Yükleniyor...
Yedi öyküden oluşan muhteşem bir eser…
Hikâye alanındaki bu değerli eser, 2019 yılında Post Yayınlarından çıkmıştır. “Bozkurt Postu” isimli eser, yedi bölüm ve iki yüz yetmiş sayfadan oluşmaktadır. Her bölümünde farklı bir hikâyeyi kaleme alan Mahmut Yıldırım, Dede Korkut’u anımsatan yazım tarzıyla ve okuyucuyu derhal hikâyenin içine konuk etmesiyle kısa sürede kamuoyunun dikkatini çekmiştir.
Kalabalık bir ailede büyüyen Mahmut Yıldırım, 1956 yılında Gaziantep’te dünyaya gelmiştir. İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi mezunu olan yazar, halen diş hekimliği yapmakta ve yazmaya devam etmektedir. Yazarın diğer eserleri; O Ateşi Yakanlar, Büyük Kar, Anayolun Uzağında, Üstte Gök Çökmedikçe – Kara, Üstte Gök Çökmedikçe – Kızıl, Üstte Gök Çökmedikçe – Mavi, Üstte Gök Çökmedikçe – Sarı.
Eserdeki ilk hikâye, kitaba adını veren “Bozkurt Postu”dur. “Korkut Ata’ya” diye başlayan hikâyede hem dişisini hem de yavrularını parçalayan kurtların peşine düşen, intikam ateşiyle yanan, öncü ama artık yalnız bir kurdun yaşadıklarına tanıklık etme fırsatı veren yazar bizleri bir Börü, bir Bozkurt hikâyesiyle buluşturmuştur.
Eserdeki ikinci hikâye, “Hatun Getir Bey Doğursun” adıyla karşımıza çıkmıştır. Türkmenlerin bozkırlardaki hayatıyla ve bozkırın güzellikleriyle söze giriş yapan yazar, iki eski Türk cengâverinin yeniden karşılaşmasıyla buluşturmuştur bizleri. Zamanın alıp götürdükleri ve onların yerine getirip koyduklarıyla yüzleşen iki savaşçının dünden bugüne geldikleri yerde ağırlamıştır okurlarını burada yazar.
Yazarın “Tuman Bey” isimli üçüncü hikâyesinde, teamül mirasta kızlara mal düşmemesi olsa da evlendirirken kızlarının hisselerini çeyizlerine katan, bolluk ve bereketin de ancak paylaşımla sağlanabileceğine dikkat çeken hikâye kahramanı Tuman Bey’in, günü geldiğinde nasıl bir ölümle karşılaştığı anlatılmıştır.
İsmi “Tarbagatay Ay, Altay Güneş idi” olan sıradaki hikâye, feci sayılabilecek bir ölümle birinin hayatına giren arabacı Devletkan Ata üzerine kurulmuştur. Doğu Türkistan’dan göçüp gelmiş Kazakların yaşadığı Altay Köyü sakini olan bu arabacı acaba kimdir? Hikâyenin sonuna kadar merak duygusunu dorukta tutan bir anlatımla karşımıza çıkan yazar, bizi geçmiş zamanlarda etkileyici bir yolculuğa çıkarmıştır.
Yürüyen Kum Çölü’nde geçen Baht Arama Yarışı’nı konu alan “Rüzgâr Eser, Ot Bükülür” adlı hikâyede İdikut ile Barçuk arasındaki yarış ve yarışın merak uyandıran gelişmeleri konu edilmiştir. Yedi kızı olan bir baba ve karşısında da yedi oğlu olan bir babanın yer aldığı çekişmede Barçuk ve İdikut’un Yürüyen Kum Çölü’nde yaşadıkları olaylar anlatılmıştır.
16. yüzyılda Apalaş Dağları eteklerinde geçen “Uzun Mavi Yol” isimli hikâyesinde yazar, okurlarını, dönemin bölgesel ritüellerinden biri olan Ergenliğe Geçiş Şenliklerine götürmüştür. Bu şenliklerde birbirinden farklı ve ilgi çekici sayısız yarış bulunduğundan söz eden yazar, bu sayısız farklı yarış içinde en farklı olanının yuvasından alınan kartal yavruları olduğunu anlatmıştır. Bu defa işler ters gitmiştir ve kartallar da yuvalarından alınan yavrularına karşılık insanlardan yeni doğan bir bebeği kaçırmıştır. Bu geleneksel yarışın sonu kim bilir nereye varmıştır?
Koskoca bir han ile bir çobanın diyaloğu üzerine kurulan “Aral, Altay” isimli son hikâyede varılan noktanın neresi olduğunu da sizin merakınıza bırakmak istiyorum. Sadece bu kitabı okuyanların bilebileceği bu son bölüm de bizi farklılaştırmış olsun.
Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında anlatıldığı üzere okunması gerekenler arasına girebilecek bir kitabı tanıtarak ilgi alanınızdaki kitaplar yelpazesine bir eser daha ekleyebildikse ne mutlu bize.
“Mahmut Yıldırım; Dede Korkut’un, Atsız’ın Türkçesiyle kaleme aldığı hikâyeleriyle sizi Türk dünyasının çeşitli coğrafyalarında dolaştırıyor. Akıcı üslubu, pırıl pırıl Türkçesiyle anlatılan mertlik ve yiğitlik örnekleri sizi Dede Korkut sıcaklığıyla sarıverecek ve kendinizi bir anda hikâyelerin içinde bulacaksınız.”
İyi okumalar dilerim…