TÜRKMEN OLMANIN ZORLUĞU

Sadi SOMUNCUOĞLU                                                                               03 OCAK 2015   25 Şubat 2012’de Yeniçağ’daki yazımızda; “Suriye Türkmenleri ateşe atılmamalı” başlıklı yazımızda özetle; “Türkmenler, büyük güçlerin çıkar savaşında, iki taraftan da olmamalı, kendilerinden taraf olmalıdırlar. O da; iç çatışmadan uzak durmak, bütünleşmeye çalışmak, can, mal ve iş güvenliklerini korumaktan ibaret olabilir” demiştik. Aradan 3 seneye yakın bir zaman geçtikten sonra […]


Paylaşın:

Sadi SOMUNCUOĞLU                                                                               03 OCAK 2015

 

25 Şubat 2012’de Yeniçağ’daki yazımızda; “Suriye Türkmenleri ateşe atılmamalı” başlıklı yazımızda özetle; “Türkmenler, büyük güçlerin çıkar savaşında, iki taraftan da olmamalı, kendilerinden taraf olmalıdırlar. O da; iç çatışmadan uzak durmak, bütünleşmeye çalışmak, can, mal ve iş güvenliklerini korumaktan ibaret olabilir” demiştik.

Aradan 3 seneye yakın bir zaman geçtikten sonra 26.12.2014’de AA, Suriye Türkmenleri için şu haberi veriyor: “Türkmenler artık yurtsuz.”

Dünkü Yeniçağ’ın haberinde;“IŞİD militanları Irak’ta 400 Türkmen’i esir aldı” başlılığı altında; “Terör örgütü IŞİD’in saldırılarından kaçan Türkmen ve Yezidilerin sayısının bir milyona ulaştığı” bilgisi veriliyor.

Bölgeden gelen bilgilere göre ise; Irak’ta Türkmenler yurtsuz-yuvasız durumdadırlar.

Telafer’den 300 bin civarında Türkmen, Irak hükümeti ve İran tarafından Bağdat, Necef, Basra taraflarına taşınmış; güvenliği, bakımı ve barınması buralarda sağlanıyormuş. 50 bin kadarı da, Suriye üzerinden Türkiye’ye sığınmış ve çeşitli şehirlere dağılmışlardır.

Şu anda Peşmergelerin eline geçmiş olan Kerkük merkezinde Türkmenler, büyük bir baskı altında bulunuyorlar. Buna ilâveten Ankara’dan, Barzani yönetimine tabi olmaları yönünde yapılan telkinlerin artması, ITC içinde huzursuzluğa yol açmış, gerginlik had safhaya gelmiştir.

Telafer ve Kerkük Türkmenlerinin bir kısmı, iki aydan bu yana, peyderpey Ankara’ya gelmektedirler. Sayıları 800 aileye ulaşan bu kardeşlerimiz, tahammülü çok zor şartlarda, hayatta kalmaya çalışıyorlar. Ankara’nın Abidinpaşa, Mamak, Yenimahalle, Demetevler, Şentepe gibi semtlerine dağılmış; bodrum katlarında 20, 30, hatta 65 kişinin kaldığı dairelere sıkışmış vaziyetteler.

Acilen; kalacak yer, gıda, yer yatağı, yorgan, battaniye, çocuk giyeceğine, tıbbi yardıma, doğalgaz ve elektrik başta olmak üzere maddi desteğe ihtiyaçları vardır. Bugüne kadar; başta Irak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği* olmak üzere hassasiyeti yüksek, milliyetçi; parti, dernek, vakıf gibi kuruluşlar ile hamiyetperver kardeşlerimizin seferber olması sayesinde, kıt kanaat yaşayabilmişlerdir.

Bunlar içinde bir evladımız var ki, üstün gayretleriyle dikkatleri çekmektedir. Kendisi Doğu Türkistan Kazak liderlerinden, bölge hakimi Alibek Hakim’in torunu Almıla Hakim’dir.

1949 senesinde Stalin ve Mao’nun işbirliği ile “Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti” yıkılınca, ülke Çin’in eline geçiyor. Yurdunda yaşama imkânı kalmayan Alibek Hakim 20 bin kadar hemşerisiyle yola çıkarak, Taklamakan Çölü, Tibet düzlükleri ve Himalaya eteklerinden aşıp Hindistan ve Pakistan üzerinden 1953’de, Türkiye’ye ulaşıyor. Ağır yol şartları dolayısıyla ancak 1850 Kazak Türkiye’ye gelebiliyor. Anne ve babasından bu “Büyük Kazak Göçü”nün hikâyesini, defalarca dinleyerek büyüdüğü için Almıla, mülteciliğin anlamını çok iyi biliyor. Hamiyetli kızımız işte bu şuurla çalışıyor.

Bu ağır insani meselenin halli için devlet görevini yapmalıdır. Bildiğimiz kadarıyla, maalesef bu konuda henüz bir çalışma görülmemektedir. Müracaat üzerine AFAD yetkilileri durumu yerinde görüp, ilgilenileceğini söylemişler ise de, şu ana kadar herhangi bir adım atılmamıştır.

Daha vahimi, Türkmenlerin ülkemizde bulunduğuna dair herhangi bir kayıt işlemi yapılmamaktadır.

Halbuki, Irak veya Suriye’den, hatta taa Afrika’dan gelen sığınmacılar kayıt altına alınıp, maaşa bağlanıp, ellerine bir belge verilmektedir. Esasen, dünyanın neresinden gelirse gelsin, ülkeye girenler olmuşsa, devlet bunların kayıtlarını acilen yapmak zorundadır. Çünkü devlet, bu kişilerin hayatlarından ve her şeyinden sorumludur. Bu sığınmacılar/mülteciler, savaştan kaçanlar olursa, devletin sorumluluğu uluslararası bir boyut kazanıyor. Nitekim bu konuyu düzenleyen pek çok uluslararası sözleşme vardır. Türkiye’nin de taraf olduğu;

  • İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948),
  • Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi (1951),
  • Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Protokol (1967),
  • ”Uluslararası Sivil ve Politik Haklar Sözleşmesi (1966),
  • “Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (1966),
  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)

bunlardan bazılarıdır.

Malum, taraf olduğumuz insan haklarıyla ilgili sözleşmeler, Anayasamızın 90’ıncı maddesine göre iç hukukumuzun üstündedir ve bağlayıcıdır. Esasen Anayasamızın eşitlik ilkesi ve insan haklarını teminat altına alan hükümleri de bunu amirdir.

SONUÇ: Siyasi iktidarın, Türkmenlere ayrımcılık uygulaması ve eşitlik ilkesini ihlal etmesi; affedilemez, izahı yapılamaz bir hata, hatta bir insanlık suçudur.

2003’den beri Irak ve Suriye Türkmenlerine sahip çıkmayan, onları savaş ve terör ateşi içinde adeta yok olmaya terk eden tehlikeli siyasetten dönülmelidir.

Hatırlanmalı ki, Türkmenler bizim ayrılmaz parçalarımız olduğu kadar da, Türkiye’nin bölgedeki hakları ve güvenliği için vazgeçilmezdirler. Bunun gereği yapılmalı ve öncelikle, Başkent Ankara’dan başlayarak bütün Türkmenlerin kayıtları yapmalıdır.

Yine acilen, AFAD ve Kızılay gibi kamu kuruluşları ile hayatlarını idame ettirecekleri imkânlara kavuşmaları sağlanmalıdır.



* Yardımlarınız için Irak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Ankara Şubesi hesap numarası: Vakıfbank Başkent Şubesi TR20001500158007285140835

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar