Yükleniyor...
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilk üç maddesi Devletimizin tanımını yapmıştır. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.(Anayasa Madde.1.)
Cumhuriyetin Nitelikleri ise; (Anayasa Madde.2)
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde;
İnsan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
Demokratik,
Lâik
Sosyal bir hukuk Devletidir.
Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır. Anayasa Madde 3.)
Bu üç madde değiştirilemez. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan her vatandaş bunlara uymak zorundadır. Buradaki tek öneri , Devletin her vatandaşının kafasına bu üç maddede yazılanların yer etmesini sağlaması gereğidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti İktidar Yapısına göre, Üniter ve Hiper Ulus Devlettir.
Üniter (Tekli) Devlet; Siyasi otoritenin tek merkezde toplandığı, merkezî otoritenin tek bir anayasa ile sağlandığı devletlerdir. Yasama organının yaptığı kanunlar bütün ülkede uygulanır.
Ulus devlet; meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir. Hiper ulus devlet ise, ulus devlet olma sürecini tamamlamış ve küresel ekonomide büyük pay sahibi olan ulus devletlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İktidar Kaynağına göre Doğrudan Demokrasi ile idare edilen bir devlettir.
5.1.1.Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Kuruluş Felsefesi
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, bir dizi ilkeye dayanır ve genellikle “Atatürkçülük” olarak adlandırılır. Bu ilkelere dayanarak Atatürk, Türkiye’yi modern bir ulus devlet olarak kurmak ve güçlendirmek amacıyla bir dizi politika ve reform başlatmıştır. Atatürk’ün kuruluş felsefesi şu ana unsurları içerir:
Milliyetçilik: Atatürk, Türk ulusunun birliğini ve bütünlüğünü savunmuş ve Türk milletinin ortak bir kimliği olduğuna inanmıştır. Bu ilke, Türk ulusunun güçlü ve bağımsız olması gerektiğini vurgular.
Laiklik: Atatürk, din ile devlet işlerinin ayrılmasını savunmuş ve laik bir devlet yapısı oluşturmuştur. Bu, dinin bireylerin özel yaşamlarında kalmasını ve devlet işlerinden ayrılmasını sağlar.
Cumhuriyetçilik: Atatürk, Türkiye’yi bir cumhuriyet olarak yönetme kararlılığı göstermiştir. Bu, halkın egemenliği ve demokratik bir yönetim anlayışını temsil eder.
İnkılapçılık: Atatürk, toplumsal ve kültürel değişimi teşvik etmek için bir dizi reform yapmıştır. Bu reformlar, Türkiye’nin geleneksel yapısını değiştirerek modern bir toplum ve ekonomi oluşturmayı amaçlamıştır.
Devletçilik: Atatürk, ekonomik alanda devletin etkin rolünü vurgulamış ve devletin ekonomik kalkınmada aktif bir rol oynaması gerektiğini savunmuştur.
Halkçılık: Atatürk’ün halkçılık anlayışı; siyasal meşruiyetin temelinin halkın iradesi olduğunu kabul etmektir. Bazı sınıf ve zümrelerin ekonomik ve siyasal imtiyazlarının kaldırılmasıdır, sahipsizlerin sahibi olmaktır, çözümleri halk için, halkla beraber bulmaktır”
Bu ilkelere dayanan Atatürk’ün kuruluş felsefesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini oluşturmuş ve ülkenin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Bu ilkelere bağlılık, Türk toplumunda ve devletin işleyişinde önemli bir yer tutar.
Tarih boyunca kurulan Türk Cumhuriyetleri, bir hanedan, bir sülale tarafından kurulmuşlar, kuvvetlenip büyümüşler ve kurucusu ölünce miras nedeniyle bölünmüşler ve zamanla yok olup gitmişlerdir. Bazıları ortadan kalkınca başka bir sülale(boy) aynı topraklarda farklı isimle yeni bir devlet kurmuşlardır. Geçmişteki bütün Türk Cumhuriyetleri bu şekildedir. Bu durumu doğru analiz eden Mustafa Kemal ATATÜRK, Milletle birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuştur. Milleti temsilen Meclis teşekkül ettirilmiş ve Devlet şekli olarak Cumhuriyet kabul edilmiştir. Yukarıda belirtilen umdeler esas alınmıştır. Bu anlayış değişmediği sürece Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır. Son yıllarda bu anlayıştan uzaklaşıp tek adam ve otoriter bir yapıya doğru Ülkemiz ekseninin başka yerlere kaydırılmasının esas beka meselesi olduğu iyi anlaşılmalıdır. Onun için Atatürk’ün kuruluş felsefesinin önemini canlı tutmak her şeyden önemlidir.
2024 yılındaki Ülkemizde uygulanan Anayasamız 1982 yılı Anayasası’dır. TBMM kayıtlarına göre 1982 Anayasası toplam 19 defada 184 değişikliğe uğramıştır. Buna üç adet Anayasa Mahkemesi değişikliği de ilave edilirse 22 defa 1982 Anayasası değişmiştir. Anayasa değişikliği sürekli Ülke gündeminde tutulmaktadır. Bu konu toplumu rahatsız edici bir noktaya getirmiştir. Bu değişiklik talepleri bir plan dahilinde mi yoksa bazı çıkarlar veya bilgisizlik ve ön görü hatalarından mı kaynaklanmakta olduğu ayrı bir araştırma konusudur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasal Bir Devlet veya Anayasalı bir Devlettir. Yazılı bir Anayasaya sahiptir.
Anayasamız, Düzenleyici bir anayasadır, yani iktidarın kullanımına ve temel hakların korunmasına ilişkin konuları ayrıntılı bir şekilde düzenleyen metinler çoğunluktadır. Bu anayasalarda kanunlarla düzenlenebilecek konularında yer aldığını söyleyebiliriz.
Anayasamız, içinde (İlk dört madde) değiştirilemeyecek maddeler olduğu için yumuşak değil Katı Sert bir Anayasadır. Bu ifade olumsuz manada değildir. Yeni kurulan bir Cumhuriyet için de değiştirilemeyecek maddelerin olması ve devam etmesi gereklidir.
Anayasamız uzun ve ayrıntılı kurallardan oluştuğu ve aynı zamanda kesin hükümlerin belirlendiği için Kazuistik Anayasa tanımına da uymaktadır.
Mevcut Anayasamız, 177 madde ve buna ilave 21 geçici maddeden oluşmaktadır.
Bu çalışmada mevcut Anayasada bazı maddelerin Yeniden Düzenlenmesi (YD) ve bazı maddelerin ise Anayasadan çıkarılarak doğrudan kanunla (Kanun) düzenlenmesi önerilmektedir.
Yeniden Düzenlenmesi (YD) Gereken Maddeler: 9, 10, 15, 17, 19, 20, 26, 28, 33, 35, 68, 69, 73, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 84, 85, 89, 90, 91, 93, 94, 95, 99, 100, 101, 102, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 127, 133, 134, 137, 142, 143, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164,175 ve 177. (83 Madde)
Anayasadan Çıkarılıp Kanunla Düzenlenmesi Gereken Maddeler: 45, 50, 51, 53, 54, 55, 58, 59, 62, 63, 64,65, 71, 74, 86, 128, 129, 130, 131, 132, 135, 144, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172 ve 173. (31 Madde)
2024 yılında uygulanan 1982 Anayasasında toplam 111 maddenin yeniden düzenlenmesi veya Anayasa metninden çıkarılıp kanunla düzenlenmesi uygun görülmektedir. Bu konuda elbette bazı olumlu, olumsuz veya eksik bulunan maddeler olabilir. Konusunda uzman olan bir heyet tarafından daha detaylı bir çalışma yapılmalıdır.
Bu çalışmalar sonunda Anayasamız Düzenleyici ve Kazuistik yapıdan çerçeve anayasasına doğru kaydırılmış olacaktır.
Yukarıda da belirtildiği gibi 1982 Anayasası günümüze kadar (2024) TBMM ve Halk oylaması ile 19, Anayasa Mahkemesince 3 kez olmak üzere toplam 22 defa değişmiştir. Bu değişikliklerin 12 si ve hacim olarak en fazlası son 21 senede yapılmıştır. Ülkemizi 22 yıldır yöneten bu iktidarın devamlı Anayasa değişikliğini gündemde tutması iyi analiz edilmelidir. Adım adım açıklanmayan ancak kendilerince belirli olan bir hedefe doğru rejimi değiştirmektir. Anayasa, Ülkemizin önünü bazı gelişmeler için tıkıyor ve engel oluyorsa toplumca arzu ediliyorsa değiştirilmesi düşünülmelidir.
Anayasa değişikliği isteyenlerin Ülke yararına ne yapmak istediler de Anayasa buna engel oldu bunu Millete anlatmaları gerekir. Oldu bitti ile ve devamlı gündemi değiştirmek için sürekli anayasa değişikliğinden bahsetmek planlı bir hareketten başka bir şey değildir.
Anayasada yapılacak değişikliklerde her madde ayrı ele alınmalı ve ayrı ayrı oylanmalıdır. Halkoylamasına de ayrı ayrı madde götürülmelidir.
Herhangi bir siyasal ya da toplumsal sorunla ilgili olarak halkın olumlu ya da olumsuz tutumunu belirlemek üzere başvurulan genel oylama.
Referandum çeşitlerinden en yaygın uygulananlar arasında zorunlu referandum ve ihtiyari referandum sayılabilir. Zorunlu referandum, anayasa veya kanunlar çerçevesinde belirlenen koşullar oluştuğunda otomatik olarak seçmenlerin oyuna başvurmayı içerir.
Referandum, plebisit veya halkoylaması; anayasa değişikliği, yasaların kabulü gibi bazı önemli meselelerde halkın iradesini belirlemek amacıyla yapılan oylamadır. Referandumda halkın iradesi idareye doğrudan doğruya yansımakta olup doğrudan demokrasinin güzel bir örneğidir. Temsili demokraside ise, halkın seçtiği insanlar, halkın iradesini yansıtmaya çalışmaktadır. Ancak bu tür oylamalar, muhâlefetin onayını almadan, popüler uygulamaları hayata geçirmekte kullanılabildiğinden, totaliter rejimlerde yönetimin isteklerini hukuka uydurmaya alet edilebilirler.
Plebisit genelde yasama organlarının biri tarafından halkın oylamasına sunulan bir sorudur. Plebisitlerde genellikle seçmene farklı seçenekler sunulmaz, sadece bir teklifin kabulü veya reddi oylanır.[1] Bu nedenle plebisit bir şekilde “güven oylaması” manasını ihtiva ettiği için, günümüzde referanduma nazaran daha az kullanılır.(Vikipedi)
Türkiye’de ilk halkoylaması 1960 Askeri Darbesi’nden sonra oluşturulan 1961 Anayasası’nın kabulü için 9 Temmuz 1961’de yapılmıştır. Darbeyi yapan Millî Birlik Komitesi’nin hâkim olduğu bir ortamda, sıkıyönetim şartlarında gerçekleştirilen halkoylamasında halk %62 oranında “evet” oyu kullanmışken; “hayır” oyları %38’de kalmıştır.
Türkiye’de 1960 yılında olduğu gibi 1980’de bir askeri darbe yaşanmış ve söz konusu darbe sonrasında 1982 Anayasası oluşturulmuş ve 7 Kasım 1982 tarihinde halkoylamasına sunulmuştur. Referanduma katılım oranı %91,3’tür. Bu oylama %91,4 kabul ve %8,6 ret oyuyla sonuçlanmıştır.
Türkiye’de yapılan üçüncü halkoylaması, 1987 tarihli olup siyasi yasakların kaldırılmasıyla ilgili olmuştur. Söz konusu halkoylamasına evet oyu verenlerin oranı %50,16 iken hayır diyenlerin oranı ise %49,84’tür.
Türk siyasi tarihinde gerçekleştirilen bir diğer dördüncü halkoylaması, Anayasa’nın 127. maddesinde değişiklik yaparak yerel seçimlerin 1 yıl erkene alınmasıyla ilgili olmuştur. Bu halkoylaması, 25 Eylül 1988’de yapılmıştır. Yapılan halkoylamasına katılım oranı, 1987 referandumuna oranla düşük olmuş ve %88,92 olmuştur. Yerel seçimlerin bir yıl öne alınması ile ilgili yapılan referanduma halkın %65’i hayır oyu ve %35’i de evet oyu vermiştir. Bunun sonucu olarak da yerel seçimlerin erkene alınması ile ilgili halkoylaması kabul edilmemiştir. Böylece 1988 yılına kadar yapılan dört halkoylaması içerisinde kabul edilmeyerek yürürlüğe girmeyen 1988 referandumu, Türk siyasi tarihinde hayır oyu alan tek halkoylaması olarak tarihe geçmiştir.
2007 Cumhurbaşkanını Halkın Seçmesi Amacıyla Yapılan Halkoylaması Türkiye’de kullanılan Anayasalar içerisinde maddeleri içerisinde en fazla değişiklik yapılan 1982 Anayasası’dır. Söz konusu değişikliklerden biri de 2007’de Genel Başkanlığı’nı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında yapılmıştır. Bu bağlamda, 2007 yılına kadar yapılan değişikliklerin hiçbirinde hükümet sistemi ile ilgili bir değişiklik yapılmamıştır. 2007 Türkiye anayasa değişikliği referandumu Hükümet sistemi ile ilgili yapılan ilk değişiklik ve ilk referandumdur. 5678 ve 5697 sayılı Kanunlarla Anayasa’da yapılmak istenen değişiklikler için halkoyuna başvurulmuştur. Bu halkoylamasında Cumhurbaşkanı olacak kişinin halk tarafından ve iki defa üst üste seçilebilmesi ve görev süresinin 5 yıl olarak değiştirilmesi istenmiştir. Bu amaçla 21 Ekim 2007 tarihinde gerçekleştirilen halkoylaması neticesinde %31,1 “hayır” oyuna karşılık, %68,9 “evet” oyu alınmıştır.
2010 yılında gerçekleştirilen halkoylaması neticesinde yapılan Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısında esaslı değişiklikler yapılmıştır. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylamasında 1982 Anayasası’ndaki değiştirilmesi öngörülen bazı maddelere ilişkin düzenlenen anayasa değişikliği paketi oylanmıştır. Oylama sonucunda 26 maddelik bir değişikliği içeren paket, yüzde 57,8 evet oranıyla kabul edilmiştir.
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan üçüncü ve genelde yedinci halkoylamasıyla Anayasa değişikliği ve hükümet sistemi değişikliği oylanmıştır. Bu halkoylamasının sonucunda Hükümet Sistemi, Türkiye’nin mevcut olan parlamenter sisteminden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne dönüşmüştür. Yani Türkiye’de hükümet sistemi değiştirilmiştir. Söz konusu tarihte yapılan referandumla Anayasa’da yer alan 18 madde oylanmış ve yüzde 51,41 “Evet” oyuyla bu maddelerin tamamı değiştirilmiştir. Bu oylamaya halkın 48,89’u ise hayır oyu vermiştir. (Bilal Tunç, Erdal Çelik)
YSK dün sandıklar kapandıktan sonra “mühürsüz pusula ve zarflar da geçerli” dedi ortalık karıştı. Sayım sonucunda evet ve hayır oyları arasındaki 1 milyon 379 binlik fark, CHP’nin “2 buçuk milyon oy şaibeli” tartışmasını daha da alevlendirdi. (Sözcü)
Referandum sonuçlarına itirazda bulunduklarını dile getiren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, mührü olmadığı hâlde geçerli kabul edilen oy sayısının 2.5 milyon olduğunu belirterek, “İtirazlar sonuçlanana kadar ‘evet önde demek için erken. Bunlar geçersiz olsa seçimin seyri değişecek” diye konuştu.
Hayır ve Ötesi, mühürsüz pusulaların kabul edildiği 961 adet sandıkta tüm geçerli oyların ‘EVET’ lehine kullanıldığını belirtti.
Anayasamızın, 67,175 ve 177 ci maddeleri ile Geçici 1 ve 16 cı maddelerinde yer alan Halkoylaması günümüze kadar(2024) 7 defa yapılmıştır.
Yapılan ve kabul edilen 6 halkoylamasında en önemlisi 16 Nisan 2017 tarihinde yapılanıdır. Bunun sonucu olarak Ülkemizde parlamenter sistemine son verilerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı ile yeni tür Başkanlık Sistemi getirilmiştir. Bu sistem tam bir başkanlık olmasa da bütün dünyada Başkanlık olarak kabul edilmiştir.
Ülkemiz için bu kadar önemli sistem değişikliğinin mühürsüz oylara ve büyük bir devlet ve medya baskısıyla kıl payı kabul edilmesi gelecekte de tartışılmaya devam edecektir.
Anayasa değişikliklerinin ve bazı kararların TBMM de nitelikli çoğunlukla alınırken sistem değişikliği gibi çok önemli bir kararın kıl payı bir kabul ile uygulamaya konulması demokrasinin ruhuna aykırıdır. Bu kararın halkoylamasında da nitelikli çoğunlukla(2/3) alınması gerekirdi. Ülkemizde oldukça fazla sayıda anayasa hukukçusu varken bu referandumda nitelikli çoğunluk gerekir diye görüşünü ortaya koyan pek olmamıştır.
TBMM Nitelikli Çoğunlukla Alınan Kararlar;
Özel veya Genel Af İlanı Kararı (TBMM üye tam sayısının 3/5’i = 360 MV.)
Anayasanın Değiştirilmesi – TBMM üye tam sayısının 3/5’i (360 MV.) veya 2/3’ü (400 MV.)
Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanı yardımcılarının ve bakanların yüce divana sevki – TBMM üye tam sayısının 2/3’ü (400 MV.)
Meclis Başkanı seçimi – İlk iki turda TBMM üye tam sayısının 2/3’ü, üçüncü turda TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğu (400 MV. – 400 MV. – 301 MV.)
Kamu baş denetçisinin seçimi – İlk iki turda TBMM üye tam sayısının 2/3’ü, üçüncü turda TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğu (400 MV. – 400 MV. – 301 MV.)
Anayasa Mahkemesine üye seçimi – İlk turda TBMM üye tam sayısının 2/3’ü, ikinci turda TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğu 400 MV. – 301 MV.)
Milletvekilinin devamsızlık nedeniyle düşürülmesi – TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğu (301 MV.)
Hâkimler ve Savcılar Kurulu üye seçimi – İlk turda TBMM üye tam sayısının 2/3’ü, ikinci turda TBMM üye tam sayısının 3/5’i (400 MV. – 360 MV.)
Yukarıdaki nitelikli çoğunlukla alınan kararlar incelendiğinde, önemli bir sistem değişikliği getiren halkoylamasının en az yüzde 66,67 oranı ile kabul edilmeliydi.
Halkoylamalarında tek bir konu oylanmalıdır. 26 madde birden oylanırsa bunun 6sını kabul eden fakat 20 sini kabul etmeyen seçmen karar vermekte zorlanacaktır. Çıkan sonuç sağlıklı olmayacaktır.
Yeni hazırlanacak Anayasa burada açıklaması yapılan Güçlendirilmiş ve İyileştirilmiş Parlamenter Sisteme uygun hâle getirilmelidir.
21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Türkiye’nin hükûmet sisteminde bir farklılaşma söz konusu olmuştur. Bu anayasa değişikliği ile Türkiye, yüz yıldan biraz fazla bir zamandır hükûmet sistemi olarak benimsediği ve uyguladığı parlamenter hükûmet sistemini terk etmiş; bunun yerine başkanlık hükûmeti sistemine benzer bir hükûmet sistemini kabul etmiştir. Bilindiği gibi başkanlık hükûmeti sisteminin en özgün biçiminin uygulandığı devlet, Amerika Birleşik Devletleri’dir. Anılan devlet uygulamasıyla Türkiye’de kabul edilen hükûmet sisteminin karşılaştırılması durumunda, iki sistem arasında önemli farklılıkların olduğu göze çarpmaktadır. Bu farklılıklar her iki sistemin, aynı hükûmet sistemi başlığı altında incelenmesini güçleştirecek boyuttadır. Esasında her iki sistem arasındaki farklılıklar derinlemesine incelendiğinde, Türkiye’de kabul edilen sistemin tamamen kendine özgü; diğer deyişle “Türkiye Modeli Hükûmet Sistemi” olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. (Legal Hukuk Dergisi)
Bu sisteme geçişle beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hükümet kurma yetkileri, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanına aktarıldı. Cumhurbaşkanı, devletin başıdır. Yürütme yetkisi, cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde, cumhurbaşkanı partili veya partisiz olabilir.
Normal başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı tamamen uygulanırken cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde cumhurbaşkanının yetkileri arttırılmış ve meclisin yetkileri azaltılmıştır, böylelikle kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulamadan kalkmıştır.
Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulanmasıyla ilgili bazı olumsuzluklar şu şekilde sıralanabilir:
Güç Birikimi ve Otoriter Eğilimler: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yürütme organındaki gücü genellikle tek bir kişi olan cumhurbaşkanında yoğunlaştırmıştır. Bu durum, otoriter eğilimlerin artmasına ve güçlerin tek bir noktada birikmesine yol açmıştır. Bu, demokratik dengeyi ve denetimi çok zayıflatmıştır. Sonuçta otoriter tek adamlık ortaya çıkmıştır.
Yasama Organının Rolünün Zayıflaması: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yasama organı, yürütme organına kıyasla genellikle daha az yetkiye sahiptir. Bu durum, yasama organının etkin denetimini ve yasama süreçlerinin kalitesini azaltmıştır. Çıkarılan yüzlerce Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, gensorunun ve soruşturmaların kaldırılması, Bakanların TBMM ne karşı sorumsuzluğu gibi uygulamalar Yasama organının güçsüz bırakmış, demokratik dengeyi tehlikeye atmıştır.
Kuvvetler Ayrılığının Ortadan Kalkması: Demokrasinin olmazsa olmazı olan Yasama, Yürütme ve Yargı nın ayrı olması yani kuvvetler ayrılığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulamasında ortadan kalkmıştır. Bilhassa yasama ve yürütme birleşmiştir. Eğer yasama yürütmenin emrine girmişse otoriter bir devlet (totaliter) ortaya çıkmış demektir.
Partizanlık ve Kutuplaşma: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, siyasi partilere dayalı olarak şekillenmiştir. Bu durum, siyasi partiler arasındaki rekabetin artmasına ve partizanlığın derinleşmesine yol açmıştır. Bu da uzlaşmayı zorlaştırmış ve toplumsal bütünleşmeyi zayıflatmıştır. Bilhassa Partili Cumhurbaşkanlığı uygulamada toplumda büyük bir bölünmeye yol açmıştır.
Karar Alma Süreçlerinin Yavaşlaması: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bazen karar alma süreçlerinin yavaşlamasına neden olmuştur. Kurumlar yukarıdan talimat ile hareket ettikleri için talimat gelmeden adım atamamaktadırlar.
Yargı Bağımsızlığı ve Adaletin Zayıflaması: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yargı organının bağımsızlığı, cumhurbaşkanının etkisi altında kalmıştır. Bu durum, adil yargılanma hakkının ihlal edilmesine ve adaletin sağlanmasında güçlükler yaşanmasına neden olmuştur. 2018 den beri yapılan uygulamalar sonucunda yargıya güven çok azalmıştır. Bu dönem yargının bağımsızlığının en fazla tartışıldığı bir devre olmuştur.
İnsan Hak ve Hürriyetlerinin Kısıtlanması: İnsanların gece yarısı evlerinden alındığı, gazetecilerin ceza almadan hapishanelere tıkıldığı, insanların fikirlerini kolayca ortaya koyamadığı, kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan bazı kurumlara kayyum atanması, içişleri bakanlığının tutum ve davranışları, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin en belirgin olumsuzlukları olmuştur.
Ekonominin Kötüye Gitmesi: Cumhuriyet tarihimizin ekonomik göstergelerinin ve insanlarımızın günlük yaşayışlarının en kötü olduğu dönem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin uygulandığı devredir.
Toplumsal Tepkiler ve Eleştiriler: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulanması, toplumda çeşitli tepkilere ve eleştirilere yol açmıştır.
Atatürk’ün Kuruluş Felsefesine Aykırıdır: yukarıda açıklanan ‘’Atatürk’ün Kuruluş Felsefesi’’ ne aykırıdır. Atatürk, tarih boyunca kurulan ve ortadan kalkan Türk Devletlerinin kuruluş, yükseliş , parçalanış ve yok oluş süreçlerini çok iyi analiz ederek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuştur. Bu Kuruluş Felsefesinden sapmak bir Beka sorun olur.
Bu olumsuzluklar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’deki uygulanmasının getirdiği olumsuzlukları yansıtmaktadır. Bunlara eğitim, dış politika ve ihâleler gibi daha birçok olumsuz gelişmeler ilave edilebilir.
Ülkemizdeki “Tek Adam Rejimi” ifadesi, genellikle bir liderin veya bir kişinin geniş yetkilere sahip olduğu ve bu kişinin etrafında güç odaklandığı bir yönetim tarzını ifade eder. Bu tarz yönetimlerin olumsuz yönleri şunlar olabilir:
Demokratik Denge ve Kontrolün Zayıflaması: Tek adam rejimlerinde, genellikle tek bir kişi veya küçük bir grup büyük güce sahiptir. Bu durum, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının zayıflamasına ve güçler ayrılığının tehlikeye girmesine neden olmuştur.
Otoriter Eğilimler ve İnsan Hakları İhlalleri: Tek adam rejimleri, sıklıkla otoriter eğilimlerin artmasına ve insan hakları ihlallerinin yaygınlaşmasına yol açabilir. Yönetici, muhâlefeti bastırmak, ifade özgürlüğünü kısıtlamak ve diğer bireysel özgürlüklere müdahâle etmek için geniş yetkilere sahip olabilir.
Adaletsizlik ve Haksızlık: Tek adam rejimleri, hukukun üstünlüğünün zayıflamasına ve adaletin sağlanmasında güçlükler yaşanmasına neden olabilir. Yargı organları, yöneticinin etkisi altında olabilir ve adil yargılanma hakkı ihlal edilebilir.
Ekonomik Belirsizlik ve Durağanlık: Tek adam rejimlerinde, siyasi istikrarın eksikliği ekonomik belirsizliklere ve durağanlığa neden olabilir. Yabancı yatırımcılar, siyasi belirsizlik nedeniyle ülkeye yatırım yapmaktan kaçınabilirler ve ekonomi durgunluğa girebilir.
Toplumsal Kutuplaşma ve Bölünme: Tek adam rejimleri, toplumsal kutuplaşmanın artmasına ve toplumun bölünmesine katkıda bulunabilir. Yönetici, toplumu kendi destekçileri ve karşıtları arasında bölerek, toplumsal birliği zayıflatabilir.
Uzun Vadeli Gelecek İçin Riskler: Tek adam rejimleri, genellikle uzun vadeli demokratik ve ekonomik gelişim açısından riskler taşır. Tek bir kişinin veya bir grubun gücüne dayanan bu rejimler, uzun vadede toplumun istikrarını ve refahını tehlikeye atabilir.
Bu olumsuz yönler, tek adam rejimlerinin demokratik kurumlar, insan hakları ve ekonomik refah açısından getirdiği potansiyel riskleri yansıtmaktadır. Bu nedenle, demokratik değerlerin korunması ve güçler ayrılığının sağlanması, sağlıklı bir toplumun ve istikrarlı bir devletin temelidir.
Sonuç olarak; 2018 den beri Ülkemizde uygulanmakta olan Dünyada sadece bize özgü olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi istenilen değişiklikleri getirememiştir. Bu olumsuz sonucun ortaya çıkmasına sebep getirilen sistem mi, uygulamanın başında olanlar mı yoksa her ikisi mi ayrı bir tartışma konusudur. Belki de sistemin aceleye getirilip eksik ve hatalı uygulaması veya toplumumuzun sosyal ve kültürel durumunun henüz böyle bir sisteme uygun olmaması başka veyahut da yaşadığımız zamanın böyle bir sistem için uygun olmadığını yorumlamak mümkündür.
Yukarı kısımlarda yapılan açıklamalardan sonra mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulamalarının sonuçları ile 2018 den önceki parlamenter sistemdeki eksik ve hatalar dikkate alındığında, Ülkemizde geçmiş hata ve noksanları ortadan kaldırılan ;
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem,
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem,
Rasyonelleştirilmiş Parlamenter Sistem,
Akıllı- Akılcı Parlamenter Sistem
Adıyla isimlendirilecek bir Parlamenter Sistem uygulamasına geçilmelidir.
Dünyada parlamenter sistem ile yönetilen ülkelerin hepsinde kendilerine özgü farklılıklar vardır. Aynı mevzuata sahip olsalar dahi, yöneticilerin zihniyet yapıları ve o ülke insanlarının sosyal ve kültürel yapıları nedeniyle farklı uygulamalar şeklinde görülür.