Yükleniyor...
Türk tarihinde at çok önemli bir yer tutar. At Türk toplumlarında, devlet yöneticileri ve toplum kahramanları gibi gökten indirilmiş kutsal bir varlık olarak görülüyordu. Ölen kahramanlarının cennette atlarına bineceklerine inandıklarından atlarını da onlarla beraber defnediyorlardı. Türk atlıları ise süvari tarihinin baş aktörleridir. Tarih sahnesinde görülmeye başladığı Orta Asya bozkırlarında gelişip dünyaya hediye edilen süvarilik, silah teknolojisinde sağlanan gelişmeler doğrultusunda yerini zırhlı birliklere bırakmıştır.
Anadolu topraklarındaki son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da çok önemli katkıları olan süvariler ve kadim dostları atları, sahip oldukları bu onur ile sonsuza kadar hatırlanacaktır. Atatürk’ün: “Efendiler! Atlarınıza iyi bakınız. Zira, Millî Mücadele’nin kazanılmasında bu ulvi yaratıkların çok önemli rolü olmuştur.”. İstiklâl Savaşımız süvarilerin sonuca etki etmek üzere stratejik olarak kullanıldığı tarihteki son savaş olmuştur.
Türk süvarisinin tarihi geçmişini yaşatma ve genç nesillere binicilik sevgisini aşılama vazifesini ifa etmek üzere teşkilatlandırılan Kara Kuvvetleri Atlı Spor Eğitim Merkezi Komutanlığı, son süvari birliği olarak Ankara’da görevine devam etmektedir. Tarihte Türk ordusunun vurucu gücü olan ve Kurtuluş Savaşının kazanılmasında büyük rol oynayan süvari birliklerinin son temsilcileri, Kara Harp Okulu Komutanlığı bünyesinde varlığını sürdürüyor.
Ayrıca 13 Nisan 2020 tarihinde Ankara’da bir süvari derneği kurulmuştur. Geçmişten geleceğe “Şanlı ve Kahraman Süvarileri” tanıtmayı yaşatmayı ve geliştirmeyi, Ata sporumuz olan Biniciliği başta ulusal ve uluslararası seviyede tanıtma ve başarılı kılmayı, süvariliği ve binicilik sporunu tarihi kökleri ile buluşturma amacını taşımaktadır. Derneğin başkanlığını kendisi ve babası da emekli süvari subayı olan M. Levent Önce yürütmekte ve başarılı çalışmalara imza atmaktadır.
Yüzyıllar boyunca orduların temel unsurlarından birini oluşturan süvariler, atın sağladığı hız ve manevra kabiliyeti ile muharebe meydanlarının vurucu gücü olmuştur. Bu gücü, cesaret ve kutsal değerler uğruna savaşma inancıyla birleştirebilen Türk süvarileri ise süvari tarihinin baş aktörleridir. Tarih sahnesinde görülmeye başladığı Orta Asya bozkırlarında gelişip dünyaya hediye edilen süvarilik, silah teknolojisinde sağlanan gelişmeler doğrultusunda yerini zırhlı birliklere bıraktı. Türklerin günlük yaşamında olduğu gibi, askerlik teşkilatında ve imparatorluklar kurmasında oldukça önemli rolü olan at, doğal olarak destanlarda ve kitabelerde de yerini aldı. Atın mübarek sayıldığı Türk toplumlarında, devlet yöneticileri ve toplum kahramanları gibi o da aslında gökten indirilmiş kutsal bir varlık görülüyordu. Ölen kahramanlarının cennette atlarına bineceklerine inandıklarından atlarını da onlarla beraber defnediyorlardı. Tanrıya kurban edilerek değeri artırılan at, yabancı devlet başkanlarına gönderilen en kıymetli hediye sayılıyordu. Bulundukları her ortamda olduğu gibi, Anadolu topraklarındaki son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da çok önemli katkıları olan süvariler ve kadim dostları at, sahip oldukları bu onur ile sonsuza kadar hatırlanacaktır. Atatürk’ün: “Efendiler! Atlarınıza iyi bakınız. Zira, Millî Mücadele’nin kazanılmasında bu ulvi yaratıkların çok önemli rolü olmuştur.” vasiyeti, muhtemelen bu saygının tezahürüdür. (R. Bal, s.1)
İşgallere karşı mücadelenin başlamasıyla birlikte teşkilatlanmalarda değişiklikler olmuş, küçük çaplı milis kuvvetleri ve çetelerden başlayarak yeni baştan bir düzenli ordu kurma hazırlıkları hız kazanmıştı. Yapılan değişiklik ve gelişmeler sonunda yirmi piyade tümeni, dört süvari tümeni, üç süvari tugayı, iki süvari alayı ve dört süvari bölüğünden oluşan
Türk Kara Kuvvetleri’nin 15 Nisan 1921 tarihindeki süvari birliklerinin konuşu şöyle olmuştu:
– 1’inci ve 2’nci Süvari Tümenleri : Çalköy-Yağcılar-Örenköy-Şeyhler bölgesi
– 3’üncü Süvari Tümeni : Yenişehir-İnegöl hattı
– 14’üncü Süvari Tümeni : Zara ve güneyi
– 4’üncü Süvari Tugayı : Çayhisar
– 6’ncı Süvari Tugayı : Kars ve dolayları
– 13’üncü Süvari Tugayı : Koyulhisar
– 26- 27’nci Süvari Alayı : Sivas- Kangal bölgesi
– Kastamonu dolaylarında iki süvari bölüğü
– Ankara’da teşkil edilmekte olan Ankara Süvari Alayı ve bir süvari bölüğü
– Adana’da bir süvari bölüğü. (R. Bal, s. 101)
I. İnönü Zaferi, Yunanlıların prestij kaybetmesine neden oldu. Daha sonra II. İnönü Muharebesi (23 Mart–4 Nisan 1921) de zaferle sona erince Yunanlılar ağır zayiat vererek geri çekilmeye başladı. Geri çekilen Yunan kuvvetlerini takiple görevlendirilen Türk süvarileri, Yunanlılara büyük kayıplar verdirmişlerdi. İlk defa I. İnönü Muharebesi’nde görev alarak başarılı vazifeler icra eden süvari birliklerinin, II. İnönü Muharebesi’nde de aynı başarıyı göstererek düşmana zayiat verdirmesi büyük memnuniyet yaratmıştı. “…Bir müddet sonra Yunanlılar tekrar taarruza geçmişlerdi, bu defa da İkinci İnönü muzafferiyeti muntazam ve disiplinli yeni Türk ordusunun şanlı süngüsüne nasip olmuştur. Kaçan düşmanı Bursa istikametinde takibe memur edilen süvari tümenleri düşman gerilerine sarktıkları gibi daha sonra Gediz cihetine ve Dumlupınar gerilerine, Banaz Ovasına doğru akınlar da yapmışlardır. Bu derin hareketler, büyük süvari birliklerimizin ileride büyük işler başaracak istidada sahip olduklarını göstermişti…” (F. Altay, İ. H. Süvari Kolordusu, s. 10) yorumunu yapan Fahrettin Altay, gelecek muharebelerde süvari birliklerinin muhtemel başarıları hakkında umutlarını açıkladı. Yunan kuvvetleri İnönü mevzileri önünde başarısızlığa uğramış ve Bursa’ya doğru geri çekilmişti. (R. Bal, s. 106)
14 Ağustos 1921’de Yunan ordusunun Sakarya mevzileri ile temasa geçmesi için ileri harekâtı ile başlayan Sakarya Meydan Muharebesi, 22 Eylül 1921’de Yunan Kuvvetlerinin Sakarya batısına çekilişi ve Türk karşı taarruzu ile tamamlanmıştı. Kazanılan başarı milletin orduya olan güvenini arttırmış, Sakarya doğusu ve müteakiben Afyon–Eskişehir hattına kadar topraklar kurtarılmıştı. Bu dönemde süvariler başarılı muharebeler icra etti. İleri harekâtın başlamasıyla örtme görevindeki Türk süvarilerini geri atmaya başlayan Yunan kuvvetleri, Sakarya’nın güneyine inmek üzere Çakmak ve Fettahoğlu köprülerinden geçişe başlamış, süvarilerin mukavemeti karşısında geçiş ancak beş günde tamamlanabilmişti.
Bu esnada derinlikte faaliyet gösteren Alb. Fahrettin’in 5’inci Grubu, geri bölgelerde akınlar yaparak bir deve ikmal konvoyunu dağıtmış, yüz elli dokuz deve ile altmış yedi eşek ele geçirilerek motorlu araçlar tahrip edilmişti. (İ. Artuç, s. 88) Yunan birliklerinin geri çekilmeleri esnasında Türk süvarilerinin yan ve gerilere yaptığı baskınlarından çok zarar gördüğü, 2’nci Yunan Kolordu Komutanı Prens Andre’nin bir raporunda “Uzunbey” baskını sonrasında Sakarya mevzilerine taarruzdan vazgeçip geri dönmeyi düşündüğü dahi anlaşılmıştı. (R. Bal, s. 107)
Yunan Ordusunun ileri harekâta başlaması ile ayrıntılı ve en doğru bilgiler içeren keşif faaliyetleri önem kazanmıştı. Süvari alaylarının keşifleri esnasında Yunan ulaştırma kolları vurularak iki yüz kadar deve, birçok silah, mühimmat ve malzeme ele geçirilmiş, Uzunbey’de büyük bir menzil noktası ve uçak merkezi tesis edildiği öğrenilmişti. Mesafenin oldukça uzak olmasına rağmen, zorlu bir gece yürüyüşüyle bu noktaya bir baskın yapılabilirse iyi bir başarı elde edileceği değerlendirilmiş ve harekete geçilmişti.
Mevcut haritaların yetersiz oluşu, mesafenin uzaklığı nedeniyle sık sık kılavuz değiştirilmesi ve kılavuzların yolu şaşırmaları nedeniyle istenen baskın etkisi sağlanamamıştı. Birliklerin Uzunbey köyüne güneş doğduktan sonra varabilmesiyle başlayan çatışmada Yunan kuvvetleri köyü savunmaya başlamış, uçaklar havalanmış, Yunan askerleri yakındaki Türktaciri köyüne kaçmak suretiyle büyük bir zayiattan kurtulmuştu. Süvariler köy civarındaki çadırları tahrip etmişler, köye girmek üzere Kolordu Komutanı tarafından takviye kuvvet görevlendirildiği anda, Ordu Komutanlığının telsiz emriyle Ordu sol yanına (Çeltek bölgesine) dönmeleri emredildiğinden harekâtı durdurarak savunma mevzilerini işgal etmek üzere geriye dönülmüştü. Sakarya Muharebelerinden sonra köyün sadece bir menzil noktası olmadığı, Yunan Küçük Asya Ordusu Başkomutanlığının karargâhı olduğu ve Yunan Veliaht Prensi George’un o gece Başkomutan Papoulas’ın yanında bulunduğu öğrenilmişti. (F. Altay, İ. H. Süvari Kolordusu, s. 26)
Prens Andrei “Felakete Doğru” adlı eserinde bu konuda şu ifadeleri yazmıştı: “…Hadisat benim keşif ve tahminlerimi haklı gösterdi. Zira düşman ricat etmediği gibi, II. Kolordu’ya karşı olan mukavemetini de kuvvetlendirdi ve topçu ile birlikte kuvvetli bir süvari müfrezesi Kolordu’nun sağ cenahını sürtüp geçerek Ordu’nun gerisine doğru yürüdü. Sonradan öğrendim ki bu süvariler az kalsın Uzunbey’deki Ordu Başkumandanı ile Erkanıharbiyesi’ni esir etmek üzere imişler.” (R. Bal, s. 108)
12 Eylül günü Kavuncu Köprüsü istikametinde ileri harekâta başlayan 5’inci Grup, Yunanlıların terk ettiği yirmi yaralı er ile silah ve malzeme ele geçirmiş, Mürettep Tümen Fettahoğlu Köprüsü’ne baskın yaparak Yunan istihkâmlarını geri atmıştı. Bu sayede son derece önemli bir geçiş noktası Yunanlılar tarafından tahrip edilmeden kurtarılmıştı. Köprüyü imha etmek üzere döşenmiş tahrip kalıpları, 35’inci Süvari Alayı’ndan Teğmen Bekir tarafından etkisiz hale getirildi. (İ. Artuç, s. 243) Üç süvari alayı ve bir piyade alayından oluşan Mürettep Tümen harekât sonunda bir röntgen makinesi, birkaç kamyon, on beş at arabası, bin beş yüz kasaplık hayvan ele geçirdi. (R. Bal, s. 108)
Yarbay Ahmet Zeki komutasındaki Mürettep Tümen, dört yüz kişilik Yunan birliğinin bulunduğu ve önemli bir ikmal merkezi olan Sivrihisar’a bir baskın düzenlemiş, çoğu Yunan askerinin kaçarak terk ettiği bölgede iki doktor, yirmi üç er ve otuz dokuz yaralı ele geçirilmişti. Cephenin ortasında bulunan bu merkezin çok kolay bir şekilde baskına uğraması General Papoulas’ı hayrete ve dehşete düşürdü. Prens Andrei, Sakarya’daki muharebeler hakkında detaylı bilgiler verdi, Türk süvari birliklerinin sayısını üç fırka kadar değerlendirerek mevcut Yunan Süvari Livasının yapılan taarruzlara karşı koyamadığını belirtti. Yerli Türk atlarının sağladığı hareket kabiliyeti, Yunan birliklerinin devamlı tacize maruz kalmasına neden olmuştu.
Yunan süvarilerinin daha önce 1912-1913 Makedonya ve Epir Meydan Muharebelerinde de kullandıkları yaşlı atlar Anadolu’da etkili olarak kullanılamadı. Arpa ve kuru ot noksanlığı da manevra ve sürati olumsuz etkileyen faktörlerdi. Bütün bu olumsuzluklardan kaynaklanan nedenlerle beklenen hareketliliği gösteremeyen Yunan kuvvetleri ve özelikle ikmal birlikleri çok sık tacize maruz kalarak zayiat vermişlerdi. Bu durumu aldığı raporlarla teyit eden Prens Andrei, 14 Eylül 1921 tarihindeki baskını şöyle anlattı: “…Ordu merbutu teşekküllerin bırakılmış olduğu Sivrihisar mevkiine düşman süvarisinin girmiş olduğu ve bir tabur piyade ile 9’uncu Fırka’nın topçusu Mulk mevkiine vasıl olmazdan evvel bir felaketin zuhur eylemiş bulunduğunu ve düşmanın taciz edilmeksizin ve beraberinde bir miktar esir de alarak hareket eylemiş olduğu hakkında bir rapor aldım…” (Prens Andrei, s. 93)
18 Eylül akşamı Türk süvarileri Çifteler- Hamidiye- Seyitgazi hattına ulaştı. Cephe karargâhından yüz kilometre kadar batıya ilerleyen ve Yunan birliklerini tacize başlayan bu birliklerin imhası için 1’inci Yunan Kolordusu görevlendirildi. Türk tarafının elindeki tek çevik kuvvet olan süvarilerin içine düştüğü bu tehlikeli gelişme karşısında, 20 Eylül’de Cephe Komutanı emriyle süvarilerin kesin sonuçlu muharebeye girmeden kendilerini koruması ve emniyetli bölgelere çekilmesi emredildi.
Sakarya Savaşı bir savunma savaşıydı. Bu nedenle süvarilerin taarruz ve takip özellikleri başlangıç safhasında etkili olarak kullanılamamıştı. Savunma harekâtını örtmek ve Yunan kuvvetlerinin ilerlemesini geciktirmek görevlerini yürüten süvari birlikleri, her fırsatta düzenledikleri taarruzi hareketlerle Yunan kuvvetlerini etkilemişler ve taarruzlardan vazgeçip geri çekilmeye başlayan Yunan birliklerini takip esnasında onlara ciddi zararlar vermişlerdi. (R. Bal, s. 109)
Sakarya Meydan Muharebesinden sonra ortaya çıkan durum Türk Ordusunun kesin sonuçlu bir taarruza başlamasını gerektirdi. Yapılan hazırlıklardan sonra 16 Haziran 1922 tarihinde Büyük Taarruz kararı verilerek birliklere verilen yeni bölgelerin işgali ve hazırlıkların tamamlanması için 15 Ağustos’a kadar süre tanındı. Harekât planı gereği tüm ordunun günler boyu kilometrelerce yol kat edip Afyon güneyine ve batısına yanaşması, on binlerin hareket halinde olmasına rağmen gizliliğin sağlanması istendi. Böylesine zor bir intikalin başarılması için gizlilik prensibine azami uyularak her türlü tedbir alındı, subay keşif kolları tarafından yapılan keşiflere göre sadece geceleri çalışıldı. İntikaller sonrası hava aydınlanmadan önce konaklanacak yerlerin, gizlenmeyi sağlayacak şekilde ağaçlıklı veya köy gibi yerler olmasına dikkat edildi. Bir birliğin terk ettiği yere geriden gelen başka bir birlik yerleştirilerek faaliyetlerin değişmeden devam ettiği izlenimi verildi, bazı çadırlar söndürülmedi. Yunan kuvvetleriyle temastaki mevzilerde olağan dışı hareketler yapılmadı, bir iki kişilik subay keşifleriyle en öndeki birliklerin taarruz mevzileri, ilerleme istikametleri, topçu mevzileri, hedefler iyice belirlendi. Taarruzun bir gün öncesine kadar tüm birlikler hücum başlangıç hattına on, on beş kilometre yaklaştı ve düşmana tamamen yanaşmak için son gece beklendi. Yanıltma maksadıyla gerek Yunan birliklerine gerekse Türk askerlerine bir Yunan taarruzu beklendiği havası verildi. Tabii ki çok fazla gözetleme ve dinleme yapan Yunan askerleri ile mevcut uçaklar birtakım ileri hareketleri sezmiş ve belirlemişti ancak bir taarruz beklenmediği için sadece emniyet tedbirleri artırılmıştı. Öyle ki General Trikopis 25-26 Ağustos gecesi Afyon’da bir baloya katılmıştı. 24 Ağustos günü Başkomutanlık Karargâhı da Akşehir’den Şuhut’a intikal etmiş, böylelikle tüm birlikler 25 Ağustos akşamı taarruza hazır hale gelmişti.
Harekât planı gereği piyade birliklerinin taarruza başlamasını ve belli bir hatta kadar ilerlemesini bekleyecek olan Süvari Kolordusu, Yunanlıların Ahır Dağları’nı sadece bir süvari bölüğü ile gözetlediğini öğrendi. Tokuşlar köyünden Haydar Ağa isimli bir vatansever, Ahır Dağları’ndaki geçitlerin Yunanlılar tarafından sadece gündüzleri kontrol edildiğini, geceleri ise boş bırakıldığını bildirdi. Bu haber üzerine yaptırılan ayrıntılı keşif sonucunda Haydar Ağa’nın haberi doğrulandı. Bunun üzerine ordu komutanlığına, tasarlanan ilerleme zamanından daha önce harekete geçmek teklif edildi, onay alınca da hazırlıklar tamamlanarak ilerleme istikametinde kullanılacak vadi ve patikalar belirlendi.
25 Ağustos akşamı hava karardığında önde 1’inci Tümen olmak üzere kilometrelere varan uzun bir yürüyüşle birerle kol düzeninde Ahır Dağları’na doğru intikal başladı, bütün gece boyunca dar patikalardan, uçurum kenarlarından çoğu zaman yedekte olarak ilerleyen Kolordu, sabahleyin Sincanlı Ovası’na indi. Yunanlılara hissettirilmeden cephenin yirmi kilometre içine sızıldı, saat 10.00’a doğru süvariler her üç tümenle dağları aşarak düzlüğe indi. Yarbay Mürsel komutasındaki 1’inci Tümen Dumlupınar doğusuna kadar ilerledi, İzmir-Afyon demiryolu tahrip edilerek çatışmalar başladı. Bu sürpriz ilerleme Yunanlılarda şok etkisi yaratarak geri bölgelerde paniğe neden oldu. Geri bölgede faaliyet gösteren akıncı müfrezeleri ve süvariler telli hatları keserek haberleşmeyi engelledi, Yunan kuvvetlerinin geri ile olan bağlantıları kesildi ve ciddi kayıplar verdirildi. Yunan kuvvetlerinin takviye edilmesini önlemek maksadıyla Küçükköy tren istasyonunun tahrip edilmesi gerekiyordu. Rahatsız olmasına rağmen bu vazifeyi talep eden Asteğmen Yıldırım Kemal, istasyon civarındaki çatışmalarda şehit düştü. (Daha önce Başkimse istasyonunda şehit olan Teğmen Selahattin ile beraber, toplam dört subay ve otuz er için Küçükköy’de bir şehitlik yaptırıldı, bu tren istasyonunun adı değiştirilerek şehitlerin anısına “Yıldırım Kemal” istasyonu oldu.) (R. Bal, s. )
Süvari Kolordusu, Yarbay Ahmet Zeki komutasındaki 2’nci Süvari Tümeni önde, Yarbay Mehmet Suphi komutasındaki 14’üncü Süvari Tümeni arkada olmak üzere İlbulak Dağları’na doğru intikale devam etti. 2’nci Süvari Tümeni yolunu şaşırınca yürüyüş bütünlüğünü bozarak iki kola ayrıldı. 28 Ağustos sabahı birbirinden ayrı hareket eden iki koldan güneydeki kol (iki alay) Belce yakınında yürüyüş halindeki Yunanlılara taarruz etti, Yunan 1’inci Kolordusunun bağlı birlikleri ile Yedek Subay Eğitim Merkezi öğrencilerinden oluşan bu grup, yüz kadar ölü ve otuz esir bırakarak dağıldı. Kuzeydeki kol ise aynı saatlerde Olucak Köyü’nde rastladığı Yunanlılara taarruz etti, ihtiyattaki Yunan 2’nci Kolordu Komutanı General Diyenis ve 9’uncu Tümen Komutanı Albay Gardikos’un da aralarında bulunduğu bu grup, cephenin bu kadar gerisinde bu saatte Türk süvarilerinin ortaya çıkmasıyla ciddi bir şaşkınlık geçirdiler. Ancak bu başarılı taarruzlar 5’inci Kolordunun diğer birliklerden oldukça uzaklaşmasına ve telsiz irtibatı sağlayamamasına neden olmuştu. Yunan kuvvetleri ise gelişen taarruzlardan ciddi derecede sıkıntıya düşmüş, güneyden dört tümenli 4’üncü Kolordu ile 23’üncü Tümenin taarruzları devam ederken kuzeyden başlayan süvari hareketi karşısında 29 / 30 Ağustos gecesi her taraftan ateş altında kalmışlardı. Bu gelişme üzerine bir imha olasılığına karşı General Trikopis, birliklere Çalköy’e çekilme emrini verdi ve Çalköy çevresinde toplanan birliklerin Kızıltaş Vadisi’nden geri çekilmesini planladı. Albay Kallidopulos komutasındaki 12’nci Yunan Tümeni Çalköy doğrultusunda ilerlerken Yarbay Mehmet Suphi emrindeki 14’üncü Süvari Tümeninin baskınına uğradı, Dumlupınar kuzeyinde daracık bir alanda sıkışmaya başlayan Trikopis kuvvetlerinde dağılma başladı. (Trikopis ve Papulas, s. 113)
Çal bölgesinden kaçan bazı Trikopis gruplarının Kızıltaş Vadisi’nden batıya doğru çekildiği haberi üzerine Kolordu Komutanı tümenlerini tekrar Kızıltaş Vadisi’ne doğru yönlendirdi, ancak şiddetli yağmur, yancıların direnmesi ve havanın kararması sebebiyle vadinin ele geçirilmesi gerçekleşmedi. 30-31 Ağustos gecesi Trikopis ve Diyenis grubuna bağlı olan yedi bin kadar asker vadiden kaçmıştı. (R. Bal, s. 116)
31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Çalköy’de yaptığı durum değerlendirmesinde; Yunan Ordusunun geride yeni bir savunma hattı kurmasına izin verilmeden imhası için tüm kuvvetlerin durmadan İzmir’e ilerlemesine karar verince, “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” tarihi emri sonucunda süvarilerin dünya harp tarihinde yerini almış stratejik takip harekâtı başladı. Esas takip kuvveti olarak görevlendirilen 5’inci Süvari Kolordusu yanında, diğer kolordu ve tümenlerin emrindeki süvari birlikleri, ayrıca 6’ncı Tümen ve Kocaeli Grubu emrinde ellişer mevcutlu ikişer Akıncı Bölüğü planda yer aldı. (Türk İstiklâl Harbi Batı Cephesi 2’nci Cilt 6’ncı Kısım, 3’üncü Kitap, s. 8) 8’inci Tümen Süvari Bölüğü Banaz Köyü kuzeyini araştırırken Yunan Kuvvetleri ile temas sağladı ve yedi subay, yüz otuz astsubay öğrenci, bir kısım er esir alındı. (R. Bal, s. 117)
General Trikopis, askerlerinin savaşa devam etmeyeceklerini anlamış, yaptığı tüm ikazlara rağmen teslim olmaya hazır birliklerine müdahale edememişti: “… Bu acıklı durumda kalınca, büyük bir üzüntüyle top ve makineli tüfeklerin tahrip edilmesini emrettim ve bu emrim yerine getirildi. Mevcut subaylar bana askerlerin takındığı tavır hakkında imza verdiler (bu husustaki rapor bilahare General Konstantinos Aenias Mazarakis’in riyasetindeki Tahkik Komisyonuna verildi ve Türk süvarilerinin hatlarımıza yaklaşıp, mukavemet gösterdiğimiz takdirde askerlerin kesileceğini anlayınca beyaz bayrak çekmek mecburiyetinde kaldık.” (Trikopis ve Papulas, s. 120) cümleleriyle teslimiyeti açıkladı.
3 Eylül tarihinden itibaren 5’inci Süvari Kolordusu 1’inci Ordu emrinden alınarak doğrudan Cephe Komutanlığı’na bağlandı. Oldukça zor arazi şartlarında ilerleyen süvariler Yunan kuvvetleriyle temasa geçememiş, 1’inci Süvari Tümeni Karakaya’da, 2’nci Süvari Tümeni Gölde’de ve 14’üncü Süvari Tümeni Gediz Köprüsü kuzeyinde toplanarak müteakip harekete hazırlanmışlardı. Mürettep Süvari Tümen komutanı Kandilli Köyü (Bilecik ili Bozüyük ilçesine bağlı)’ne vardığında yürüyüş halindeki Yunan alaylarını görmüş, öncüdeki 38’inci ve 37’nci Süvari Alaylarını yanaştırarak topçu takviyeli ateş açtırmıştı. Bu baskından kurtulmaya çalışan Yunan askerleri ovaya dağılarak kaçmaya çalışmıştı.
4 Eylül 1922 günü 2’nci Süvari Tümeni öncüsü olarak ilerleyen 4’üncü Süvari Alayı, Kula yakınında Yunan kuvvetlerinin açtığı ateşe karşılık verince bir saat kadar süren muharebelerden sonra Kula’ya girdi. Durumu değerlendiren Kolordu Komutanı bütün kuvvetlerini Salihli istikametine yöneltti. Bu bölgede temasa geçilen Yunan kuvvetlerinin güçlü direnci kırıldı, 21’inci Süvari Alayının ele geçirdiği Durasıllı Köyünde bir facia son anda önlendi. Köy halkı birkaç eve doldurulmuş ve yakılmak üzere iken süvari birlikleri tarafından son anda kurtarılmıştı.
Takip harekâtının en zorlu günlerinden birisi olan 4 Eylül, Salihli bölgesindeki şiddetli çarpışmalara sahne oldu. Bölgede istirahat halinde olduğu haberi alınan Yunan süvari tümenine baskın planlayan 1’inci Süvari Tümen birlikleri, kayıp vermesine rağmen sokak muharebeleri ile Yunan birliklerine ağır zayiat verdirdi. Ancak Plastras Müfrezesi ve bir grup süvari ile Çerkez Ethem kuvvetlerinin istasyon tarafına taarruza geçmesiyle zor durumda kalan 11’inci Alay geriye çekilmek zorunda kalmış, tümenin diğer birlikleri takviyede yetersiz kalmıştı. Yunan kuvvetlerini takviye maksadıyla katarla yeni birlikler getirilmiş, 1’inci Süvari Tümen birlikleri Yunan taarruzlarına karşı koyamamıştı. Elinde takviye kuvvet kalmayan tümen, 14’üncü Süvari Tümeninden takviye istemiş, bu maksatla 54’üncü Süvari Alayı gönderilmişti. İlerleyen saatlerde önemli bir hareket görülmeyince 1’inci Süvari Tümeni Taytan bölgesinde, 14’üncü Süvari Tümeni ise Durasıllı’da toparlanarak geceyi geçirdi. Bu arada kendisinden haber alınamayan 2’nci Süvari Tümeni Kemaliye bölgesinde tertiplenmiş, batıya doğru ilerlediğini tespit ettiği Yunan kuvvetlerine taarruza geçmişti. Yeniköy civarında başlayan muharebeler Dereköy sırtlarında şiddetlenmiş, tümen karşısına mevzilenen beş altı kadar Yunan topçu bataryası 13’üncü ve 4’üncü Süvari Alayları üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. Bu ateş desteği altında batıya doğru çekilmeye başlayan Yunan kuvvetlerini tespit eden Tümen Komutanı, Dereköy bölgesine çekilerek tertiplenmiş fakat verdiği bilgiler Kolordu tarafından net olarak alınamamıştı.
Karacakaya-Rüştiye-Tahtaköprü bölgesinde Yunanlıların bir piyade ve bir süvari alayının istirahatte olduğunu keşfeden Mürettep Süvari Tümeni, 37’nci Süvari Alayını bu bölgeye ilerletti, topçu ateşinden de istifade ile Yunan kuvvetleri geri atıldı, akşam saatlerinde Mezit bölgesinde tertiplenildi.
6 Eylül sabahı erken saatlerde ileri harekâta geçen süvariler, Bintepeler bölgesinde topçu ateşine maruz kalarak taarruza geçti. Keşif sonucu Bintepeler’de bir piyade taburu, bir süvari bölüğü ve bir topçu bataryası olduğu anlaşıldı. Yapılan muharebeler sonucunda Yunan kuvvetleri düzensiz olarak batı istikametinde çekilmeye başladı, akşam saatlerinde bölge tamamen kontrol altına alındı. Yunan kuvvetleriyle temasa geçemeyen 1’inci Süvari Tümeni Karayaşlı-Abdalköy civarında, 2’nci Süvari Tümeni ise diğer tümene yanaşarak Abdalköy doğusunda geceyi geçirmek üzere tertip alındı. 3’üncü Süvari Tümeni herhangi bir muharebeye iştirak etmeden Tire ve daha sonra Bayındır’a girdi, geceyi de bu bölgede geçirdi. Çekilen Yunan kuvvetlerini takip eden Mürettep Süvari Tümeni İnegöl’ü geri alıp takibe devam ederek Akhisar Köyünde mola verdi.
Herhangi bir ciddi çatışmanın görülmediği 7 Eylül günü, 14’üncü Süvari Tümeni Hacırahmanlı, Saruhanlı ve Akhisar’a; 2’nci Süvari Tümeni Mütevelli’ye; 1’inci Süvari Tümeni Sinirli’ye ulaşarak mola verdi.
8 Eylül 1922 günü, Yunan kuvvetlerinin İzmir’de nasıl bir savunma tertibi alacağını, takviye olarak getirdiği varsayılan yeni kuvvetlerini nerede kullanacağını tam olarak kestiremeyen Batı Cephesi Komutanlığı, birinci hatta sayıca fazla tutulacak kuvvetin, disiplinli ve dikkatli bir şekilde İzmir’e ilerlemesini emretti. 14’üncü Süvari Tümeni Gediz çayını geçmiş ve Horozköy bölgesinde ilerlerken piyade ateşiyle karşılaşmış, taarruza geçerek bölgedeki elli Yunan askeriyle elli çeteci Rum öldürülmüştü. Tümen Emiralem istasyonuna kadar ilerledi. 2’nci Süvari Tümeni de bölgede hafif bir mukavemetle karşılaşmış, Uncubozköy batısındaki yamaçlarda kırk beş Yunan askeri ele geçirdikten sonra müteakip harekât için Sabuncubeli kuzeyine yanaşmıştı. 1’inci Süvari Tümeni Manisa istikametinde ilerlemiş, direnmeye çalışan bir bölük kadar Yunan askeri saf dışı edilmişti. Daha sonra öncü birlikleri Sabuncubeli doğu sırtlarına kadar ilerlemişti. Tümen Manisa’ya girdiğinde şehir yanıyordu. Yunan askerlerinin zulmünden kaçarak civar dağlara sığınan halk, süvarilerin Manisa’ya girdiğini öğrendiği halde geri dönmüyordu. Propagandadan etkilenerek soyguncu olarak kabul ettikleri Türk askerlerinin ikna çabaları sonucunda halk geri döndürülüp hayat normal seyrine sokulmaya çalışıldı. Aynı gün Manisa’ya gelen kolordu komutanı Fahrettin Paşa, yazılı emriyle durumu özetledi: “…Düşmanın iki tümeniyle Nif (Kemalpaşa) üzerinden ve diğer tümenleriyle Manisa Menemen istikametinde ricata devam ettiği ve Foça Urla iskelelerinden vapura binecekleri alınan esirlerin ifadesinden anlaşılmıştır…”.
9 Eylül sabahı Türk kuvvetlerinde bir an önce İzmir’e girmek için sabırsızlanma görülmüş, sabah erken saatlerden itibaren Bornova tarafında hareketlenme artmıştı. Durmaksızın keşif faaliyetlerine devam eden 2’nci Süvari Tümeni 20’nci Alayından 4’üncü Bölük keşif kolu tepeye vardığında, bölgede Yunan kuvvetlerinden iz bulunmadığını görünce, birliğin komutanı Teğmen Enver yanındaki erlerle birlikte biraz daha ilerlemiş ve aylardır hayalini kurduğu manzarayı izlemişti: İzmir kuş uçuşu on kilometre kadar uzaklıktaydı. (B Umar S.267) 1’inci Tümen Komutanı Albay Mürsel, Bornova’ya hâkim sırtlardan yaptığı gözetlemede İzmir limanında yükleme faaliyetine devam eden altı nakliye ve dört savaş gemisi gördü. 1’inci Süvari Tümeni, öncüde 14’üncü Süvari Alayı olduğu halde ortalık ağarırken Bornova şosesinde yürüyüşe geçti. 2’nci Süvari Tümeni de öncüde 4’üncü Süvari Alayı ile öndeki grubu takip etti. Öncüdeki 1’inci Tümenin 14’üncü Alayı Bornova’nın altı yüz metre doğusundan ve şosenin güneyindeki sırtlardan Yunanlıların ateşiyle karşılaşınca muharebe başlamış, iki tümen komutanı görüşerek 2’nci Tümenin şose kuzeyinden, 1’inci Tümenin güneyinden taarruz ve takip etmelerini kararlaştırmışlardı. 14’üncü Süvari Alayının taarruzu neticesinde Yunan artçıları ortadan kaldırılmış ve saat 09.00’da Bornova’ya girilmişti. Bu andan itibaren birliklerin ilerlemesindeki hareketleri şu şekilde özetlenebilir:
-1’inci Tümen, 14’üncü Alay, 3’üncü Bölük; uç olarak İzmir’e ilerlemeye başladı. Mersinli köyüne yanaşınca ateşle karşılaşarak yaya muharebeye geçti.
-2’nci Tümen, 4’üncü Alay şose kuzeyinden ilerlemeye başladı. Alayın önünde giden ve Alay Komutanı Muavini Yüzbaşı Şerafettin komutasında bulunan iki bölüğü de Mersinli kuzeyinden şose boyunca ilerledi. 2’nci Tümen, 13’üncü Alay güneye dönerek Mersinli istikametinde ilerleyince karşılaştığı yirmi bir subayla bin beş yüz er mevcudundaki Yunan birliği teslim oldu.
-1’inci Tümen, 14’üncü Alay Mersinli’deki görevini tamamladı, Yüzbaşı Zeki komutasındaki 3’üncü Bölük İzmir’e girmeye başladı.
Yüzbaşı Şerafettin komutasında 4’üncü Süvari Alayının iki bölüğü Kordonboyu’ndan ilerledi, 4’üncü ve 20’nci Alaylar da takip etti. Öncü subayları arasında İzmir’e ilk önce girme yarışı başlamıştı. Yüzbaşı Şerafettin yanında Tümen Emir Subayı Teğmen Hamdi ve 4’üncü Süvari Alayından Teğmen Ali Rıza ile birlikte Pasaport mevkiine yaklaştı, bu sırada bir sivil şahsın el bombası atması sonucunda Yüzbaşı Şerafettin ve birkaç er hafif şekilde yaralandı. Buna rağmen yürüyüşe dörtnala devam edilerek Hükümet Konağı’na ulaşıldı ve saat 10.30’da Yüzbaşı Şerafettin ve arkadaşları tarafından, Türk Bayrağı Hükümet Konağının direğine çekilerek yıllar sonra tekrar dalgalanmaya başladı. (R. Bal, s. 122) (Ayrıntı için bkz. B. Şenli kitap bölümü)
İngiliz belgelerine göre Türk Ordusunun İzmir’e girişi şöyle kaydedilmiştir: “…9 Eylül günü saat 11.00’de hafif Türk Süvarisi İzmir’e girdi ve Konağı ele geçirdi. Giriş, tam disiplin içinde yapıldı, askerler o kadar intizam içindeydiler ki bir Ermeni’nin önlerine attığı bir bombayla bir subayı ve bazı askerleri yaralandığı zaman bile karşılık vermediler…” (B. N. Şimşir, s. 388)
El yazması değerli bir Kur’an-ı Kerim ile üç adet Buhara kılıcı Mustafa Kemal’e teslim edilmiş, kılıçlardan birinin Başkomutana, diğerinin Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, üçüncüsünün de İzmir’e girecek ilk subaya verilmesini arzulamışlardı. Bu istek harekât sonrası yerine getirildi ve 15 Eylül günü İzmir’de yapılan bir törenle bizzat Başkomutan tarafından kılıç Yüzbaşı Şerafettin’e teslim edildi. Soyadı Kanunu çıkınca kendisine “İzmir” soyadı verilen Yüzbaşı Şerafettin 1951’de ölünce eşi Siret Hanım’ın, kılıcı İzmir’de açılması planlanan müzeye gönderilmek üzere İstanbul Valiliği’ne teslim ettiğine dair bilgiler vardır. Ancak Buhara kılıcının kime ne zaman verildiği ve akıbetinin ne olduğu konusunda resmi bir bilgi mevcut değildir. Bilinen şudur, manevi değeri çok yüksek olan bir Millî Mücadele hatırası kayıptır!
Bağımsızlığın elde edilmesi ve yeni bir Türk devleti kurulması amacıyla başlatılan Millî Mücadele tüm hedeflerine ulaşmış, askeri hedeflerin ele geçirilmesinde süvariler kendilerine verilen vazifeleri başarmışlardı. Bir taarruz öncesi klasik güç hesaplamalarında, taarruz eden tarafın savunana karşı 1/3 oranında güçlü olması istenir. Büyük Taarruz öncesi ise tüm yapılanlara rağmen ancak Yunanlılara denk bir kuvvet sağlanmaya çalışılmıştı. Yunan tarafını üstünlüğü makineli tüfek ve uçak sayısında iken Türk kuvvetleri süvari sayısı bakımından üstün olmuştu. Bu durum tabii ki bir tesadüf değildir. Taarruz, baskın ve takip harekâtlarında süvarinin üstünlüğünü çok iyi bilen Mustafa Kemal, harekât öncesi güçlü süvari birliklerinin hazırlanması emrini vermiş ve taarruz için acele davranmamıştı. Başta at olmak üzere eyer, başlık, nal vb. malzeme ihtiyacı yüzde yüz giderilememiş, kılıç ve mızrak ihtiyacı ikamelerle karşılanabilmişti. En önemli konu olan eğitim eksikliğinin giderilmesi için her türlü tedbir alınmış, Konya Ilgın’da açılan binicilik okulu marifetiyle tüm kolordunun en iyi şekilde eğitimi sağlanmıştı. Hayvanlarda kayda değer bir hastalık görülmemiş, en çok eyer ve semer vurması yaraları ortaya çıkmıştı. Beslenme ihtiyacı harekât bölgelerinde temin edilen ot ve samanla karşılanmış, günlük istihkaklar hiçbir zaman tam olarak verilemezken bir iki kilo arpa ile yetinildiği günler olmuştu. Eyer üzerinde taşınan nal ve mıh ikmali yapılamadığından bazı birlikler İzmir’e girdiğinde atların nalı yoktu. 26 Ağustos-18 Eylül tarihleri arasında iki yüz altmış dokuz at ölmüş, dokuz yüz altmış yedisi yaralanırken iki yüz kırk beş at ise kaybolmuştu. At ihtiyacı genellikle Yunanlılardan ele geçirilenlerle karşılanmıştı. Tüm olumsuzluklara rağmen süvarilerin başarılarında atların çok özel bir yeri vardır. Nitekim İzmir’in kurtuluşundan sonra yabancı kaynaklarda Süvari Kolordusu’nun harekâtı hakkında yazılar yazılmış, Almanya’da yayımlanan “WİSSEN UND VEHR” adlı askeri dergi Türk atlarıyla ilgili şu ifadeleri kullanmıştı: “…Kolordusu Ilgın’dan İzmir’e kadar 900 kilometreyi hiç durmaksızın 20 günde kat etmiştir. Süvari bineklerini harp esnasında tedarik edilen küçük Anadolu atları teşkil ediyordu. Fakat buna rağmen bu hayvanlar günde yalnız bir defa sulanmakla durmadan dinlenmeden ve yem ihtiyacına kulak asmadan gece gündüz dağ taş demeyerek binicisini taşıyordu. …Fakat atın vasfından bahsederken süvarisini unutmamalıdır. İzmir yolunda Türk Süvarisi bazı defalar kuvvetten düşen hayvanını önüne katarak sopa ile sürmüştür…” (F. Altay, On yıl Savaş ve Sonrası, s. 372)
Takip harekâtı devam ederken, Batı Cephe Komutanı İsmet Paşa’nın 5’inci Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Paşa’ya gönderdiği emir; süvariler için gurur kaynağı olmuştu:
“Kardeşim Fahrettin Paşa Hazretleri, Süvarilerimize borcumuzu ödeyeceğiz, fakat daha ileride imha edilecek düşman kuvvetleri bulunduğunu unutmayarak azim ve celadetinizi mütemadiyen teyit etmelisiniz. Fırka kumandanlarınız birer derece terfii rütbe etmişlerdir. Erbabı istihkakı derhal inha buyurunuz. Ferikliğe terfi rütbelerini Başkumandan Paşa Hazretleri tasvip ve inha ettiler…Selam temenni muvaffakiyet. Uşak. 3 Eylül 338. İsmet.”
Tarihte kurulmuş tüm Türk devletlerinde önemli vazifeleri başarıyla yerine getiren süvariler, Türk Harp Tarihinde yer aldıkları son savaşları da başarıyla tamamlamış, zaferin kazanılmasında en önemli rolü oynamışlardır. Millî Mücadele süvarilerinin son temsilcisi olan Eskişehirli Süvari Çavuş Yakup Satar’ın 2 Nisan 2008’de vefatı ile kahraman süvariler aramızdan ayrıldı. (R. Bal, s.131) Ruhları şad olsun…
Ankara’da bulunan Kara Harp Okulu’na bağlı Atlı Spor Eğitim Merkezi Komutanlığı, süvari birliklerinin son temsilcileri sembolik olarak görevlerini sürdürüyor. At yetiştiriciliği ve bakımıyla ilgili tüm imkanların bulunduğu atlı spor eğitim merkezinde, at barınakları, binicilik eğitimi için kullanılan açık ve kapalı manejler, dershaneler ile veteriner kliniği, nalbanthane ve süvarilerin tarihiyle ilgili yakın döneme ait eserlerin sergilendiği bir müze yer alıyor. Atlı Spor Eğitim Merkezi’nde görevli subay, erbaş ve erlerden oluşan süvariler Türk Silahlı Kuvvetlerini, Binicilik Federasyonu tarafından düzenlenen yarışlarda da temsil ediyor. Süvariler aynı zamanda tam donanımlı veteriner kliniklerinde atların bakımlarını da yapıyorlar.
Türk süvarisinin tarihi geçmişini yaşatma ve genç nesillere binicilik sevgisini aşılama vazifesini ifa etmek üzere teşkilatlandırılan Kara Kuvvetleri Atlı Spor Eğitim Merkezi Komutanlığı, son süvari birliği olarak Ankara’da görevine devam etmektedir. Süvarilerin ihtiyaç duyduğu atların üretimi ve temel eğitimlerini vermek üzere Bursa/Gemlik’te konuşlu At Üretim ve Eğitim Tabur Komutanlığı gibi, jandarma emniyet ve asayiş hizmetlerinde kullanılmak üzere Nevşehir’de teşkil edilen atlı birimler, Türk süvari tarihinde yerini alan son süvari unsurlarıdır. Tarihte Türk ordusunun vurucu gücü olan ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında büyük rol oynayan süvari birliklerinin son temsilcileri, Kara Harp Okulu Komutanlığı bünyesinde sembolik olarak varlığını sürdürüyor.
Ayrıca 13 Nisan 2020 tarihinde Ankara’da bir süvari derneği kurulmuştur. Geçmişten geleceğe “Şanlı ve Kahraman Süvarileri” tanıtmayı yaşatmayı ve geliştirmek, Ata sporumuz olan biniciliği başta ulusal ve uluslararası seviyede tanıtmak ve başarılı kılmak, süvariliği ve binicilik sporunu tarihi kökleri ile buluşturmak amacını taşmaktadır. Derneğin başkanlığını kendisi ve babası süvari subayı olan M.Levent ÖNCE yürütmekte ve başarılı çalışmalara imza atmaktadır.
Türkler at ile savaşmayı ilk bulan toplumlardan birisi olduğundan dünya tarihinde süvarilik kavramının yerleşmesinde çok önemli rol oynamışlardır. Tarih sahnesinde görülmeye başladığı Orta Asya bozkırlarında gelişip dünyaya hediye edilen süvarilik, silah teknolojisinde sağlanan gelişmeler doğrultusunda yerini zırhlı birliklere bıraktı. Türklerin günlük yaşamında olduğu gibi, askerlik teşkilatında ve imparatorluklar kurmasında oldukça önemli rolü olan at, doğal olarak destanlarda ve kitabelerde de yerini aldı.
Anadolu topraklarındaki son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da çok önemli katkıları olan süvariler ve kadim dostları atları, sahip oldukları bu onur ile sonsuza kadar hatırlanacaktır.
Türk İstiklâl Savaşı’nda sonuca doğrudan etki eden stratejik gücümüz süvariler harbin kazanılmasında en önemli unsurlardan birisi olmuştur. Birinci ve ikinci İnönü, Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz’da kazanılan zaferlerimizde süvarilerimiz başrolü oynamıştır. Harbin sonucunda İzmir ve İstanbul’un geri alınmasında da süvarilerimiz öncü olarak görevlendirilmiştir.
Süvarilerimiz günümüzde Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde tarihi mirasımıza sahip çıkarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca Emekli bir süvari albayı olan M. Levent ÖNCE önderliğinde kurulan Süvari Derneği de bu mirasımıza sahip çıkarak yaşatmaktadır.
Bu vesileyle Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm süvarilerimizi ve kahramanlarımızı saygı ve minnet ile yad ediyor, rahmetle anıyorum.
KAYNAKÇA:
ALTAY Fahrettin, İstiklâl Harbimizde Süvari Kolordusu, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1949,
ALTAY Fahrettin, On Yıl Savaş ve Sonrası, İnsel Yayınları, İstanbul, 1970,
ARTUÇ İbrahim, Büyük Dönemeç, Sakarya Meydan Muharebesi, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1985,
BAL Rıdvan, Türk Kara Kuvvetlerinde Süvari Birlikleri (1920-1965), Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi 2006
Gnkur. Bşk.lığı, Türk İstiklâl Harbi Batı Cephesi, 2’nci Cilt 6’ncı Kısım, 3’üncü Kitap, Ankara, 1969,
Prens Andrei; Felakete Doğru, Çev. Hüseyin Rahmi, Askeri Matbaa, İstanbul, 1932
ŞENLİ Burhanettin, İzmir’e 9 Eylül’de İlk Girenlerden Beyşehirli Gazi Ali Atar, Ahmed Cevad Anısına Türkiye ve Türk Dünyası Araştırmaları-V Bölüm: 13 – Sayfa: 385-417, Gaziantep 2020
ŞİMŞİR Bilal N., İngiliz Belgeleriyle Sakarya’dan İzmir’e, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1989,
TRİKOPİS N., M. PAPULAS, General; Yunan Generallerinin İtirafları, Tashih Adnan Şenel, Berikan Yayınları, Ankara, 2001
UMAR Bilge, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1974,
6 Yorum