08.06.2023

Mersin örneği üzerinden sürdürülebilir gelecek: Politika ve strateji önerileri iklim risk yönetimi -1

21. yy ekonomik modeli, yerel yönetimleri merkeze alan düşük emisyonlu ekonomidir. Bu anlamda denge noktası olan sürdürülebilir geleceğin nasıl inşa edileceği konusundaki amaç bölgesel politikalarla Türkiye’ye uyarlanabilecek modeller geliştirmektir.


 

 Giriş

Kıt kaynaklarla sınırsız büyümenin artık sonuna gelindiği ve kapitalist ekonomik sistemin en büyük piyasa başarısızlığının iklim değişikliği olduğu, bilimsel otoritelerce kabul edilmektedir. Bu noktada küresel ekonomiyi etkileyecek ilk beş riskten birisi olarak tanımlanan “iklim değişikliği”, Türkiye’nin politik hedeflerinde dikkate alınması gereken ilk ve öncelikli parametrelerden birisi olmalıdır. İklim değişikliğinin dünyada Doğu Akdeniz havzasını güçlü bir şekilde etkileyeceği, Türkiye’de ise ilk önce ve en fazla zararı Mersin başta olmak üzere Doğu Akdeniz kıyı kentlerine vereceği bilinmektedir. Bu durum son yıllarda Türkiye’de artışı dikkat çeken aşırı iklim olayları (hortum, seller), tarımsal ve hidrolojik kuraklıklar, gıda ürünlerinde yaşanan verimlilik düşüşleri ve ülkede yaşanan mevsim kaymaları ile net bir biçimde gözlemlenmektedir.

Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışları ile özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’nun su kapasitesinde düşüş, ürün deseninde değişim ve ürün verimliliklerinde azalma yaşanacaktır. Yakın bir gelecekte Türkiye’yi sıcak, kuru ve yağmursuz bir iklim beklemektedir. O nedenle Türkiye’nin gıda bağımsızlığı, gıda güvencesi ve gıda güvenliği tehlike altındadır. Gelecek 10 yıl içerisinde etkilerinin görülmesi beklenen deniz seviyesi yükselmeleri Çukurova ve Gediz Deltası gibi alçak ovalar ile İstanbul’un 8, İzmir’in ise 11. sırada yer aldığı 20 deniz kentinde 3 milyon kişinin etkilenmesi beklenmektedir. İklim değişikliği ile artan sıcaklar kışın kayak turizmini zorlaştırırken, yaz aylarındaki aşırı sıcaklar da yazın kıyı turizmini vuracaktır.

Bu doğrultuda çalışmanın birinci bölümünde Türkiye ve Mersin ölçeğinde iklim değişikliği etkileri ortaya konulup iklim risk yönetimi vurgulanacak ikinci bölümde iklim risk yönetimine ilişkin politika ve strateji önerileri tanımlanacaktır.

  1. İklim değişikliği ve iklim risk yönetimi

Türkiye ve Mersin için dikkate alınması gereken önemli bir parametre iklim değişikliği meselesidir. İklim değişikliği, küresel ekonomiyi etkileyecek beş önemli riskten birisi olarak tanımlanmaktadır. İklim değişikliğine karşı Akdeniz iç deniz hassasiyetinin yüksek olması dolayısıyla Türkiye’de de en fazla zararı Mersin’in de içerisinde bulunduğu Doğu Akdeniz kıyı kentlerine vereceği bilim insanlarınca vurgulanmaktadır. İklim değişikliği aşırı hava olaylarında (doğal afetler) artış, sıcaklık artışları, yağış azalışları gibi belirgin göstergeleri vardır. Nitekim iklim değişikliğinin bu belirgin göstergeleri son yıllarda artan bir biçimde ülkemizde gözlemlenmektedir. Ecmel Erlat ve Murat Türkeş yaptıkları çalışma ile 1950’li yıllardan günümüze rekor maksimum hava sıcaklığı frekansında bir artış olduğunu ve bu artışın özellikle 2000’li yıllarla birlikte belirginleştiğini ortaya çıkarmışlardır. Önder Algedik açıkladığı iklim raporunda; günümüz sıcaklık ortalamalarının Türkiye’nin 1971 – 2000 yılları arası sıcaklık ortalamalarının göre +1,3 santigrat derece daha sıcak olduğunu tespit etmiştir.

Ömer Erdal Bilici ve Ayşe Everest’in 2016 yılında Mersin’de yaşanan sel afetinin iklim değişikliği ile ilişkisini tartıştıkları çalışmada; Mersin için hazırlanan güncel sıcaklık aykırılık grafiğine göre; Mersin 1981-2010 normallerine göre özellikle 1998’den itibaren +1 santigrat derece sıcaklık artışı görüldüğünü belirlemişlerdir.

Sıcaklık artışları yağış azalışları ile bir araya geldiğinde kuraklık afetini meydana getirmektedir. Nitekim Ekim 2017’de Orman Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun açıklamasına göre; 2017 yılı son 44 yılın en kurak yılı yaşanmıştır. Şekilde de görüldüğü üzere Türkiye 2000 yılı sonrasında 3’ü hafif, 1’i orta, 2’si şiddetli ve 1’i olağanüstü olmak üzere 7 kurak yıl geçirmiştir.

Şekil-1: Türkiye Su Yılı Kuraklık Değerlendirmesi[1]

Önder Algedik’e göre; Türkiye’de 1950-1959 yılları arasında ortalama 63 adet afet yaşanmışken, 1980-1989 yılları arasında ortalama 113 adet afet yaşanmıştır. 2000-2009 yılları arasında 270 adet afet yaşanmışken, 2010-2016 yılları arası incelendiğinde, afet ortalamasının 584’e yükseldiği tespit edilmiştir.

Şekil-2: Türkiye 1950-2016 Yılları Arası On’ar Yıllık Ortalama Aşırı İklim Olay Sayısı[2]

Benzer bir durum, son yıllarda artışı dikkat çeken afet sayıları[3], yaz kuraklıkları, yazdan sonbahara kıştan ilkbahara doğru yaşanan mevsim kaymaları ile Mersin’de de net bir biçimde gözlemlenmektedir. Ömer Erdal Bilici ve Ayşe Everest’in yaptıkları çalışmaya göre; Mersin’de 1950 yılından itibaren yıllık bazda 800 kg üzeri yağışlar 7 defa tekerrür etmiş, bunun 3 tanesi ise son 15 yılda gerçekleşmiş; yine son 66 yılda kayıtlara geçen ve etkileri itibariyle en çok zarar veren 3 sel afetinden (1961-2001-2016) 2 tanesi son 15 yılda gerçekleşmiştir. Yani, Mersin’de aşırı yağışların sıklığında artış yaşanmaktadır.

Gülten İçel’in doktora araştırması da aynı noktayı işaret etmektedir. İçel’e göre Mersin’de 1975-2006 yılları arasında toplam 50 adet doğal afet yaşanmıştır. 2014-2017 yılları arasında yaşanan afet sayısı ise 10 adet olmuştur. Yani, Mersin’de 30 yılda 50 adet afet gerçekleşirken son 3 yılda 10 adet afet yaşanmıştır. Bir başka deyişle Mersin’de doğal afetlerin gerçekleşme sıklığı son 3 yılda iki kat artmıştır.

Görüldüğü gibi ortaya çıkan bu veriler Türkiye’de ve Mersin’de iklim değişikliğinin hâlihazırda yaşanmakta olduğunun kanıtlarıdır. 200 yıl önce Küçük Buzul Çağı bu kentin kuruluş hikâyesini yazmışken bugün de iklim değişikliği kentin gelecek hikâyesini yazmaktadır. O halde Mersin’e ilişkin sürdürülebilir politika önerilerimizi geliştirirken bütünleştirici bir faktör olarak iklim değişikliği etkisi dikkate alınmalı bu kapsamda “İklim Risk Yönetimi” Politikaları oluşturulması gerekmektedir. Peki, “Neden Risk Yönetimi ?” gerekmektedir.

Şekil-3: İklim Değişikliğine Bağlı Kuraklık Krizinin Sonuçları[4]

 

Şekilde de görüldüğü üzere riskleri yönetmezsek krizlerin ağır faturasını ödememiz gerekecektir. Son yaşanan kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerine gelen su miktarı azalmış, dolayısıyla ortaya çıkan enerji arz açığı doğal gaz santralleri devreye sokularak çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda hidroelektrik santrallerinin toplam elektrik üretimindeki payı son bir yılda (2016 Eylül-2017 Eylül) %24,8’den %22’ye gerilemiştir[5]. Ekim ayındaki gerileme ise çok daha çarpıcı olmuştur. Ekim ayında barajlı hidroelektrik santraller toplam elektrik üretimin %6,9’unu, akarsu tipi hidroelektrik santraller ise %3,1’ini karşılamıştır. Ortaya çıkan enerji arz açığını kapatmak üzere doğal gaz santrallerinin payı ise Eylül ayında %32,7’den %36,4’e çıkarken, bu oran Ekim ayında %48’e ulaşmıştır. Böylece hidroelektrik santrallerin elektrik üretimindeki payının azalması ve doğal gaz payının artması, Haziran ayında gün öncesi piyasada (dağıtıcılara satış fiyatı, takas fiyatı) 148,44 TL/Mwh olan elektriğin fiyatının 15 Aralık 2017’de 197,00 TL/Mwh’ye çıkmasına neden olmuştur. Bu örnek bir vaka analizi, ısınma ile ilgili karşılaşılabilecek bir krizi anlatmaktadır. Ancak ufukta, soğutma ile ilgili yaşanacak bir kriz de görünmektedir. İklim değişikliği enerji talebinde yön değişikliğine neden olacaktır. Özellikle artan sıcaklıkların ısınma talebini azaltırken soğutma talebini arttırması beklenmektedir. Miktad Kadıoğlu’na göre; İstanbul’da +1 santigrat derecelik hava sıcaklığındaki artışın, ısıtma için enerji talebinde %10’luk düşüşlere neden olabileceği hesaplanmışken; her +1 santigrat derecelik sıcaklık artışının Adana’da binaların soğutma ihtiyacını %32 oranında arttıracağı hesaplanmıştır. Dolayısıyla sıcak artışları özellikle yaz aylarında enerji talebini daha fazla arttıracaktır. Bu durumda iklim değişikliği ile akarsular üzerinde elde edeceğimiz elektrik üretimi azalacağından yaz aylarında artışı öngörülen soğutma talebini karşılamak zorlaşacaktır.

O halde krizleri değil riskleri yönetmemiz gerekmektedir. Böylece riskleri yöneterek krizlerin faturası aşağı çekilebilecektir. Nitekim Healy ve Malhotra’ya göre; hükümetlerin iklim değişikliği kaynaklı riskleri önleme, azaltım uygulamaları sırasında; harcayacakları fazladan her 1 milyon dolarlık önleme, azaltım yatırımı, gelecekte ortaya çıkabilecek kriz faturalarının değerinde yaklaşık olarak 15 milyon dolarlık bir azalma meydana getireceği öne sürülmektedir.

Türkiye’de hazırlanan kalkınma yaklaşımlarında genel olarak projeciliğin, sistemsizliğin ve günü kurtaran çözümlerin öne çıktığı gözlemlenmektedir. Bu tip çalışmalar; yönetim ilkelerinin belirlenmemesi ve planların bir model çerçevesinde hayata geçirilmemesine, günü kurtarmaya yönelik sürdürülebilirliği olmayan çözümler sunulmasına, projeci yaklaşımlarla sorunların çözümünde bütünselliğin kaçırılmasına, dolayısıyla kıt kaynakların oluşmasına ve zamanın verimsiz kullanılmasına neden olmaktadır. Bu gerekçelerle geliştirilen önerilerde; projecilik yerine politika, sistemsizlik yerine model önerisi, günü kurtarmak yerine sürdürülebilir çözümler sunmak çalışmanın temel ve öncelikli politika hedefi olarak belirlenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde günü kurtaran çözümler hatasına düşmemek için iklim değişikliği meselesinin ve iklim risk yönetimi kavramının, geliştirilecek olan sürdürülebilir çözümlerin merkezine oturtulması sağlanacaktır.

 2. İklim risk yönetimi çerçevesinde politika ve strateji önerileri

Gelişmiş ülkeler son yıllarda büyük önem kazanan iklim değişikliği ile mücadele ve uyum, sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramları politika tasarımlarında merkeze alınmaktadır. 21. yüzyılın yeni ekonomik modeli; yerel yönetimleri merkeze alan, “Düşük-Sıfır Emisyonlu” ekonomilerdir. Bu ekonomiler düşük ya da sıfır karbonlu üretim sağlarken, “Yeşil İşler” üreterek, “Yeşil Büyümeyi” şekillendirmekte, üretim ve tüketimde ortaya çıkan ürünleri “Geri Kazanım” ve “Geri Dönüşümle” tekrar ekonomiye dâhil etmektedir. Mersin bölgesinde iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışları ve yağış azalışları ile su kapasitesinde ve ürün verimliliklerinde azalma yaşanacaktır. Bu durum sulu tarımın sürdürülebilirliğini tehdit ederken, çiftçileri üretilen ürün desenlerinde değişime zorlayacaktır.

Bu doğrultuda Mersin’de iklim değişikliğine adaptasyon sağlanırken, iklim değişikliğine karşı mücadele edecek; çevresel sürdürülebilirliği gerçekleştirirken, yeşil işler yaratarak, yeşil büyümeyi hedefleyecek “havza” ve “alt havza” çerçevesinde “İklim Risk Yönetimini” temel alan bir “İklim Eylem Planı” hazırlanmalıdır. Bu kapsamda havzaların modellenmesi, veri bilgi sistemlerinin geliştirilmesi, ekosistemleri izleme sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Önerilen bütün politikalar katılımcı bir biçimde, işbirliğini esas alarak bilimsel önceliklerle, sistematik ve bütüncül olması sağlanmalıdır. Bu nedenle, “İklim Dostu Kent” hedefi için yerel eylem planları oluşturulmalı, kentsel ve kırsal alanların sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Ayrıca bu planda, kentsel alanlara yönelik afetlerle ilgili “Risk Haritaları” çıkarılmalı, “Bütünleşik Afet Planları”, “Kuraklık Eylem Planları”, “Sel Afet Eylem Stratejileri” oluşturulmalıdır. Kentsel kırılganlık azaltılmalıdır.

Planlamalar dâhilinde; kentin “sera gazı envanteri” oluşturularak durum analizi yapılmalı; bu çerçevede su ayak ve karbon ayak izini küçülten, uygulanabilir, ulaşılabilir “azaltım hedefleri”[6] belirlenerek kısa, orta ve uzun vadede kentin “Sera Gazı Azaltım Eylem Planları” hazırlanmalıdır.

İklim değişikliği tarımda hasat güvenilirliğinin düşmesine neden olmakta, doğal afetler nedeniyle de risk yönetiminin önemi artmaktadır. O nedenle iklim değişikliği “Tarımsal Ürün Sigortaları” rejiminin geliştirilmesini zorunlu kılmakta, kuraklık ve seller nedeniyle ortaya çıkan çiftçi kayıpları koruma altına alınmasını gerekli kılmaktadır. Tarım sigortaları araçlarıyla iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olayları afet olmaktan çıkacaktır. Tarım sigortaları, üreticilerin gelir dalgalanmalarının normalleştirilmesine yardımcı olacaktır. Böylece doğal afetlerin yönetilebilir risklere dönüşmesi ve tarım sektörünün sürdürülebilirliğinin de güvence altına alınması sağlanacaktır.

İklim değişikliğinin beraberinde getireceği yüksek gıda fiyatlarına karşı “Kent Bostanları, Kent Bahçeleri, Hobi Bahçeleri” oluşturularak temiz, organik, ucuz gıda üretilmeli böylece bir yandan istihdama katkı sağlanırken bir yandan da kent yoksullarının gıda ihtiyacı toplumcu belediye tarafından karşılanmalıdır.

İklim değişkenliklerine bağlı olarak artması beklenen afetler kentsel kırılganlığı arttıracaktır. Kentsel direnci arttırabilmek için imara açılacak bölgelerin iklim değişikliği gerçeğini dikkate alarak, kentsel ısı adası oluşumunu azaltacak bir biçimde düzenlenmesi sağlanmalıdır. Kentin alt yapısı gözden geçirilerek “drenaj sistemleri” kurulmalı, “sel tahliye kanalları” yapılmalı, deniz seviyesi yükselmelerine karşı önlemler alınmalı, binaların tasarımı, inşa yöntemi, ısıtma ve soğutma sistemleri, atık yönetimi enerji verimliliğini hedeflemesi sağlanmalıdır. Bu noktada “yeşil bina, yeşil çatı, sıfır atıklı binaların” çözüm önerisi olarak uygulanması teşvik edilmelidir. “İklim Dostu Kentsel Dönüşüm” hayata geçirilerek, “Akıllı Yeşil Kentler” inşa edilmelidir.

Kırsal alanda doğal kaynakların daha çok kadınlar tarafından kullanılması, kadınların çevre sorunları ve sağlıklı çevre konularında bilinçlendirilmesinin önemini ortaya çıkartmaktadır. Tüketici, üretici, eğitimci ve ailelerinin bakımından sorumlu kişiler olarak kadınlar, hem bu günkü kuşakların hem de gelecek kuşakların hayat standardı ve bunun sürdürülebilirliğinin sağlanmasında kilit noktadadır. Dolayısıyla kadınların çevre konusunda eğitilmeleri ve özellikle de bilinçlendirilmeleri son derece önemlidir. Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele için oluşturulacak stratejilerde kadınlara öncü rol verilmelidir. Gıda güvenliğinin sağlanmasında kadınların yerel bilgilerinden yararlanılmalı, çevre konusunda politika oluştururken erkeklerle eşit katılımları sağlanmalı, kadın çiftçiler yayım projeleri teşvik edilmelidir.

İklim değişikliği “İklim Mültecilerini” doğuracaktır; nitekim Suriye’den Türkiye’ye gerçekleşen mülteci göçünün iç savaşın dışında, Suriye kırsalında yaşanan şiddetli kuraklığın bu göçü mobilite ettiğine ilişkin çalışmalar mevcuttur. Yaşanan bu iklim göçleri sırasında en fazla mağdur olacaklar; evsizler, engelliler, göçmenler, etnik ayrımcılığa uğrayanlar, azınlıklar, kentsel yoksullar, kırsal yoksullar, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olacaktır. Bu gruplar gıda güvenliği, barınma, temiz su, eğitim gibi sorunlarla karşılaşacaklardır.  Bu nedenle iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek risklerin azaltılması, kentsel dirençliliğin arttırılması ve özellikle bu insanlar için bütünleştirici sosyal politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yönüyle bakıldığında iklim değişikliği aynı zamanda bir “sosyal politika” sorunudur. Bu bağlam geliştirilecek olan sosyal politika uygulamalarının aynı zamanda bir kentli hakkının, o kentte yaşayan insanların en temel insan hakkı olduğu unutulmamalıdır. Bu uygulamalar kentin ve kentlilerin sürdürülebilirliği için yerel yönetimlerin en temel görevidir.

2014 yılında yayınlanan Ulusal Kalkınma Stratejisi (2014-2020) belgesinde kırsal kalkınmayı etkileyecek bir tehdit olarak iklim değişikliğine dikkat çekilmiştir. Ancak 29 Temmuz 2017 tarihli resmi gazetede yayınlanan 11. Kalkınma Planı Hazırlıkları Genelgesi’nde, 11. Kalkınma Plan hazırlığı için oluşturulan ‘Özel İhtisas Komisyonları’nda ve ‘Çalışma Grupları’nda, “iklim değişikliği” başlığına yer verilmemiş, iklim değişikliği yapısal bir sorun olarak tanımlanmamıştır. O nedenle bugüne kadar kamuoyunda çember dışına itilen, kenarda bırakılan, bilindiği halde görmezden gelinen ve bir türlü öncelik sırasında kendisine yer bulamayan iklim değişikliği meselesini politikanın öncelikli konusu yapılarak, iklim değişikliği meselesi politikanın gettolarından merkezine taşınmalıdır.

Kıt kaynaklarla sınırsız büyümenin artık sonuna gelindiği ve kapitalist ekonomik sistemin en büyük piyasa başarısızlığının iklim değişikliği olduğu bilimsel otoritelerce kabul edilmektedir. Bu noktada küresel ekonomiyi etkileyecek ilk beş riskten birisi olarak tanımlanan iklim değişikliği meselesi, Türkiye’nin politik hedeflerinde dikkate alınması gereken ilk ve öncelikli parametrelerden birisi olmalıdır.

Bu bağlamda iklim değişikliğiyle mücadelede ve uyumda ülke siyasetindeki değişiklik önce yerel siyasetteki değişiklikle sağlanabilir. Yerel yönetimlerin inisiyatifi ulusal siyasete kılavuzluk edebilir.  Mersin, iklim değişikliği konusunda yapacağı çalışmalarla öncü ve örnek olmalıdır. Bu noktada kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, özel sektör temsilcilerinin işbirliği ve katılımı ile hazırlanacak bütüncül plan, strateji ve eylemlerle Mersin’in “İKLİM DOSTU KENT” olacağı taahhüt edilmelidir.

 Sonuç

 İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik kavramları kentlerin geleceği adına gittikçe önemli bir hale gelmektedir. Bu çalışma kapsamında iklim değişikliği meselesinin Mersin ve Türkiye’de hissedilen sonuçları ele alınmış, iklim risk yönetimi kavramı vurgulanmıştır. Çalışmanın ikinci kısmında Mersin özelinde yapılabilecek politika ve strateji önerileri açığa çıkartılmıştır. Bu önerilerin hayata geçirilmesi hem Mersin hem de Türkiye için kritik öneme sahiptir. Politik, bürokratik, özel sektördeki karar vericilerin proje ve stratejilerini harekete geçirmeden önce; mutlaka bu değerlendirmeleri dikkate alması gerekmektedir.

 Kaynakça

Andrew J. Healy ve Neil Malhotra, 2008, Mass And Elite Preferences For Disaster Relief And Prevention Spending: Retrospective Voting And Failures İn Electoral Accountability, Working Paper. Los Angeles, CA: Department Of Economics, Loyola Marymount University, 1-46

Anthony Giddens, Çev: Erhan Baltacı, 2013,İklim Değişikliği Siyaseti, Phoenix Yayınları, Ankara

Bahattin Çetin ve Şule Turhan, 2013, Tarım Sigortaları, Nobel Akademik Yayıncılık, Geliştirilmiş 2.Baskı

Çukurova Kalkınma Ajansı, 2014-2023 Çukurova Bölge Planı, http://www.cka.org.tr/dosyalar/Bolge_Plani08012015.pdf  01.11. 2017)

Dani Rodrik, 2011, Akıllı Küreselleşme, Eflatun Yayınları, Ankara

Derek Wall, 2013, Çev: İlknur Urkun Kerso, Yeşil Politika, Yeni İnsan Yayınevi-37, Ekoloji Serisi-4, 1.Baskı, İstanbul

Devin Bahçeci, 2012, Kent Bahçeleri İstanbul Deneyimi, Yeryüzü Derneği Yayınları-3, İstanbul

Ecmel Erlat ve Murat Türkeş, 2015, Türkiye Rekor Maksimum ve Minimum Hava Sıcaklıklarının Frekanslarında 1950-2014 Döneminde Gözlenen Değişmeler ve Atmosfer Koşullarıyla Bağlantıları Ege Coğrafya Dergisi, 24/2, 29-55

Gülten İçel, 2009, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Sıcaklık ve Yağış Trend Analizleri ve Ekstrem Hadiseler, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul

Işık Z. Adler ve Deniz Suphi, 2017, Kuraklık HES’leri Vurdu Doğal Gaz Tüketimi Rekora Koşuyor, Enerji Panaroma Türkiye Enerji Vakfı, Yıl:5, Sayı:53, 30- 34

Jeremy Rifkin, 2014, Üçüncü Sanayi Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul

Mikdat Kadıoğlu, 2007, Havadan Sudan, Hayykitap 41, Yeryüzünün Ahengi 1, 1.Baskı, İstanbul

Mikdat Kadıoğlu, Yurdanur Ünal, Aslı İlhan, Cemre Yürük, 2017, Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik Raporu, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Federasyonu (TGDF)

Mikdat Kadıoğlu, 2012, Türkiye’de İklim Değişikliği Risk Yönetimi, Türkiye’nin İklim Değişikliği II. Ulusal Bildiriminin Hazırlanması Projesi Yayını

Mike Hulme, Çev: Merve Özenç, 2016, İklim Değişikliği Konusunda Neden Anlaşamıyoruz? , Alfa Yayınları, Bilim 111, İstanbul

Naomi Klein, 2015, Çev: Osman Akınhay, İşte Bu Her Şeyi Değiştirir, Agora Yayınları, 1. Baskı, İstanbul

Nuran Talu, 2015, Türkiye’de İklim Değişikliği Siyaseti, Phoenix Yayınları, Ankara

Nuran Talu ve Hande Özüt, 2011, Seyhan Havzasında İklim Değişikliğine Uyum- Stratejik Adımlar, Ankara (http://nurantalu.com/category/makaleler/ )

Onur Gülbahar, 2008, Küresel Isınma, Turizme Olası Etkileri ve Türkiye, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi İİBF Dergisi Yıl:10, Sayı:15, 160-198.

Ömer Erdal Bilici Ve Ayşe Everest, 2017, 29 Aralık 2016 Mersin Selinin Meteorolojik Analizi ve İklim Değişikliği Bağlantısı, Eastern Geographical Review; July, Volume:22, Numbers: 38, 227-250

Önder Algedik, 2013, Yerel Yönetimlerin İklim Değişikliği ile Mücadelede Rolü, Sivil İklim Zirvesi

Philip Bartlett Smith ve Manfred Max-Neef, 2013, Çev: İlknur Urkun Kelso, Ekonominin Gerçek Yüzü, Yeni İnsan Yayınevi-63, Ekoloji Serisi-6, 1.Baskı, İstanbul

Semra Cerit Mazlum, 2009, Bir Sosyal Politika Sorunu Olarak Küresel İklim Değişikliği Ve Yerel Yönetim Politikaları, Kamuda Sosyal Politika, Yıl:3, Sayı:9, 2009/2

Süleyman Yılmaz, 2015,  Sürdürülebilir Tarım Mümkün Mü?,Yeni İnsan Yayınevi 80, Yeşil Politika Serisi 8, 1.Baskı, İstanbul

Sinan Kunt, Çev: Cengiz Yücel, 2015, Küba’da Sürdürülebilir Kent Tarımı, Yeni İnsan Yayınevi 89, Yeşil Politika Serisi 29, 1.Baskı, İstanbul

SKD Türkiye, 2014, Sürdürülebilirlik İçin Eko Etiket, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Derneği, İstanbul

SKD Türkiye, 2015, Sürdürülebilir Tarım İlkeleri, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Derneği, İstanbul

SKD Türkiye, 2016, 100 Maddede Sürdürülebilirlik Rehberi, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Derneği, İstanbul

Thomas Friedman, 2009, Sıcak, Düz ve Kalabalık, Boyner Yayınları, İstanbul

Thomas Piketty, Çev: Hande Koçak, 2015, Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2.Baskı, İstanbul

Türkiye Bilimler Akademisi Raporlar Dizisi, 2010, Türkiye Açısından Dünyada İklim Değişikliği, Sayı:22, Ankara

Uğur Sevim, 2010, Türkiye’de Tarım Sigortalarında Tarım Sigortaları Havuzu ve TARSİM Uygulaması, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Trabzon

Ümit Şahin ve Levent Kurnaz, 2014, İklim Değişikliği ve Kuraklık, İstanbul Politikalar Merkezi, İstanbul

World Business Council For Sustainable Development, 2010, Vision 2050 Brief, İstanbul

Zahide Yılmaz, 2009, İklim Değişikliği Risklerinin Sigorta Sektörüne Etkileri Açısından İncelenmesi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul

(http://www.ormansu.gov.tr/haber/prof.-dr.-veysel-ero%C4%9Flu-son-44-y%C4%B1l%C4%B1n-en-kurak-su-y%C4%B1l%C4%B1n%C4%B1-geride-b%C4%B1rakt%C4%B1k 24.11.2017)

(https://350ankara.org/asiri-iklim-olaylari-2017-raporu/ 24.11.2017)

(http://www.ormansu.gov.tr/haber/prof.-dr.-veysel-ero%C4%9Flu-son-44-y%C4%B1l%C4%B1n-en-kurak-su-y%C4%B1l%C4%B1n%C4%B1-geride-b%C4%B1rakt%C4%B1k 24.11.2017)

(https://350ankara.org/asiri-iklim-olaylari-2017-raporu/ 24.11.2017)

(http://www.tenva.org/enerji-panorama/        24.11.2017)

(http://www.bik.gov.tr/son-44-yilin-en-kurak-donemi/ 22.11.2017)

[1] Önder Algedik, aşırı iklim olayları 2017 raporu. (https://350ankara.org/asiri-iklim-olaylari-2017-raporu/ 24.11.2017)

[2] Meteoroloji Genel Müdürlüğü (http://www.ormansu.gov.tr/haber/prof.-dr.-veysel-ero%C4%9Flu-son-44-y%C4%B1l%C4%B1n-en-kurak-su-y%C4%B1l%C4%B1n%C4%B1-geride-b%C4%B1rakt%C4%B1k 24.11.2017)

[3] 2014-2017 yılları arasında Mersin genelinde kamuoyuna yansıyan 9 etkili aşırı iklim olayı gerçekleşmiş özellikle Ocak 2017’de gerçekleşen sel afeti Mersin için son 25 yılın en büyük afeti olarak kayıtlara geçmiştir.

[4]TENVA-Türkiye Enerji Vakfı Dergisi Enerji Panorama Kasım 2017 sayısı. (http://www.tenva.org/enerji-panorama/                24.11.2017)

[5] (http://www.bik.gov.tr/son-44-yilin-en-kurak-donemi/ 22 Kasım 2017)

[6] Büyükşehir Belediyeleri olan; İzmir’in 2014’e göre 2020’de %20, Bursa’nın 2012’ye göre 2030’da %20, Antalya’nın 2012’ye göre 2020’de %23 ve Gaziantep’in2013’e göre 2023’te %20 azaltım hedefi bulunmaktadır.

Yazar

Ahmet Kanbur

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.