26.03.2025

Rusya’nın Kırım’ı işgali

Yazarımız Rıdvan Karluk'un Kırım işgalini değerlendirdiği, 2018 yılında Kırım Haber Ajansında yayımlanan yazısıdır.


24 Ekim 2018 tarihinde Kırım Haber Ajansı’nda yayımlanmıştır.

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, 17 Ekim 2018 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda  unutulan Kırım Tatar Türklerinin  kaygılarını Meclis gündemine taşımıştır: ”Ülkemizde sayıları milyonları bulan Kırım Tatar Türkü vatandaşımız yaşamakta. Onlar Çanakkale’de, Yemen’de, İstiklal Savaşı’nda canlarını bu topraklar için ‘hiç çekinmeden’ verdiler, bugün de veriyorlar. Vatanımızın ortak kaderinin ayrılmaz parçasıdırlar.” Utku  Çakırözer’e hak vermemek mümkün değil. Bir Kırım Türkü olan annemin babası, Temmuz 1884  Kırım doğumlu  Seyit Abdülmecit, Filistin Cephesi’nde (14.08.1916)  şehit düşmüştür.

Çakırözer şu tespitte bulunmuştur: “2014 yılında Kırım Tatarlarının ana vatanı bir kez daha hukuksuzca işgal edildi. İşgalci Rusya yönetiminin insan hakları ihlalleri artık insanlık suçlarına dönüştü. 11 Kırım Tatarı, Rus cezaevlerinde hayatını kaybetti. 16 Kırım Tatarı kayıp, 49 Kırım Tatarı ise siyasi mahkûm. Hemen her hafta Kırım Tatarlarına ait okullar, camiler ve evlere baskınlar düzenlenmekte. 3000’in üzerinde baskın yapıldı. 50 bin  Kırım Tatarı Ukrayna’ya göç etmek zorunda kaldı.”

Bahçesaray’daki sözde restorasyon!

İşgalciler şimdi de Bahçesaray’da, Kırım Hanlığının başkenti olan Bahçesaray’daki Hansaray’ı tahrip etmekte. Maalesef Kırım Tatarları Türkiye’nin uluslararası yaptırımlara katılmamasını kalpleri kırık bir şekilde izliyorlar. Bu yaptırımlara karşı mutlaka bir çözüm getirerek Türkiye uluslararası yaptırımlara katılmalıdır.

Türk kamuoyu Kırım işgalinde sessiz kaldı

Kırım’da yaşananlar maalesef Türk kamuoyuna hiç yansımamaktadır. Avrupa Komisyonu, 30 Ocak 2017 tarihinde  Kırım’daki insan hakları ihlalleri uyarısında bulunarak yasa dışı ilhak edilen Kırım’daki Rus yönetiminin tutukladığı  avukatlardan Emil Kurbedinov‘un serbest bırakılmasını istemiştir.  AB Komisyonu,  Rusya’nın ilhak ettiği Ukrayna toprağı Kırım’daki insan hakları ihlallerine ilişkin yazılı açıklamasında,  Kırım’da saldırıların endişe verici olduğunu ve giderek arttığını vurgulamış,  Rusya’nın yasa dışı ilhakından bu yana Kırım’da insan hakları durumundaki bozulmanın AB tarafından sürekli gündeme getirildiğinin altı çizmiştir:

“Özellikle, Kırım Tatarlarının hakları, kendi egemenlik organları olan Kırım Tatar Millî Meclisi faaliyetlerinin aşırıcı bir örgüt olarak nitelenerek yasaklanması suretiyle şiddetle ihlal edildi. Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’a yöneltilen son aşırıcılık suçlamaları, Tatarların liderlerine yönelik zulümlerin başka bir örneğini oluşturuyor. Bu suçlamaların düşürülmesini ve Ümerov’un avukat hakkına tam saygı gösterilmesini bekliyoruz.”

25 Ocak’ta Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) görevlileri,  İlmi Ümerov‘un avukatı Nikolay Polozov‘u gözaltına almış, aynı gün içinde serbest bırakmıştı. Ertesi gün de FSB’nin  Emil Kurbedinov‘u gözaltına aldığı, ardından da tutuklandığı  açıklanmıştır.

Kırım’daki  işgal devam ederken  Cumhurbaşkanı  Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı  Putin, 10’ncu  BRICS zirvesi kapsamında 26 Temmuz 2018 tarihinde bir görüşme yapmışlardır. Bu   görüşmede  Cumhurbaşkanı, “Aramızdaki her türlü dayanışma, birilerini de gerçekten kıskandırıyor.”  demiştir.

Bu açıklama Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli Türk vatandaşlarını üzmüştür. Çünkü, Kırım Türklerinin anavatanı  Rusya tarafından işgal  edilmiştir.  Bunun   kıskanılacak bir durum olmaması gerekir.  Bu kapsamda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun  tespitlerini hatırlamakta yarar vardır.

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından Ankara’da 7 Haziran 2018 tarihinde düzenlenen iftara  Eskişehir Kırım Derneği dâhil Türkiye’deki Kırım diasporasından çok  yoğun katılım olmuştur. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimin, Kırım Tatar halkının millî lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andriy Sıbiga  iftara katılmışlardır.

“Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız”

Bakan Çavuşoğlu  yaptığı konuşmada “Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Kırım’ın ilhakını tanımadık, tanımayacağız.” demiş, Avrupa’daki bazı ülkelerin Kırım’ı unutmaya başladıklarını söylemiş, son ABD ziyaretindeki temaslarında da Kırım konusunu gündeme getirdiklerini şöyle açıklamıştır:

“Anadolu toprakları, yüzyıllardır evlerinden ve yurtlarından ayrılmak zorunda kalmış olan pek çokları gibi Tatar kardeşlerimize de ev sahipliği yapmıştır. Sizler, yıllar önce anavatan Kırım’dan ikinci vatanınız Türkiye’ye gelmiş olan kardeşlerimizin evlatları olarak atalarınızın anısına sahip çıkıyorsunuz. Bunu Türkiye’nin her yerinde görüyoruz. Kırım’dan ayrı kalmak, Kırım’dan olmak anlamına gelmez. Sizler, anavatandan uzakta olsanız da Kırım’ı kalplerinizde ve aklınızda yaşatmaya devam ediyorsunuz.

Geçmişte Kırım Tatarı soydaşlarımız zor dönemlerden geçtiler. Bugün de maalesef benzer sınamalarla karşı karşıyalar. Sürgünün acısı, yaraları kapanmadan şimdi de Kırım’ın ilhakı. Zorluklar karşısında doğru bildiği yolda yürümekten vazgeçmeyen Kırım Tatar halkı, bu dik duruşuyla bütün mazlum halklar içinde emsalsiz bir örnek teşkil ediyor. Kırım Tatarlarının haksızlığa boyun eğmeyen, hakkını şiddete başvurmadan onurla ve vakarla aramayı bilen üstün karakteriyle bugün Kırım ve Ukrayna’daki mücadelesinden de hak ettiği neticeyle çıkacağından şüphemiz yok.

Sevgili kardeşlerim, sosyal, dinî, kültürel, maddi, manevi her türlü sıkıntınız karşısında her zaman çalabileceğiniz bir kapınız var, Türkiye var. Bu kapı size tarih boyunca açık olmuştur, ilelebet de açık olacaktır. Türkiye, her zaman Ukrayna’nın sınır ve toprak bütünlüğünden yana olmuştur ve Ukrayna’nın egemenliğini desteklemiştir. Bu çerçevede yine Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız ve her platformda bunu dile getirmeye devam edeceğiz. Diğer yandan, Ukrayna’nın doğusundaki sorunun da bir an önce çözülmesini ve Ukrayna’nın istikrara kavuşturulması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz, Ukrayna’ya verdiğimiz desteği sürdüreceğiz.”

Bakan Özlü’nün mesafe konuşması

Bununla beraber geçmişte Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır.” açıklaması  unutulmamıştır.

Bu açıklama ile Sayın Çavuşoğlu’nun  konuşması arasına çok önemli fark vardır. Ben, Bakan Faruk Özlü’nün yaptığı açıklamanın “fiziki km uzaklığı olarak” anlaşılması gerektiği kanısındayım. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara -Brüksel ise 3,121 km’dir. Bunu başka bir şekilde anlamak mümkün değildir.

Mesafe yanılgısı

Sayın Bakan’ın mantığıyla hareket edersek çok farklı bir sonuçla karşılaşırız: “Ankara-Kırım Bahçesaray arasındaki mesafe, Ankara-Moskova arasındaki mesafeden daha yakındır.”  Çünkü bu mesafe 1,577 km’dir. Aradaki fark 829’dur. Diğer bir deyişle Bahçesaray (Kırım), Ankara’ya Moskova’dan 829 km daha yakın olup 2,406 rakamı 1,577’den daha büyüktür. Açıkça söylemek gerekirse Kırım ve Kırım Türkleri, Türkiye için Rusya ve Ruslardan daha yakındır, aksi düşünülemez.

Çavuşoğlu, Kırım konusundaki bu  görüşlerini bir ay sonra,  6 Ağustos 2017’de Manila’de toplanan 50’nci Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN)  toplantısında  Sergey Lavrov’a da iletmiş midir?  Sayın Bakan  görüşmede,  “Yine domates başta olmak üzere daha da ekonomik ilişkilerimizi nasıl geliştiririz, bunları değerlendirdik” demiştir.  Rusya Tarım Bakanı Aleksandr Tkachev,  Rus televizyonu Rossiya 24 kanalına yaptığı açıklamada kendisine yöneltilen Türkiye’ye yönelik domates yasağı ile ilgili soruya şu cevabı vermiştir: “Türkiye’den domates ithal etmeye hazır değiliz, bunu yapmayacağız.” 

Rusya ile domates ihracatına getirilen kısıtlamanın kaldırılmasının ötesinde, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının gündeme gelmemesi dikkat çekicidir.

Dönemin  Kalkınma Bakanı olan Cevdet Yılmaz (DPT’deki son Avrupa Birliği Genel Müdürüdür. Kurucu Genel Müdür, o dönemdeki ismiyle AET Daire Başkanlığını kuran bu satırların yazarıdır.), Rusya’nın, Türkiye’nin önemli bir ticari ortağı ve komşusu olduğunu belirterek şunları söylemişti: “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor, biliyorsunuz. Özellikle Kırım Türklerinin koşulları tabii bizi çok yakından da ilgilendiriyor.”

Dışişleri Bakanı  Çavuşoğlu’na Kırım konusunda gösterdiği hassasiyet ve Kırım Türklerine verdiği destek için Eskişehir Kırım Derneği eski Başkanı ve Kırım Gelişim Vakfı Kurucu üyesi olarak  teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  katıldığı 26 Temmuz’daki BRICS zirvesinden  yaklaşık bir ay sonra, 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü’nde  kaçırılan Kırım Türkleri hakkında Türkiye’den   hiç  tepki  gelmemiştir.  Kiev’de Rusya Büyükelçiliği binasının önünde 30 Ağustos 2018 tarihinde Rus işgali altında bulunan Kırım’da, kaçırılan insanlara ve onların akrabalarına destek eylemi yapılmıştır.

Kırım SOS  koordinatörü Tamila Taşeva, “Kırım ilhakının başlangıcından bu yana yarımadada 44 kişi kaçırıldı. Çoğu serbest bırakıldı. Bugün kaçırıldığını düşündüğümüz 15 kişiden söz ediyoruz.”  demiştir. Kırım Türklerinin anavatanı Kırım’ın, uluslararası hukukun yok sayılarak işgali edilmesinin Türkiye’de yaşayan Kırım Tatar Türklerini kıskandırması mümkün değildir.

Eskişehir Odunpazarı Belediye Başkanı, Kırım Gelişim Vakfı kurucu üyesi  Kazım Kurt’un 1 Ağustos 2018 tarihindeki açıklamasını bu kapsamda  dikkate almak gerekir.

Kazım Kurt’un açıklamaları

“Kırım meselesinde Avrupa Parlamentosu’nun tavrı önemlidir. Demografik yapı dikkate alınmadan gerçekleştirilen referandum, uluslararası sözleşmelere uygun değil. Batı Rusya’nın bu kararını tanımıyor, Türkiye ise kararı tanımayan sözleşmeye imza atsa bile yaptırım uygulamayan bir pozisyonda Kırım meselesine göz yumuyor.

Kırım, Türkiye için Menbiç’ten daha önemli, stratejik bir nokta. Suriye’nin iç işlerine karışıp müdahale ediyoruz. Ancak, Kırım özerk bölgesinde soydaşlarımızın taleplerini dikkate almıyor, yaptırım uygulamıyoruz. Bu bir çelişkidir. Türkiye, Batı’nın içinde yer almayı hedefliyorsa Rusya’ya onlar gibi yaptırımlar uygulamalı, Putin ile ilişkilerimiz iyiyse Kırım meselesi konusunda Putin ikna edilmeli. Şayet bunlar yapılamıyor ise dış politikamız sıkıntılı demektir.”

Ruslar manevi değerlere hakaret ediyor

Rusya destekli  Ermeni  birliklerinin Hocalı soykırımını gerçekleştirdikleri 26 Şubat’tan tam tamına 22 yıl sonra  26 Şubat 2014 tarihinde silahlı gruplar, Kırım’daki parlamento binasını basarak işgali başlatmışlardır.  Daha sonra Kırım’daki yasa dışı silahlı Ruslar camilere girerek manevi değerlere hakaret etmeye başlamış, Tatarlar üzerinde yoğun  baskı kurulmuş, Kırım Millî Meclisi ile Türkçe yayın yapan TV kanalları, haber ajansları, radyolar ve Tatar okulları kapatılmıştır.

Ukrayna’da 26 Şubat, Kırım’ın Rus İşgaline Karşı Direniş Günü olarak kabul edilmektedir.  Acaba yüzbinlerce Kırım Türkünün yaşadığı Türkiye’de neden 26 Şubat Kırım’ın Rus İşgaline Karşı Direniş Günü olarak kabul edilmemektedir?

Putin tarafından atanan Kırım Başsavcısı Natalia Poklonskaya, Tatar Meclisi’ni radikal faaliyetleri  sebebiyle  14 Nisan 2016 tarihinde yasaklama kararı almıştır. Bunun gerekçesini Rus Tass Ajansı’na  şöyle açıklamıştır: “Bugün (Çarşamba) halk birliğinin (Kırım Tatar Halkı Meclisi) faaliyetlerini, federal yasaların ihlallerini önlemek için askıya almaya karar verdim.”

Kırım Tatar Meclisi’nin yalanlarla suçlanması

Rusya Adalet Bakanlığı, 18 Nisan 2016 tarihinde Kırım Tatar Millî Meclisi’ni, aşırı faaliyetler sebebiyle çalışmaları durdurulan dinî ve sivil toplum örgütleri listesine almıştır. Bunun üzerine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, 26 Nisan’da Dışişleri Bakanlığı ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, 27 Nisan’da Rus mahkemesinin Kırım Tatar Millî Meclisi’ni aşırıcı örgüt kapsamına alarak faaliyetlerini yasaklama kararını kınamıştır.

Karara göre Tatar Meclisi’nin tüm devlet ve belediye medyasını kullanması, toplu etkinlikler düzenlemesi, banka hesaplarını kullanması ve her türlü siyasi faaliyeti yasaklanmıştır. Uluslararası Af Örgütü,  kararın muhalifleri susturmaya yönelik olduğunu söyleyerek Rusya’nın eziyet etmek yerine koruması gerektiği sayılı azınlıklarından birinin haklarını yok ettiğini belirtmiştir.

Kiev Uluslararası Sosyolojik Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı bir çalışmaya göre, Kırım’da halkın yüzde 97’si, Doneski’de yüzde 93’ü, Luganskaya’da yüzde 89’u, Odesa’da yüzde 85’i, Zaporojskaya’da yüzde 81’i, Harkov’da yüzde 74’ü, Dinepropetrovskaya’da yüzde 72’si ve Nikolayevskaya’da da yüzde 66’sının Rusçayı ana dil olarak konuşması, Kırım’ın ilhakı için gerekçelerden biri olmuştur.

16 Mart 2014 tarihinde  BM Genel Kurulu,  referandumu kabul etmemiş ve hukuk dışı saymıştır.   İlhak,  Rusya dışında Afganistan, Nikaragua, Venezuela ve Suriye tarafından tanınmıştır. Bir anlamda Suriye Rusya’nın doğal müttefiki olduğunu bu şekilde göstermiştir. Bu devletlerin  yanında de facto devletler,  Abhazya, Dağlık Karabağ ve Güney Osetya  da ilhakı  uygun bulmuştur.

Putin’in tarihî yalanı

Rusya Devlet Başkanı Putin ve Başbakan Medvedev, 18 Ağustos 2017 tarihinde Kırım’ı ziyaret etmiştir.  Putin, Sivastopol’ün (Akyar) işgalini tarihî adaletin yeniden sağlanması olarak adlandırmış ve Sivastopol gibi SSCB döneminde Moskova’nın yönetiminde olan şehirlerin anlaşmalara göre SSCB’nin yıkılmasından sonra Rusya’ya geçmesi gerektiğini açıklamıştır.

Ziyaret sebebiyle Rusya’ya protesto notası gönderen Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, geçici Rus işgali altında bulunan Sivastopol şehrine Putin’in ziyaretinin Rusya tarafından Ukrayna’nın devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün ihlali olarak kabul edildiğini belirtmiştir:

“18 Ağustos 2017 tarihinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin başkanlığındaki heyetin Rusya tarafından geçici işgal edilen Ukrayna’nın Sivastopol şehrine sıradaki ziyareti başladı. Ukrayna tarafı, Rus yetkililerinin geçici işgal altındaki Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Sivastopol şehrine daha önce gerçekleştirdikleri sözde ziyaretleri gibi bu ziyareti de Rusya tarafından Ukrayna’nın devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün kaba ihlali ve uluslararası hukukun evrensel olarak tanınan normlarının yok sayılması olarak kabul ediyor.”

Ankara’da (AVİM) 23 Şubat 2017 tarihindeki konferansında,  Rus uzman Dr. Olog Kuznetsov’a, 26 Şubat 1992 Hocalı katliamı ile 26 Şubat 2014 Rusya’nın Kırım’ı işgal tarihlerinin bir tesadüf olup olmadığı konusundaki fikrini sormama rağmen cevap alamadığımı burada belirtmek isterim. Bence  Kırım’ın işgali ile  Ermeniler tarafından  gerçekleştirilen Hocalı Soykırımı’nın aynı tarihte (26 Şubat) gerçekleştirilmesi bir tesadüf olamaz. Bu, Rus derin devletinin Türk kökenlilere yönelik  planlı bir girişimidir.

10 Aralık 2016 Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde Radio Liberty ve Novaya Gazeta gazetelerinin Rus muhabiri ve fotoğrafçısı Anton Naumluk‘un Kırım’da yaşanan dramı  anlatan sergisi açılmış, işgalden bu yana Kırım’da gerçekleşen insan hakları ihlalleri anlatılmıştır.

Dışişleri Bakanlığı Doğu Avrupa Genel Müdür Yardımcısı Yağmur Güldere de, Kırım’ın işgalinin gayrimeşru olduğunu ve Kırım’daki soydaşlarla yakından ilgilenildiğini açıklamıştır. ODTÜ Sosyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün, Kırım Tatarlarının mücadelesinin sadece  Kırım Tatarlarının değil, bütünüyle insan haklarının savunulmasına dayandığını  vurgulamıştır.

Rusların Kırım Tatar kültürünü işgali

Kırım’da Rus işgalinden sonra Kırım Tatarcası ve Ukrayna dili resmî dil olmasına rağmen hiçbir okulda bu dillerde eğitim yapılmadığı belirtilerek Kırım Tatarlarının asimile edilmek istendiği ve Kırım’dan göçe zorlandıkları konuşmacılar tarafından açıklanmıştır.

Rusya Büyükelçiliği; gerek Gazi Üniversitesi’ndeki ve gerekse daha sonra TEPAV’daki etkinliklerin  yapılmaması gerektiğini açıklamış ve  diplomatik baskı uygulamıştır. Bu girişimlere rağmen Gazi Üniversitesi  ve TEPAV geri adım atmamış,  TOBB Üniversitesi ve TEPAV işbirliğinde benzer bir etkinlik de yapılmıştır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin altıncı toplantısı için 9 Ekim 2017 tarihinde  Ukrayna’yı ziyaret  etmiştir. Erdoğan, görüşmelerinde ikili ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alma imkânı bulduklarını  şöyle açıklamıştır:

“…Sayın Poroşenko’ya Türkiye’nin Ukrayna’nın egemenliğini, Kırım dâhil toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini desteklemeye devam edeceğini bir kez daha ifade ettim. Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık ve tanımayacağız. Ukrayna’nın ülkelerine sadakatlerini kanıtlamış Kırım Tatarlarına (Türklerine) verdiği destekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Soydaşlarımızın durumunu yakından takip etmeye ve bu konuyu uluslararası kamuoyunun gündeminde tutmaya devam edeceğiz. Kırım’daki yasa dışı durumun aşılması için diplomasi ve hukuk çerçevesinde atılacak adımların önemine inanıyoruz. Bu konuda Ukrayna ile eşgüdüm halinde çalışmaya devam edeceğiz.”

“Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  “Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık ve tanımayacağız.” açıklaması çok yerindedir ama Kırım’ın Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ilhakı devam ederken iki cumhurbaşkanı arasında 3 Mayıs 2017 tarihindeki görüşmede öne çıkan başlıklardan biri “domates krizi” olmuştur.

Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Soçi’de Putin ile görüşmesinin ardından basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Domates dışında her konuda mutabık kalındı.” derken, Putin de şu açıklamayı yapmıştır: “Domates dışında kısıtlamaların kaldırılması için anlaştık.”  Bu görüşme sonrasında Turkish Forum’da  4 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanan yazımın başlığı şöyleydi: “Kırım’ın Domates Kadar Önemi Yok mu?” (https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/05/04/kirimin-domates-kadar-onemi-yok-mu/)

Soçi’de Sayın Cumhurbaşkanı, YPG ile Rus askerlerinin fotoğraflarını Putin’e gösterdiğini söyleyerek “Fotoğrafları ilettik. Tarihleri yerleri ile verdik. Konuyu anlattık. İnceleyeceğini söyledi. Bundan sonraki süreç Putin’e kaldı.” demiştir ama Putin’in bilgisi dışında bu askerlerin orada bulunması imkânsızdır.

Ukrayna’yı  ilk  ziyareti dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel yapmıştır.  23 Mayıs 1998’de  gerçekleşen ziyaret öncesinde merhum Demirel, 20 Mayıs 1998’de  Kırım Gelişim Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş,  Vakıf Başkan Yardımcısı olarak sunduğum brifingi dinleyerek notlar almış,  Kırım davasına desteğini  göstermiştir.

Rusya’nın Kırım’ı işgal süreci

Kırım, Sovyetler Birliği döneminde 1954 yılından 1991’e kadar Ukrayna’nın bir bölgesi (Oblast) olmuş, bu yıldan sonra Rusya’nın işgaline kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım Otonom Cumhuriyeti olarak kalmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 23 Şubat 2014 tarihinde görevden alınması ve Rusçanın ülkenin ana dillerinden biri olmasının kaldırılması sonucunda başlayan Ukrayna kriz sürecinde Kırım Rusya tarafından işgal edilmiştir.

Kırım’da  yüzde 58 oranındaki Ruslar, Ukrayna’ya bağlı muhtar bir cumhuriyet olan Kırım nüfusunun yüzde 24’nü oluşturan Ukraynalıların ve  yüzde 13’ü kadar olan  Tatarların muhalefetine rağmen Rusya’ya bağlanma kararı almışlardır. Sivastopol Kent Konseyi de benzer karar alınca  Sivastopol’da bulunan Rus birlikleri, krizin başladığı andan itibaren kademeli olarak Kırım’ın bütününü işgal etmiştir. İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklamıştır.

Rusya tarafından kaçırılan ve haber alınamayan insanlar

İşgal sonrasında Kırım Tatarlarının Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Kırım Temsilcisi İsmet Yüksel ve Sinaver Kadir’in 5 yıl süreyle Kırım’a girişleri yasaklanmıştır. Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır.

Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye, hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde taraflar arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.

Rus Çarı 1’inci Nikolay’ın, St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var.” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. (Tsar Nicholas of Russia said to the British envoy in St.Petersburg, Sir George Hamilton: “We have on our hands a sick man, a very sick man. It will be, I tell you frankly, a great misfortune if, one of these days, he should slip away from us before all necessary arrangements were made.” )

Türkiye’de yaşayan Kırım Tatarları

Terim, ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Tatar Türklerinin vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etme süreci hızlanmıştır. Günümüzde başta Eskişehir olmak üzeri Kırım’daki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Tatar Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna girmesidir.

Rus Çarlığı ile  Osmanlı Devleti arasında imzalanan  Küçük Kaynarca Anlaşması (1774)  sonucunda, Osmanlıların  Kırım üzerindeki koruyucu pozisyonundan vazgeçmek zorunda kalmasıyla  Kırım, önce de facto bağımsız olur. Fatih Sultan Mehmet döneminde 1475’de Kırım’a ayak basmaları ile Osmanlılar, Hanlık dağılana kadar onun hamisi ve en büyük müttefiki olmuştur. Fakat  1790’larda hızlı bir şekilde Rusya tarafından ilhak edilerek Rus İmparatorluğu’nun bir parçası hâline  gelmesiyle büyük göç başlar.

Babam rahmetli Süleyman Karluk, Kırım’dan göç eden bir ailenin üyesi olarak  1912 yılında Köstence’de doğmuş, 1944 yılında da Türkiye’ye gelmiştir. Kuzenlerim Köstence’de yaşamaktadır. Kırım’ın Rusya tarafından işgali sonrasında göç, bu defa Ukrayna’ya yönelik olarak devam etmektedir.

Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır. Evinin önünden üniformalı caniler tarafından kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Dünya Kırım Tatar Kongresi yönetim kurulu üyesi Ervin İbrahimov, bu hürriyet kurbanlarının sonuncusudur.

Kırım’daki sözde referandum

İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklaması üzerine  Almanya Başbakanı Angela Merkel, 9 Mart’ta Kırım’da yapılacak referandumu, Ukrayna anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı bulduğunu belirtmesine rağmen  1 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu Kırım’da referandum yapılmıştır.

Katılanların yüzde 93’ünün Rusya ile birleşmekten yana oy kullandığı referandumda Kırım Tatar Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu boykot etmiştir. Referandumda halka, “Rusya’ya bağlanmaya razı mısınız?” ve “1992 yılı Kırım Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmasına razı mısınız?” soruları yöneltilmiştir.

Referandumdan iki gün sonra 18 Mart’ta Kırım’ın yeni yönetimi ile Rusya arasında Kırım ve Sivastopol’un Rusya’ya Bağlanması ve Yeni Federal Bölgeler Oluşturulması Anlaşması imzalanmış, Anlaşma Duma’da 442’ye karşı 1 oyla ve Federal Konsey’de oybirliğiyle onaylanmış ve Rusya tarafından Kırım ilhak edilmiştir. Rusya, 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Kırım’ın BM şartlarına uygun olarak bağımsızlığını ilan ettiğini savunmuş, Kırım’daki sürecin Kosova’daki süreçle aynı olduğunu öne sürmüştür.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Kırım’ın uluslararası hukukun yok sayılarak Rusya tarafından işgali kapsamında Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’na karşı açtığı davada, 19 Nisan 2017 tarihinde ilk kararını açıklamıştır. Divan, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da ulusal azınlıkları koruma amaçlı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi ihlal ettiği için Rusya’ya karşı sınırlayıcı tedbir uygulanmasını onaylamıştır.

Avrupa Birliği referandumunu kanunsuz etkinlik  olarak tanımlamıştır. 15 Mart 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, sözde referandumun ‘geçersiz’ olarak ilan edilmesini öngören kararı görüşmüştür. Karar, Rusya tarafından veto edilmiş, Çin ise çekimser kalmıştır. Venedik Komisyonu, Avrupa Birliği ve ABD, yasa dışı olarak yapılan sözde referanduma karşı çıkmıştır.

Avrupa Birliği, Rusya’ya uyguladığı yaptırımları 2016 yılında 23 Haziran 2017 tarihine kadar uzatmıştır. AB, 19 Haziran 2017’de geri adım atılmaması üzerine Rusya’ya Kırım ve Sivastopol’u yasa dışı ilhakı sebebiyle uygulamakta olduğu sınırlayıcı önlemleri 23 Temmuz 2018’e kadar uygulamaya karar vermiştir. Böylece AB vatandaşları ve şirketlerinin Kırım ve Sivastopol bölgelerindeki faaliyetleri sınırlandırılmıştır. AB Konseyi, Rusya’nın Ukrayna’yı istikrarsızlaştırması nedeniyle AB’nin uygulamakta olduğu ekonomik yaptırımların 31 Ocak 2019’a kadar uzatılmasını kararlaştırmıştır.

Rusya, PKK ve YPG’yi terör örgütü olarak görmüyor

Rusya işgali altındaki Kırım’da, Kırım Tatar halkının demokratik yollarla seçilmiş meşru ve millî temsil organı olan Kırım Tatar Millî Meclisi’nin faaliyetini yasaklarken PKK ve YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmemektedir. Tamamen barışçı metotlara bağlılığı ve şiddetin hiçbir şeklini kabul etmediği dünyaca bilinen Kırım Tatar Millî Meclisi’nin terörist örgüt ilan edilmesi bir çifte standarttır ve kabul edilemez.

Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, 15 Şubat 2018 tarihinde BBC’nin sorularını cevaplarken kendisine yöneltilen “Türk-Rus ilişkilerinde bir tuhaflık yok mu sizce?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Rusya, belki bugün PKK-PYD-YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmiyor ama gelecekte edecek. Rusya’nın ya da X, Y, Z ülkesinin kabul etmesi ya da etmemesi bizim konumuz değil. Biz bunların PKK’nın isim değiştirmiş terör örgütleri olduğunu biliyoruz.”

Hiçbir hukuki, insani ve vicdani sınır tanımayan işgal rejimi, Kırım’ı bir açık hapishaneye çevirmiştir. Kırım Tatar Türkü, vatanlarının Rusya tarafından uluslararası hukuku yok sayarak işgalini kabul etmeyecektir. Kırım’daki vahşetin sona ermesinin Rusya’nın Kırım’ı terk etmesinden başka hiçbir gerçekçi yolu yoktur.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Kırım ziyareti

Merhum Demirel’in Kırım’ı ziyaretindeki tarihî tespitine Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip çıkması, tüm Kırım Tatar Türklerinin arzusudur: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihî gelişmedir.”

Kırım kökenli Türk vatandaşları, Rusya’nın Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı olarak işgalini kabul etmemektedirler. Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesinden yanadırlar ve bu konuda bir kıskançlık da yoktur. Bunun için Rusya, Kırım Tatar Türklerine baskıya son vermeli, işgali sona erdirmeli, insan haklarına saygı göstermeli ve tarihî eserlerin tahribine de son vermelidir.

Rusya, Kırım Tatar mimarisinin dünyadaki tek örneği olan Hansaray‘ı, restorasyon adı altında yürüttüğü uygulamalarla tahrip ederken  bir kültürel soykırıma imza atmaktadır. Kırım Tatar Türklerinin  millî müzesi olan Hansaray, restorasyon bahanesiyle işgalci Rusya tarafından yok edilmek istenmektedir.

Kırım Tatarlarının barışçıl mücadelesi

Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısında Kırım Tatar halkının lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun değerlendirmeleri çok  önemlidir: “Biz Kırım’ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz.” Kırımoğlu, Türkiye’nin son zamanlardaki tutumuna değinerek şunları söylemiştir: “Şimdi dünyada bize soruyorlar ki Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada. Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”

Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, 1783’de Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra  başlamıştır. İki yüzyıldan fazla bir süredir Anadolu’ya yönelik göçün sebebi Kırım Türklerine yönelik baskıdır. 18 Mayıs 1944 de Stalin tarafından vatanlarından sürülen ve yarısı yollarda katledilen Kırım Türkleri hiçbir zaman unutulmayacaktır.

Kırım Türklerinin Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan Millî İstiklal Mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın ‘Dilde Fikirde İşte Birlik’ görüşü çizgisinde devam edecektir. Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şovenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alana asla dönüşmemelidir. Ancak Rusya’nın Kırım’ın işgaline son vermesi durumunda Rusya ile dayanışma güçlenebilecektir.

Yazar

Sadık Rıdvan Karluk

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar