Ufuktaki ‘Yeni’ Anayasa ve Milli Egemenliğimiz 1

          18.09.2010             Referandumdaki anayasa değişikliğine “açılım”ın ilk adımı ve “Türkiye için bir milat olacak. Buna inanıyoruz” diyen Başbakan, 2011 seçimlerinden sonra “Yeni” bir anayasa yapılacağını açıkladı. Muhalefet partileri de bu ihtiyacı vurgulayınca, bu anayasa kaçınılmaz hale geldi. Bu sebeple de tartışmalar şimdiden gündeme oturdu.           Mutabakat tamam da, bu “Yeni” anayasa nasıl olacak denilince […]


Paylaşın:

          18.09.2010 
 
          Referandumdaki anayasa değişikliğine “açılım”ın ilk adımı ve “Türkiye için bir milat olacak. Buna inanıyoruz” diyen Başbakan, 2011 seçimlerinden sonra “Yeni” bir anayasa yapılacağını açıkladı. Muhalefet partileri de bu ihtiyacı vurgulayınca, bu anayasa kaçınılmaz hale geldi. Bu sebeple de tartışmalar şimdiden gündeme oturdu.

          Mutabakat tamam da, bu “Yeni” anayasa nasıl olacak denilince işler karışıyor. Çünkü iktidarın düşündüğü, etnik/ırkçı, egemenliğin bölünmesine dayalı, gerici anayasa ile muhalefetin düşündüğü millet bütünlüğünü esas alan, üniter/milli çağdaş anayasanın bağdaşması mümkün değildir. 

          Bu bölücü ve gerici anayasanın nasıl yapılacağı, PKK’nın yan kuruluşu gibi çalışan İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin imzasıyla 1998’de yayımlanan ve AB Komiseri Günter Ferhoygen’e elden verildiği açıklanan  “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat taraması)”  adını taşıyan 320 sayfalık kitapta açıkça anlatılmaktadır. Yani “Yeni“ anayasanın şifreleri burada vardır. Esasen AB’nin siyasi talepleri ve uyum adına çıkarılan yasaların tamamı bu kitaptan alınmıştır.

           Açılımın safahatını ve bu günleri aydınlatacağı düşüncesiyle, İHD yayınıyla ilgili kitabımızın (*) bir bölümünden kısa bir özeti aşağıya alıyoruz. Burada, bölücü terörün dayandığı temel iddia ile 2003’ten itibaren etnik/ırkçı siyasallaşma adına yapılanları ve Türkiye’nin “çok etnikli federatif” sisteme geçişinin esaslarını bulmak mümkündür.

          “Türk Milleti’ne İtiraz”

          “İHD’nin en ilginç talebi ‘demokrasiye bakış’ adı altında gündeme getirdiği, Türkiye’nin etnik yapısı ile ilgili iddiaları ve bu iddialar kapsamında yapılmasını istediği değişikliklerdir. Türkiye’deki hukuk sistemi ve düzenlemelerin etnik kimlik vurgusuna dayandığını öne süren İHD’ye göre, ‘Türkiye Cumhuriyeti, reel olarak tek bir etnik kökene dayalı insan topluluğundan meydana gelmemiş olmasına karşın, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, yurttaşlık hakları söz konusu edildiğinde de, Türk etnik kimliğine bağlı olarak Türk vatandaşı olarak” nitelendirilmektedir. Bu sebeple, çoğulculuk ilkesinin sonucu olarak farklı dil, din, etnik kökenlerin varlığının kabulü gerektiğini, bunun farklı düşüncelerin ifade edilmesi özgürlüğünün de kabulü anlamına geleceğini savunan İHD, buradan hareketle son dönemlerde iyice gündemimize giren “Anayasal vatandaşlık” kavramına ulaşmış ve “Yalnızca kabul değil, devletin temel amaç ve görevlerinin de buna göre belirlenmesi gerekir. Bu durum anayasal vatandaşlığın kapsamını da
           tayin eder.’ görüşünü savunmuştur. 

          İHD’nin Türkiye’nin etnik yapısı ile ilgili tespiti de şöyledir: 

          ‘Türkiye’de, Türkçe, Kürtçe, Abhazca, Arapça, Arnavutça, Çerkezce, Ermenice, Gürcüce, Kıptice, Lazca, Pomakça, Rumca, Süryanice, Tatarca, Yahudice, Zazaca dilleri konuşulmaktadır. Bu dillerin korunması ve geliştirilmesi için devletçe bir çalışmanın gösterilmesi bir yana, (Lozan’da azınlık olarak sayılan gayrı Müslim topluluk hariç) başta Anayasa’nın 26, 28  ve 42. maddeleri olmak üzere Dernekler Yasası ve Siyasal Partiler Yasası’nda yasaklayıcı ve cezalandırıcı hükümler bulunmaktadır. Aynı şekilde din özgürlüğü alanında da, laik olması gereken devlet, yalnızca İslam dini ve İslam dininin bir mezhebine ilişkin hizmetler üreten kurumlaşmaya gitmekte ve din derslerini de zorunlu kılmaktadır. Mevcut haliyle, Anayasal ve yasal yapıya Türk-İslam sentezinin derin damgasını vurduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.’

          İHD’nin ilk isteği de Türk vatandaşlığı kavramının yeniden tanımlanmasıdır. Anayasa’nın 66. maddesindeki mevcut tanımın, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devletine (Türkiye Devleti veya Türkiye Cumhuriyeti’ne) vatandaşlık bağlı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti Devleti (veya yalnızca Türkiye Devleti veya Türkiye Cumhuriyeti) vatandaşıdır.’ şeklinde değiştirilmesi gerektiğini savunan İHD, Anayasa ve kanunlarda geçen ne kadar “Türk” kelime veya nitelemesi varsa çıkarılmasını talep etmektedir ki, bugün itibariyle bu AB’den ayrıldığı bir husustur. Ancak gelişmelerin seyri ve özellikle AB’nin etkin çevrelerinin Türkiye’ye bakışı hatırlandığında benzer ifadelerin yakın zamanda AB isteği olarak gündemimize getirilmesi beklenmelidir.”

           II

          “İHD, ‘Türk vatandaşı, Türk milleti, Türk devleti, Türk uyruğu, Türk toplumu, Türk milli eğitiminin amaçları, milli ahlak ve milli kültür, Türk çocuğu, Türk vatanı, Türk yurdu, Türk ulusuna ait egemenlik, Türk milliyetçiliği, Türk sanayi, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk bilimcileri, Türk büyükleri, Türk kültürü, Türk kara suları, Türk havaları, Türk aile yapısı, Türk halk ve sanat müziği, Türk tarihi, Türk milletinin şanlı geçmişi, Türk folkloru, Türk töre ve gelenekleri, Türk olmanın şeref ve mutluluğu, Türk ve İslam tarihi, yüce Türk devleti, Türk varlığı vb.’  kavramların çıkarılacağı kanunların listesini de vermiştir. İşte örnekleri: 

          “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Nüfus Kanunu, Soyadı Kanunu, Köy Kanunu, Özel Öğretim Kurumları Kanunu, Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu,Yüksek Öğretim Kanunu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, İskan Kanunu, Türk Vatandaşlığı Kanunu, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun, Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırılmasına Dair Kanun, Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun, Şapka İktisası Hakkında Kanun, Türkiye Bilimler Akademisinin Kurulması Hakkında KHK, TÜBİTAK Kanunu, TRT Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, TCK, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Dernekler Kanunu, Basın Kanunu,  MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu, İlköğretim ve Eğitim Kanunu, TSK İç Hizmet Kanunu, Milli Eğitim Temel Kanunu,   Siyasi Partiler Kanunu” 

          Anayasanın 66. maddesi, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” demektedir. Burada Türk olmak için Türk Devleti’nin vatandaşı olmanın yeterli görüldüğü açıktır. İddia edildiği gibi bir etnik gruba mensubiyet şartı yoktur. Türk kavramı ise bir ırkın veya etnik grubun değil, bir milletin adıdır. Lozan’da azınlık statüsü verilen gayrı Müslimlerin dışında kalan vatandaşlarımızın hepsinin de dili, dini, kültürü, örf ve adetleri, gelenekleri hasılı milleti millet yapan değerleri ortaktır. Kısacası asırlar ötesindeki etnik köken adları ne olursa olsun her vatandaşımız bu milletin şerefli, eşit ve egemen üyesidir. 

          Bu sosyolojik ve siyasi bütünleşmeye bir takım etnik veya ırk adlarıyla itirazda bulunmanın gereği de, geçerliliği de yoktur. 70 milyonluk bu ülkede sömürgecilerin de tahrikiyle PKK yanlıları dışında, üst kimlik olan Türk milleti kimliğine itiraz eden ve ayrı bir kimlik talebinde bulunanlardan bahsetmek mümkün değildir. (2003’de)  Her vatandaşımız dilediği gibi yaşama hakkına ve her türlü özgürlüğü sahiptir. Dolayısıyla da  kimlikler meselesi ile karşı karşıya olduğumuz iddiası gerçek dışıdır. Mesele küçük bir grubun terörle gündeme getirdiği, ayrılıkçılıktan ibarettir.

          İHD, gerek Anayasa’nın 66. maddesindeki, gerekse de diğer kanunlardaki değişiklik taleplerinde “Türk” yerine “Türkiye” kavramının kullanılmasını istemektedir. Türkiye ne demektir? Türkiye, “Türk yurdu” demektir ve Türk milletine ait vatan toprağının ifadesidir. Demek ki, bu yoldan hareket edecek olsak da Türk kavramına ulaşıyoruz. (Ama İHD, coğrafi bir kavram saydığı için Türkiye’ye sığınıp, herkesi temsil eden Türk Milletini reddetmektedir.) O halde mesele nedir? Herhalde buna Türk düşmanlığı demek yerinde olacaktır. Asıl kaynağını da dışarılarda aramak gerekmektedir.”

          Bu isteklerin bir kısmı yasalaştı. Diğerlerinin de Başbakanın her vesileyle tekrarladığı; üst kimliğin “vatandaşlık” yapılması, devletin sadece Türk etnik (!) kimliğine dayanmaması ve “devletin temel amaç ve görevlerinin de buna göre belirlenmesi” gerektiği gibi hususların önümüzdeki dönemde ele alınması beklenmelidir.

          Yol haritamız böyle. PKK pilot bölge seçtiği Hakkari’de, 23 Eylül’de özerk Kürdistan’ı ilan edeceğini açıkladı. Başbakanın “2002’de başlattık” dediği “açılım” bizi buraya getirdi. Şimdi sıra, “yeni anayasa”da.

          Şu anda gelen özel bir bilgiye göre, “dil” hariç her konuda anlaşma sağlanmış. Demek ki, 12 Eylül milli egemenliğimizin “dönüştürülmesi”nin miladı olacak. 

          Acaba manevracı bazı “evet”çilerin vicdanı hala rahat mı? Bekleyip göreceğiz.

          ***

          (*) Sadi SOMUNCUOĞLU. “Avrupa Birliği Uyum Paketlerinden FEDERASYON’A. (Etnik/Irkçı Siyasallaşma Projesi)” Ağustos/2003    

          Yeniçağ, 18 Eylül 2010 
 
 

 
 

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar