13.10.2024

İlk ders: Vatan savunması ve Gazze

Bir ülkenin yönetimi kendi vatandaşlarını bu kadar boşu boşuna yorar, üzer, dibe çeker mi? Yani tek yapabildiği, yapabileceği kendi vatandaşlarını önce dolduruşa getirip sonra çaresizlik çukuruna atmak mı?


Önceki gün eğitim-öğretimin başladığı tüm ortaöğretim okullarında günün ilk dersinde “Çanakkale’den Gazze’ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi, Savunması” konusunun işlenmesi talimatı verilmiş.

Elbette Çanakkale ve Kurtuluş savaşı, vatan sevgisi ve savunmasında dünyada birçok millete örnek olmuş, birçok ülkenin bağımsız devletleşme sürecinde ve tüm dünya tarihinde yerini almış benzersiz örneklerdir.

Filistinlilerin, Gazzelilerin yıllardır İsrail’e karşı verdikleri mücadeleyi izliyoruz, destekliyoruz, duygudaşlık yapıyoruz, bireysel ve toplumsal dualar ediyoruz. İsrail’e, özellikle bu günkü rejimine kin ve nefret duyuyor ve onu her türlü gücü ve kapasitesi ile destekleyen ABD’ye lanet okuyoruz.

Zaten dua, beddua ve lanet okumaktan başka da bir şeyler yapamıyoruz. Sadece dua ve beddualar tutsaydı Müslümanların asırlarca Haçlılara yaptıkları beddua tutardı. Ya da tüm Avrupa’nın asırlarca kiliselere doluşup Türklere, Osmanlı devletine yaptıkları beddua tutardı. Her toplum kendi inancınca diğerlerine dua ve beddua ediyorlar oysa Tanrı hepsinin tanrısı!

Okullara gönderilen talimatı duyunca tepem attı.

Çanakkale ile Gazze’yi bir arada ve anlam bütünlüğü içinde gören ve herkesi bu görüş, düşünüş ve hissiyatı paylaşmaya zorlayan zihniyete öfke duydum.

Aylardır bizim TRT HABER zaten “Gazze Haber ve Yorum TV” kanalına döndü. Her haber kuşağında ilk ve en uzun süre Gazze konusunda.

Ne yapmaya çalışıyorlar?

Bizlerden ne bekliyorlar?

Milyonlarca insanımız galeyana gelip, yola çıkıp güneye doğru Suriye, Lübnan, Ürdün üzerinden İsrail’e mi yürüyelim? Ya da binlerce vapur, tekne ne bulursak binip Akdeniz’den İsrail’e mi saldıralım? Ya da binlerce genç gönüllü milisleri oluşturup bir şekilde Gazze’de savaşa mı gönderelim? Oraya İsrail’in gözü, denetimi, izni, olmadan bir farenin bile giremeyeceğini bilmiyor muyuz?

Daha önce Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye gidenler öldürüldüler, öldükleriyle kaldılar. Yıllarca Türkiye İsrail’le diplomatik ilişkilerini kesti. Daha dün ABD vatandaşı da olan bir kızımız İsrail keskin nişancı ateşiyle başından vurularak öldürüldü. Ne değişti? ABD’nin Irak’ı işgalinden önce dünyanın ve özellikle Avrupa’nın başkentlerinde, büyük kentlerinde her biri birkaç yüz binle milyon sayısında olan kalabalıklar belki de tarihin en yaygın ve kalabalık gösteri ve yürüyüşlerini yaptılar da ne oldu? Kamuoyu oluşturma ve bu yolla siyaseti etkileme ve yönlendirmesinin de bir yeri, bir sınırı var.

Bir ülkenin yönetimi kendi vatandaşlarını bu kadar boşu boşuna yorar, üzer, dibe çeker mi? Yani tek yapabildiği, yapabileceği kendi vatandaşlarını önce dolduruşa getirip sonra çaresizlik çukuruna atmak mı?

Hem bilmezler mi çok önemli, hassas bir konuyu her gün her fırsatta gerekli gereksiz dile dolarsan bir yerden sonra sıradanlaşır, kanıksanır ve daha fazlasını insan beyni düşünmeyi, duymayı, görmeyi ve empati yapmayı reddeder.

Hani meşhur diktatör demiş ya ‘’ Bir kişinin ölümü trajedidir, bir milyon kişinin ölümü istatistikten ibarettir.’’ Narin’in öldürülmesine 85 milyon insanımız yas tuttu. Gazze’deki her 100 kişiden 3’ü öldürüldü, 10’u yaralandı, ölenlerden bir kısmının bedenleri hâlâ molozlar, yıkıntılar, toz-toprak altında çürümekte. Ne oldu? Artık ölü ve yaralı sayısıyla ilgilenen var mı?

Yapılması gerekenler yapılmıyor, yapılamıyor ve bu en kolay ve fakat en sıradan yolla insanımızın düşünme ve toplumsal duyguları da köreltiliyor. Tüm bunların insan, kitle ve toplum psikolojisine yapmak istediklerinin tam tersi etkileri olacağını bilmiyorlar mı? Kendileri bilmiyorsa içlerinde hiç mi düşünen bilim, düşünce ve siyaset adamı yok?

Ümmetçiler, ümmetin bilmem kaç devletinin hiç bir şey yapmadığını, yapamadığını ve yapamayacağını görmüyor, düşünmüyorlar mı? Ümmetin birçok devletinin Filistin, Gazze diye bir dertlerinin, bir dış politika sorunlarının olmadığını anlayamıyorlar mı? ‘Şu ortalık bir durulsa da İbrahim Anlaşmalarını tahkim edebilsek’ derdinde olan Arap devletleri olduğunu bilmiyorlar mı?

Tamam; Türk vatandaşları olarak yürüyüşler yapıyoruz, sesimizi ve tepkimizi yükseltiyoruz.  Gazze ve Filistin için gıda, ilaç, tıbbi malzeme vd yardımlar topluyor bu yardımların girişine İsrail müsaade ettikçe gönderiyoruz. Yaralıları tedavi ediyoruz ve bu insanları ülkemizde ağırlıyoruz. Vatandaşlar olarak daha fazlasını yapamayacağımız ortadayken iktidarın bunu orta kademe okulların eğitim-öğretim yılının ilk dersine koymaları ne demek? O yaşlardaki çocuklarımızda İsrail’e Yahudilere ve Siyonistlere karşı oluşacak toptan ve toptancı kin ve nefretin nereye varacağını bilmiyorlar mı? Bu çocuklara tüm İsrail vatandaşlarının İsrail yönetimini desteklemedikleri, bir kısmının Filistin ve Gazze konusunda bize yakın düşünceler içinde oldukları, her gün İsrail yönetimini kınayan gösteri ve yürüyüşler düzenledikleri nasıl anlatılabilir? İsrail’deki dinci, sapkın azınlığın doymak bilmeyen vahşet duygularının ve özellikle ABD’deki Yahudi kopuntularının yapı ettiklerinin anlatılması ve anlaşılması yolu bu mudur?

Hamas’ın ilk eyleminden birkaç hafta sonraki yazımda ‘Hamas’ın yaptığı gönüllü toplu intihar’ ifademin bu gün ne kadar isabetli olduğunu üzülerek görüyorum. Kahramanlık elbette tarih boyunca tüm toplumlarda kutsanan bir değer amma boşu boşuna ölmek de değildir. Dünyadaki mevcut durum ve şartlarda başka türlüsü zaten olmazdı. Olamazdı. Neyse ki insanlık, insani vicdan, erdem ve ahlak ölmedi. Bunu taşıyan ve yaşatanlar var ve bunları TV haber kanallarında görüyor, izliyoruz da ne oluyor? ABD başkanlık yarışındaki adaylar ‘İsrail’e destek’ konusunda birbirleriyle yarışıyorlar!

Demek ki başka yollar bulmak veya var olan yollardan yürümek gerekiyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin tavır ve duruşu bir örnek. İran, Yemen, Hizbullah ve İran’ın Irak ve Suriye’deki milislerinin yaptıkları, yapacakları baş üstünde dolanan sinek kadar etki etmez; bunu zaten kaç defa gördük.

Bu tarihsel, müzmin ve şimdilik çözümsüzlük içinde olan mesele bizim 10 – 17 yaşlarındaki çocuklarımızın başına mı kaldı? Bir öğretmen bir sınıf dolusu çocuğa bir ders saati içinde bu karmaşık, çok boyutlu meseleyi nasıl anlatırsa anlatsın eksik olmaz mı?

Vatan sevgisi, yurt savunması, bağımsızlık gibi yüksek duygu, düşünce ve inançlar böyle mi işlenir? Bir süre sonra siyasal İslamcıların, ümmetçilerin, millî görüşçülerin vb. kitlelerin bile bu konudan zihinsel olarak konudan gına gelip kopacaklarını biliyorum da asıl endişem bu kötü ve gereksiz politikalarla yalancı çoban durumuna düşerek Türk insanının gerçek tehdit ve tehlikeleri göremez hâle getirilmesidir.

Yazar

Mustafa İmir

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar