Yükleniyor...
Bugün Antep’in Fransız işgalinden kurtuluşunun 99’uncu yıl dönümü. Ben Gaziantep’te doğdum. İlk okuldan beri 67 senedir, Antep’in kurtuluşunu, eşim Kahramanmaraşlı olduğu ve orada da resmî görevle bulunduğum için de yıllardan beri Maraş’ta Maraş’ın kurtuluşu ile birlikte kutlarız. Fakat bugüne kadar Antep, Maraş ve Urfa’nın kurtuluşundaki Atatürk’ün rolüne askerî kaynaklar dışında, yer verildiğini görmedim. Genel geçer bir tanımla, bu üç şehrin halkı, örgütlendi, savaştı ve düşmanı kovdu denir.
Ben bu yazımda savaşın teferruatına girmeden Atatürk’ün daha bu şehirler işgal edilmeden önce müthiş bir öngörü ile bunun hazırlığını yapıp yöre halkını uyardığına, Samsun’dan Erzurum’a, oradan İzmir’e kadar iç ve dış düşmanlarla boğuşurken bile uzaktaki bu şehirlerimizi hep takip ettiğine dikkat çekeceğim. O gerçekten bir deha idi, aynı anda birçok konuyu düşünür ve planlardı. Refet Paşa (Bele) bu gerçeği şöyle anlatır; “Biz sadece askerliğin, O ise bütün hayatın erkân-ı harbidir.(kurmayıdır)”
Atatürk Suriye’de değişik zamanlarda birden fazla görev yaptığı için oradaki Arap, Fransız ve İngilizlerin düşüncelerini bilmektedir. Yıldırım orduları komutanlığı sırasında üstün İngiliz-Arap kuvvetleri karşısında bir macera aramamış, insan ve silah gücünü Anadolu savunması için içeri çekmiştir. Sonra Adana’da bölge illerinin “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” temsilcileri toplantısında Antep’i temsil eden Ali Cenani Bey’i çağırmış ve demiştir ki;
“Yakında bütün bu Türk beldeleri kendilerini savunmak zorunda kalabilirler. Bu acı akıbeti bekleyin ve hazırlıklı olun. Bir yenilgi hâlinde, düşmanlarımız elimizde silah bırakmazlar. Şehirlerdeki askerlik şubeleri emrine eldeki silahlardan verdirteceğim. Sahip çıkın ve hazırlıklarınızı bunlara dayandırın.[1-Sy-97]
Bu dağıtımdan Antep’in payına 4 bin mavzer, 26 makinalı tüfek ve 8 top düşer. Dikkat buyurun Atatürk bunları söylediğinde savaş henüz bitmemiş, Mondros Mütarekesi imzalanmamış ve silah bırakılmamıştır.
Atatürk’ün Samsuna çıktığı günlerde Teşkilat-ı Mahsusa’dan üç yüzbaşı İstanbul’da bir araya gelirler; Yüzbaşı Dayı Mesud, Yüzbaşı Yörük Selim ve Yüzbaşı Asaf Tevfik(Kılıç Ali). İstanbul işgal edilmemiş ama çok sıkıcıdır. Yüzbaşı Asaf Tevfik’in cebinde Kafkas ordusu komutanı Nuri Paşa’nın yaveri olarak bir tayin emri de vardır. Asaf Tevfik’in halası oğlu Muzaffer, Atatürk’ün ikinci yaveridir. Sivas’a gelirler Atatürk, Asaf Tevfik’i kabul eder ve der ki; ”Batum’a gidiyormuşsun, Niçin?…Biz burada dost insan ihtiyacı içinde kıvranıyoruz..Döndüğünde burada işgal edilmemiş vatan toprağı bulabilecek misin?”
Atatürk ertesi gün Asaf Tevfik’e “Kılıç Ali” ismini vererek, karargâh emrine alır ve ekler: “İsmin, Hz. Ali’nin ismidir…Allah’ın keskin kılıcı..” Kılıç Ali bir müddet karargâhta çalışır. Antep’ten Sivas’a bir telgraf gelir ve Atatürk’ten teşkilat yapacak subay istenir. [1-Sy-83]sonra da Yörük Selim ile birlikte Maraş ve Antep savunmalarını organize etmek üzere görevlendirilir. Atatürk elini öpüp ayrılırken ona : “Bak Kılıç başaramazsan ismini geri alırım” der.[1-Sy-84]
Kılıç Ali ve Yörük Selim güvenlikleri için Atatürk’ün otomobili ve bir koruma grubu ile şehirden çıkarılır. Malatya üzerinden Elbistan’a gelirler. Maraş savunmasını bir müddet buradan sonra Maraş’ın yakın ilçesi Pazarcık’tan yönetirler. Sıcak çatışma başlamadan önce Maraş’a giderek karargâhını Haznedarlı mahallesine kurar.[1-sy-92] 21 Ocak 1920 den 12 Şubata kadar süren çarpışmalar sonunda Fransızlar Maraş’tan atılır. Bu savaşta Maraş’ın şehit sayısı 150-200 kadardır.[2-sy-26]
Bu sırada Antep, Maraş’takinden çok fazla bir Fransız kuvveti tarafından kuşatılmıştır. Halep yakın olduğu için Fransızlar Antep’teki birliklerine çok kolay lojistik destek verebilmektedirler. Şehirlerini kurtaran bir grup Maraşlı milis ile Kılıç Ali Antep’e gelir ve harekâtı kuşatmanın dışında yönetmeye başlar. 1 Nisan 1920’de Antep Fransız çarpışmaları başlar. Fransızların içinde daha önce tehcir ile Suriye’ye giden ve orada Fransızlar tarafından eğitilen Ermeniler de vardır. Fransız kuvvetleri bir taraftan da şehrin Türk bölgelerini top ateşi altına almaktadır. Kuşatma çok sıkıdır, bir kez iki yüz kişilik bir kuvvet huruç harekâtı yapıp ikmal yapabilmiş ve bir kez de gene iki yüz kişilik bir Türk kuvveti kuşatmayı yarıp içeriye girebilmiştir. Ocak 1920 ye gelindiğinde 25 bin nüfuslu şehirde sadece 25 kilo gıda kalmıştır.[3] Bu arada açlık ve hastalıktan da birçok insan ölmüştür. Antepliler hayvan dışkılarından taneler toplanıp temizlenerek, acı kayısı çekirdeklerini tatlandırarak hayatta kalmaya çalışmışlardır.
“Eski Türk şehirlerinin geleneklerinden olan yaz mevsiminden kışın ihtiyaçlarını hazırlamak anlayışıyla evlerinin kilerlerini, ticarethanelerinin ardiyelerini dolduran Antepliler bu ecdat yadigârı basiretlerine dayanarak on bir ay yarı aç-yarı tok karşı koymuşlar ve sonunda 8 Şubat 1921 de Antepliler yavrularının dayanılmaz acısına boyun eğerek, ama onurlarının korunması için zalim düşmandan güvence alarak şehri teslim etmişlerdir”.[3]
Kılıç Ali Antep halkının teveccühünü kazandığı için 23 Nisan 1920 de görevini Şefik Özdemir Bey’e bırakarak Antep mebusu olmuştur.
Fransızlar 25 Aralık 1921 tarihine kadar Antep’i işgale devam ettiler. Sakarya zaferi kazanıldı. Fransızlarla TBMM hükümeti tarafından 20 Ekim 1921 de “Ankara Antlaşması” imzalandı. Taraflar arasındaki savaş durumuna son verildi. Antep’in kurtuluşuna son noktayı koyan gene Atatürk oldu.
Antep işgalden kurtulduğunda verdiği kayıp, birçoğu açlık ve hastalıktan olmak üzere 6317 idi.[4]
Yukarıda Adana’da Atatürk’ün hazırlıklı olun diye uyardığı Ali Cenani Bey İstanbul Mebusan Meclisi’nin Antep milletvekili olarak Malta’ya sürgün edilmiştir. O da Sakarya Savaşı sonrasında hürriyetine kavuşarak Ankara’daki ilk Meclise katılır. 6 Şubat 1921’de Gaziantep’e gazilik unvanı verilen kanun kabul edildiğinde gözyaşlarına boğulur. Sonra da ticaret bakanı olur.
Bir anekdot daha; Atatürk’ün doğum yeri yurt dışında kaldığından nüfus kütüğünü kurtardığı ve Gazi unvanı verdiği Gaziantep’in Bey Mahallesine aldırtmıştır. Bence Gaziantepliler “Atatürk bizim hemşerimiz” diye değil de “Biz Atatürk’ün hemşerisiyiz” diye övünebilirler.
Ben de Atatürk’ün hemşerisiyim. Atatürk ve tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Kaynakça:
[1]Hulusi Turgut– Atatürk’ün sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları-İş Bankası Kültür Yayını
[2]”12 Şubat’ta EDİK” Dergisi-Sayı-5-2019-Sayfa-26
[3] Doç. Dr. Zekai Güner– Antep Savunması-KEÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 6, 2007, ss. 49–65.
[4]Erol Uzun-Pınar Doğan Uzun-Antep savunmasının Antep ili yerleşim adları üzerine etkisi-Türk Coğrafya Dergisi-Elektronik-1308-9773