Fransa’da Nisan 2012’de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce seçimlerin favori partilerinden birisi olan Sosyalist Parti içerisindeki adayı yarışı sona ermiştir. Sosyalist Parti’de adaylık için yarışan François Hollande ve Martine Aubry arasındaki çekişme Pazartesi günü itibariyle son bulmuştur. Oyların yüzde 56’sını alarak Sosyalist Parti’den cumhurbaşkanı adayı seçilen François Hollande, yüzde 47 oy oranı elde eden Aubry’yi geride bırakmıştır. Nisan 2012’de yapılacak seçimlerde Sarkozy’nin karşısındaki en güçlü rakip Sosyalist Parti adayı François Hollande olduğu böylece kesinleşmiştir.
Bir sene önce en favori adaylar olan Dominique Strauss-Kahn ve Nikolas Sarkozy’nin isimleri arasında Hollande’ın adı geçmezken, Uluslararası Para Fonu Eski Başkanı Kahn, New York’taki tecavüz suçlamaları sebebiyle aday olamamıştır. Bunun sonucu olarak da Sosyalist Parti’nin en güçlü adayı François Hollande’a şans doğmuştur.
Sosyalist Parti içerisinde seçim süresince özellikle Martine Aubry ve François Hollande arasında sıkı rekabet bulunmaktaydı. Ancak ilk seçimlerin ardından yüzde 17’lik oy oranına sahip olan Arnaud Montebourg’un, Hollande’ı destekleyeceğini açıklaması üzerine Hollande’ın oy oranını arttığı ikinci seçimlere gelmeden önce de tahmin edilebilmiştir.
İkinci seçimlerde Hollande’ın adaylığının kesinleşmesi üzerine Aubry, Hollande’ın eski eşi olan ve ilk turda yaklaşık yüzde 7’lik bir oy alan Segolene Royal, Manuel Valls ve diğer Sosyalist Parti üyeleri de 2012 seçimlerinde Hollande’a destek olacaklarını açıklamıştır.
[1]
Artık Sarkozy’nin en güçlü rakibi olan Hollande’ı tanıtmak için Sosyalist Parti üyelerinden Henri Emanuelli ve Fransa Millet Meclis’i üyesi olan solcu Claude Bartolone’nin sözlerine bakılabilir. Parti üyeleri François Hollande’ın karakterinin “kavgacı olmadığını” ve “kavga etmenin Hollande’ın doğasında olmadığını” vurgulamışlardır.
[2] Bu durum Sarkozy ve Hollande arasında belirgin bir fark gibi görünmektedir. Seçim sürecinde birbirine rakip olan iki isimin tutumları zaman içerisinde daha net görülebilecektir.
Sosyalist Parti’nin yaklaşık 20 yıldır iktidara gelmediğini, fakat halkın artık değişim istediğini söyleyen Fransız Enstitüsü Uluslararası İlişkiler analistleri, “yeni bir gücün” ve “yeni bir hükümetin” Fransızlara bir dinamizm getireceği fikrindeler.
[3]
Sosyalistlerin özellikle değindiği nokta olarak sağcı politikaları savunan Nikolas Sarkozy’nin döneminin bitmesi gerektiğidir. Bunun için Sosyalist Parti’den Martine Aubry seçim sonrasındaki amaçlarının ortak olduğunu ve bunun için herkesin çalışacağını ve “Sarkozysm”i bitireceklerini dile getirmiştir. Ayrıca Fransız halkının değişim istediği Sosyalist Parti’nin önseçimlerde, alışılmışın dışında. 2 milyonun üzerinde seçmenin oy kullandığı gerçeği göz önünde bulundurularak düşünülebilir. Seçmenlerin de bir değişim istediklerinin göstergesi olarak algılanabilir.
[4]
Hollande ve Sarkozy giderek kızışan seçim sürecinde benzer kartları kullanacaklarını ve farklı oyunlar oynayacaklarını göstermişlerdir. Bunları Türkiye bağlamında da düşünürsek; ilk olarak, Sarkozy daha geçtiğimiz yıl Ermeni diasporasının yasa tasarısının Senato’dan geçmesine izin vermezken, şimdi kendisinin bu kara el attığı ve Hollande’nin de Cumhurbaşkanı olduğu takdirde diasporayı inkâr edenleri hapis cezasına çarptıracak yasa tasarısını Senato’dan geçirme sözünü Sarkozy’den bile önce verdiğini görmekteyiz.
İkinci olarak Sarkozy Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine kesinlikle karşı çıkarken Sosyalist aday François Hollande Türkiye’ye karşı sınırların açılması yönünde ılımlı bir tutum sergilediği bilinmektedir.
Sarkozy, en son gerçekleştirdiği Güney Kafkasya turunda Erivan’da yaptığı açıklama sonrasında Türkiye’den aldığı tepkiler sonucunda geri adım atmasının kendisinin itibarını sarsarken Hollande’ın emin adımlar atması seçim rekabetini kızıştırmaktadır.
Ayrıca seçimi kaybetmiş olmasına rağmen partisinin adayı Hollande’dan desteğini esirgemeyeceğini açıklayan Martine Aubry de aynı şekilde 5 yıllık Sarkozy iktidarını bitirmekte kararlıdır.
[5]
Sarkozy’nin Erivan’da yaptığı “Türkiye soykırımı tanımalı” çağrısına, Ankara’dan olduğu kadar Cezayir’den ve Fransa’daki Cezayir vatandaşlarından da tepkiler gelmiştir.
[6] Sarkozy’nin Türkiye ve “sözde soykırım” yaptığı açıklamanın ardından 17 Ekim 1971 yılında Fransa’da yaşanan bu olayın 50. yıldönümünde 70’ten fazla sivil toplum örgütü ve siyasi partinin de desteklediği “17 Ekim Kolektifi” adı altında Paris’te gösteri düzenlemiştir. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı’na verilmek üzere mektup yazan kolektifler Sarkozy’ye “Katliamı tanı” çağrısında bulunacaklar.
Bu olayın 50. yıldönümüne denk gelen 17 Ekim 2011 günü Sosyalist Parti’den Cumhurbaşkanı adayı seçilen François Hollande, Asniers şehrine giderek “Artık gerçekler söylenmeli. Pişman olmadan ya da birini suçlamadan. Olanları kabul etmek gerekir. Bugün bir Sosyalist olarak bunu yapıyorum. Yarın Cumhuriyet bunu yapmalı” demiştir.
Hollande’ın 2012 seçimlerindeki rakibi, şu anki Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy ise anma törenlerine katılmamıştır. Elysee Sarayı 17 Ekim 2011’de Hürriyet’e Sarkozy’nin resmi programında Cezayirli katliamının anılmasıyla ilgili bir planın olmadığını açıklamıştır.
[7]
Değerlendirme
Sosyalist Parti seçimlerinin özellikle François Hollande ve Martine Aubry arasında çok çekişmeli geçtiği bir gerçektir. Ancak ilk seçimlerden sonra Hollande’ın Aubry’yi geçme ihtimalinin yüksek olduğu da rahatlıkla öngörülebilmiştir.
Fransa’nın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz da Hollande’ın sözünü ettiği “değişim” için gerekli ortamı oluşturmak için yeterli sayılabilir. Her ne kadar favori adayların ikisi de Ermeni diasporasını kullanmaya çalışsa da Hollande’ın bu konuda daha kesin konuşması Sarkozy’nin kozunu hafifletmiştir.
Ayrıca Ermeni Diasporası hakkında verilen sözlerin oy amaçlı olduğu düşünüldüğünde Fransa’da yaşayan 500 bin Ermeni vatandaşın yanı sıra 200 bin civarında da bir Türk nüfus olduğu unutulmamalıdır. Bu da Hollande’ın yumuşak tavrının oy kazandırma potansiyelini arttırdığı söylenebilir.
[8]
Nisan 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine henüz 6 ay olmasına rağmen sıkı bir rekabetin olduğu şimdiden söylenebilmektedir. Yalnız Sarkozy’nin seçim yarışına erken girmiş olmasının elindeki bütün kartları oynadığını anlamına da geldiğini düşünmek yanlış olacaktır.
Sarkozy’nin hükümet işlerindeki tecrübesine karşın Hollande’ın daha önce bakanlık tecrübesinin olmaması şu an için Hollande’a büyük bir engel olduğu görülebilmektedir.
Bunun yanı sıra Sarkozy’nin ilk rakibi olan Dominique Strauss-Kahn’ın başına gelen tecavüz davasına benzer bir şekilde François Hollande’ın da ayağının kayabileceği düşünülebilir. En geçerli sebep olarak da rakiplerinin boşluk arayışında olduğu ve bu sebeple Hollande’ın şu anki kadın arkadaşı gazeteci Valerie Trierweiler’in peşine polis takılması, takip edilmesi ve telefonlarının dinlendiği iddiaları örnek gösterilebilir.
[9]
Son olarak Türkiye’nin Ermeni soykırımını kabul etmesi için baskıda bulunan Sarkozy’nin kendi ülkesiyle alakalı bir durumda duyarsız kalması ise kafalarda soru işareti oluşmasına sebep olmuştur. Ayrıca Cezayirli vatandaşların başına gelen vahşetin boyutları bilinmesine rağmen Fransız Hükümeti o dönemde hemen harekete geçmemiştir. Hükümetin harekete geçmek için beklemesi, söz konusu kıyımı yapan Polis Şefi Maurice Papon’un İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla işbirliği yaparak 1.960 Yahudi’nin toplama kamplara gönderilmesine yardımcı olduğu öğrenildiğinde, insanlığa karşı suç işlemekten, 1983’te mahkemeye çıkartılmıştır. Bu durumda hükümetin farklı etnik kökenlere sahip vatandaşlara aynı mesafede durmadığı da gözler önüne serilmiştir.
[10]
[6]17 Ekim 1971 tarihinde Cezayir Ulusal Özgürlük Cephesi öncülüğünde gerçekleştirilen barışçıl bir gösteriye Fransız polisinin müdahalesi sert olmuştur. Tutuklanıp, şehir dışına gönderilen Cezayirli göstericiler aç bırakılıp, tecavüze uğradıktan sonra Seine Nehri’ne atılmıştır. Günler sonra Paris’te kıyıya vuran cesetler olayın açığa çıkmasını sağlamıştır.
http://www.turksam.org/tr/a2503.html