Yükleniyor...
Tubitak popüler bilim serisinden yayımlanan, bugüne kadar 26.ncı baskısı yapılan, 662 sayfa hacmindeki bu eser ABD li fizyoloji profesörü Jared Diamond tarafından yazılmıştır.
Kitapta, Son buzul çağından günümüze kadar geçen 13 bin yıllık uygarlığın doğuşu, yayılması ve yayılmasını etkileyen çevre faktörleri incelenerek, yaşanan tarihi olaylara bir başka açıdan bakabilmek amaçlanmaktadır.
Dünyanın bazı bölgelerinde metal aletlere sahip olan okur-yazar toplumlar ortaya çıkarken, bazı bölgelerinde çiftçilikle uğraşan toplumlar, diğer bazı bölgelerinde ise, taş aletler kullanarak avcı-toplayıcılıkla geçinen toplumlar oluşmuş ve ilk gruptakiler diğerlerine üstünlük kurabilmiş ve yok edebilmiştir
Arnold Toynbee, dünyada gelişmiş 23 uygarlığın 19 unun Avrasyalı olduğunu tespit etmiştir. Toplumların gelişmişlik farklarının kökeninin tarih öncesine dayandığı konusunu tarihçiler genellikle gözardı etmişlerdir. Kitap, bu düşünceden hareketle aşağıdaki soruların ve benzerlerinin cevabını arayarak uygarlık tarihine ışık tutmaya çalışır:
-Niçin silahlar, mikroplar ve çelik Afrika ve Amerikan yerlilerinin değil de Avrupalıların payına düşmüştür?
– Geçmişte tarımsal üretim merkezleri olan, İran, Irak, Afrika’nın Sahel kuşağı şimdi neden kıtlık çekiyor da, yakın çağlara kadar yiyecek üretimini bilmeyen Kaliforniya, Güney Avusturalya, Güney Afrika gibi bölgeler dünyanın en önemli tarımsal üretim merkezleri olabilmişlerdir?
Zamanı Geriye Sararsak
Yazar, İnsanoğlunun ilk olarak Amerika kıtasını keşfettiğinde fark ettiği kıtalararası gelişmişlik farklarını incelemesine başlarken, gelişim yönünden tüm dünyamızın eşit olduğu bir döneme kadar zamanı geriye sarmak, bunun için de günümüzden 13 bin yıl geriye gitmek gerektiğini düşünür. Kitabı yazmadan önce, saha araştırmalarına 1972 yılında hala “avcı toplayıcı” bir gelişim aşamasını yaşayan, Papua Yeni Gine’nin yağmur ormanlarındaki toplulukları inceleyerek başlar.
Yazar’a göre, 7 milyon yıl önce Afrika’da ortaya çıkan insanlık, 1 milyon yıl önce Ortadaoğu üzerinden Güneydoğu Avrasya’ya, 500 000 yıl önce Batı Avrasya ve Orta Avrasya’ya, 40 000 yıl önce Avusturalya’ya, 20 000yıl önce Bering Boğazına, 12 000 yıl önce Bering’den Alaska’ya, oradan Kuzey Amerika’ya, 11 000 yıl önce Orta Amerika’ya, 10 000 yıl önce de Güney Amerika’ya, 2 000 yıl önce de Grönland’a yayılmışlardır.
Dünyaya yayılan bu insanların uygarlıkta vardıkları aşamalardan ve birbirleriyle ilişkilerinden ilginç ve önemli gördüklerimizi aktararak, uygarlık tarihine kısaca bir göz atalım.
Avcı-Toplayıcılıktan Tarım Toplumuna
Son derecede zengin bir bitki ve hayvan varlığına sahip Güney-Batı Asya’da (Ortadoğu-bereketli hilal- Mezopotamya birlikte anlaşılmalıdır) insanları avcı toplayıcılıktan tarım toplumuna geçmeye zorlayan neden, burada son buzul çağından(M.Ö. 11 000) bir müddet sonra baş gösteren kuraklık olmuştur. İnsanoğlu yiyecek kıtlığı çekince yiyecek üretip depolayarak ihtiyacını karşılamaya mecbur kalmıştır. Tarıma geçiş insanlık için bir dönüm noktasıdır. Arpa, buğday nohut MÖ 8000 lerde burada, pirinç, mısır, baklagiller sonraları Çin’de yaban atalarından evcilleştirilmiştir.(kültüre alınmıştır)
Bereketli Hilalde ilk evcilleştirilen (aşılanarak) 4 meyve; Zeytin, üzüm, incir ve hurmadır.
Ortadoğu’da çok miktarda bulunan ve insanların avlayarak et ihtiyacını karşıladığı ceylan sayısındaki azalma, çitçileri yaban hayvanlarını ehlileştirmeye zorlamıştır. İlk ehlileştirilenler; Bu bölgede koyun keçi inek, diğer bölgelerde de at, eşek, Hint mandası, lama-alpaka, çift hörküçlü deve ve Arap Devesi olmuştur.
At M.Ö. 4000 lerde Karadeniz’in kuzeyinde ehlileştirilmiş, sonraları da gücünden yararlanılmıştır. Atlar eskiçağ savaşlarının jeep ve tankları idi. At üzerinde uzun süre kalmayı ve dövüşmeyi sağlayan eyer ve üzengi bulunduktan sonra, Hunlar ve Asya steplerinin başka halkları oralardan gelip, Roma İmparatorluğunu titretmişlerdir. Atları savaş alanındaki tahtından ancak birinci dünya savaşında kamyon ve tank indirebilmiştir.
Bitki ve hayvan evcilleştirmesinin yanında süt sağma, meyve ağacı yetiştirme, bira ve şarap üretimi gibi yenilikler de Bereketli Hilal’den önce yakın olan Mısır’a (Nil Vadisine) taşındı ve oradaki medeniyetin doğmasına neden oldu. M.Ö. 5000 lerde yiyecek üretimi Güney ve Batı Avrupa’ya yayıldı.
Bitki, Hayvan ve İcatların Yayılması
Şimdi, hayvan, bitki, tarım ve hayvancılık tekniklerinin bölgeler ve kıtalararası yayılması konusunda insanlık tarihi boyunca geçerli olmuş doğal bir kuraldan söz edeceğim. Kural şudur; “Yayılma doğu-batı ekseninde kolay ve hızlı, güney-kuzey ekseninde ise zor ve yavaş seyreder”. Bu basit doğal kural, doğu-batı ekseninde yüzlerce, binlerce kilometre boyunca, sıcaklık, gün uzunluğu, güneşlenme süresi gibi iklim koşullarının (rakım dışlanarak) çok az değiştiği, güney–kuzey ekseninde ise bu değişimin kısa mesafelerde çok daha keskin olduğu gerçeğine dayanır.
Avrasya’nın doğu-batı yani uzun ekseni Çin’den Hollanda’ya 12 bin km. dir. Amerika’nın uzun ekseni ise kuzey kutbundan güney kutbuna 11bin 400 km. dir. Amerika’nın doğu-batı ekseni kısa olup orta Amerika’da ise çok dardır. Yayılma açısından Avrasya çok şanslıydı. Bir başka deyişle coğrafya Avrupalıların yanındaydı.
Eksen farklılığı dışında yayılmayı engelleyen diğer bir faktör coğrafi engeldir. Bereketli Hilalden Mısıra giden bitki ve hayvanlar Etiyopya’dan güneye geçemedi. Aradaki Tropik Kuşak bunu engelledi. At, sığır, koyun ve keçi MS 100 yılına kadar Güney Afrika’ya geçemedi. Buna mukabil bu türler evcilleştirilmelerinden 2000 yıl sonra Balkanlar’a ulaştı. Benzer şekilde Meksika’nın evcil hindisi ve Kuzey Amerika’nın ayçiçeği tropik kuşağı aşıp And’lara (Şili’ye) ulaşamadı. (Kitapta değinilmeyen ancak bu kuralın tarihte başka bir yansımasına dikkat çekmek isterim. Tarihte büyük istila ve seferler de gene doğu-batı ekseninde cereyan etmiştir. Yani bitki ve hayvan yayılışındaki kural, çok uzun mesafeli fetih ve istilalarda da geçerli olmuştur. Moğolların, Hunların 7-8 bin Km. katederek Avrupa’ya dayanmaları, Makedonyalı Büyük İskender’in İran’a, Pers kralı Darius’un Makedonya’ya seferleri, Haçlı seferleri gibi birçok sefer, hep doğu-batı eksenindedir. Kuzey-güney ekseninde bu uzunluktaki seferlere keskin değişikliklerden dolayı iklim şartları izin vermezdi. Nitekim Cengiz Han’ın İran’a geldiğinde güneye- Hindistan’a doğru keşif kolu gönderdiği, oraların “çok sıcak” olduğunu öğrenince de batıya yöneldiği kaydedilir.)
Tekerlek MÖ 3000 yıllarında, Alfabe MÖ. 1500 yıllarında Güney-batı Asya’da bulundu. Bin yıl içinde Batıda Kartaca’ya, Doğuda Hindistan’a kadar yayıldı. Buna karşılık Bereketli Hilalden bağımsız olarak Orta Amerika’da bulunan tekerlek ve yazı, Güney Amerika’ya İki bin yılda ulaşamadı. MÖ 3500 lerde evcilleştirilen Andlar’daki Lama da kuzeye doğru 2000 Km. lik mesafeyi aşarak Orta Amerika’ya ulaşmak için 4000 yıl bekledi. Ama Fransa ile Çin arasındaki uzaklık 12 000 Km. olmasına rağmen At ile tekerlek kısa sürede buluşturuldu, paylaşıldı.
Avrasya’da hayvanların evcilleştirilmesi ile birlikte çiçek, kızamık, tifüs, veba, kolera gibi birçok ölümcül hastalık da hayvanlardan insanlara geçti. Avrasya ve Kuzey Afrika’da zamanla insanlar bu hastalıklara karşı bağışıklık kazandılar.
Amerika Kıtasının Fethi
Avrupalılar ve Amerikan yerlileri arasındaki birçok savaşın en dokunaklısı, 16 kasım 1532 de Peru’nun bir dağ kasabası olan Cajamarca’da İnka İmparatoru Atahualpa ile İspanyol fatih Francisco Pizarro arasındaki savaştır. Pizarro 62 atlı ve 106 piyadeden oluşan 168 askeri ile Seksen bin kişilik yerliyi teslim almıştı. Yazıyı kullanan, tüfekleri ve çelik kılıçları olan İspanyollar, diğer yerlilere de üstünlük kurmuş olan İnkaları yenmişti.
Daha sonra benzer şekilde bir başka savaşta da Cortes, Aztekleri teslim almıştı.
Panama ve Bolivya’ya 1526 da gelen İspanyollar’ın yerli halka bulaştırdığı çiçek hastalığı İnka İmparatoru Huayna Capac ve saray halkının çoğunun ölmesine neden olmuştur. Bağışıklığı olan insanlardan bağışıklığı olmayan yerlilere bulaşan çiçek, kabakulak, grip, veba, tifüs mikropları Avrupalıların Amerika Kıtasını fethinde önemli bir rol oynamıştır.
İkinci Dünya Savaşına kadar savaşlarda ölenlerin çoğu savaş yaralarından değil, savaşla taşınan hastalıklardan ölüyorlardı. Galipler iyi komutana veya iyi silaha sahip olanlardan ziyade düşmana bulaştıracak en berbat mikroplara sahip olanlardı. İnsanlık tarihinin en büyük salgını Birinci dünya savaşındaki 21 milyon insanın ölümüne yol açan “grip” salgını idi. 1346- 1352 tarihleri arasında Avrupa nüfusunun dörtte biri “veba” dan ölmüştür
Avrasya’dan Yeni Dünyaya birçok mikrobun taşınmasına karşılık, biraz şüpheli olmakla birlikte oradan Avrasya’ya taşınan mikrop ise sadece “firengi” dir.
Tarih boyunca halkların kendi hakimiyet alanlarını genişletmelerinde silah ve ulaşım teknolojisi en önemli etken olmuştur. Uzak mesafe akınlarını mümkün kılan şey bir yönüyle “tüfek” ise, diğeri de evinden uzaktaki savaşçıları doyurmak için çok önemli görev yapan “Patates” tir. Çünkü, patates çok miktarda ürün fazlası veriyor, savaşçıları besliyordu. Biraz hafife almak gibi olacak ama bu savaşlara “Patates Savaşları” denildiği de olmuştur.
İcatlar
Niçin icatlar önce Avrasya’da gelişti? Çünkü icadın anası ihtiyaçtır. Ancak birçok icadın gerisinde merak ve tamircilik etkeni de vardır. Edison 21 Ekim 1879 gecesi bulduğu “ampul” ü 1841 den beri birçok mucidin bulduğu patentli elektrik ampullerini geliştirerek yapabilmişti. Buna benzer birçok örnek sayılabilir. Yani, mucit olarak bilinen bütün ünlü kişilerin öncülleri ve ardılları vardır.
MÖ 2000 lerde Mezopotamyalılar asfaltlı kayaları eriterek petrol elde ediyorlardı. Daha sonraları M.S 1100 lerdeki İslam kaynaklarında 7 değişik barut tarifi bulunmaktadır. Müslümanların Haçlıları püskürtmek için roketlerle (mancınıklarla) attıkları yanıcı maddeler etkili olmuştur. 19 asra gelince petrol damıtılarak elde edilen yağ, gaz lambalarında kullanılıyor, benzin de kullanılamaz bir ürün olarak çöpe atılıyordu.
Teknolojik yenilikleri benimseme konusunda toplumlar farklı davranışlar sergilemişlerdir. Teknoloji de tarihin en önemli devindirici gücünü oluşturmuştur. Günümüzde Ortadoğu’nun Müslüman Toplumları göreceli olarak tutucu ve teknoloji üretimi yönünden ön saflarda yer alamıyorlar. Fakat geçmişte çağdaş Avrupa’dan ileriydiler, daha fazla okur-yazar insana sahiptiler. Yunan uygarlık mirasını öyle özümsemişlerdi ki, Batı dünyası eski Yunan’a ait kitapların çoğunu Arapça tercümelerinden öğrenmiştir.
Yazar, araştırmaları sırasında tanıdığı Yeni Gineliler arasında gizli nice Edison’ların olduğunu belirterek, onların sorununun sık yağmur ormanlarında dışarıdan hiç bir şey almadan hayatta kalabilmek olduğunu kaydediyor.
Klandan İmparatorluğa
Kültür antropologları toplumları anlamak için 4 gruba ayırırlar; Oba, kabile, şeflik ve devlet. Günümüzde yerleşik hayata geçememiş toplum örnekleri hala vardır. Yeni Gine’de avcı-yiyecek toplayıcı klanlar yaşamaktadır. Bunlardan Fayu’lar 4 klan halinde 400 kişiden oluşurlar.1979 dan beri, on yıldır, ABD li bir misyoner çift onlarla yaşamaktadırlar. Günümüzde Yeni Gine ve Amazonlarda yaşayan pek çok kabile çağdaş toplumla tanışmalarını misyonerlere borçludurlar. Yeni Gine’de, obadan sonraki yapı olan “kabile”nin 65 köy ve 12 bin kişiden oluşan örneği olarak Foreler bulunmaktadır. Şeflik, kabileden hayli büyüktür. Bunlara Polinezya adalarında, Hawai ve Taiti’de rastlanır.
Yönetim, din, mikrop ve yazı-teknoloji tarihin genel seyrini etkileyen 4 ana etmendir. Yelpazenin iki ucundaki Çağdaş Amerikan toplumu ile Fayu’ları ayıran şeyler; Güvenlik gücü, para, zengin-yoksul farkları, pek çok siyasal ekonomik, toplumsal kurumların varlığı veya yokluğudur.
Şeflikler şeflikleri ele geçirerek ya da onlarla birleşerek “devlet “büyüklüğüne ulaşır. Devletler başka devletleri ele geçirerek “İmparatorluklar” haline gelirler.
Yiyecek üretimi ve nüfus artışının getirdiği karmaşıklık, devlet yönetimini şart kılmıştır. Toplumu oluşturan insanların sayısı arttıkça sorunlar astronomik şekilde büyür. (20 kişilik bir oba, 20×19:2= 190 ikili ilişki içerir. Ama 2000 kişilik bir obada bu sayı 1 999 000’a ulaşır.)Devleti zorunlu kılan diğer nedenler ise, anlaşmazlıkların önlenmesi, toplumsal kararlar alabilme, ekonomik kaygılar, mal değiş-tokuşu, ihtiyaçların karşılanması….vb.
Amerika’daki ilk koloni 1508 de Panama kıstağında kuruldu 1520 de Aztekler, 1533 de İnkalar ele geçirildi. Birçok yerli gurup ise hastalıktan kırıldı. Kaliforniya’da yüz küçük kabileden oluşan200 000 yerli vardı 1848-52 deki “Altına Hücum” istilası sonunda yok oldular.
Orta ve Güney Amerika’da yerli nüfusu o kadar fazla idi ki, günümüzde bile, Peru, Bolivya, Meksika ve Guatemala’da hala yerliler vardır.
Sonuç yerine
13 000 yıllık insanlık tarihini 600 sayfalık bir kitaba sığdırmak demek, her kıtaya her 150 yıl için bir sayfa ayırmak anlamına gelir ki, bu da kısalığı ve basitliği kaçınılmaz kılar. Şu da bir gerçek ki, bölgeleri uzun dönemli karşılaştırdığınız zaman, tek bir toplumu kısa dönemde incelediğinizde kavrayacağınızdan daha fazla şeyleri kavrarsınız.
Kitapta ulaşılan önemli çıkarımları ve kimi soruların cevaplarını toparlayacak olursam:
1-Tarih farklı halklar için farklı yönde gelişti ama bu, çevresel faklardan dolayı öyle oldu, o halkların biyolojik farklılıklarından dolayı değil. Günümüzde Papua Yeni Gine’nin yağmur ormanlarında hala avcı-toplayıcı olan insanlar, gelişmiş toplum insanından daha az zeki veya daha az yaratıcı değildirler. Zor çevre koşulları ile savaşmaktan yeni bir teknoloji üretmeye zaman ayıramamaktadırlar. Gelişmiş toplumun insanları da yağmur ormanlarındaki o şartlara maruz bırakılsa, yerlilerin o zorlukları aşmakta iken sergiledikleri hünerlerin birçoğunu sergileyemeyeceklerdir.
2-Uzun ekseninin doğu-batı yönünde olmasından dolayı Avrasya’da bitki, hayvan ve bilgi yayılması diğer kıtalara göre daha hızlı olmuştur.
3- Bereketli Hilal ve Çin, binlerce yıllık önderliği niçin yarışa daha geç başlamış Avrupa’ya kaptırdılar?
Bu coğrafyada doğal kaynaklar aşırı kullanılmış, doğal denge bozulmuş, zaten yetersiz olan yağışlar nedeniyle de kuraklaşmış ve çölleşme süreci hakim olmuştur. Kitapta değinilmeyen birkaç nedeni ilave etmek gereği duyuyorum. Haçlılar, Moğollar başta olmak üzere daha birçok irili ufaklı göç ve istilaya maruz kalması, bu bölgedeki doğal dengenin bozulmasını hızlandırmıştır. Bu bölgede Avrupa gibi bir mülkiyet anlayışı hakim olamamıştır. Araziyi sahiplenen bir burjuva sınıfı doğmamıştır. Göreceli olarak üstün uygarlık düzeyine ulaştıkları dönemlerde (MS. 800-1200) bile “mülk ya Allah’ın, ya da hükümdarın” sayıldığı için kullanıcılar tarafından hiçbir arazi iyileştirmesi yapılmamıştır. (sosyal çalkantılar, mezhep çatışmaları, emperyalistlerin bölgedeki doğal kaynakları sömürmesi, halkların geri bırakılmışlığı…..gibi nedenleri ayrı tutarak)
Çin’de ise durum farklıdır. Çin, her dönemde tarıma elverişliliğini sürdürmüştür. Kağıt, barut, matbaa gibi icatları yapabilmiştir. Kolomb, 3 çelimsiz gemi ile yeni Dünya’ya açılırken, Çin’in Büyük Okyanus’ta dolaşan 120 metrelik yüzlerce gemilik filoları vardı. Bu üstünlüklere rağmen Çin’in geri kalmasının nedeni, MS.1405-1433 yılları arasında Çin Sarayındaki taht kavgalarıdır. Önce tersaneler kapatıldı. Ve devamı geldi. MS. 1450 yıllarına kadar Çin teknolojisi de Avrupa’dan ileriydi. Avrasya’nın teknolojik üstünlüğü 1492den sonra yön değiştirmiştir.
4-Neden Çin değil de Avrupa, Yeni Dünya’ya açılabildi?
Tarihte siyasal parçalanmışlık, Çin için yıkıcı olurken Avrupa için farklı sonuç vermiştir. Avrupa’nın parçalanmışlığı devletlerarası rekabeti besleyerek, yenilikçi insanları destekleyerek, o insanları zulümden koruyarak, teknolojinin, bilimin ve kapitalist gelişmenin önünü açmıştır. Çin’in sağladığı birlik bunu açamamıştır. Aksine engellemiştir. Buna karşılık Avrupa’daki aynı siyasal parçalanmışlık, Dünya Savaşlarında da ters sonuç vermiştir.
5-Amerika ve Avusturalya’yı niçin Avrupalılar sömürgeleştirebildiler?
Nedenleri kısaca: a-Kapitalizmin ve Tüccar sınıfının gelişmesi b–İcatların ve patent haklarının korunması c-Ezici vergilerin konmamış olması d-Yunan-Musevi-Hıristiyan geleneğine bağlı olarak eleştirel, deneysel araştırma mirasına sahip olunması e-Sahip olunan silahlar f-Tabana yayılmış bir okur-yazarlık g-Keşif ve istila programlarını yürütebilecek siyasal bir organizasyon.(Güçlü devlet yapıları).