MİLLÎ/ULUSAL PROGRAM

Ülke olarak çıkmaza doğru sürüklendiğimiz ortadadır. Her alanda çöküntü ve çözülme içindeyiz. Bekamız içeride ve dışarıda yaşananlar karşısında tehlikededir. İstatistikler öylesine bilgiler veriyor ki, dehşete kapılmamak mümkün değil. Gelişmeler uluslararası ilişkilerde de böyle. Dünyada bizim kadar yalnızlaştırılmış bir ülke göremiyoruz; herkesle hasım olmuşuz, kuşatılmışız ve tam anlamıyla içimize hapsedilmeye mahkum duruma gidiyoruz. İktidarın 2003’de belirlediği […]


Paylaşın:

Ülke olarak çıkmaza doğru sürüklendiğimiz ortadadır. Her alanda çöküntü ve çözülme içindeyiz. Bekamız içeride ve dışarıda yaşananlar karşısında tehlikededir. İstatistikler öylesine bilgiler veriyor ki, dehşete kapılmamak mümkün değil.

Gelişmeler uluslararası ilişkilerde de böyle. Dünyada bizim kadar yalnızlaştırılmış bir ülke göremiyoruz; herkesle hasım olmuşuz, kuşatılmışız ve tam anlamıyla içimize hapsedilmeye mahkum duruma gidiyoruz.

İktidarın 2003’de belirlediği bir stratejisinden bahsediliyor. Buna göre birinci dönem ”tam teslimiyet”, ikinci dönem “yarı teslimiyet”, üçüncü dönem “tam bağımsızlık” siyaseti olacakmış.  Buna göre önce batı dünyasından ibra ve gerekli desteğin alınması için ne denirse yapılacak; sonra bu teslimiyet yarıya, üçüncü dönemde ise, “tam bağımsızlık” uygulanarak doğru bildikleri neyse hiç çekinmeden o yapılacakmış. Bunlar gerçek ise, “yandık demektir.” Haçlıların kuşatmasında neredeyse “tutsak” edildikten sonra, birliğimizin sarsıldığı, kaynakların tükendiği, borç batağına düştüğümüz en zayıf dönemimizde         “tam bağımsız” politika uygulayacakmışız öyle mi? Başımızı kaldırıp bakalım; Ege adaları göz göre göre işgal ediliyor, dilimiz tutulmuş konuşamıyoruz. Kıbrıs’ta sallantı halindeyiz. Irak’ta ve Suriye’de çıkmazdayız, Türk Milletinin gerçekten bir parçası olan, milyonlarca Türkmen yok olmak üzere feryat ediyor,  seyrediyoruz. ABD, İsrail ve AB’nin kuklası Barzani’yi dost(!) tutmuşuz. Uyum yasaları adı altında ülkemizin bütünlüğünü tehlikeye sokan PKK hamisi AB’nin her dediğini yaptıktan sonra, şimdi “meydan okur” gibi konuşmak neye yarar? Stratejik ortağımız! ABD, terör örgütü PYD/YPG’yi Türkiye’ye tercih ettiğini yüzümüze alenen söylüyor, silahlandırıyor, bir şey yapamıyoruz. Hasılı kimseye sözümüz geçmiyor.

Bütün bu gerçekleri inkâr edip; sınırsız propaganda imkân ve teknikleriyle üzerini örtmek mümkündür. Ancak gerçekler değişmiyor. Öyleyse, aklımızı kullanarak, kafa kafaya verip çaresini aramalıyız. Hatta, kanımızı zehirleyen cehaletin emrinde “inadım inat…” faslından çıkmalıyız.

Bütün sıkıntıların anası diyebileceğimiz din-insan-millet-devlet ilişkisinin ne hale geldiğini gösteren üzücü bir çalışmayı Taha Akyol, Hürriyette şöyle yazmış:

“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “2017-2021 Stratejik Eylem Planı”nı okudum. Bu belgede, Diyanet’in kendisinin anketlerle ve istişarelerle tespit ettiği şu sorunlara bakın:

– Dine yönelik ilgi ve alaka artarken, ahlaki değerlerdeki aşınma giderek yaygınlaşıyor.

– Birlikte yaşama kültürünün gelişmesi gerekiyor.

– İlahiyat ve imam hatip lisesi mezunu sayısının kontrolsüz bir şekilde artması beraberinde kalite ve nitelik sorununu getirdi.

– Dernek ve vakıfların kontrolsüz şekilde cami ve Kuran kursu inşa etmesi problemli.

– Diyanet üzerinde siyasi etkinin olduğuna dair toplum genelinde bir algı var.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu beş maddelik tespit ve tedbirleri, yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi ülkemizin fotoğrafını çekmiş. İnşallah, 2021’e kadar gereğini yaparlar. Türkiye Cumhuriyetini kuranların temel ilkelerinden biri olan; siyaset camiye, orduya, yargıya ve okula girmemeli tespiti aynen doğrulanıyor. İtikat imamımız Maturidi’nin ifadesiyle, Din başka, şeriat ve siyaset başka. Din vahye dayanır değişmez, ama diğerleri insan aklının yorumudur, değişir.

Millî/ulusal program

Bu gidişin durdurulması şarttır. Bunun için bir yol bulmalıyız. Bu yol herkesi içine alan temel değerler ve acil ihtiyaçlara dayanmalıdır. Türk Milleti ve devletinin bekasını düşünenlerin dikkatlerine sunduğumuz program:

  1. Türk Milletine ait egemenliğin, Anayasanın koyduğu esaslara göre yasama, yürütme ve yargı tarafından kullanılması; hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaması;

2.Türkiye Cumhuriyetinin milli/ulusal ve üniter yapısının korunması,

  1. Türkiye Cumhuriyetinin ülke ve milletiyle bölünmez, mukaddes bütünlüğünün güçlendirilmesi,
  2. Milletvekili seçiminin güvenilir ve adil bir şekilde yapılması için; seçmenin, partiye değil istediği milletvekili adayına oy vermesi, kamu kuruluşlarının seçmen kütüklerini düzenlememesi suretiyle, TBMM’nin, millî/ulusal iradeyi, tam ve kâmil manada temsilinin sağlanması,
  3. Grup ve bir zümre kimliği için değil, bütün Türk vatandaşları için eşitlik ve demokrasi şartı,
  4. Geliştirilmiş çok partili parlamenter sistemin tesisi,
  5. Kuvvetler ayrılığına dayanan hukuk devleti,
  6. Bağımsız ve tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargının teşkili,
  7. Düşünce ve ifade, inanç ve ibadet özgürlüğünün tam manasıyla teminat altına alınması,
  8. Türkiye Cumhuriyetine karşı kullanılan OHAL’in acilen kaldırılması ve ıslahı,
  9. Her türlü terör, darbe, zorbalık ve tehdide karşı işleyen bir kamu düzeninin inşası,

Esaslarına göre hazırlanabilir. İşlerin nereye doğru gittiği aşikâr. Oturup birbirimizle uğraşmanın, gemi batarken kamara kavgası yapmanın alemi yok. Türk Milletinin egemenliğini koruyan yukarıdaki ilkeleri ve tedbirleri ihtiva edecek milli bir programa ihtiyacımız vardır.  Ama buna katılmak istemeyenler olabilir. Ancak onlar bilmelidirler ki, Allah korusun bu devlete bir şeyler olursa, belki de en büyük zararı kendileri görecektir. Zira kendi devletine hayrı olmayanlara ne diye merhamet gösterilsin ki!..

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar