14.09.2024

Devlet yapısının iyileştirilmesi

Yazarımız Mustafa Korçak'ın (DPT Uzmanı -Denizcilik E. Müsteşarı), "Bize Uygun Devlet Yapısı" çalışmasında önerdiği devlet yapısının kurumları ve işleyişi ile ilgili önerilerini ilginize sunarız.


Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütündür. Resmi dili Türkçedir. Bayrağı ayyıldızdır. Marşı ‘istiklal Marşı’dır. başkenti Ankara’dır. Bu durum ilelebet böyle kalacaktır.

Tek millet, tek vatan, tek bayrak temelimizdir. Tek milletin adı Türk Milletidir. Türklük bir üst kimliktir. Alt kimliklerimizin çok olması kültür zenginliğimizdir.

Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Savaşımızın başkumandanı, vatanımızın kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu ve milletimizin yetiştirdiği dünya çapında bir liderimizdir.

Millet Olarak Fikir Birliğimiz, Milletimizin bir ferdi olduğuna inanan, ülkesine gönül vermiş ve yeri geldiğinde her şeyini feda edebilecek bütün vatandaşlarımızın yer bulacağı bir vatan sever birliktir.

Ülkemizin içinde bulunduğu iç ve dış olumsuzluklar, 21 yıldır kötü yönetimin getirdiği tek adam diktatoryası, ekonomik güçlükler, dayanılmaz hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, işsizlik, adaletsizlik, baskı ve korku ortamı, terör, etrafımızın ateş çemberi hâline gelmesi, iç politikaya dönük yapılan dış politika yanlışlarının getirdiği tehlikeler, eğitimde yapılan hatalar sonucu gelecek nesillerimizin amaçsız, gayesiz, ideallerden yoksun ve moralsiz hâle gelmesi ve sonuçta bu olumsuz gidişata dur diyecek siyaset mekanizmalarının tıkanması bu Ülkeye sahip çıkıp milletini sevenleri en kısa sürede iktidara gelmeyi  mecbur etmektedir. Bu ülkeyi sevenler ve gerçek sahipleri olarak, aziz milletimize nasıl bir Devlet anlayışına sahip olmak gerektiğini açıklamak önemli bir borcumuz olmuştur.

Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu ucube yapıdan kurtulup iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmelidir. Anayasa değişikliği gereken bu geçişte zaman kazanmak için Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında yardımcıların kimler olacağı belirlenmelidir. Seçimden sonra Cumhurbaşkanlığı yardımcılardan birisi, parlamenter sistemdeki başbakan gibi görev yapmalıdır. Sistem değişikliği için gerekli düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı yetkileri kullanılarak gerçekleştirilmelidir. Kararnamelerle bozulan devlet yapısı yine kararnamelerle kısa sürede düzeltilmelidir. Başlangıçta sanki parlamenter sisteme geçilmiş gibi hareket edilmelidir.

Başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerinde Cumhurbaşkanını halk seçer. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemlerde ise cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçilmelidir. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçildiğinde, milletvekili seçimlerinden sonra ilk iki ay içinde Yeni Parlamento tarafından cumhurbaşkanı seçilmelidir. Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra şayet seçilen kişi bir partinin genel başkanı ve parti üyesi ise partisinden ayrılmak zorunda olmalıdır.

Adaletin siyasallaşmasına son verilecektir. Anayasa Mahkemesi, Hâkim ve Savcılar Kurulu, Yargıtay, Danıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve Sayıştay gibi kurumların temsili bu çalışma içinde belirtildiği şekilde değiştirilmelidir. Normal demokrasilerdeki gibi güçler ayrılığı sağlanmalıdır.

Yeni anayasa, kısa ve temel konulardan oluşmalıdır. 200’e yakın maddeden oluşan ve her konuda düzenleme yapan bir anayasa şart değildir. Anayasa toplumun her kesiminde tartışılarak genel kabul görerek hazırlanmalıdır. Mevcut anayasada kanunla halledilecek birçok konulara yer verilmiştir.

Bugün iç ve dış politikada yaşadığımız sıkıntıların kaynağı, tek adam yönetiminin bütün demokratik kurumları kuşatmasının sonucudur. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş Parlamenter sisteme geçildiğinde bu duruma son verilmiş olacaktır. Ana ekseninden kaydırılan dış politikamız, tarihi misyonuna uygun ve ülke menfaatlerinin savunulduğu asli temellere oturtulmalıdır. İç politika hesaplarına dayalı dış politika uygulanmamalıdır. Ülkemizin dış ülkeler nezdinde yaratılan olumsuz havası kısa sürede ortadan kaldırılmalıdır.

Ülkemiz için büyük bir tehlike hâline gelen başta Suriye ve Kuzey Irak olmak üzere Ortadoğu coğrafyasında, bütün siyasi partiler ve STK’larımızla hemfikir olacağımız bir millî devlet politikası belirleyip uygulamaya konulmalıdır. Suriyeli göçmenlere ve diğer ilticacılara 10 yıl geçmeden kesinlikle vatandaşlık verilmemelidir. Ev alan ve yatırım yapanlara oturma izni ve çalışma izni verilebilir ancak 10 yıl geçmeden asla vatandaşlık verilmemelidir. Sayıları üzerinde bile hemfikir olunmayan yaklaşık 6 milyona yakın göçmen ( Bazı kaynaklar 13 milyon iddiasındadır) Ülkemizi, ekonomik, sosyal, sağlık, eğitim, barınma, diğer alt yapı  ve kültürel her alanda bütün dengelerimizi alt üst etmiştir. Bir göçmenin ülkemize yıllık maliyeti 3000 ABD dolarıdır. Göçmenlerin ülkelerine bir an önce dönmeleri sağlanmalıdır. En önemli beka sorunu olan göçmenler konusu çok kısa sürede çözülmelidir.

Terörle mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir. Bu mevcut iktidarın göreve geldiği 2002 sonunda ülkemizde terör bitmişti. Verilen tavizler ve adına da çözüm denilen uygulamalar sonunda maalesef terör tekrar azmıştır. Bu mücadelede inişli çıkışlı bir yol izlenmesi başarılı bir sonuç elde edilmesine engel olur. Terörü yok etmek için, adalet, demokrasi ve hukuk içerisinde kararlı bir politika yürütülmelidir.

Yeni siyasi partiler ve seçim kanunu çıkarılmalıdır. Bu çalışmada detayı açıklanan getirilecek sistemde seçim barajı olmayacaktır. Toplumda yer bulan bütün fikirler, güçleri oranında TBMM de temsil edilmelidir. Güçlü iktidar, seçim hileleri, seçim sistemi oyunları ve matematiksel kargaşa ile değil aldığı oy oranı ile icraat yapmalıdır. Yüzde 34 oyla TBMM de yüzde 65 milletvekili almak Millî İrade olmamalıdır.

Milletvekili adayları, partilerine kayıtlı üyelerin katılacağı önseçimle belirlenmelidir. Dünyadaki ülkelerin nüfusları ile milletvekili sayılarının karşılaştırıldığında ülkemizin 400 civarında milletvekili olması gerekir. nüfusumuzun dinamikliği dikkate alındığında bu sayının en fazla 450 de tutulması en doğru olanıdır. Milletvekili sayısının ciddi oranda azalması ve bunun yıllarca devam edeceği dikkate alınırsa mali açıdan çok büyük tasarruf sağlanacaktır. Milletvekili başka partiye geçerse milletvekilliği düşmelidir. Vefat veya başka şekilde milletvekilliği boşalırsa hangi partiden boşalma olduysa, o partinin yetkili organlarınca belirlenecek kişi kalan süreyi tamamlamak üzere TBMM’ne milletvekili olarak girecektir. 450 milletvekilinin 100’ü genel milletvekili, 350’si ise il milletvekili olarak seçilmelidir. Her parti seçime girerken 100 kişilik genel milletvekilliği ismi verecektir ve Türkiye genelinde aldığı oy oranı kadar bu listeden milletvekili çıkaracaktır. Yüzde 1 oy alan bir milletvekili yüzde 20 oy alan 20 milletvekiline sahip olacaktır. Böylece yüzde birin üzerinde oy alan partiler mecliste temsil edilmiş olacaktır. 350 milletvekili ise; Türkiye en az 5’er milletvekili çıkaracak şekilde seçim bölgelerine ayrılacak, seçimde partilerin aldıkları oy sayısına göre ve d’hondt sistemi uygulanarak milletvekili çıkarmış olacaktır. il milletvekili adayları partilerin kayıtlı üyelerinin katılacağı ön seçimle belirlenecektir. Bu listelerde genel merkez kontenjan kullanamayacaktır. parti yönetimi 100 kişilik genel milletvekili listesini hazırlayacağı için burada kontenjan kullanmış olacaktır. Sistemin uygulanmasında zaten gizli bir baraj vardır. Onun için ayrıca bir baraj olmayacaktır. 100 kişilik listeden seçilenler iki dönemden fazla bu listede yer alamayacaktır. İl milletvekilliğinde parti üyelerinin ön seçimi ile olacağı için süre sınırlaması yoktur. Parti genel başkanları ise en fazla üç dönem görev yapabilecektir.

Milletvekilleri, görevde iken sadece milletvekili maaşı alacaktır. Şu anda olduğu gibi, hem milletvekili emekli maaşı hem de milletvekili maaşı alamayacaktır.

Milletvekillerinin trafikte önceliği olmayacaktır. Kurallara aynen normal bir vatandaş gibi uyacaklardır.

Hiçbir kimse sabahın köründe evi basılarak gözaltına alınmayacaktır.

Fikir ve düşünce suçundan dolayı kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan kimse tutuklanmayacaktır.

Mahkeme kararı olmadan kimsenin malına ve mülküne el konulmamalıdır. Tapu asla delinmemelidir. Böyle bir uygulama ülkenin temellerine dinamit koymak demektir.  Bu tip uygulamalar yabancı sermayenin gelmesine engel olur ve ayrıca kendi vatandaşlarımızın servetlerini yurt dışına kaçırmalarına neden olur.   Bu güveni tekrar sağlamak için Mahkeme kararı olmadan el konulan bütün şirketler ve mallar sahiplerine iade edilmelidir. Bir kişi suç işlemiş ise cezasını çeker ancak keyfi olarak malına mülküne el konulamaz.

Mahkeme kararı olmadan kanun hükmünde kararname ile görevine son verilenler, mahkemece suçlu bulunmadıklarında görevlerine dönmelidir.  Böyle bir uygulama başka zamanda yapılır ve tamiri mümkün olmayan huzursuzluklara neden olur.

Hiçbir suçları olmadığı hâlde kapatılan askeri okullardaki öğrencilerin hak kayıpları giderilmelidir. Kapatılan bu okullar ile askeri hastaneler tekrar açılmalıdır.

Avukatlık yasası yeniden çıkarılmalıdır. Barolarda çok başlılık ortadan kaldırılmalıdır. Bir yerde çoklu baro kargaşadan başka bir işe yaramaz. Yargının daha da siyasallaşmasına sebep olur. Her iktidara gelen kendi barosunu oluşturur.

Hukuk eğitimi, değişen dünya ve ülke ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmelidir.

Suçun niteliğine göre 5 yıldan az ceza alanlar, evlerinde elektronik kelepçe ile cezalarını çekmelidir. (Başta cinsel istismar suçları olmak üzere belirli suçlar hariç). Elektronik kelepçe ile evde cezasını çekenler, devlete günlük belli bir ücret ödemelidir. Af mekanizması sık sık işletilmemelidir.

Bir yıldan fazla uzayan davalar hâkimin siciline geçmelidir. İki yıldan fazla uzayan dava hâkimleri hakkında soruşturma açılmalıdır. Davaların uzamasına neden olan bütün olumsuzluklar giderilmelidir. Orhan Gazi’nin söylediği gibi, Sonunda, hüküm isabetli olsa da geciken adalet zulümdür.

Uzlaşma komisyonlarının, konuyu süratle çözüme kavuşturmaları için gereken tedbirler alınmalıdır. Çok önemli kararlar Ankara’ya gelmelidir.

Cumhuriyet savcılarına bağlı çalışan adli kolluk sistemimiz yeniden düzenlenmelidir.

Kıbrıs’ta en iyi çözüm ayrı bir Türk cumhuriyeti olmasıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dünyada tanınması için çalışmalar yapılmalıdır. Adı Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hâline getirilmelidir. Çözümsüzlük bazen iyi bir çözüm olabilir. Annan Planını Rum tarafının reddetmesi Ülkemiz için şans olmuştur

Türk Cumhuriyetleri, Türk Dünyası ve akraba toplulukları ile ilgili aktif, etkili ve sonuç alıcı bir politika yürütülmelidir. Türk Dünyası İlişkiler Bakanlığı kurulmalıdır. Çok devlet tek millet esasına göre Türk Birliği ana hedefimiz olmalıdır.

Tarikat, mezhep ve cemaatlerin baskı gurubu oluşturmasına izin verilmemelidir. Sosyal hayata müdahâle ve etki etmeleri kesinlikle önlenmelidir. Çocuklarımızın bunların tesiri altında kalmalarına izin verilmemelidir. Tarikat ve cemaatlerin etkisi altında hiçbir yurt bırakılmamalıdır. Okul çağındaki gençlerimizin başta yurt olmak üzere ihtiyaçları  Devletçe giderilmeli, ne olduğu belirsiz tarikat ve cemaatlere terk edilmemelidir. Kontrolsüz ve bilim ve gerçeklerden uzak saçma sapan dini yayın yapan medyaya bir disiplin getirilmelidir. İnsanlarımıza dinini ve Kur’an’ını diyanet işleri başkanlığı  yani Devlet öğretmelidir. Kur’an kursları da başıboş kişiler ve kurumların bünyesinde olmamalıdır. Siyasal İslam’ın egemen olduğu toplumlarda en büyük zararı İslamiyet görmüştür. Dünyada siyasal ilamın hâkim olduğu devletler, en problemli, ekonomik, bilimsel ve sosyolojik açıdan çok geri kalmış, insan haklarının, özgürlüğün ve adaletin olmadığı, terör, kargaşa ve anarşinin hâkim olduğu ülkelerdir. Hurafe ve zehir saçan dini radyo ve televizyon yayınlarına izin verilmemelidir. Bu yayınları sadece Diyanet yapmalıdır.

Seçimle gelip seçimle gidecek, müsteşar, genel müdür ve başkan gibi üst düzey yönetim kadrosu sayıları 1500 civarında olmalıdır. Bu kadronun dışındakiler atamalarına karşı yargıya gidebilmelidir. Kamu çalışanlarının görevleri nedeniyle yargılanmasındaki usul ve esaslar yeniden düzenlenmelidir.

1580 sayılı belediyeler ve 3030 sayılı büyükşehir belediyeler kanunu değiştirilmelidir. İl ve ilçe belediyeleri olacaktır. Büyükşehir belediyesi kaldırılmalıdır. Paris belediye başkanı, New York belediye başkanı denir. Bizde de İstanbul belediye başkanı, Ankara belediye başkanı denmelidir. Büyük illerin merkez ilçelerinde ise başkan yardımcılıkları kurulmalıdır. Genel seçimler ile belediye seçimleri birlikte yapılmalıdır.

Belediye başkanları, içişleri bakanının kararı ile değil mahkeme kararı ile görevden alınmalıdır. Keyfi kayyum uygulaması olmamalıdır.

Kamu çalışanlarına ait sendika olmamalıdır. Bugüne kadarki uygulamalar sonunda, faydadan çok zararı olduğu anlaşılmıştır. Devletten emekli veya hâlen çalışanlardan kamuda yönetim kurulu üyeliği ve buna benzer ikinci bir görev alması gerekenlere yaptıkları ek iş karşılığı alacakları ücret, asgari ücret dikkate alınarak hükümet tarafından belirlenmeli ve her yıl Bütçe Kanununda gösterilmelidir. 3-4 maaş dönemine derhâl son verilmelidir. Milletvekilliği görevi devam ederken ayrıca milletvekili emekli maaşı alınmamalıdır.

Yapılacak ihâlelere göre defalarca değiştirilen Kamu İhâle Kanunu, şeffaf ve adil bir ihâle sağlayacak şekilde muhâlefetle birlikte gözden geçirilerek her kesimin kabul edebileceği hâle getirilmelidir.

Kamu üst düzey görevlileri ile ihâle komisyonlarında görevli olanlar göreve başlarken ve ayrılırken kamuoyuna açık mal bildiriminde bulunmalıdır. Bütün devlet görevlileri göreve başlamadan önce bu çalışmada belirtilen yer ve zamanda yemin etmelidir.

Millî eğitimde 12 yıl olan mecburi eğitim ile birlikte, yeterli miktarda kreşler ve okula hazırlık sınıfları yapılarak ücretsiz hizmet vermelidir. Çalışan anne ve babalar dikkate alınarak okul harici ve yaz tatili zamanlarında çocukların bakılacağı ve iyi zaman geçirecekleri eğitim merkezleri açılmalıdır. Yaz okullarının bir haftalık ücretleri bile burada anlatılmak istenen konuyu açıklamaya yeterlidir.

Kapatılan köy okulları öğretmen lojmanlarıyla birlikte yeniden açılmalıdır. Öğretmen sadece öğretici değil aynı zamanda görev yaptığı köyde eğiticidir. Köylerden öğretmeni çekmek toplumda sosyal ve kültürel sıkıntılara yol açmıştır.

Yatılı bölge okulları yaygınlaştırılmalıdır. Gençlerimizin terör ve tarikatların ocağına düşmemesi için en etkili yol yatılı bölge okullarının çoğaltılmasıdır.

Üstün zekalı çocukların özel eğitim alma uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır.

Dengeli beslenmiş bir nesil için, öğrencilerimize öğle yemekleri devlet tarafından verilmelidir.

Parası olmadığı için üniversitede okuyamayan öğrenci bulunmamalıdır.

Eğitim sistemi bir devlet politikası hâline getirilip sık sık değiştirilmemelidir. İnsanımız, çocuğunu arzu edilen eğitimi alması için devlet okullarına rahatlıkla gönderebilmelidir. Şu anda insanlar çocuklarını uygun bir devlet okuluna göndermekte sıkıntı çekmektedir.

Yaşayan Türkçemizin gelecek nesillere arzu edilen seviye ve şekilde aktarılması sağlanmalıdır. Çocuklarımıza verilen isimler, iş yeri ve son zamanlardaki yerleşim yerleri (siteler) isimleri hızla yabancılaşmaktadır. Alınacak tedbirlerle bu kötü uygulamanın önüne geçilmelidir. Başta eğitim olmak üzere her alanda Türkçemize gereken özen gösterilmelidir. Bilhassa şehirlerimizde konut projeleri dahil bütün işyerleri isimleri Türkçe olmalıdır. Ekonomik yaptırımların yanında bazı teşvik sistemleri ile konu çözümlenebilir.

Köy enstitüleri eğer 15 yıl daha devam etseydi Ülkemiz her alanda bugün çok daha farklı yerlerde olurdu. Yüksek öğretmen okulları yapısı arzu edilen öğretmeni yetiştirebilmek için yeniden yapılandırılmalıdır. ( Yüksek Öğretmen Enstitüsü veya Akademisi şeklinde)

Hasanoğlan Köy Enstitüsü binaları ve yerleşim alanı eski hâline dönüştürülerek Eğitim Müzesi hâline getirilmelidir.

YÖK yeniden düzenlenmelidir. Rektör ve dekan seçimi YÖK’ün  görevi olmamalıdır. Bu çalışma içirişinde YÖK detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

Üniversiteye giriş sistemi gözden geçirilmelidir. Diplomalı ama vasıfsız ve işsiz gençlik yetişmektedir. Üniversite mezunlarımızın yüzde 25’i işsiz iken, ara elemanların işsizlik oranı çok düşüktür. Eğitim sistemimiz, gelecekteki ve dünyadaki gelişmelere göre planlanmalıdır. Har yönüyle allak bullak edilmiş eğitim sistemimiz sağlam temellere oturtulmalıdır.

Bugün eğitim sistemimizde yapılan ideolojik düzenlemeler Ülkemiz için en önemli sorun hâline gelmiştir. Her şeyin başı eğitimdir. Eğitim önemli bir beka meselesidir. Sistem başta olmak üzere, öğretmen yetiştirilmesi, fiziki alt yapı yetersizliği ve müfredat değişiklikleri gibi problemlerin çözülmesi şarttır.

Doğum yapan annelere 2 yıl ücretli izin verilmeli ve iki yılın sonunda çocuklar ücretsiz kreşe alınmalıdır. Okul çağına gelene kadar aileler, çocuklarını ücretsiz kreşlere verebilmelidir. Kreş ve ilk okullardaki öğrenim saatleri çalışan annelere ve babalara  göre ayarlanmalıdır. Ücretsiz etütler yapılmalıdır.

Son yıllarda artış hızının yüzde ikilerin çok altına döşen nüfus artışının, kaliteli nüfus artışı şekline çevirecek tedbirler alınmalıdır. Çocuklu ailelere çocuk başı sembolik bir ücret vermek yerine, annelere ücretli izin, bedava kreş, kaliteli ve ücretsiz eğitim sağlanmakla bu önemli problem çözülebilir. Çocuk başına belli bir ücret verirseniz kalitesiz nüfus artışını desteklemiş olursunuz. Potansiyel suçlular ülkesi hâline geliriz. Önemli olan gereği gibi bakabilecek ve eğitim aldırabilecek ailelerin çocuk sahibi olmalarını sağlamaktır.

Temel sağlık hizmetleri bütün vatandaşlarımıza ücretsiz olacaktır. Koruyucu sağlığa büyük önem verilmelidir. En ucuz ve verimli sağlık hizmeti koruyucu sağlık ile yapılır.

Şehir hastanelerinin durumu ele alınarak ve her yönden değerlendirilmelidir. Şehir hastanelerinin yapılış şekilleri, işleyişi, yönetimi, verilen garantiler, maliyetler, başka hastaneler ile kıyaslanmaları ve imzalanan sözleşmeler süratle gözden geçirilmelidir. Gelecekte birer kara delik olmalarının önüne şimdiden geçilmelidir. Hastanelerin yönetilmesi çok büyük olduğu için zor, Bütün şehrin hastalarının ve refakatçilerinin bir noktada toplanması her yönden kargaşa olmakta, trafik kaldırmamakta ve Devlete maliyeti normal devlet hastanelerinin 4- 5 katı daha fazladır.

Yaşlıların bakımı için yeterli sayıda huzurevleri ve geriatri (yaşlılık) merkezleri açılmalıdır.

Burada çok önemli bir projeyi ortaya atmak isabetli olacaktır. Şehir Hastaneleri işletmeye alınırken kapatılan hastaneler çarçur edilmekte, hiç alakası olmayan kurumlara devredilmektedir. Bu kapatılan hastaneler Geriatri Merkezleri ve Huzur Evleri hâline süratle dönüştürülmelidir. Mesela Ankara’da kapatılan Numune Hastanesi Geriatri (Yaşlılık) merkezi, Yüksek İhtisas Huzur Evi, Ulucanlar Göz ise Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi hâline getirilebilir. Bursa Gemlik’te depremden sonra yapılan Devlet Hastanesi çok güzel bir yerde iken sebepsiz kapatıldı, uzak bir yere Devlet Hastanesi yapıldı. Kapatılan hastanenin yanında genişlemeye müsait arsa var iken bunlar oldu. Kapatılan hastane çok güzel Huzur Evi olabilecekken Emniyet Müdürlüğü hâline getirildi. Bunların hepsi plansızlık ve keyfi uygulamalardır. Nüfusumuz yaşlanıyor ve aile yapılarımız hızla değişiyor. Bundan dolayı Ülkemizde Geriatri  merkezleri ve Huzur Evlerine şiddetle ihtiyaç vardır.

Kamu özel iş birliği ile yap işlet devret yoluyla yapılan, köprüler, otoyollar, tüneller, havaalanları ve şehir hastaneleri süratle yeniden gözden geçirilmelidir. Maliyetleri, karlılığı, devletin verdiği iş ve kredi garantileri bir bütün olarak gözden geçirilmelidir. Kamulaştırma dahil işletme şartları değiştirilerek gelecekte altından kalkılmaz bir ekonomik yük olmasına izin verilmemelidir.

Kamu hastanelerine bağlı semt poliklinikleri yaygınlaştırılmalıdır.

Sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kimse kalmamalıdır.

En düşük emekli aylığı asgari ücret kadar olmalıdır. Emeklilik sistemimiz yeniden ele alınarak, toplumun bütün katmanlarıyla birlikte ülkemiz gerçeklerine uygun hâle getirilmelidir. Böylece emeklilikte yaşa takılanlar(eyt) gibi problemler bir daha ülkemiz gündemine gelmemelidir. Bozulan aktüeryal dengenin Dünyadaki oturmuş sistemlere uygun hâle getirilmesi sağlanmalıdır.

Kayıt dışı istihdam en aza indirilmelidir. İşsizlik ücreti süresi kısıtlanmayarak vatandaş iş bulana kadar devam etmelidir.

Taşeronluk sistemi yeniden düzenlenmelidir.

e-ticaret sistemindeki yasal boşluklar süratle giderilmelidir.

Yıllardır gündemden düşmeyen ama bir türlü yürürlüğe girmeyen Hâl Kanunu kamu vicdanına uygun şekilde düzenlenip uygulamaya konulmalıdır.

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları, devlet tarafından hazırlanacak veya bu konuda yetkili uzman kuruluşlara hazırlattırılmalıdır. Yatırım yapanın parasını vererek hazırlattığı ÇED raporu sağlıklı olamaz.

Özel Çevre İhtisas Mahkemeleri kurulmalıdır.

İnşaat ruhsatı hazırlanmasında, özel yeminli mimarlık bürolarına görev  ve yetki verilmelidir.

İnşaat ruhsatı ve yapı kullanım izni (iskan) alınması basitleştirilmelidir. Müstakil evlerde ve 3 katı geçmeyen inşaatlarda yapı denetim firması mecburiyeti kaldırılmalıdır. Büyükşehir belediyesi sınırları içine girdiği için köyden mahâlleye çevrilen yerleşim yerlerinde (köylerde) yapılan inşaatlarla ilgili uygulamalar basitleştirilmelidir. Haritacılıkta, teknik uygulama sorumluluğunda ve proje çizimlerinde taban fiyat uygulamaları kaldırılmalıdır.

Şehirlerde imar uygulamalarında kişi başına en az 15 metrekare yeşil alan bıraktırılmalıdır. İmar uygulamaları bir rant kapısı olmaktan çıkarılmalıdır.

Küresel ısınma ve bununla birlikte iklim değişiklikleri dikkate alınarak konutlar, fırtına ve hortumlara dayanıklı yaptırılmalıdır. Çatıları betonarme veya çelik konstrüksiyon olmalı ve çatılarda güneş enerji sistemleri konmalıdır. Çatı araları farelerin yuvası değil Avrupa’da olduğu gibi insanların kullanımına uygun hâle getirilmelidir. En kolay, en az maliyetli ve en kısa zamanda konut açığı, uygun olan çatı aralarının konut hâline getirilmesi ile kapatılabilir. Her konutun bahçesine çatı sularının toplanacağı yeterli büyüklükte depolar yaptırılmalıdır. Projeleri bu açıklanan özelliklere uygun inşaatların yapımına devletçe  kolaylıklar sağlanmalı veya yönetmelikle mecbur tutulmalıdır.

Şantiye suyu ve şantiye elektriği uygulaması kaldırılmalıdır. İşyerlerine su ve elektrik fiyatları konutlara verilenin üstünde olmamalıdır. Aksi takdirde işyerleri cezalandırılmış olmaktadır. İstihdam sağlamak (işsizlere iş vermek) suç hâline gelmektedir.

İşyerlerinde ödenen kiralarda işyeri sahibi adına maliyeye verilen  stopaj vergisi ( kiranın belli bir yüzdesi) kaldırılmalıdır. Konut kira gelirlerindeki uygulama işyerleri kiraları için de geçerli olmalıdır.

Beyin göçü gelişmekte olan ülkeler için en önemli bir problemdir. ülkelerin çok değerli kaynağı elden çıkmaktadır. Sebepleri araştırılıp ortadan kaldırmak suretiyle, son zamanlarda hızlanan beyin göçü durdurulup tersine çevrilmelidir.

Kadına şiddette verilecek cezalar caydırıcı hâle getirilmelidir. İstanbul sözleşmesine taraf olduğumuz muhataplarına ilan edilmelidir. TBMM de kabul edilen uluslararası sözleşmeler kanunlarımızdan önce gelir. Bundan dolayı bu sözleşmeleri ancak yine TBMM kararı ile kaldırmak mümkündür. Cumhurbaşkanı dahil hiçbir makamın iptal yetkisi yoktur. Çocuk istismarları, çocuk gelinleri ve çocuk anneleri ülkesi olmaktan çıkmalıyız. Evlilik cüzdanı olmayan insanlarımıza imam nikahı kıyanlara hapis cezası getirilmelidir. Bunu yapan görevli imam ise hem hapis hem de görevinden ihraç etme cezası verilmelidir.

Ticaret odaları, sanayi odaları, TOBB ve mesleki odalara üye olma mecburiyeti kaldırılmalıdır.

Ülkemizde mal ve hizmet sunan firmaların vatandaş ve tüzel kişilerle yapacakları her sözleşme devlet tarafından kontrol edilecektir. Kredi kartı, kredi alımı, cep telefonu işlemleri ve sigorta v.b. uygulamalarda uzun, anlaşılması zor sözleşmeler daha önceden devlet tarafından vatandaş adına kontrol edilip uygun görüldükten sonra karşılıklı imzalanmalıdır. Ticarette devletin önceden uygun görmediği hiçbir sözleşme imzalatılmamalıdır. İmzalatılırsa hukuken geçersiz sayılmalıdır. Bu şekilde tüketici mağduriyetleri önlenebilir.

Bütün sözleşmelerde damga pulu mecburiyeti kaldırılmalıdır. Daha sözleşme aşamasında yüklü paralar ödenmesi, sözleşme düzenlenmesinde caydırıcı etki yapmaktadır. Sözleşmelerin parasız olması  vatandaş mağduriyetini azalacaktır.

Bedelli askerlik uygulaması kaldırılmalıdır. Askerlik profesyonel hâle getirilmelidir. Her gencimiz  2 ay temel askerlik yapmalıdır.

İş kuracak insanlarımıza devlet ücretsiz danışmanlık hizmeti sunmalıdır.

Meslek sahibi olmayan gencimiz kalmamalıdır. Herkes en az bir işte uzman olmalıdır. Ne iş olsa yapar zihniyeti yok edilmelidir.

Düşünce ve fikirlerinden dolayı insanlar hapsedilmemelidir. Kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan hiçbir gazeteci ve muhabir cezaevine konulmamalıdır.

Gazete ve tv de kartel ve tekel oluşumuna izin verilmemelidir.

Futbol müsabakaları ve diğer spor etkinlikleri şifreli kanallarda yayınlanmamalıdır. Birden fazla ulusal tv kanalında  şifresiz yayınlanması sağlanmalıdır.

Bu çalışmada getirilen  ekonomik sistem; sosyal araçlarla desteklenen, piyasa şartlarına göre işleyen, özel sektörün hâkim olduğu devletin asli görevlerine döndüğü, düzenleme denetim ve kontrol görevini yaptığı liberal karma ekonomik sistemdir.

Ekonomik kararlara etki eden kurumlar görevlerini kuruluş maçlarında belirtildiği gibi işler hâle getirilmelidir. Devlet Planlama Teşkilatı (stratejik planlama ifadesi yanlış bir tanımdır.) hemen yeniden kurulmalıdır. Hazine, Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İstanbul Borsası, Rekabet Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Ekonomik ve Sosyal Konsey gibi kuruluşlar süratle tekrar gözden geçirilerek görevleri gereği çalışır hâle getirilmeli ve bunların yönetimleri konusunu bilen ehil kadrolara teslim edilmelidir. Bu kurumlar arasında yatay iletişim ve uygulamada koordinasyon sağlanmalıdır. Varlık Fonu hemen kapatılmalıdır.

Üst düzey ekonomi yönetimi çok dikkatli kurulmalıdır. Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı, bakanlar ve müsteşarlar ile kurum başkanları birbirleriyle uyumlu olmalıdır.

Liyakatli ekonomik yönetim kadrosu kurulduktan sonra ilk önce bozulan makroekonomik dengeler (Enflasyon, kur, büyüme, istihdam, fiyatlar, faiz oranları, cari açık, borçlar v.b.) düzeltilmelidir. Ekonomik bir krizden kurtulmanın başlangıcı makroekonomik göstergelerin düzeltilmesiyle başlar. 2001 krizi sonrası bozulan makroekonomik dengeler bir buçuk yılda düzeltilmişti. O zaman yasal boşluklar süratle giderilmişti. Şimdi ise fazla bir yasal boşluk yoktur. Kısa sürede her şey arzu edilen seviyeye getirilir. Bozulan ekonomik dengele düzeltilirken bu süre içinde de yapılacak uygulamalar ve yatırımlar netleştirilir.

Makroekonomik dengeler düzeltilene kadar devlet harcamalarında etkin tasarrufa gidilmelidir. Süratle, lüks ve gereksiz kamu harcamaları kaldırılmalı, çok gerekli olmayan yatırımlar ertelenmelidir. Mali disiplin süratle sağlanmalıdır.

Merkez Bankası ekonomiyi tek başına düzeltemez. Ülkenin yönetim hatalarından dolayı geldiği ekonomik sıkıntıları, merkez bankası elindeki para politikası uygulamaları (açık piyasa işlemleri, faiz politikası, karşılıklar politikası v.b) ile diğer yetkilerin tamamını kullansa dahi ortadan kaldıramaz. Yönetim olarak har vurup har savuracaksın sonra da Merkez Bankası düzelt diyeceksiniz. Dünyada böyle bir şey yok. Medyada boy gösteren iktisatçıların önemli kısmı merkez bankasının problemi çözebileceğini beyan etmektedir. Ülke yöneticileri yanlış kararlar alırsa, ölü yatırımlara öncelik verirse, kaynakları olması gereken alanlara tahsis etmez ise ve bu yaptıklarının yanlış olduğunu bilmez de hatalarda ısrar ederse kısaca Türkiye her yönüyle yanlışlar içinde bu zihniyetle yönetildiği sürece merkez bankası hangi kararı alırsa alsın fazla etkili olmayacaktır. Merkez Bankası tekrar bağımsız hâle getirilmelidir.

Kayıt dışılık en aza indirilmelidir. Ülkemizde kayıt altına alınamayan ekonomik faaliyetlerin parasal değerinin millî gelire oranı değişik çalışmalara göre yüzde 15’den yüzde 35’e kadar hesaplanmaktadır. (Hatta bazı kaynaklar yüzde 45 leri geçtiğini açıklamaktadır.)  Kayıt dışı ekonomi gelişmiş ülkelerde yüzde 10 civarındadır. Biz bu oranı yüzde 15’in altına indirmeyi hedeflemeliyiz. Mevzuat sadeleştirilerek ve bazı vergi oranları muhakkak indirilerek ve bunlarla beraber gelişen teknolojik imkanlarla hedeflenen bu kayıt dışı orana indirilebilir.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmelidir. Gelir gurupları arasındaki uçurum; sağlık, sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, eğitim, parasal transferler gibi araçların daha etkin kullanımıyla azaltılmalıdır. Son yıllardaki  bu uçurum, başta kur korumalı mevduat (KKM) ve diğer yanlış ekonomik uygulamalar ile iyice büyümüştür.

21 Aralık 2021 de başlatılan Kur Korumalı Mevduat uygulaması değiştirilmelidir. Bu mevcut yönetim değiştiğinde meydana gelecek olumlu ortam nedeniyle dövizin TL karşısındaki değeri önemli miktar düşeceği için belli bir süre devletin mali yükü çok azalacak veya olmayacaktır, işte bu süre zarfında konuyu acele etmeden, mevduat sahiplerini kaçırmadan ve mevduatları istenmeyen alanlara kaydırmadan devleti, bu uygulamadan zarar etmeden kurtarmak gerekir. Geçiş döneminde bu yükü bankalar üslenebilir. Bankalarda zaten Döviz Tevdiat hesapları(DTH) var. Enflasyonun düştüğü,  döviz kurlarının fazla artmadığı ve faizlerin yüksek olmadığı ortamlarda KKM yükü ile DTH aynı risk ve yapıda sayılabilir.

Son yıllarda hızlanan yurt dışına servet kaçırmalarının önüne geçilmelidir. İthâlat ve ihracattaki hileli uygulamalar ve yabancı bayrak takan sahibi gerçekte Türk Vatandaşı olan gemilerle yapılan faaliyetler , şirket kurma ve birleştirmeler başta olmak üzere değişik yollarla yurt dışına önemli miktarda servet  yurt dışına servet kaçıranlar son yıllarda çok fazla artmıştır. Vatandaşlarımızın yurt dışında mülk edinmelerinin çokluğu bunun önemli bir göstergesidir. Kanunsuz yollarla Ülkemizden servet transferi yapıp yurt dışına kaçanların gittikleri yerde rahat yaşamalarına göz yumulmamalıdır.

İşsizlik ve geniş tabanlı veya geniş tanımlı işsizlik azaltılmalıdır. Ülkemiz için büyük sorunlardan biri olan işsizlikle mücadele esas uğraşımız olmalıdır. Çalışabilir nüfusumuzun istihdama katkısını yüzde 35 lerden yüzde 55 lere çıkarmak gerekir. Asgari ücretin vergi dışı kalması önemli ama geç kalmış bir uygulamadır. Emeklilik yaşının erkeklerde 60 kadınlarda 58 olması düşünülürse hâlen ödenen yüzde 37,5 SGK pirim oranı çok yüksektir. Bunun yüzde 20 civarına indirilmesi kayıt dışı işçi çalıştırmanın büyük oranda önüne geçecektir. Ayrıca kamu ve kurumsallaşmış büyük işletmelerde çalışanların dışında küçük işletmelerde çalışan çok sayıda işçimiz kıdem tazminatı alamıyorlar veya çok az alıyorlar. Kıdem tazminatı konusunda yeni bir düzenleme yapılmalıdır. İlk etapta isteğe bağlı olarak mevcut durum yanında, her yıl ocak ve temmuz ayında yarımşar maaş tutarının kurulacak fona yatırılması veya çalışana her yıl ocak veya temmuzda yarımşar maaşın ödenmesi uygulamaya konulmalıdır. Çalışanlar bu üç alternatiften birini seçmelidir. Böylece, kıdem tazminatı konusu kanayan bir yara olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca her Türk Vatandaşının muhakkak en az bir meslek sahibi olması sağlanmalıdır. Ne iş olsa yapar devri kapanmalıdır. En az bir mesleği olan her vatandaş , kendisine iş bulunmadığı sürece muhakkak işsizlik maaşı almalıdır. Eğitim planlaması işsizliği azaltıcı yönde yapılmalıdır.

Yapılan her türlü iş ve diğer sözleşmeler vergiden muaf olmalıdır. Pratikte, proje veya iş üzerinden toplam miktardan ücret alındığı için sözleşme yapılmamakta sonuçta hem kayıt dışı artmakta hem de kurum ve kişiler mağdur olmaktadır. Sözleşme sonunda kar edilecek ise zaten vergisi ödenmektedir.

Kredi kartı, bankadan alınan kredi, cep telefonu ile piyasada yapılan her türlü satış sözleşmeler, devlet tarafından incelenmeli ve vatandaşın hakları korunmalıdır. Çerçeve sözleşmeleri, ilgili Devlet kurumunca önceden uygun bulunacaktır. Böylece vatandaşın mağduriyeti önlenecektir.

Gayrimenkul alım satımları yeniden düzenlenmelidir. Emlak alım ve satımlarında uygulanan rayiç bedel, cari bedel ile tapudaki değerler ciddi sıkıntı yaratmaktadır. Bir emlak yılda 5 defa satılsa beş defa vergiye tabi olmaktadır. Alım satım vergi oranları çok yüksektir. Bu oran yüzde birlerin altına düşürülmelidir. Alım satımda, iki tarafın da vergisini uygulamada alan ödediği için adı sadece tek isim (emlak satış vergisi) olmalıdır. Oran düşünce alışverişte dolandırıcılık olmaması için para ödemeleri aynı anda yetkili huzurunda yapılmalıdır.

Miras nedeniyle üretim yapılmayan tarım araziler sorunu çözülmelidir. Bu konu, Anadolu’nun her yerinde kangren hâline gelmiş büyük bir sorundur. Tarım arazisi sahibi vefat ettikten sonra çocuklarına intikal yapılmamış, onların da bazıları vefat etmiş veya yurt dışına gitmiş ve onların çocuklarına da intikaller yapılmamış binlerce arazi ve emlak var. Bugün ufak bir arazide 70-80 mirasçı gözüküyor. Gerçek sahibi ortada olmayınca araziler ekilemiyor ve sonunda önemli üretim kayıpları ile kişi mağduriyetleri ortaya çıkıyor. Yasal olarak belli mali büyüklüğe kadar olanların ilçelerde, onlardan daha büyük değere sahip olanların ise illerde oluşturulacak komisyonlarda süratle çözümü sağlanarak önemli bir problemi çözülmelidir. Tarım arazilerinin toplulaştırılması yani mevcut parsellerin büyütülmesi, başta vergi sistemi olmak üzere değişik araçlarla teşvik edilmelidir. Tarımsal işletme büyüklükleri ve tarımdaki gerekli yapısal değişim bu uygulamalardan geçer.

Geçmişte yapılan büyük özelleştirmeler mercek altına alınmalıdır. İşletmelerin özelleştirilmesinde mülkün tapusunun verilmesi en büyük hata olmuştur. Tapunun verilmeyip işletme hakkının verilmesi en uygun olanıdır. Özelleştirilen yerde üretim devam ettiği sürece arsanın kullanımı ücretsiz olarak verilmeliydi. Bazı özelleştirmeler incelendiğinde büyük talanların yapıldığı anlaşılacaktır.

Sanayi teşviki için, yatırımcıya alt yapısı bitmiş arsasını devlet vermelidir. Arsanın tapusu değil kullanma hakkı işletme devam ettiği müddetçe ücretsiz tahsis edilmelidir.

Bazı yapılacak önemli yatırımlara radikal teşviklerin uygulanması gerekir. Sanayileşmede mevcut teşvikler gereği gibi ivme kazandırmamaktadır. Yeni yatırımlarda endüstri 4.0 ve Ülke ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. Bölgesel, sektörel ve hatta sanayi tesisi bazında teşvikler belirlenmelidir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları hizmet sektörüne değil sanayi tesislerine yani üretime  yönlendirilmelidir.

Günümüzde önemli bir ivme kazanan savunma sanayimizi çok daha ileri düzeye getirmek gerekir. Savunma sanayimiz, Türk Cumhuriyetleri de dikkate alınarak geliştirilmelidir.

İthâlat ile temin edilen, güneş ve rüzgar enerjisi üretim malzemeleri, çipler, tünel kazıcı ve kaya delici gibi inşaat makinaları, metrobüsler, metro  çekiciler, hızlı tren ve vagonları gibi alanlarda yerli üretimi hızlandırmak gerekir.

TMSF tarafından el konulan, kayyum atanan ve sonrada elden çıkarılan işletmelerin durumları mercek altına yatırılmalıdır. Yapılan usulsüzlükler ve yolsuzluklar kısa sürede belirlenip, devri sabık yaratmadan gereken yapılmalıdır.

Kartel ve tekelci yapıya izin verilmemelidir.

Türk lirası güçlendirilmeli, dış ticarette de kullanılır hâle getirilmeli. Başta devlet uygulamaları olmak üzere dolarizasyondan kaçınılmalıdır.

Denk bütçe hazırlanması esas olmalıdır.

Ehil kadrolar tarafından hazırlanacak Ekonomik Program uygulamaya başladıktan sonra,  iki yıl içinde enflasyon yüzde 5’in altına indirilmelidir.

Vergi sayısı az, oranlar düşük ve mevzuat anlaşılır olmalıdır. Vergilerin çoğu ya kaldırılmalı veya birleştirilmelidir.

Çalışanların gelir vergisi dilimleri yüzde 10-20 arasında olmalıdır. Bütün ücretlerin asgari ücrete endekslenmesi uygulaması toplumda tartışmaya açılmalı, benimsendiği takdirde uygulamaya konulmalıdır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme (BDDK) kurumu ile Sermaye Piyasası Kurumu (SPK) birleştirilerek, Bankacılık ve Sermaye Siyasası Kurumu (BSPK) olmalıdır.

Bankacılık sisteminde, yabancı bankacılığın finansal oranı  yüzde 40’lar civarında tutulmalıdır.

Tasarruf mevduat hesaplarında, Türk lirasına ağırlık verilmelidir.

Sigorta ve Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) yeniden gözden geçirilmelidir.

Zorunlu trafik ile kasko sigortacılığındaki kargaşa ve başıbozukluk ortadan kaldırılmalıdır.

Ekonomideki kayıt dışılığın azaltılması gerekir. Yüzde 15 civarına indirilmesi hedef alınmalıdır. Kara para trafiğine izin verilmemelidir. Ülkemizden yurt dışına kaçırılan servetler sıkı bir şekilde takip edilerek geri getirilmelidir. Hiç kimse bu ülkeden soyup, çalıp yurt dışında rahat edeyim diyememelidir.

4369 sayılı ve 1998 yılında çıkarılan fakat iktidar değişikliği ile hemen 2003 tarihinde 4783 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılan Nereden Buldun yasası gözden geçirilerek günün şartlarına uygun şekilde tekrar çıkarılmalıdır.

2008, 2013, 2016,2018 , 2020 ve en son Temmuz 2022 de uygulamaya konan Varlık Barışı, Ülkemiz ekonomisine önemli zararlara , belirsizliklere ve itaatsizliğe sebep olmuştur. Kanunlara uyan vatandaşlarımız büyük zararlar görmüştür. Bu gibi uygulamalara yer verilmemesi gerekir. Aksi takdirde nereden buldun yasasının kaldırılması ve sık sık varlık barışı çıkarılması sonucu Ülkemiz gri listeye girmiştir.

Karayollarında pusu kurarak, sürücüleri aldatarak makbuz doldurmak için ceza kesilmesine engel olunmalıdır. Uygulamalar, trafik kazalarına sebep olmayacak şekle getirilmelidir. 30-50 km hız limiti tabelaları konmakta 56 km hızla giden çok sürücü ceza yemektedir. Bu tabelalar gerçeklere uygun hâle getirilmelidir.

Taşıt kanununa aykırı hareket edilmesine izin verilmeyecektir. Hiçbir beyaz plakalı araç çakar kullanmamalıdır. Kamuda beyaz plaka kullanımı uygulamasına kesinlikle izin verilmemelidir. Trafikte herkese eşit muamele yapılmalıdır.

Her türlü kredi işlemlerindeki belirsizlikler giderilmeli, keyfi uygulamalara izin verilmemeli ve tüketicilerin mağduriyetlerine engel olunmalıdır. Kredi verilirken faiz oranları ani değiştirilmekte veya zamanı gelmeden geri tahsili yönüne gidilmektedir. Sözleşmelerde bu gibi açıklıklara devlet izin vermemelidir.

Başta orman ürünleri, maden ve temel hammaddeler yerli üretime zarar vermeyecek şekilde, sanayi üretim maliyetlerinin artmaması için gümrük vergisiz ithâl edilmelidir.

Orman yangınlarını önleyici tedbirler önceden gerektiği gibi alınmalıdır. başta yangın uçakları, alet ve malzemeler yeterli ve modern olmalıdır. Yangınla mücadele ekipleri eğitimi aksatılmamalıdır. O yörede yaşayanlar bu amaçla eğitilip donatılmalıdır. Yanan yerler derhâl ağaçlandırılmalıdır.

Ekonomimize zarar veren haksız rekabete sebep olan ithâlata karşı anti damping uygulaması süratle devreye sokulmalıdır.

Kalkınma ajansları, daha fonksiyonlu olacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Millet sektörü uygulamasına başlanmalıdır. Buna göre; Her yıl beş milyar dolar ayrılarak, il ve ilçe düzeyinde belirlenecek yatırımlar devlet eliyle yapılacak. İşletmeye alındıktan sonra devlet altın hisse sahibi olarak kalacak ve yatırım süratle çalışanlara, yöre halkına ve küçük yatırımcıya devredilecektir. Millet sektörü, risk sermayesi modelinin genişletilmiş hâli olarak da görülebilir.

Kalkınmada öncelikli bölgelerde tarım kentleri (merkez köyleri) uygulamasına başlanılmalıdır. Bölgesel kalkınma projeleri hazırlanarak hemen yürürlüğe konulmalıdır.

Ülkemizde her türlü teknik alt yapımızı Avrupa birliğine (AB) girilecek şekilde hazırlamalıyız. Hedefimiz kurulması düşünülen tek Millet çok devlet esaslı Türk Birliği’ne  engel teşkil etmeyecek AB’ye girmek olmalıdır. Bu konuda tavizkar olmadan Ülkemiz menfaatleri neyi gerektiriyorsa öyle hareket edilmelidir. Bu zamana kadarki gelişmeler, AB ne onlar bize ihtiyaç duydukları zaman birliğe katılabileceğimizi göstermiştir.

Enerjide doğalgaza olan bağımlılık en aza indirilmelidir. Doğal gaz, gübre ve kimyasal madde yapımında kullanılmalıdır.

Petrol ve doğal gaz boru hatları ile ülkemiz Asya ülkeleriyle ve Avrupayla birleşecek ve böylece stratejik öneme sahip enerji terminali hâline gelecektir.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları; Güneş, rüzgar, jeotermal ve dalga enerjisine ağırlık verilmelidir. Enerji ihtiyacımızın büyük bir kısmını bunlarla karşılama imkanımızı süratle kullanmalıyız.

Nükleer santrallarda ileri teknolojiye sahip ülkelerle iş birliği yapılmalıdır. Başta Toryum olmak üzere diğer Ülke imkanlarımızın bu konuda kullanılabilmesi amacıyla teknoloji üretmek için çalışmalarımıza yön ve hız vermeliyiz. Türk Dünyası olarak nükleer güce sahip olabilecek alt yapı kurulması gerekir.

2040 yılına kadar şehirlerde benzin ve mazotlu (fosil yakıtlı) araçların trafiğe çıkmaması için gereken çalışmalara başlamalıyız.

Ülkemizin madencilikte Dünyada rekabet gücü olan madenler; Bor, Toryum, linyit, taş kömürü,  mermer, barit, jips, diyatomit, perlit, flüorit, zeolit, silis kumu, kaya tuzu, dolomit, zımpara taşı,  Krom, manyezit, trona (doğal soda), feldspat, sodyum sülfat, ponza, boksit, kükürt, kurşun, çinko, demir ve bakır gibi  madenler olmak üzere 77 çeşit madeni vardır. Aydın- Söke civarında önemli sayılabilecek Uranyum madeni de bulunmuştur.

Altın madeni gibi çevreye aşırı zarar veren madenlerin çıkarılması durdurulmalıdır. Çok stratejik önemli olanların dışında madenlerimizin tespiti yapılarak gelecekte daha rasyonel teknolojileri ürettikten sonra üretimine geçmeliyiz. Uç ürünleri üretemediğimiz madenlerin ihracına fazla heves etmemeliyiz. Toryum ve bor gibi henüz ekonomik uygulanabilir teknolojisi olmayan konulardaki gerçek olmayan bilgilere itibar edilmemelidir. Maden ithâlatı teşvik edilmelidir. Vergiler kaldırılmalıdır. Aynen orman ürünlerinde olduğu gibi hareket edilmelidir.

6592 sayılı Maden Kanunu, Ülkemiz gerçekleri ve menfaatleri gözetilerek toplumun bütün kesimlerinin hemfikir olacağı şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Taşımacılıktan lojistiğe dönülmeli, kombine taşımacılık esas olmalıdır.

Ülkemizin yüksek kaliteli karayolları, demiryolu ile Avrupa’ya; Gaziantep’ten, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Ürdün ve Suudi Arabistan Cidde’ye; Şırnak’tan, Irak, Körfez Ülkeleri ve Umman’a kadar ve doğuda Nahçivan, İran dan Çin’e kadar uzanacak ipek yolunun gerçekleşmesi için her türlü gayreti göstermeliyiz. Büyük bir imkan(fırsat) hâline gelen Zengezur Koridorunun (Nahçıvan ile Azerbaycan’ı birleştiren)  vakit geçirilmeden hâlletmesi gerekir.

Bilhassa iş yoğun liman bölgeleri, Ambarlı, Gemlik, Aliağa ve Nemrut körfezi limanları demiryolu ile irtibatlandırılmalıdır.

Denizcilik Bakanlığı kurulmalıdır. Denizcilik Kanunu çıkarılmalıdır. Marmara Denizinin su ürünleri merkezi hâline getirilmeli ve eski temiz hâline getirmek  için büyük Marmara Projesi uygulanmalıdır.

Koster filomuz yenilenmelidir. En az üç adet yüzer hastane yapılmalıdır. Vatandaşlarımızın sezon dışında teknelerini muhafaza edebilecekleri tekneparklar kurulmalıdır.

Denizli devletten, denizci millete geçmeliyiz. Ülkemizin ilişkilerinin üst düzeyde olduğu dönemlerde, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır ve Libya (geç de olsa imzalandı) ile münhasır ekonomik bölge anlaşmalarımızın yapılmamasının bugün sıkıntılarını çekmekteyiz. Bu konuda maalesef yavaş davranılmış ve gerekli çalışmalar yapılmamıştır. Kıbrıs etrafında Yunanistan ile birlikte doğal gaz arayan devletler ile firmalar, eğer zamanında münhasır ekonomik bölge anlaşmasını yapsaydık bugün bizimle birlikte olurdu. Münhasır ekonomik bölgeleri süratle belirlenmelidir.

Yunanistan ile olan problemlerimizin çözümünde iktidar ve muhâlefet bir arada millî devlet politikası belirlenerek hareket edilmelidir. Türkiye tezlerini karşı tarafa kabul ettirebilmesi için, kuvvetli olmalıyız, konuları geçmişi ile birlikte iyi bilecek ve sonunda masada, uluslararası ilişkilerde, toplantılarda savunacak yetişmiş kadrolarımız bulunmalıdır. Ege ve Akdeniz konusunda Türkiye savunma anlayışıyla değil haklı olduğunun verdiği güçle atak bir şekilde hareket etmelidir. Her zaman haklı, güçlü ve elimizde çok etkili kozlarımız olduğunu bilerek hareket etmek zorundayız.

Kıyılarımızın, turistik tesisler, şirketler, vakıflar ve gerçek kişiler tarafından işgal edilmesi önlenmelidir. Yasa gereği bütün kıyılarımız milletin malıdır. Bu konuda kamu yetkisi vakıf, dernek veya başka bir kuruma devredilemez.

Kabotaj Kanunu ile elde ettiğimiz haklarımızdan gümrük birliği anlaşmasında olduğu gibi büyük bir hataya düşülmemelidir. Kesinlikle dikkatli davranılmalıdır.

Özel ağaçlandırma ve özel ormancılık özendirilmelidir. Bu arada fırsatçılığa ve istismara izin verilmemelidir.

Küresel ısınma sonuçları da değerlendirilerek ülke su kaynaklarımızın en iyi şekilde değerlendirilmesine esas olacak su kanunu çıkarılmalıdır. Her bir akarsuyumuz değerlendirilmelidir. Gerektiğinde havzalar arası aktarımlar, barajlar arası su transferleri ve yeni su depolama imkanları oluşturulmalıdır.

Fırat’ın suları ile doğu Karadeniz’e akan sular bahar aylarında ters tünellerle iç Anadolu’ya Kızılırmak havzasına aktarılarak ve Ankara ile Konya başta olmak üzere iç Anadolu ovası sulanmalıdır. Bu şekilde küresel ısınmadan dolayı oluşacak zararların önüne geçilebilir. Daha az su isteyen tarım ürünlerine doğru yönelinmelidir.

Ülkemizde her gün 85 milyon insanımız dengeli beslenecektir. Midesi boş insanlar ülke geleceği için en büyük tehlikedir. Tarım sektörünün sorunları çözülmeden hiçbir kalkınma sağlanamaz.

Hirfanlı barajı etrafına büyük bir açık besicilik kompleksi kurulmalıdır. Organize hayvancılık bölgeleri, büyük endüstriyel boyutta meyve ve sebze alanları meydana getirilmelidir.

Başta ot olmak üzere yem olmadan et ve süt olmaz. Süt konusu hâlledilmeden yavru ve et meselesi hâlledilemez. Kırmızı et, beyaz et dengesi sağlam kurulmalıdır. Bu dengenin bozulmasına izin verilmemelidir. Damızlık problemi modern teknikler kullanılarak ve ülke gerçekleri ile potansiyeli dikkate alınarak çözüme kavuşturulmalıdır.

Tohumculuk sektörü yeniden yapılandırılacak ve millî tohum politikası oluşturulacaktır.

Yem, tohum, gübre, ilaç, mazot, elektrik ve makina (traktör) gibi tarımsal girdilerin yerli imkanlarla karşılanmasına ağırlık verilmelidir. İthâl olanların temininde devlet yardımcı olmalıdır.

Tarımda  önemli hayati ve stratejik ürünlerde kendimize yeterli hâle tekrar gelmeliyiz. Tarımda önemli yapısal değişimler yapılmalıdır. Geleceğin planlaması yapılırken küresel ısınmanın etkileri de dikkate alınmalıdır. Nakdi destekler ürüne yapılmalıdır. Sağlıklı ve gerçekçi üretim planlaması ile hareket edilmelidir..

Tarıma dayalı sanayilerimiz kurularak ve tarımsal ürünlerin beklenmedik fiyat değişimleri, sanayide kullanımıyla dengelenmelidir. Günümüze kadar yeterli başarının yakalanamadığı kırsal kalkınmaya, yeni uygulamalar devreye sokularak daha çok önem verilmelidir.

Üçüncü sektör olarak mahâlli ve ulusal kooperatifçiliğin ağırlığı artırılmalıdır.

Tarım ve bilhassa gıda  her zaman bir millî güvenlik ve beka sorunudur. Bilhassa Pandemi döneminde ve sonrasında Dünyadaki ülkeler gıda bakımından kendilerine yeter hâle gelme gayreti içine girmişlerdir. Bütün Dünyada gıda fiyatları düşerken bizde hızla yükselmesi, istila hâlinde düzensiz göç, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri dikkate alındığında Ülkemizin bu konuda seferberlik düzeyinde planlı, sürekli ve yoğun bir çalışma içinde olması gerekir.

Bu maddeleri daha fazla uzatmak elbette mümkündür. Çalışmamız “Bize Uygun Devlet Yapısı” olduğu için konuyu dağıtmak yerinde olmayabilir.

Bir Ülkede ne kadar iyi bir sistem getirirseniz getirin yöneticiler, adaletli, hukukun üstünlüğünü savunan, ahlaklı, dürüst ve liyakatli değilse ve toplumda belli bir yaşam kültürü yoksa istenilen sonucu alamazsınız. Tersi bir durum yani kötü bir sistemde yukarıdaki güzel özelliklere sahip iyi yöneticiler iş başında ise ortada fazla bir sıkıntı olmayabilir. Elbette arzu edilen uygun bir devlet yapısı ve istenilen özelliklere sahip yöneticilere sahip olmaktır.

Parlamenter sistemden vazgeçip 2018 de uygulamaya konan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni bizim bünyemize uygun olmadığı Ekonomik, Eğitim, Siyasal ve Sosyal gösterge ve sonuçlara bakıldığında anlaşılmaktadır. Daha önce Başkanlık sistemini savunan çok aydın ve siyasetçilerimiz bugün Güçlendirilmiş ve İyileştirilmiş Parlamenter Sistemi savunur hâle gelmiştir. Toplumumuzun sosyal ve kültürel yapısı ve yaşam tarzı tek adam yönetiminde otoriteleşmeye doğru gitmektedir.

Kısa geçmişi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde; Kuvvetler ayırımı (Yasama , Yürütme ve Yargı) ortadan tamamen kalkmıştır. Yargı Siyasallaşmış, hukukun üstünlüğü rafa kalkmış, Yasama Tek kişinin emrine girmiş, etkisiz ve yetkisiz bir kuruma dönüşmüş ve yürütme sadece bir yerden talimat alan organ hâline gelmiştir. Ekonomik kurumlar ortadan fiilen kaldırılmış ve sonuçta ekonomik göstergeler tepe taklak olmuş, gelir dağılımı bozulmuş, dış borçlar döndürülmesi zor bir seviyeye gelmiş, kişi başı millî gelir azalmış, eğitim felç olmuş, dış politika ana eksenden sapıldığı için günübirlik ve keyfi hâle gelmiş, toplum kutuplaştırılmış ve devlet sonunda parti devleti hâline dönüşmüştür. Özgürlükler yok edilmiştir. Düşünen ve yazar kesim tutuklanmış, gece yarısı evlerinden alınmış, cezaevleri doldurulmuştur. Toplumun önemli kesiminden belirlenmiş belli kişi, kurum ve kuruluşlara servet transferleri yapılmıştır. Yeni zenginler yaratılmıştır.

Etkisizleştirilmiş bir devlette bütün organlar görevlerini yapamaz hâle düşmüşlerdir. Devlet otoritesi şahsi otoriteye dönüşmüştür. Şahsi otorite ve kumanda altında tutulan sermaye vesayeti her şeye hâkim olmuştur. Muhâlefete devletin gücü, istihbaratı ve sermayenin hâkimiyeti ile yön verilmiştir. Mevcut iktidara alternatif yaratmamak için her türlü yol uygulanmaktadır. Muhâlefet edecek düşünceye sahip olanlar maddi yönden kıpırdayamaz hâle getirilmiştir. Sermayeye sahip olanlar da istenilen çizgiden saptıklarında sermayelerini kaybetmektedirler. Türkiye’nin en büyük açmazı bu kısır döngüdür. Bu olumsuz yapı kırılmadan iktidar alternatifi ortaya koymak mümkün değildir. Toplumun çok önemli bir kısmı hayat pahâlılığı içinde boğuşurken siyaset ile ilgilenmesi düşünülemez. Belki iktidarın arzusu da bu yöndedir. Toplum yönetenler ve yönetilenler  diye iki guruba ayrılmaktadır. Gelir dağılımına baktığımızda bu durumu görmek mümkündür. Ekonomik açıdan sosyalist uygulamaların hâkim olduğu bir siyasal islamik yapı kendini göstermektedir.

Sonuç olarak ülkemizin bugünkü devlet yapısı, bu çalışmada ana hatları verilen yapıya getirilmelidir.

Yazar

Mustafa Korçak

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar