Yükleniyor...
7 Ekim 2018
Önceki yazımda Millî mücadelemizi Yahya Kemâl’in bakış açısıyla gündeme getirmiştim. Millî mücadelemizi hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamızı gerektiren zor günlerden geçtiğimizi düşünerek, Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabı üzerinden aynı konuyu işlemeye devam edeceğim.
Millî mücadelemize en çok okunan bu kitabı ile ayna tutan Turgut Özakman, gerek millî mücadele içinde yer alan savaş alanlarında ve gerekse cephe gerisindeki toplum içinde yaşanan birçok olay üzerinden insanlarımızı anlatmıştır.
Yazarın anlattığı insanları üç grupta toplamak mümkündür. Birinci gruptakiler “Çılgın Türkler” olarak nitelediği, millî mücadelemize yürekten inanarak verebileceği her şeyini ortaya koyan, vatanperver insanlardır. Anlaşılacağı gibi yazarın kullandığı “çılgın” terimi mecazî olarak “Vatanını çılgınca seven ve bu uğurda her türlü çılgınlığı göze alabilen” anlamında kullanılmıştır (bir metafordur).
Diğer bir grup insan var ki, vatanın emperyalistlerden ve düşman ordularından kurtulmasını isteyen, ama bunun mevcut şartlarda imkânsız olduğunu düşünenlerdir. Kötü niyetli değildirler, ama kötümserdirler, umutsuzdurlar. Bendeniz onlar için “Yılgın Türkler” tanımını kullanıyorum. Bir diğer grup ise çok çeşitli nedenlerle milli mücadelenin karşısında pozisyon almış, düşman ordularına “bizim kuvvetler” diyebilecek kadar aşırılığa kaçabilen “Hain Türkler”dir. Aslında bunların birçoğu da içimizdeki Türk görünümlü Türk düşmanlarıdırlar.
Millî mücadele şartlarını tanımlamak için yazarın verdiği birkaç notu burada belirtmek isterim.
Polatlı’ya kadar çekilen ordunun komutanı Kazım İnanç Paşa Meclis Başkanı Refet Bele’ye Hükümet ve Meclisin Kayseri’ye taşınması için teskere göndermiştir.
Polatlı’ya çekilen ordunun durumunu gözden geçiren Atatürk ve İnönü’nün önüne gelen bilanço:1643 şehit, 4981 yaralı, 374 esir ve 30bin 809 kaçak (üstelik bunların 30 bin 120 si tüfeği ile kaçmış)
Çeşitli gruplar kendi etnik kimliğini hatırlamış ve ayrılıkçı dernekler kurulmuştur.
Milli mücadeledeki yurdum insanlarının durumuna Özakman’ın anlatımı ile bir göz atarak, insan karakterleri üzerinden Millî mücadelemizi hem analım ve hem de anlamaya çalışalım.
Çılgın Türkler
Hasan: Kurtuluş savaşı için İstanbul’da, Kızılay’ın ordumuza yardım çağrısı için kuyruğa girenler içinde “Hasan’dan 5 kuruş” diye harçlığını veren on yaşlarındaki cılız Türk çocuğu.
Çamaşırcı amâ (görme özürlü) kadın: Halide Edip Ankara Öğretmen Okulu konferans salonunda ordunun durumunu anlatıp, kadınlardan yardım ister. “Bu parayı zor günlerim için biriktirmiştim. Sözlerinden anladım ki ordumuz benden daha zorda imiş” diyerek çatlamış avucundaki sımsıkı tuttuğu parasını veren kadın. Bunun üzerine Halide Edip, yaşlı gözlerle kadına sarılarak “Ah anam bir kere daha anladım ki, kurtulacağız” der.
Yüzbaşı Faruk: İstanbul işgal edildiğinde, Türk subaylarına işgalci subayları selamlaması için emir verilir. Yüzbaşı Faruk bir işgalci subayı selamlamadığı için, şikâyet üzerine Harbiye Nazırı Ziya Paşa’nın huzuruna çıkarılır. Paşa; “ Teğmen den özür dile, olayı kapatalım” der.
Yüzbaşı Faruk; “Beni affedin, özür dileyemem” diye cevap verir.
Paşa; “Emrediyorum” deyince de, Faruk apoletlerini sökerek nazırın masasına bırakır; “Artık emredemezsiniz” diyerek makamdan çıkar. Oradaki bazı üst rütbeli subaylar odadan çıkan rütbesiz Faruk’a selam dururlar.
Nesrin: Babasının millî mücadele karşıtı tutumundan, sözlüsünün ve onun ailesinin İngilizlere yaltaklanmasından ve bazı komşularının onursuzluğundan rahatsız olarak İstanbul’daki lüks hayatı terk ederek, millî mücadeleye katılan İstanbullu kız. Savaş sonrasında, İstanbul’da apoletlerini Harbiye Nazırının masasına bırakıp, milli mücadeleye katılan Yüzbaşı Faruk ile evlenir.
Kara Fatma(Fatma Seher Hanım): Kadınlardan kurulu çetesi ile sonraları İnönü Savaşına da katılan Geyve’li kadın.
Süleyman Sırrı Bey: (Ankara mebusu) orduya yardım toplamak için Ankara köylerine gittiğinde, köylünün her şeyini verdiğini görünce, Ankara’ya döner ve vekili olduğu millete yakışmak için farklı bir şey yaparak, savaş süresince milletvekilliğinden istifa eder. Er olarak orduya katılır.(1’nci süvari tümeni karargâhına er olarak atanır.)
Emirdağlı Deli Battal: Orduya yardım toplayan Emirdağ kaymakamının makamına girip çorap ve postalını bırakarak yalın ayak orayı terk eden meczup adam. Bu manzarayı görenler; ”Deli Battal bile bu şuura erdiyse bu millet bu savaşı kazanacaktır” derler. Daha sonraları Yunan işgalindeki Emirdağ’a baskın yapan Yüzbaşı Yümni Bey’in bölüğüne yol gösterirken, vurularak şehit olmuştur.
Zonguldaklı Hatice: Giymediği gelinliğini 30 liraya satarak orduya yardım olarak veren genç kız.
Giresunlu Gülpembe Hanım: Pontus ve Koçgiri ayaklanmalarını bastıran Topal Osman Ağa’nın 47’nci Alayının maskotu mücahit.
Kaptan Paskal Mahmut Gökbora: Sovyet yardımı olan silahları Yunan ablukası altındaki Karadeniz’de, Batum’dan Anadolu limanlarına ‘Rüsumat IV’ adlı tekne ile taşıyan kahraman denizci. Ordu limanına yükünü boşaltırken, Yunan gemilerinin Trabzon’dan Ordu’ya doğru yola çıktığını haber alınca, gemiyi sığ sularda karaya oturtup yanık fındık yağı ile boyayarak “Yanmış Gemi” süsü vermiş ve düşmandan gemisini kurtarmıştı.
Pilot Behçet ve Fazıl: Derme çatma uçaklarla keşif uçuşları yapan ve uçaklarının düşmesi sonucunda şehit olan kahraman pilotlar.
Albay Halit: Cepheden kaçmaya çalışan birkaç askeri hemen orada alınlarından vuran ve “Cephe gerisi savaştan daha tehlikelidir” düşüncesini askerin kafasına sokan komutan. Şehit olduğunda cenazesi trenle Ankara’ya getirilirken atı, treni takip ederek saatlerce koşmuş ve çatlayarak adeta intihar etmişti.
Yusuf Akçura (Tarih Profesörü): 45 yaşında İstanbul’dan Batı cephesine gelerek orduda görev alan bilim adamı. “Osmanlı aydını rahatını sever. Yalnız İstanbul’u bilir” tespiti ona aittir.
Çankırı Belediye Başkanı Cemal Efendi: İline bir haftada bin yataklı hastane kuran yönetici.
Edirnekapı’lı Efe Mehmet: Yunanlıların Polatlı’ya dayanmaları, İstanbullu Rumları şımartır. Karaköy’den Aksaray’a giden tramvaya binen iki Rum, Türk biletçiye “Ver bakalım Turkos Ankara’ya iki bilet” derler. Üstelik bu cıvık şakalarını sürdürürler. Bunun üzerine silahını çeken Mehmet, ikisini de alnından vurur. Vatmana dönerek “Durdur kardeş” der. Tramvaydan inerken “Sabrımızı korkaklık sanıyor bu palikaryalar” diye söylenir.
Abdurrahman Çavuş: 15. Tümen 38. Alayın makineli tüfekçisi. Haymana yakınındaki Çaldağ’ı savunurken tüfeğin iğnesi kırılır. Kızgın tüfekten iğneyi dişleri ile çıkartarak, ağzı burnu dudakları yanmış olarak, yaklaşan Yunanlıları biçmeye devam eden çavuş. (Burada 4 bin Yunan askeri ölmüştür)
Teğmen Refik: Cebeci hastanesinde iki bacağı da kesilmiş olarak yatarken, kendisini ziyaret eden ve bir isteği-ihtiyacı olup olmadığını soran, Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp’e “İstiklal Madalyasından başka bir şey istemem, efendim” diyen teğmen.
Ve isimsiz çılgın Türkler;
İnebolu’dan Ankara’ya kağnı ile cephane taşırken yolda doğum yapan, şehit olan kadınlar…orduya çorap-çamaşır-çarık hazırlayan binlerce kadınımız, kızımız…kendisi aç iken cepheye her gün yüzlerce ton yiyecek yağdıran fedakar halkımız, Antep’te Maraş’ta, Urfa’da, Adana’da ve Anadolu’nun dört bir yanında ülkesini savunan isimsiz nice kahramanlar. İsimsiz çılgın Türkler.
Tevfik Paşa (Sadrazam): Londra Konferansı dönüşünde Padişaha bilgi vermek üzere saraya giderken, işgal gücü inzibatları tarafından arabası durdurulup, yolundan alıkonularak tutuklanan ve kuzu kuzu boyun eğen paşa.
İzmir Vali vekili Besim Bey: 12 Ağustos 1920 de yönetimi hükümet konağında yapılan bir törenle Yunan kuvvetlerine teslim eden kamu görevlisi.
Ali İhsan Paşa: Cephe karargâhında İsmet Paşa’nın emrindeki sınıf arkadaşı paşa, yapılan plan ve hazırlıkları hep burun kıvırarak karşılamıştır. Komutan olmak için bazı teğmenlere sivil kıyafet giydirip propaganda yaptırtacak kadar gözünü makam hırsı bürümüştür. Savaş sonrasında bile ikamet ettiği Konya’da bir müddet takip altında tutulmuştur.
Yakup Şevki Paşa: Kurtuluş Savaşının bu ordu ile kazanılmasına ihtimal vermeyenlerdendir. Mustafa Kemal’den daha kıdemlidir. Yunanlılar İzmir’e doğru kaçarken, Mustafa Kemal’i karşılayarak “Sen haklı çıktın. Ver elini öpeyim” der. Mustafa Kemal de ona “Hayır paşam bu savaş, milletin gayreti ve sizin emeklerinizle kazanıldı” der. Şevki Paşa Mustafa Kemal’e: ”Benim gibilere kalsa daha yerimizde sayıyorduk. Sen bu millete Allah’ın bir lütfusun” diyerek hakkını teslim eder.
Refik Halit Karay (Yazar): Mustafa Kemal için ”Kuzum Mustafa, sen deli misin? Türk ordusu 35-40 Bin kişi, işgalciler 400 bin kişi, hülyanın, blöfün sırası mı?” diyerek, millî mücadeleye kalkışanlarla alay eder.
Damat Ferid (Sadrazam): “Tek umudumuz Allah’tan sonra İngiltere’dir” diyen, Padişahın kız kardeşi ile evlenebilecek kadar yakışıklı ve fakat bilgisizliğinin farkında olmayacak kadar cahil, devlet adamı. Fransa’nın Nice kentinde ölmüştür.
Şeyh-ül İslam Dürri Zade Abdullah; Millî mücadele aleyhine verdiği fetvalar, İngiliz ve Yunan uçakları ile Anadolu’ya atılır. İşbirlikçi basın tarafından yayınlanır.
Ali Rüştü Efendi (Damat Ferid hükümetinin Adliye Nazırı): Yunan ordusunun Bursa ve Uşak’ı işgal etmesi üzerine “Yunan Ordusunun ilerlemesi hükümet programımıza uygundur” diyen ve “Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini” isteyen nazır.
Çerkez Ethem: Batı cephesinde ordudan ayrı Kuvva-yı Seyyare adında bir teşekkül oluşturarak Kuvva-yı Millîye’nin gücünü bölen ve düzenli orduya geçişi zorlaştıran kişi. Sonrasında Yunanlılara sığınır.
Ali Kemal(gazeteci): “Avrupa ile başa çıkmayı yüzyıllardan beri hangi Asya kavmi başarabildi ki biz de başarabilelim?” diyerek savaş süresince Batılı devletlerin yanında yer alan gazeteci. Kars’ın Ermenilerden geri alınmasını eleştiren yazılar yazdığı için halkımız ona “Artin Kemal” adını takmıştır. Milli mücadele kahramanlarına “Size ne oluyor zırzoplar?”, “İngiliz zırhlıları Boğazda durduğu sürece beni kimse susturamaz” sözleri, sayısız herzelerinden birkaçıdır. 1922 de İzmit’te linç edildi.
Naipzade Ali: Yunan işgali sırasında İzmir yüksek komiseri Stergiadis’in yardımcısı olmayı içine sindirebilmiş biri.
Hacı Hasan Paşa: (İzmir Valisi): Yunanlıları desteklediği için, makamını işgal süresince de koruyan işbirlikçi vali.
Hüseyin Hüsnü: (Kütahya Belediye Başkanı) Yunan generali Papulas’ı Kütahya’yı milliyetçilerden kurtardığı için kutlayan başkan.
Delibaş Mehmet: Ahaliye “Yunan ordusu padişahın emri ile geliyor” diye Konya’da isyan çıkaran ve sonra İzmir’de Yunan karargâhının müdavimi olan asi.
Cenap Şahabettin: (Gazeteci-yazar) Yunan ordusu Bursa’ya girdiği gün, ”Üzülmeyin efendiler, tersine memnun olun. Yunanlılar memleketi milliyetçi denilen haydutlardan temizliyorlar.” diyen yazar.
Yukarıda örnekleri sıralanan kahraman insanları savaş gibi, zor şartlar ortaya çıkarmıştır. Mahmut Esat Bozkurt’un deyişiyle dün “Kefenine sarılıp da dövüşen” bu insanların benzerlerini Türk Milleti her zaman çıkarır. Nitekim, 1974 de Kıbrıs’ta, yakın zamanda Afrin-Zeytindalı harekatı gibi cephelerde şanlı ordumuz kahramanca savaşabilmektedir. Ne var ki, şartlar çok değişmiş, emperyalistler ve düşmanlar artık ilan edilmemiş savaşların tarafıdırlar ve devşirdikleri hain taşeron gruplar vasıtasıyla kalleşçe savaşmaktadırlar. Cephe gerisinde ise mücadele sinsice, Ülkemizin içi boşaltılarak, varlıkları yok edilerek, Türk milletinin çimentosu olan kültür değerleri aşındırılarak sürdürülmekte ve en kötüsü de tüm bunları yaparken her dönemden daha fazla işbirlikçi hain bulabilmektedirler.
Dün çok ağır bedeller ödeyerek kazanılan millî mücadelenin, rövanşının alınması sürecini yaşadığımızı idrak etmek durumundayız.