17.09.2024

Yüzüncü Yılında Lozan – 2

İsmet İnönü, bağımsızlıktan ve kendisine verilen talimatlardan  ödün vermemiştir. Lord Curzon, bir raporunda İnönü’yü “kapağı açıldığı zaman aynı melodiyi çalan müzik kutusuna” benzetmişti.


Müzakere sürecinde İngiltere’yi Dışişleri Bakanı Lord Curzon temsil etmiştir. Curzon’un “Konferanstan bir neticeye varacağız. Ama biz memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi, makûl olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakinde. (ABD gözlemcisi Richard Washburn Child) Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz!”  

Lord Curzon’un bu  açıklamasına İsmet Paşa şu tarihî cevabı vermiştir: “Şimdi meseleleri halledelim, para istemek için gelirsem o zaman gösterirsiniz! Ama gelirsem.” (Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, Belgesel)

Lord Curzon, Türkiye’nin başkentinin İstanbul’dan Anadolu’ya taşınması gerektiğini de açıklamış kişidir: “Türk Hükümeti orada kaldığı sürece İstanbul, tüm Müslümanların yöneleceği merkez ve eksen olacak ve Türkiye gelecekte uluslararası bir güç olmaya devam edecektir. İstanbul’dan çıkarıldıktan sonra, Türkiye, İran veya Afganistan ile aynı temelde bir Asya Devleti olacak ve Türkler, dünya milletleri arasında ikinci veya üçüncü sıraya düşeceklerdir.”

Curzon’a göre yeni başkent Bursa, Ankara veya Konya olabilirdi: “İstanbul’daki Türk, Konya’daki Türk’ten çok farklı bir ölçüye sahiptir. O, salt gösterişli bir egemenliği elinde tutacaktır.”  (Cabinet Papers Record, cab-24-96 s. 38)

Lozan konusunda Atatürk son noktayı koymuştur: “Beyler, Lozan Barış Antlaşması’nın altında yatan ilkeleri başka barış önerileriyle karşılaştırmaya gerek yok bence. Bu antlaşma, Türk milletini ezmek için yüzyıllardır hazırlanan ve SEVRES Antlaşması ile başarıldığı sanılan bütün çabaların boşa çıktığının bir belgesidir. Osmanlı tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir diplomatik zaferdir.”

24 Temmuz 1923’ten  günümüze 100 yıl geçmiştir ama Lozan Antlaşması, aksini savunanlar olsa da  varlığını sürdürmektedir.

Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra, Kasım 1922’de Lozan’da barış görüşmeleri başlamış,  görüşmelere 15 devlet katılmıştır. İngiltere, Fransa ve İtalya, Birinci  Dünya Savaşı’nın galip devletleri olarak konferansa “davet eden” ülkelerdir. Türkiye “davet edilen” ülkedir.  Lozan’a giderken baş delege İsmet İnönü’ye 14 maddeden oluşan bir “talimatname”  verilmiştir. 14 madde, TBMM’nin gizli toplantısında yapılan görüşmeler ve Millî Mücadele’nin temel belgesi “Misak-ı Millî”ye dayanarak TBMM hükümeti tarafından hazırlanmıştır. Bu maddeler; yeni Türkiye’nin sınırlarını, kapitülasyonları, Osmanlı borçlarını, Türkiye ve Yunanistan’daki azınlıkların durumunu, yeni devletin ordusunu kapsıyordu.

Özellikle 3 madde  kesindi: Doğuda bir Ermeni devleti kurulması için toprak istenirse, kapitülasyonların devamı istenirse,  ordu ve donanmaya sınır getirilmesi istenirse, Türk delegasyonu Ankara’ya sormaya gerek duymaksızın konferansı terk edecekti. Bu üç madde aslında bağımsız Türkiye’nin temel  taşlarıydı.

İsmet İnönü, bağımsızlıktan ve kendisine verilen talimatlardan  ödün vermemiştir. Lord Curzon, bir raporunda İnönü’yü “kapağı açıldığı zaman aynı melodiyi çalan müzik kutusuna  benzetmişti. Musul ve kapitülasyon konularının en sert geçtiği bir zaman diliminde Curzon 26 Aralık 1922  tarihinde Londra’ya gönderdiği raporda, İsmet İnönü ile bir buçuk saat görüştüğünü ve hiçbir noktada anlaşmaya varamadıklarını açıklamıştır. Rapor’un İnönü ile ilgili bölümü şöyledir:

“Tartışma, uyarı ve isteklere İsmet ilgisiz kalıyor; aynı sloganları yineliyor; aynı yanıltmacalara başvuruyor ve aynı çocukça yakınmaları yapıyor. Mısır’daki piramitle tartışmak daha iyi olacak. Hangi noktaya değinsem, müttefiklerin imkansız isteklerde bulundukları ve Türkiye’nin egemenlik haklarını aşağıladıkları yanıtını veriyor.” Curzon raporunda “söz dinlememesi” nedeniyle İsmet İnönü’yü Mısır’daki taş piramitlere benzetmiştir. Kapitülasyonlar konusunda en yakıcı tartışmaların geçtiği bir gün, Curzon’un İsmet Paşa’ya söyledikleri önemlidir ve ibret vericidir. İnönü, Curzon’un konuşmasını  unutmamıştır. Konuşmadan 45 yıl sonra yazdığı Hatıralar’ında konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:

“Lord Curzon’un bu sözleri kulağımda kalmıştır ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır.  Lozan Konferansı olalı 45 yıl geçti. Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Bu 45 yıl içinde, para almak için başvurduğumuz her yerde bu seçenekleri görmüşümdür.” (Alev Çoşkun, 1922-1923 Diplomat İnönü: Lozan, Kırmızı Kedi Yayınları, 4. Basım, 2019.)

Bu süreçte önemli bir gelişme de  yaşanmıştır: Lozan Barış Konferansı’nın açılış töreni için program belli olmuştu. Ev sahibi İsviçre Devlet Başkanı Haab “Hoş geldiniz” konuşması yapacak; konferansa katılan delegeler adına Lord Curzon teşekkür edecekti.
İnönü, “Ben de konuşacağım” açıklamasını yapınca, İnönü’ye, “Böyle bir gelenek yok” denmiştir ama İnönü ısrarla, “Ben de diplomatik olarak teşekkür edeceğim” açıklamasında bulunmuştur. İnönü’yü ikna etmek için Fransa Başbakanı Poincare  devreye girmiştir ama başarılı olamamıştır.

Törenin başladığı gün önce İsviçre Devlet Başkanı Haab, ardından da Lord Curzon konuşmuştur. Herkes törenin son bulacağını düşünürken, İnönü yerinden kalkıp kürsüye yürümüş ve konuşmasını okumaya başlamıştır. Lozan’a barış arzusuyla geldiğini, Türklerin çok haksızlık gördüğünü, işgale uğradıklarını belirtmiştir. Barış düşüncesinin  konferansa egemen olması ve adaletli bir barış yapılması dileğiyle sözünü tamamlamıştır.
İnönü böylece, Türkiye’nin konferansa katılan tüm devletlerle eşit olduğunu göstermiştir.  Lozan başarısı, bu hareketle başlayan 8 aylık diplomasi savaşının ardından gelmiştir.

Curzon’un “İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp size göstereceğiz” açıklaması acaba ne kadar  geçerlidir?

Takdir, siz okurlarımındır.

Yazar

Sadık Rıdvan Karluk

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar