Doktorlar şokta!

Her olay sonunda, olan hep bize oluyor. Nedense siyasilere bir şey olduğu yok. Ekonomileri bozulmuyor, alım güçleri hiç düşmüyor, evlatları şehit olmuyor; her yere giren fetö sadece siyasilerin arasına girememiş ki köydeki sıva ustası bile fetöden içeri alınırken onlara bir şey olmuyor.


Paylaşın:

Teknolojik gelişmeler günlük hayatımızı olumlu ya da olumsuz etkiliyor. İşe ilk başladığım yıllarda, bırakın her kişiye bir bilgisayarı, odalarda birer tane bile yoktu. Bilgi işlem biriminde arkasında kocaman kamburuyla eski bir bilgisayar vardı ve herkes kendi biriminin işlerini o bilgisayarda, sırayla yapardı. İlerleyen zamanlarda önce her odaya sonra her kişiye birer bilgisayar verildi. O kamburlu, şişko bilgisayarlar gitti yerlerine daha narin, zayıf az yer kaplayanlar geldi. Şimdiler de onlar da değişti. Artık kasalar yok, sadece monitör, klavye ve fare yetiyor.

O koca bilgisayarları küçülte küçülte en son cebimize girecek şekle getirdiler. Günümüz “çıkar telefonunu göster!” çağı oldu. Aynı cihazla hem konuşuyor hem elektronik ortamda her işimizi halledebiliyoruz. Adları da akıllı telefon. Bu aklı evvel telefonlar da kendi arasında rekabet hâlinde. Araba yarıştırır gibi telefon yarıştırıyoruz; bunların tekerleği yok ama aklı var.

Kafamıza takılan her şeyin cevabını cebimizdeki, kendisi küçük aklı büyük cihazdan bulabiliyoruz. Bunun yanında günlük haberleri de bu cihazlardan takip etmek, gazeteye para verip almaktan daha kolay geliyor. Hem gazete bayisine gitmek zorunda da kalmıyoruz. Bütün dünya parmağımızın ucunda. Gerçi kâğıt kokusu ve ellerinizi boya içinde bırakan mürekkep kokusu olmadan haber okumak çok zevk vermiyor ama olsun.

Bu kadar da kolaylık fazla diye düşündüklerinden olsa gerek, merak edip okumak istediğiniz habere tıklayınca hemen okuyamıyorsunuz. Bazı internet sitelerinde, başlığı ilginizi çeken bir haberi okumak için açtığınızda aynı başlığın içerik olarak tabiri caizse kırk defa yazıldığını görüyor, inat edip sonuna kadar okuyorsunuz. Ama o da ne! Başlıkla alakalı hiçbir cümle yok. Ağız tadıyla gündemi takip edemiyorsunuz. Haberin hemen altında başka bir başlık “Doktorlar şokta!”. Hemen hemen her haberin altında farklı farklı fotoğraflar ve aynı başlık “Doktorlar şokta!”. Doktorların bir kısmı yurt dışına gitmekte buldu çareyi, kalanlar da bir türlü çıkamadı bu şoktan…

Milletçe şokta mıyız?

Seçime günler kala aslında milletçe şokta gibiyiz. Ben öyle hissediyorum. Sadece siyasiler uyanık. Her anlamda uyanıklar. Özellikle iktidardakiler. Çünkü adaletsiz bir yarışa 1-0 önde başlıyorlar. Devletin bütün imkânlarını, kendi propagandaları için hunharca kullanıyorlar. Yaşadığım şehre cumhurbaşkanı gelecek diye, her yere parti bayrakları asıldı; özellikle anayollardaki elektrik direklerine cumhurbaşkanının posterleri, bayraklar asıldı. (Bu seçimde bu tür faaliyet yapılmama kararı var diye hatırlıyorum.) Daha önce pek yapmadıkları şey; Atatürk posterleri de astılar ilginç. Kamu kurumlarının bahçe duvarlarına, kendi reklamlarını içeren kocaman pankartlar asıldı. Bu asılanların bazıları çıkarıldı ama bazıları hâlâ duruyor. Bir de yollara yaptıkları, küçük tepeleri andıran, fark etmeyip yavaşlamadan geçtiğinizde arabanızın altını tangırdatan kasisler, cumhurbaşkanı gelecek diye söküldü. Her gelişinde olduğu gibi. Ee onların mabadı kıymetli tabii. Elbette birkaç gün sonra tekrar yapıldı tepeciklerimiz. Ama vatandaş olarak şokta olduğumuzdan sanırım, hiçbir tepki veremiyoruz olan bitene.

Teknoloji çağında bu yapılanları, partilerin giydirilmiş araçlarla bangır bangır müzik çalıp dolaşmasını; hatta adayların yaptığı mitingleri de çok gereksiz buluyorum. Onca seçmenlik hayatım boyunca, bu yapılanlar vesilesi ile kararını değiştiren bir kişi bile duymadım, görmedim. Mitinglere, toplantılara zaten her partinin kendi adamları katılıyor ama “Bizimkinde daha çok kişi vardı.”, “Metrekareye şu kadar insan düşüyor.”, “Metre alıp ölçtün mü de böyle konuşuyorsun?” gibi boş konuşmalar, seçime kadar sürüyor. Bu çağa, bu ilkellikler yakışmıyor. Vatandaş elinin altındaki internetten istediği, hatta istemediği her şeyi görüp duyabiliyor zaten. Meydanlara toplamaya ne gerek var. Mitinge gelen reisse vatandaşı topladıkları gibi çevre illerden de polis ekipleri toplanıp getiriliyor. Geçeceği kavşakta trafik durduruluyor, iftara yetişecek insanlar araç kuyruklarında bekletiliyor…

Savaşa mı gidiyoruz, seçime mi?

Bu mitinglerde liderler birbirlerinin ardından atıp tutuyor; o anda cevap verecek kimse yok ya. Meydandaki kalabalık da her söylediğine alkış tutuyor; salla gitsin… Bunun yerine, son günlerde herkesin yâd ettiği eski günlerdeki gibi televizyon programları yapılsa. Bütün adayların katılıp seviyeli bir şekilde tartışabildiği programlar hazırlansa ve bütün kanallar da ortak yayın yapsa. Bence çok güzel olur ve işte o zaman vatandaş ayırt eder eğriyi doğruyu. Ama siyasette seviye yerlerde sürünmeye başladığı için böyle seviyeli bir tartışma hayal.

Zaten basındaki seçimle ilgili söylemleri içeren manşetlere bakıldığında, bu insanların bir araya gelip adabınca tartışması namümkün. Sürekli “Onlar gelirse ülke bölünür.”, “Bunlar gelirse İran’a benzeriz.”, “Seçimden sonra bunları çamura yatıralım.” “Hadsizlere haddini bildireceğiz.”, “Bu, hikâyeden, kartondan adam.”, “İHA, SİHA fabrikalarını kapatacaklar.”, “Ülkeyi kaosa sürükleyecekler.”, “İlk turda işin bitmesi lazım yoksa ülke karışır.” vs. şeklinde manşetlere rastlıyorum. Minareyi çalacaklar da kılıf mı hazırlıyorlar acaba! Bu lafların çoğunluğu da iktidar ittifakına ait. En son bugün gördüğüm bir başlık “Ya istiklâl ya ölüm!” Okuyunca şoktan çıkıp başka şoka girdim. Ne oluyoruz, seçime mi gidiyoruz, meydan muharebesine mi? Pazar günü seçime “Allah Allah” nidalarıyla giderlerse şaşırmam. Son zamanlarda, tabiri caizse kimse de boş gezmiyor. Kiminde tabanca kiminde bıçak. Ufacık bir tartışmada çek vur ya da sapla geç; insanlar ölüyor. Kendimi savaş meydanının ortasında silahsız dolaşıyormuş gibi hissediyorum.

Bas bas paraları

İktidar adaletsiz yarışıyor demiştim ya. Liderlerin devlet kurumu TRT ekranlarında, seçim konuşmalarını yaptığı ilk gün ben de seyrettim. Cumhurbaşkanı haricindeki üç aday da TRT’nin eşit, adil davranmadığından şikâyetçiydi. Haklılar tabii. Para ve iktidar kimdeyse güç de onda çünkü.

Yirmi yıldır adettendir, seçim öncesi devlet kurumlarına çok sayıda personel alınır. Yine öyle oldu. Birçok devlet kurumuna temizlik işçilerinin yanı sıra çok sayıda kalifiye personel de alındı. Kamu işçilerine, yıllardır memurluk yapanları çileden çıkaracak oranda zam verildi. Bunların hepsi oy olarak geri döner mi bilemiyorum ama seçim arifesinde efendimiz para saçıyor. Memurlara haksızlık yaptıklarını biliyorlar ama onlara ek zammı hemen vermeyip Temmuz’da vereceklerini söylediler. Yani, seç beni göreyim seni, deniyor özetle. Oy konusunda işçilere, memurlardan daha çok güveniyorlar demek ki. Haa bir de bir ay bedava doğal gaz kullandık seçim sayesinde. Hurmaları yediriyorlar bakalım, tırmalaması nasıl olur! Sanırım herkesin hemfikir olduğu bir konu, kim kazanırsa kazansın, kazıklar biz “değerli” vatandaşlar için hazır bekliyor.

Partiler vatandaşa karşı

Yaşadığımız büyük depremde binlerce insanımızı kaybettik. Binlercesi de sadece fiziken hayatta; acılar içinde yaşamaya çalışıyor. Milletimizin dayanışmasını, zor günlerde birbirine sıkıca sarılmasını, yaşadığımız her acı olaydan sonra olduğu gibi o zaman da gördük. Daha o günlerin üstünden iki ay kadar geçmiş olmasına; acılarımızın, yaralarımızın hâlâ taze olmasına rağmen artık hatırlayan yok gibi. Seçim güncesi tutuyoruz ya her şeyi unutuyoruz. Siyasiler de kullandıkları nefret diliyle, birbirlerinin görüşünü bile bilmeden sarılan insanımızı ayrıştırıp dövüştürmeye kalkıyor.

Yaşadıklarımıza bakınca bütün partiler vatandaşa karşı gizli bir ittifak içindeler, diye düşünüyorum. Göstermelik atışıyorlar. Elbirliğiyle yapacaklar ne yapacaklarsa ama vatandaşın haberi olmadan. Zaten şoktayız ya anlamayız. Her olay sonunda, olan hep bize oluyor. Nedense siyasilere bir şey olduğu yok. Ekonomileri bozulmuyor, alım güçleri hiç düşmüyor, evlatları şehit olmuyor; her yere giren fetö sadece siyasilerin arasına girememiş ki köydeki sıva ustası bile fetöden içeri alınırken onlara bir şey olmuyor…

Bunların bozuk ağzına uyup kimse kardeşini, eşini dostunu kırıp üzmesin. Allah korusun, başımıza yine bir felaket gelirse onların keyfi çatıp yetişene kadar biz bize koşturup biz bize sarılacağız.

Cep telefonunuz sürekli yanınızda ve bataryası dolu olsun.

 

Yazar

Umay Gökçe Lilith

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar