Yükleniyor...
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, bu ülkeye karşı kurulmuş olan NATO’nun, varlığını sürdürüp sürdürmeyeceğiyle ilgili soru işaretleri olsa da, bu uluslararası askerî birlik varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. NATO, bu dönemde Sovyetlerden kalan Rusya Federasyonu’na karşı eylemlerini sürdürmüş ve Rusya’yı çevreleyecek şekilde adımlar atmıştır.
Şüphesiz NATO’nun göze batan en önemli teşebbüsü Ukrayna’yı bu birliğe dahil etmekti.
NATO’nun, Ukrayna’yı bu askerî birliğe dahil etmek için attığı ilk resmî adım Avrupa Birliği üzerinden 2013 yılında atıldı. Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç döneminde, AB Ukrayna’yla ticareti önceleyen bir iş birliği anlaşması yapmayı teklif etti. Söz konusu teklif Yanukoviç yönetimi tarafından 21 Kasım 2013’te reddedildi. Anlaşmanın reddedilmesi Ukrayna’da büyük tepki gösterilerine neden oldu. Çünkü Ukrayna halkı bu anlaşmayla beraber özgürlüklerin ve ekonomik refah seviyesinin artacağı yönünde bir kanıya sahipti.
Yanukoviç yönetimi gösterileri bastırmaya çalıştıkça göstericilerin sayısı arttı. Yüz binlerce insan sokağa döküldü. Gösteriler zaman içerisinde kolluk kuvvetleriyle halk arasında çatışmaya dönüştü. Bu durum 20 Şubat 2014’e kadar devam etti. Sürecin sonucunda 23 Şubat 2014’te Yanukoviç, parlamento tarafından azledildi ve hükümeti düşürüldü.
Ukrayna sokaklarına, Yanukoviç ve Rusya aleyhtarı sloganlar hakimdi. Yanukoviç bu dönemde Rusya’ya sığındı. Rusya aleyhtarı sloganların atılması, Ukrayna içinde bulunan Rus nüfusu da rahatsız etti. Gösteriler bir süre sonra etnik çatışma ve çekişmeye dönüştü. Özellikle Kırım ve Donbas’ta bulunan Ruslar Ukrayna’ya karşı ayaklandı. Bu ayaklanmaların sonucunda Rusya, olaylara ilk olarak Kırım üzerinden giriş yaptı. Rus kökenli vatandaşlar Kırım’da Ukrayna’ya ait bütün devlet binalarına saldırıldı. Rusya,
Kırım’da yaşanan otorite boşluğunu fırsat bilerek ve Türk nüfusu da göz ardı ederek Türk vatanı Kırım’ı ilhak etti.
Bu gelişmelerden sonra Rus nüfusun bulunduğu diğer bölgeler olan Donetsk ve Lugansk’ta(Donbas) da devlet binaları ele geçirildi. Rusya’nın desteğiyle bu bölgelerde 26 Haziran 2014’te Lugansk ve Donetsk Birleşik Halk Cumhuriyeti kuruldu. Rusya’nın bu faaliyetleri Ukrayna-Rusya krizini uluslararası bir sorun hâline getirdi. Batı ve ABD’nin kayıtsız şartsız Ukrayna tarafında olması, Rusya’nın NATO tarafından çevrelenme endişesini arttırdı.
Rusya’nın, bugüne kadar henüz ulaşamadığı ama hedef olarak belirlediği, Ukrayna’nın Odesa ve Kharkiv şehirlerini de ilhak etme planı ortaya çıkmış durumda.
Bu olaylardan sonra Ukrayna’da Batı yanlısı politika izleyen partiler ön plana çıktı. Bu durum o dönemde Rusya’nın Batı’nın muhalif gruplara desteğine karşı Ortadoğu’da hamleler yapmasını sağladı.
Rusya, 30 Eylül 2015 tarihinde önce Suriye’ye giriş yaptı. Suriye’nin önemli liman kentleri olan Tartus ve Lazkiye’ye yakın yerlere üsler kurdu. Eş zamanlı olarak da Suriye topraklarında Suriye Rejimine karşı olan, özellikle selefi gruplara karşı, Suriye Ordusu’na hava desteği sağladı. Rusya bu hamlesiyle Suriye’deki dengelerin tam da merkezinde olmayı başardı.
Rusya’nın inkâr ettiği ama Rusya’nın müdahalesi olduğu yönünde işaretlerin olduğu diğer hamlesi ise Filistin’de oldu.
Rusya’nın, 2017 yılından itibaren, HAMAS (İslami Direniş Hareketi)’ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları’yla ilişki kurduğu ve günden güne bu ilişkiyi geliştirdiği iddia edilmektedir.
Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e karşı başlattığı saldırıdan siyasi kanadın haberinin olmaması yabancı bir elin HAMAS’taki karar mekanizmasını böldüğü, silahlı kanadın ise yönlendirildiği yönünde yorumlanmıştır. Bu süreçte Kassam Tugayları’nın elindeki silahların önemli bir kısmının Rus yapımı olması, saldırı sonrası Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a ve İran’a teşekkür etmesi, ilk etapta, operasyonu İran’ın planladığı yönünde görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Kassam Tugayları’nın bu teşekküründen sonra, İran ve Lübnan’daki uzantısı Hizbullah’ın “Haberimiz yoktu.” açıklaması ise olayın arkasında kimin olduğuyla ilgili net bir cevabın olmamasını sağladı.
Lübnan Hizbullahı ve İran’ın bu olayı bilmediğini açıklaması ve açıklamaların akabinde de hazırlıksız görünmesi, HAMAS’a dışarıdan dokunan elin Rusya olduğu yönündeki ihtimali güçlendirdi. İlerleyen tarihlerde Ukrayna’daki savaş diplomatik açıdan Rusların lehine evrilmeye başladı. Özellikle Ukrayna’dan alınan Donbas bölgesini Ukrayna’nın Rus toprağı olarak kabul etmesine doğru giden sürecin başlaması, Rusya’nın Filistin’deki organizatörlerden biri olduğu ve de basın yoluyla olayın vitrinine Kudüs davası propagandası yapan İran’ı koyarak (İran’ın olaylarda dahli olmasa bile bu iddiayı reddedemezdi.) Ukrayna’da istediklerine karşı yeni bir pazarlık unsuru oluşturduğu kanısı çok olasıdır.
Bu senaryoda Rusya, ABD’nin hassas noktası ve Rusya ile ABD’nin ortak dostu olarak kabul edilen İsrail’i, bölgede daha zor duruma düşürebilmekle tehdit etmiş olabilir. HAMAS saldırılarının ilk günlerinde İsrail’in beklediği bir saldırı olarak oluşturulan algı da doğrudur. Ama İsrail’e söz konusu saldırıda esas sürpriz olan konu, saldırının boyutu ve kusursuz organizasyonudur. İsrail bu saldırıyı fırsat bilerek Gazze Limanında hâkimiyet sağlamak isteyecekti. Fakat HAMAS’a verilen profesyonel desteğin kesilmemesi hâlinde İsrail’in bunu yapabilmesi pek mümkün görünmüyor.
Gazze’de, İsrail’in Liman hakimiyeti, Çin’in söz konusu Liman üzerinden Kuşak-Yol projesi dahilindeki planları düşünüldüğünde de ABD için hayati öneme sahiptir.
Filistin olayıyla Rusya’nın, çıkarları karşılığında, İran’ın Lübnan ve Suriye’deki varlığını ve etkisini pazarlık konusu hâline getirebileceğini göstermiştir. Ama 13 Nisan’ı 14 Nisan’a (2024) bağlayan gece, İran’ın İsrail’e yaptığı hava saldırısı sonrasında Rusya’nın “İran’a ABD’nin saldırması hâlinde İran’ın yanındayız.” açıklamasıyla, İran içlerine yapılacak herhangi bir saldırıda da İran’ın yanında olacağı anlaşılmıştır. Yani Rusya’nın, özellikle son dönemlerde, İran’ı İran sınırları içerisinde “dost” olarak kabul ettiğini anlamak mümkündür.
Bu iddiamızı İsrail’in onlarca kez Suriye’de İran noktalarını vurmasına rağmen Rusya’nın İran’a hava savunma desteği sağlamadığını hatırlatarak da destekleyebiliriz.
Aynı durumda da ABD ve İsrail’in Ukrayna’da yoğun destek verdiği Devlet Başkanı Zelenski’yi bu süreçte feda ettiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. ABD’nin Ukrayna’ya 61.5 Milyar Dolar fon aktarması bu gidişatın değişeceği yönünde yorumlara neden olsa da bu senaryonun sonunda söz konusu para sadece Ukrayna yönetiminin elinde kalan bölgeler için kullanılacaktır. Bir sonraki çözüm sahası ise Suriye olacaktır. Bu yazı serisi mevcut dengelerin çatışma ve anlaşma bölgelerini anlatacağımız şekilde devam edecektir.