile değilsin.”
Kemal Tahir’in başından geçen aşağıdaki olay karşısında aldığı tavır, yukarıda söylediği aydın tanımı ile tam uyumlu bir tavır ve haysiyetli bir duruştur.
Kemal Tahir İnönü hayranıdır. 1933 te Serbest Fırka kurulur. CHP bu rakiple belediye seçimlerine girer. CHP partizanlıklar yapar. Serbest Fırka kapatılır. Partiye girenlere düşmanlık edilir. Şehzade başında aşçı dükkanı işleten Hamza Ağa Serbest Fırkaya girmiştir. Parti kapatıldıktan sonra, dükkanına kimse uğramadığı için ömrünün son günlerini sırtında ip ile hamallık ederek tüketir. Bu durum Kemal Tahir’i üzer ve kendi partisine şu ağır eleştiriyi yapar; “Tepelenen devrim düşmanlarının(!) tepeleyen devrimcilerden daha namuslu olduklarını kendi gözlerimle gördüm”
Haksızlık karşısında başkaldırmak, doğruları haykırmak ve gerekirse, o güne kadar durduğun yeri terk edebilmek, İşte aydın tavrı ve duruşu budur.
Günümüzde kendini “aydın” sınıfına koyup da, yaşanan hukuksuzluklara böyle tavır koyabilen ve durduğu yeri değiştiren birini görebiliyor musunuz?
MEDYA MENSUPLARI
Medyanın geniş halk kitlelerini etkileme gücünü bilen AKP, iktidara geldiği günden beri adım, adım medyayı ele geçirmiş ve günümüzde yaklaşık %90 ını kontrol etmektedir. Ülkenin gerçek gündemi yerine iktidar ve yandaşı medya tarafından yaratılan yapay gündem ile toplum meşgul edilmiştir. Televizyonlarda tartışmalar tamamen iktidar yanlısı medya mensuplarının kendi aralarındaki sohbete dönüşmüştür. Yumuşak muhalefet yapmak kaydıyla çok az kişiye medyada yer verilmiştir. İktidar yanlısı medyada seçimlerle ilgili olarak; Seçim kanundaki tuzaklardan, Orantısız seçim kampanyalarından, devlet imkanlarının hoyratça kullanımından, kamu personelinin parti yandaşı haline getirilmesinden hiç bahsedilmemektedir. Geniş halk kitlelerinin doğru bilgiye ulaşma hakkı gasp edilmektedir. Kitlelere yalanlar söylenmektedir. Kitleler, medyada serüvenler ve çöpçatan programları izleyip gerçeklerden uzak sanal bir dünyada yaşamaya itilmektedir.
New York Times’in on beş yıl editörlüğünü yapan John Swinton’un bir konuşmasındaki “medya mensubu” tanımı şöyle;
“…Bizler ekranların arkasındaki zengin adamların aletleriyiz. İpleri çektiklerinde dans eden kuklalarız. Yeteneklerimiz, imkanlarımız ve yaşamlarımız tümden diğerlerinin mülküdür. Bizler entelektüel fahişeleriz…” ( İbrahim Okur; “Kurtla yiyip çobanla Ağlaşanlar” Sy;237)
Kalemini satmayan, topluma yalan söylemeyen medya mensuplarını tenzih ederek, günümüzde Swinton’un tanımına uyan tipleri her gün ekranlarda izlemekteyiz. Bu tiplerden, herhangi bir olumsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk karşısında doğru bir tavır almaları veya doğru bir duruş sergilemelerini beklemek hayaldir.
HALK KİTLESİ
Ülkemizde geniş halk kitlelerinin politik tercihlerini yaparken, ekonomi, eğitim, sağlık gibi ülkenin genel kalkınma parametreleri değil de din, mezhep ve etnisite gibi kültürel kodlar üzerinden pozisyon alması yeni bir durum değildir. Ancak son 16 yıllık AKP uygulamaları, halkımızın kültür kodları üzerinden kutuplaşmasını keskinleştirdi. Sn. Erdoğan ve AKP bunu özellikle yaparak hem taraftarlarını konsolide ettiler ve hem de onları gerçek gündemden, gerçek hayattan kopararak sanal bir dünyaya hapsettiler. AKP, Alevi dedi böldü, Sünni dedi böldü, yargıda dedeler saltanatını yıktık dedi böldü. Böldü, böldü. Halkın sorgulamasını, akıl yürütmesini istemediler. AKP, karşıtlarını o kadar ötekileştirdi ki, AKPli yurttaşlarımız ötekilere yapılan haksızlıkları görmezden geldi, hatta kutsadı. Ötekilere karşı toleransları azaldı veya kayboldu.
İşte onun için benim Gaziantepli hemşerilerim, Meral Akşener’e yapılan muameleyi sorgulamıyor. “Benim partim, benim belediye başkanım yaptıysa doğru yapmıştır veya bir bildiği vardır” diyor. “Ben AKP mitingine bedava tramvayla giderken, İYİ Partililer arabalardan indikten sonra iki, üç kilometre yol yürüyerek güçlükle alana ulaştılar, bu haksızlıktır” diyemiyor.
SONUÇ
Toplumumuz bir yandan önder aydınlar olmadığı veya ön plana çıkmadığı için, diğer yandan yanıltıcı ve yönlendirici haberler ile doğru bilgiden mahrum edildiği için şaşkın sürü konumuna indirgenmiştir. Ortalama seçmen eğitim seviyesinin ilkokul 5-6 sınıf olduğu düşünülürse, böyle bir kitlenin konuları araştırması, kaynağından öğrenmesi yerine duyarak ve duyduğuna da inanarak kararlar alması, yadırganmamalıdır. Bizim halkımız çok kıymet verdiği dinini bile birilerine sorarak öğrenir ve duyduğuna da iman eder. Demokrasimizi geliştirmek için, halkımızın bu zafiyetinden siyasal çıkar sağlamak yerine, onun doğru bilgilenmesini ve siyasete daha aktif, daha bilinçli katılmasını sağlamalıyız.
Halkın tercihlerinin sandıklara tam olarak yansıdığı, adil bir seçim yapılması İktidarların sorumluluğundadır. Muhalefete yapılan engelleme ve baskılar siyasal iktidarların demokrasi karnesine kırık not olarak kaydedilmektedir. 1946 seçimlerinde Mersin-Aslanköy, İsparta-Senirkent ve Hatay-Erzin-Özerli’de halkın sandıklardaki gizli sayım işlemine karşı çıkmaları üzerine takibata uğramaları, bir demokrasi ayıbı olarak CHP nin karnesine yazılmıştır. 1957 Gaziantep seçimlerine DP nin düşürdüğü gölge ve adliye binası yangını, DP nin karnesine kırık not olarak düşmüştür. Yangının failleri bulunamamıştır ama, bugün Gaziantep’te yaşı müsait olan kime sorsanız, o yangını çıkaran DP linin ismini size söyler.
Bugün toplumdan ciddi bir tepki gelmeyişi, Meral Akşener’e yapıldığı gibi çirkin uygulamaları özendirmemelidir, görüldüğü gibi tarih unutmuyor.
Yetmiş yıllık bir geçmişe rağmen demokrasimizin hala bir birçok eksiği bulunmaktadır. Demokrasiyi sadece sandık sonucuna indirgemek kolaycılığına kaçmadan, öncelikle onu adaletli bir yarış haline getirmeliyiz. Halkımızı seçim süreçlerinin şaşkın sürüsü olmaktan kurtarıp onu bu sürecin önemli bir aktörü yapmalıyız. Seçim süreçlerini kör dövüşü bir kavga olmaktan çıkarıp, centilmence ve dengeli bir yarışa dönüştüren gelenekler oluşturmalıyız. Demokrasimiz gelenekleriyle güçlenecektir.