Helalen tayyiben

Ehliyet nedir? Sürücü belgesi mi? Son yıllarda bizleri kendilerinden mahrum bırakan kavramlardan biri bu. Peki diğerleri?


Paylaşın:

Geçtiğimiz günlerde ziyarete gittiğim bir evde, Kanal 7 televizyonu açıktı. O anki programda, adının Necmettin Nursaçan olduğunu sonradan öğrendiğim bir hoca, canlı yayında seyircilerin sorularına cevap veriyordu. Torpil ile ilgili soru karşısında epey bocaladı (https://www.youtube.com/watch?v=yCIflaF7vpI (01:04:08)). Soru sahibi net cevap istediğini söyledi ama hoca epeyce geveledi ve sonunda “Helaldir ama hoş değildir.” gibi bir şeyler söyledi, “habis” dedi. Yani “helalen tayyiben” değilmiş! Habis olan, hoş olmayan bir şey nasıl helal olabilir ben de onu anlayamadım. Anlayan bilen varsa şöyle beri gelip bana da bir anlatıversin. Torpil yani kayırma; hak etmediği bir şeye hak eden başka birinin yerine sahip olmak değil mi? O zaman bu da kul hakkına girmez mi?

Daha önce de AKP Adıyaman milletvekili Mehmet Metiner; “AKP’li bakan ve vekil yakınlarının KPSS’siz torpille üst düzey devlet kadrolarına atandığı” yolundaki iddiaları, “Biz inançlı insanlarız değil mi; Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ‘akrabalarını koru kolla’ ayeti okunur” sözleri ile savunmuştu. Demek ki biz cühela takımının bilmediği çok şey var. Bizim oralarda da bir laf vardı; “Hocalar, yerini bulur da yer!” derdi büyüklerimiz. Yani yedikleri haklara, yaptıkları haksızlıklara, yolsuzluklara kılıfları hazırdır.

Anlamını unutmaya başladığımız kelimeler

Liyakat, ehliyet: Bu iki kelimenin sözlükte ortak bir anlamı var; yeterlilik. Son yıllarda bizleri kendilerinden mahrum bırakan kavramlardan ikisi. Ehliyet denince ilk akla gelen sürücü belgesi. Bu şekliyle çok kullanılıyor; alırken, değiştirirken devlete para kazandırdığı için olsa gerek genelde gündemde. Biz cahil takımı liyakat ve ehliyeti eğitimle elde edilir zannediyoruz. Hâlbuki öyle bir şey yok. Bazı insanlar, doğuştan liyakatlidir. Öyle yaratılmış; âdeta ellerinde ehliyetleriyle doğmuştur onlar. Bu sebeple okulmuş, üniversiteymiş onlar için çok gerekli değildir. Sadece ellerinde bir diploma olsun diye herhangi bir üniversitenin herhangi bir bölümünü açıktan bile bitirseler yeterlidir. Hani bazı lüzumsuzlar diploma diye tutturuyor ya bazen o sebepten…

Kendilerindeki cevheri fark etmeyenlere zorla fark ettirirler. Özgüven tavandadır. Her dönemde, her kurumda onlara uygun, onlara layık boş, yüksek mevkide, bir pozisyon mutlaka vardır. Yoksa da bu kudretten liyakatli kişiler için âdeta yaratılır. Oda beğenmezler, onlar için özel odalar ayarlanır; avam takımı sıkış tepiş odalara tıkılırken onlar, kendi seçtikleri mobilyalarla donatılmış odalarında, hak ettikleri şekilde, yayıla yayıla oturur. Bazı gariban kendini bilmezler de bu liyakatli değerlerin iş yapmadığından; atacakları bir imzayı bile kendilerine attırdıklarından yakınır. Bilmezler ki onların çok iş yapmasına hatta hiç iş yapmasına gerek yoktur; varlıkları yeter, varlıklarıyla kurumuna değer katarlar. Bu değerli elemanlar, her devrin adamı olup her devirde gemilerini yürütür; kendilerini çok güzel pazarlar. Seçim zamanı kazanması için çalıştıkları kişi kazanamazsa hemen kazanan tarafta yerlerini alırlar. Onlara “fırıldak” der bazıları ama işin aslı öyle değil tabii. Onlar sahip oldukları değerden hiç kimsenin hiç bir kurumun mahrum kalmasını istemedikleri için kâh orada kâh buradadır…

Mülakat ne demek?

Bir hafta önce öğretmenler gününü kutladık. Taze öğretmenler, yeminlerini etti. Ondan on gün kadar önce de mülakat mağduru öğretmenlerin görüntüleri haber sitelerine, sosyal medyaya düştü. Yazılı sınavdan yüksek puan alan ve mülakatları gayet iyi geçen öğretmen adayları, başarılı olmalarına rağmen mülakatta elendiklerini ağlayarak anlatıyordu. Mülakat ne demek? Bir işe girecekler arasında o iş için en uygunu seçmek diye tanımlayabiliriz. Ama işte, neye göre en uygun? Yazılı sınavda yüksek puan alman önemli değil. Senin girdiğin mülakata giren, o göreve senden daha çok layık olan, layık olarak doğan kişiler varsa o görev onların hakkıdır. Bu kural her yerde aynıdır. Eğitim fakültesini yüksek dereceyle bitirip kamu personeli seçme sınavından da yüksek puan alsan bile mülakatta yerler seni. Mülakat diye yazılır ama herkes farklı okur, farklı anlamlandırır. Gariban avam takımı mesela, “bizden olanlar ve olmayanları seçme işlemi” diye anlar. Hâlbuki öyle değildir. Doğuştan yetenekli, liyakatli, ehliyetli doğup eğitim hayatında çok başarılı olamamış ama o işe gerçekten layık olan hak eden (!) kişileri seçmektir mülakat. Adam kayırmacılık filan diye el âlemin günahını almaya gerek yok…

Allah’ın lütfu olan, her devirde gemisini yürütebilen bu maharetli kimselerin değerini bilmezsek taş oluruz maazallah. Belki dünya bile bu değerlerin yüzü suyu hürmetine dönüyordur ne malum!

Yazar

Umay Gökçe Lilith

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar