Yükleniyor...
Tarih, diğer bilimlere nazaran kendisine televizyon ekranında en çok yer bulan alanlardan biridir. Alanında uzman olan kişiler kadar uzman olmayanlarca da yapılan programlar, halkın bazen anlayacağı bazen de çarpıtılan şekli ve detaylarıyla konuşulmaktadır. Bu durum sadece televizyon ekranlarında değil normal vatandaşın da kıraathane, işyeri, çarşı-pazar fark etmeksizin her yerde konuşmasıyla dikkatleri celbeder. Çünkü, Tarih diğer bilimlere nazaran insanların kolayca yorum yapmasına olanak sağlayan bir alan olarak görülür. Hatta tarih, insanın tâ kendisinin hikâyesidir. Kendi hikâyesini bilmeyen bir insan ne yapar? Varoluşsal sancılar veya kimlik bunalımı gibi sorunların gölgesinde bir hayat geçirebilir. Bundan da öte hayatını ve dünyasını anlamlandırmakta zorluk çekebilir. Bu anlamlandıramama hâli, onun yaşadığı dünyadan zevk almasına engel olur.
Bugün teknolojinin gelişmesi sayesinde artık YouTube kanalı, Podcast platformları ve Instagram yayınlarında tarih ilmi konuşulmakta ve tarihten meseleler çok daha geniş kitlelerin dikkatine çekilmektedir. Bu dikkati çekmede hiç şüphesiz popüler tarih kitapları ve medya tarafından yapılan programların büyük bir etkisi vardır. Bir zamanlar televizyon ekranların televizyon kanalına ve medya organlarına yakın isimler ekranlarda yer bulurken bugün, her kesimden insan teknolojinin imkânlarıyla kendine bir konuşma ve izleyiciye ulaşma imkânı bulmaktadır. Bu durum da izleyici/tüketici/takipçi için zenginlik olarak değerlendirilebilir.
Cüneyt Kanat’ın Yeditepe Yayınları’ndan çıkan Tarihin Medya ile İmtihanı: Tarih, Medya ve Kurgu isimli bu kitap; tarihçi gözünden yaşanan süreçleri, insanların tarihe olan bakışlarını, medyanın popüler kültürdeki önemini ve Türk tarihçiliğinde eleştirel düşünememe sorununu pek çok farklı açıdan ele almakla beraber, tarihî roman ve kurgu meselesini teorik olarak eleştirdiği ve incelediği gibi, çok satan romanlardaki anakronik hataları da okuyucuya aktararak aşırı düşünsel işleyen bu süreci, daha somut hâle dönüştürerek zihnindeki sorularını okuyucuya aktarmayı pekâla kolaylaştırıyor.
Cüneyt Kanat Hoca, giriş ve önsöz kısmında dert ettiği meseleleri yıllar önce Birikim Dergisi’nde ele almış. Bir konferans sonrası deneyimli gazeteci Taha Akyol tarafından bu konuları, meseleleri ele alması noktasında teşvik edildiğini belirtiyor. Bu eseri yazan Cüneyt Kanat Hoca’ya ve onu teşvik eden, eseri okumamıza vesile olması hasebiyle yönlendiren Taha Akyol Bey’e de ayrı teşekkür etmek lazım.
Eleştirel analizleri ve anlattıklarıyla alandaki eksikliği gidermeye aday bu eser, yazıldığı dönemi de ele aldığımızda televizyon ekranlarında çok tartışılan, çok izlenen ve her kesimin gündemi hâline gelen diziler üzerinden yürümekle beraber, geçmiş yıllarda yazılmış olan romanları[1] da okuyucu perspektifinden beğendiğini ama bazı yazarların, anakronik hatalardan kaçınamadığını ve kurgunun gerçek ile olan dostluğunu iyi bir şekilde sürmesi gerektiği mesajı kitabın satır aralarında çıkan sonuçlardan biri.
Tarih ilminin Felsefe, Sosyoloji ve Siyaset Bilimi gibi kardeş bilimlerle ortaklaşa çalışması, yeni kullanılan tabirlerden biri olarak multidisipliner/disiplinler arası çalışmanın çok boyutlu ve farklı açılardan ele alınacak olayların kıymeti, artık herkesin ve her kesimin malumudur.
Medya ile tarih ilişkisi daha hâlâ tam anlamıyla incelenmiş değildir. Bu konu bakir ve saf bir alan olmakla beraber kitabın yazıldığı dönemde hayatımızda çok bir yeri olmayan Facebook ve Twitter, sonradan hayatımıza giren Instagram, WhatsApp gibi platformların yukarıdaki iki platformu da geçmesi ve burada üretilen görsel ve yazılı (ama bilhassa görsel) içeriklerden tarih ilminin de nasibini alması, bu konunun tekrar incelenmesi ve irdelenmesi bahsini göz önüne bulundurmanın zaruri olduğunu söylüyor.
Cüneyt Kanat, bu alandaki boşluğu doldurmak için önemli bir adım attı. Ne yazık ki bu konu ile ilgili Türkçe literatür çok zayıftır. Bunun ilerleyen yıllarda dolması gerekmektedir. Kısa ama etkili, bir o kadar da vurucu olan bu kitap Türkiye’de ve bilhassa Akademik camialarda bitmek bilmeyen, ‘’Popüler Tarih vs. Akademik Tarih’’ tartışmalarını herkesin tekrar gözden geçirmesine vesile olacağı gibi, tarih eğitimi almamış bireylerin bu disiplin hakkında konuşmalarında bir kez daha dikkatli olmalarına vesile olacaktır.
[1] Bahsi geçen romanlardan biri, Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki savaş ve çatışmayı, Anadolu panoramasını çizerek aktaran İskender Pala’nın Şah ve Sultan isimli eseridir. Bir diğer eser Reha Çamuroğlu tarafından kaleme alınan Sultan Selahaddin El-Kürdi isimli eserdir.