24.09.2025

Afrika Türklerinin tarihî köklerine bakış: Afro-Türkler

Afrika kökenli Türkler veya Afro-Türkler, Osmanlı İmparatorluğu'na Afrika'dan köle olarak getirilen ya da kendi istekleriyle Anadolu'ya veya Kıbrıs'a gelerek yerleşen ve kökenlerini Afro-Abhazlar gibi Osmanlı köle ticaretine dayandıran Afrika Zanj kökenli Türk halkının torunlarıdır.


Tunus Türkleri

1534’te Barbaros tarafından fethedilerek Osmanlı hakimiyetine giren Tunus, 1535 yılında Şarlken tarafından geri alınmasından sonra 1574’e dek Hafsi Hanedanı’nın yönetiminde kalmıştır. 13 Eylül 1574’te Uluç Ali Reis ile Sinan Paşa’nın şehri ele geçirmesiyle birlikte Tunus’ta 1881’e kadar kesintisiz sürecek olan Osmanlı egemenliği başlamıştır. 1591’de gerçekleşen darbeyle birlikte yönetim dayıların eline geçmiş ve böylece Garp Ocaklarındaki ilk yerel otorite tesisi Tunus’ta gerçekleşmiştir.

1610-1637 yılları arasında Tunus dayısı olan Yusuf Dayı, 1613’te Korsika asıllı mühtedi bir köle olan Murad’ı bey olarak tayin etmiştir. İstanbul’dan kendisine beylerbeyilik ve paşalık unvanı verilmesiyle nüfuzunu artıran Murad Bey eyaletin idaresini kendisi hayattayken oğluna devredince Murâdîler adı verilen dönemi başlatmış oldu. XVIII. yüzyıl başlarına kadar hükümran olan Murâdîlerden sonra beylik 1705’ten itibaren Girit asıllı bir sipahi olan Hüseyin Bey’in soyundan gelenlerin eline geçti. Ailelerin eyalet yönetiminde yetki sahibi olmasıyla beylerbeyi tayininde aksamalar görüldü ve İstanbul, iktidarı elinde tutan aile fertlerinin görevlerini onaylamakla yetindi. Uzun yıllar süren beylerbeyi, dayı ve vatan beyleri mücadelesinden sonra Vatan beyi (Emîrü’l-Evtân) Hüseyin Bey’in dayılık ünvanını 1705’te tamamen kaldırmasıyla birlikte kendisine İstanbul’dan beylerbeyilik ünvanını tevcih ettirdi.  Böylelikle Tunus vatan beylerinin hâkimiyetine girmiş oldu. Bu dönemde Tunus eyaletinde tek yetkili Tunus beyi oldu; hem dayının görevlerini hem de Osmanlı Devleti adına İstanbul’dan gönderilen beylerbeyilerin sorumluluğunu tek başına üstlendi.

1881 tarihine kadar Osmanlı vassalı olarak devam eden Hüseynî Hanedanı bu tarihten sonra Fransız vassalı olarak varlığını 1957 yılına kadar sürdürmüştür. 1957’de bağımsız Tunus Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte beylik dönemi de tarihe karıştı.

Zaman içinde İstanbul ile iletişimin azalmasıyla Tunus, nispeten özerk bir yönetime geçmiş ve bu sayede yönetim kademesinde kendilerine yer bulamayan Kuloğulları eyalet idaresine verdikleri destek sebebiyle önemli kamu görevleri üstlenmişlerdir. Aynı şekilde Tunus’taki ıslahat hareketleri de Osmanlı Devleti’nden bağımsız ilerlemekteydi.

Tunus Türkleri, Tunus anayasasında tanımlanmış azınlıklardan biridir. Sayıları çeşitli kaynaklara göre 500 bin ila 2 milyon arasında değişmektedir. 2012’de, Tunus’taki Türk varlığı nedeniyle Türkçe, eğitim programına dahil edilmiştir. Bugün bile birçok Türk, başlangıçta önemli sayıda Türk soylu tüccarların yönlendirdiği Souq el-Trouk’ta (Türk Çarşısı) iktisadi faaliyetlerine devam etmektedir.

Tunus, Mehdiye, Hammamet ve Cerbe Adası’nda ağırlıklı olmak üzere yerleşmiş olan Tunus’taki Kuloğullarının Libya’daki Mısrata şehri gibi baskın güç olduğu şehir Mehdiye’dir. Ayrıca ülkenin kuzeyinde yer alan Hammam El Gezaz (Hammam Ghezèze), Arapçada “Oğuz hamamı” anlamına gelir ve bu yörede de yoğun bir şekilde Oğuz kökenli Türkler yaşamaktadır.

Güney Afrika’daki Osmanlı izleri

Güney Afrika’da yaklaşık 3.500 Türk yaşamaktadır. Güney Afrika’da Osmanlı ile bağlantılı az sayıda Türk kökenli kişi bulunmaktadır. Türkler, Güney Afrika’ya ilk olarak 19. yüzyılda yerleşmişlerdir. 1889 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Durban ve Johannesburg’a fahri konsolos göndermiştir.  19. yüzyılda Osmanlı’dan göç eden Müslümanlar, özellikle Cape Town’da Osmanlı halifeliğine bağlılıklarını sürdürmüştür. Nisan 1914’te Mehmet Remzi Bey, Johannesburg Osmanlı İmparatorluğu başkonsolosu olarak atanmış; 1916’da ölmüş ve Johannesburg’daki Braamfontein mezarlığına gömülmüştür. 21 Kasım 2011’de kalıntıları Johannesburg’daki Nizamiye Camii’ndeki bir anıt bahçesine nakledilmiştir. Bugün Cape Town’daki “Bo-Kaap” bölgesi, Osmanlı izleri taşıyan yerlerden biridir. 1861 yılında Osmanlı İmparatorluğu sömürge Güney Afrika ile ilişkiler kurmuştu. 1863 yılında Cape Kolonisi’nde yaşayan önemli sayıdaki Müslüman Cape Malay topluluğunun üyelerinin talebi üzerine, Osmanlı hükümeti Kürt kökenli Ebu Bekir Efendi’yi İslam’ı öğretmek, vaaz etmek ve Müslümanlar arasında dinî meseleleri çözmeye yardımcı olmak için Cape Town’a gönderdi. Onun soyundan gelenler hâlâ Güney Afrika’nın çeşitli yerlerinde yaşıyor.

1980’li yılların sonunda Türkiye ve Güney Afrika Cumhuriyeti bazı iş anlaşmaları imzalamıştır. 1980’li ve 1990’lı yıllar arasında Türk iş adamları tekstil, 2008 yılında enerji konularında Güney Afrika’ya yatırım yapmışlardır.

Afrika Asıllı Türkler (Afro-Türkler)

Afrika kökenli Türkler veya Afro-Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’na Afrika’dan köle olarak getirilen ya da kendi istekleriyle Anadolu’ya veya Kıbrıs’a gelerek yerleşen ve kökenlerini Afro-Abhazlar gibi Osmanlı köle ticaretine dayandıran Afrika Zanj kökenli Türk halkının torunlarıdır. Köle olarak getirilenlerin bir kısmı sonradan ülkelerine dönmüş, kalanları Ege ve Akdeniz bölgelerine yerleşerek tarım alanında çalışmış, köyler kurmuşlardır. Afro-Türk nüfusunun 5.000 ila 20.000 kişi arasında olduğu tahmin edilmektedir. Afro-Türkler, Anadolu Ajansı’na göre 2017 itibarıyla sayıları yaklaşık 1,5 milyon olan Türkiye’deki Afrikalı göçmenlerden farklıdır.

Osmanlı döneminde Nijer, Suudi Arabistan, Libya, Kenya ve Sudan’dan Afrika asıllılar, genellikle Zanzibar üzerinden Dalaman, Manavgat, Çukurova, Menderes ve Gediz ovasına getirilmişti. Bazı Afrika asıllılar ise 1923 Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi sırasında Girit’ten gelmiş, Ege bölgesine, çoğunlukla da İzmir’e yerleşmiştir. Ayvalıklı Afrika kökenliler Girit’ten gelen atalarının Yunanca konuştuğunu, Türkçe’yi sonradan öğrendiklerini söylemektedirler.

Kimi kaynaklarda 19. yüzyılda İzmir’in Sabırtaşı, Dolapkuyu, Tamaşalık, İkiçeşmelik ve Ballıkuyu gibi semtlerinde yoksul siyahi mahalleleri olduğundan söz edilmektedir. Ayrıca Manisa’nın Yarhasanlar Mahallesi’nde bir dönem yoğun bir şekilde siyahi nüfus olduğu bilinmektedir. Manisa ve İzmir’de Afrikalılara özgü bahar bayramının, ‘Dana Bayramı’ (Arap Bayramı, Arap Kabağı olarak da adlandırılmaktadır) adıyla 1880’lerden 1920’lerin sonuna kadar kutlandığı belirtilmiştir. Üç hafta süren kutlamalarda godyaların (Afrikalı topluluğun ileri gelenleri) topladığı parayla dana alınır ve Mayıs ayının ilk cumartesi günü kurban edilirdi. Günümüzde de bu kutlama sadece iki gün sürmekte ve artık kurban kesilmemektedir.

Afrika asıllı Türklerden yaşlı kuşak kendisini genelde “Arap” olarak tanımlarken kentte yaşayan genç kuşak ise “Afrika kökenli” demeyi tercih etmektedir. Sayıları yaklaşık 5.000 ila 20.000 arasındadır.

Tarihsel olarak, Siyah Türklerin ataları Zenci (diğer dillerde alternatif olarak Zanji veya Zangi olarak yazılır ) olarak adlandırılırdı; bu kelime Osmanlı döneminde, birçok Afro-Türk’ün atalarını takip ettiği Güneydoğu Afrika’nın Hint Okyanusu kıyısındaki tarihi coğrafi Zanj bölgesinin halkını tanımlamak için kullanılırdı. Diğer birçoğu ise 19. ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı Mısır Hidivliği tarafından kontrol edilen Sudan’dan geldi. Bazı Afro-Türkler atalarını günümüz Libya, Tunus ve Cezayir gibi Osmanlı Kuzey Afrika’sına dayandırırlar.

Birkaç yüzyıl önce başlayarak, genellikle Zanj’in tarihi bölgesindeki Zanzibar üzerinden ve Nijer, Arabistan, Libya, Kenya ve Sudan gibi yerlerden gelen bir dizi Afrikalı [ 5 ] , Dalaman, Menderes ve Gediz vadileri, Manavgat ve Çukurova’ya yerleşerek Osmanlı İmparatorluğu’na geldi . Sabırtaşı, Dolapkuyu, Tamaşalık, İkiçeşmelik ve Ballıkuyu gibi 19. yüzyıl İzmir’inin Afrika mahalleleri çağdaş kayıtlarda belirtilmektedir.

Bazıları 1923’te Yunanistan ve Türkiye arasındaki nüfus mübadelesinin ardından Girit’ten geldi. Ege kıyısına, çoğunlukla İzmir civarına yerleştiler. Ayvalık’taki Afrikalılar, Girit’ten gelen atalarının Türkiye’ye geldiklerinde Yunanca konuştuklarını ve daha sonra Türkçe öğrendiklerini beyan ediyorlar. Afrika kökenli Türklerin, Türkiye Cumhuriyetine katkıları Cihan Harbi ve İstiklal savaşıyla sınırlı değildir. Vatanın asil evlatları olarak her sahada Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmetleri olan Afro-Türkler biraz da Avrupa ülkelerindeki gibi ırkçı muamelelere maruz kalmadıkları için Türkiye’de sinemadan müziğe, askeriyeden ticarete her sahada kendilerini gösterebilmişlerdir. 1960’ların en nadide sinema sanatçılarından Zenciye Şirin, 1970lerin en iyi ses sanatçısı ödülü alan Esmeray veya 1980lerin Türkiye başpehlivanı seçilen Mustafa Yıldız gibi daha nice Afrika kökenli vatandaşımız, Türk toplumuna her bakımdan ayak uydurmuş ve ve çeşitli sahalarda hizmet etmişlerdir.

İzmir’de yaşayan Afro-Türkler, 1960’lara kadar geleneksel bahar festivali Dana Bayramı’nı (“Buzağı Festivali”) kutladılar. Dana Bayramı şu anda genç nesil Afro-Türkler arasında yeniden canlandırılıyor. Ege şiveleri ve tarihteki yerleriyle artık Anadolu’nun yerlileri olmuş olan Afro-Türklerin, Birinci Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı’ndaki katkıları ise Türk tarihinin şerefli sayfalarında yerini almıştır.

Birinci Cihan Harbinde Afro-Türkler

Şüphesiz Afro-Türklerin Birinci Dünya Savaşı’nda tam olarak ne kadar yekün teşkil ettiklerini bilmemize imkân yoktur. Fakat Afrika kökenli vatandaşlarımızdan Türk tarihine damga vurmuş belli başlı simaların Cihan Harbi’ndeki rollerini belgeler ışığında ortaya koymak mümkündür. Mesela, Arap Ali oğlu, Arap Ahmet oğlu, Arap Hacı Ahmet oğlu, Arap Hüseyin oğlu, Zenci Süleyman oğlu, Zenci Mesude oğlu ve daha nice Afrika kökenli Osmanlı vatandaşının Cihan Harbi’nde vatan müdafaasına katıldıklarɪ arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Bunların başında herhâlde Pilot Ahmet Ali Çelikten gelir. İzmir doğumlu olan Ahmet Ali önce Bahriye Nezaretine bağlı Tayyare okulunda okumuş ve Birinci Cihan Harbi’nde Berlin’de eğitim almıştı. Kardeşi Ali’yi Çanakkale Muharebesinde şehit vermişti. Pilot Ahmet Ali Çelikten’in etkin faaliyetleri Cihan Harbi’nden sonra Kurtuluş Savaşında da devam etmiştir. Birinci Cihan Harbinde başka bir kahraman Afro-Türk cesaretiyle ünlü Er Zenci İsmail’dir. Dönemin gazetelerinde Zenci İsmail diye geçen kahraman askerin düşmanın elinden bir makinalı tüfeği aldığı rapor edilmişti. Türk ordusunda Zenci İsmail gibi birçok Afrika kökenli asker bulunmaktaydı. Resimlerde benzer birçok Afro-Türk’ün Cihan harbine katıldıkları ve kahramanca savaştıkları anlaşılmaktadır. Cihan Harbinde dikkat çeken bir başka gelişme ise Afrika’nın önde gelen liderlerinden Sudanlı Zenci Musa veya Libyalı Şeyh Senusi’nin bizzat Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti yanında vazife almış olmalarıdır. Yine Darfur Hâkimi Ali Dinar’ın Cihat çağrısına uyup Sudan’da İngilizlerle girmiş olduğu mücadele birçok cephesiyle tarihe geçmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın belki Afro-Türklerin en önemli siması Piyade Yüzbaşı Dayı Mesut’tur. Dayı Mesut İstanbul’un işgalinde Karakol Cemiyeti ile hareket ederek Millî Mücadele döneminde büyük hizmetler yapmıştır.

Kurtuluş Savaşında Afro-Türkler

Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ve uygulamaya konulması ile birlikte İtilaf Devletleri işgallere başlamışlardı. Mütareke hükümlerine dayanarak yapılan bu işgaller neticesinde Rum ve Ermeni çeteleri de düşmanca bir faaliyet içerisine girerek Türk halkına saldırıyorlardı. O tarihlerde bazı vatanperver askerler tarafından kurulan Karakol Cemiyeti, öncelikle Rum ve Ermeni çetelerinin Türk halkına yaptığı zulümlerin önüne geçmek için kurulmuş ve bu doğrultuda çalışmalarını yürütmüştü. Karakol Cemiyeti adı altında faaliyet gösteren bu teşkilatta ayrıca Gebze mıntıkasında Afrika kökenli bir kahraman Piyade Yüzbaşı Dayı Mesut Bey (Gürbüz) bulunmaktaydı. Özellikle teşkilat olarak Karakol Cemiyeti, düşman işgali altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane sevk etmiştir. Yenibahçeli Şükrü Bey’e bağlı olarak, Kadıköy mıntıkasına Orhan Veysel, Gebze’ye Dayı Mesut (Gürbüz), Şile’ye Yusuf Ziya (Şahap), Kartal’a İhsan, Beykoz’a Murat (Korsan) ve Kefken’e de İpsiz Recep kumandan olmuştur. Menzil hattının kurulması işi ile birinci derecede Kadıköy’de inzibat zabiti olarak görev yapan Afrika kökenli Yüzbaşı Dayı Mesut ve Maltepe Endaht Mektebi’nden Yavuz Fehmi Bey ilgilenmekteydi. 1920 yılının 25 ve 26 Mayıs aylarında Hendek ve Düzce kontrol altına alınmış ve 27 Mayıs’ta Bahçecik’e girilirken Dayı Mesut da Kandıra’ya yönelmiş ve burayla irtibatı yeniden tesis etmişti. Durum giderek Kuvayı Milliye lehine dönerken İngilizler’in de Kuvayı İnzibatiye’ye inancı, söz konusu kuvvetler arasından Kuvayı Milliye’ye iltihakların artmasıyla sarsılmıştı. Kuvayı İnzibatiye’nin bir de topçu birliği bulunmaktaydı. Ayrıca Hereke ve Gebze’de Ermeni çeteler bulunmaktaydı. Buna karşı Millî Kuvvetler’in dağılımında, başına Süvari Kaymakamı Atıf Bey’in getirildiği 24. Fırka’nın 70. Alayı Solaklar mevkine, 143. Alay Hasanpaşa mevkine, Gökbayrak Milli Taburu Tepeköy mevkiine, Dayı Mesut’a bağlı kuvvetler Ağaköy mevkiine, Mülazım İbrahim Efendi komutasındaki süvari müfrezesi Yarımca üzerine, diğer müfrezeler Gebze ve Hereke’ye taarruz edecek şekilde yerleştirilmişlerdi. 14 Haziran sabahı Kuvayı İnzibatiye birlikleri İzmit- Sapanca yolu üzerinden taarruz için harekete geçtikleri sırada, Ali Fuat Paşa’nın emriyle aynı anda baskın şeklinde Kuvayı Milliye’nin taarruzu başladı. İstiklal Savaşı’nda Yüzbaşı Dayı Mesut’un hizmetleri son derece önemli olsa da ne yazık ki hâlen etraflıca ele alınmamıştır. Kurtuluş savaşının bir diğer önemli siması Afro-Türklerden Mavro Ali Osman Efe’ydi. Bergama’nın Alibey’li köyünden Arap Ali Osman Efe, 12 kişiden oluşan çetesiyle Yunanlılar arasında “Mavrolar” diye korku salmıştı. Cesaretiyle tanınan Arap Ali Osman Efe İzmir’in işgalinde milis kuvvetleriyle Yunan birliklerine baskınlar yapıp onları pusuya düşürmüştü. Bu sebeple Yunan birlikleri tarafından arandığı, hatta başına 300.000 drahmi ödül konduğu söylenir. Kuvay-i Milliye karargahından kendilerine katılmaları istenince Soma’ya giden Ali Efe, orada Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılması için gizli toplantılara katılmıştı. Bir gün Yunanlıların işgal ettiği Bölcek köyüne giderken köyde Yunanlılar tarafından Sarı Yüzbaşı diye çağrılan Giritli Rum askerlerle Yunanlılar pusuya yatmış intikam almak için Mavroları bekliyorlardı. Karşılıklı çatışmada Arap Ali Efe yaralanmış iki askeri de şehit olmuştu. Arap Ali Efe’nin öldüğünü zanneden diğer askerleri ise geri çekilmişlerdi. Ağır yaralanan Ali Efe, sürünerek bir mısır tarlasına girmiş, yaralı olduğu hâlde kendisini takip eden 3 Yunan askeriyle bir subayı öldürmüş ve kaçmayı başarmıştı. Arap Ali Efe, iyileştikten sonra 200 kişilik bir kuvvet toplayarak Balıkesir’ deki Yüzbaşı Kemal Bey’in emrine girmişti. Kuva-yı Milliye ordusunda Yunanlılara karşı verdiği hizmetler, daha sonra da devam etti. Kurtuluş Savaşından sonra Gazilik madalyasına layık görülerek mükafatlandırılmıştı. Söylentiye göre, pusudan hemen önce Bölcek köyünden yolda ihtiyar bir kadının buğday çuvalını zorla taşıdığını görünce Arap Ali Efe, ihtiyar kadının haline acıyıp “Ana, ben taşıyayım” demiş, heybeyi alıp yürürken ileride kendisine pusu kuran Yunan devriyesinin tuzağına düşmüştü. Kendini mısır tarlasına atan Ali Efe’nin kanına bulanmış buğdaylar toplanıp ve ekilmiş ama tarlanın o köşesinde boy veren buğdaylar diğerlerinden daha bereketli ve renkleri kırmızı olmuştu. Ali Efe’nin kanıyla boyanmış buğdaylar için yapılan güfte yıllar sonra bestelenmişti.

Kırmızı buğday ayrılmıyor kanından,

Can bulaşmış Ali Osman Efe’ nin canından,

Kurşun girmiş Efemin dört bir yanından…

1951 yılında Bergama’da ölen Afro-Türklerden İstiklal Harbi Gazisi Arap Ali Osman Efe Bergama şehir mezarlığına gömülmüştür. Mezar taşında korku nedir bilmez Alibeylili Osman Efe yazmaktadır.

KAYNAK:

Erdal Aksoy – Afro-Türkler: Etnik Köken ve Kimlik

Baba, A. (2020). Libya-Türkiye ilişkilerinin tarihi ve bugünü. Parlamento dergisi, 65, 42-49.

İzmir’de Yaşayan Afro Türkler : İlayda Vurucu, İlhan Çamiçi

İ. Gökalp ve F. Georgeon, Kemalizm ve İslam Dünyası, İst. 1990

Yücel Yiğit & Eyüp Şahin – Emniyetin afro Türk polisleri

Gilbert Sinoué, Kavalalı Mehmed Ali Paşa: Son Firavun, Çev. Ali Cevat Akkoyunlu

İlter, A. S. (1936).  Şimali Afrika’da Türkler (Cilt 1) (p.107). Vakit Gazete-Matbaa.

Ekmeleddin İhsanoğlu-Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları

Halim Gençoğlu, 2020, Türk Arşiv Kaynaklarında Türkiye-Afrika, s.411, Ankara, SY. yayınevi

Kavas, A. (2001). Kuzey Afrika’da bir Osmanlı nesli: Kuloğulları. Osmanlı araştırmaları dergisi, xxi(2001). 31-68.

Kaya İmrag-Osmanlı Libyası – Doğu Akdenizde Türk Hakimiyeti

Eriş, Eyüp. 2011. Kermeslerle Bergama Yakın Tarihi. Bergama, İzmir: Bergama Belediyesi

Koloğlu, O. (2011). Arap kaymakam. Aykırı Yayınları.

Ramazan Şeşen, Salahaddin’den Baybars’a Eyyubiler-Memlukler (1193-1260), İslam Kültür ve Tarihini Araştırma Vakfı (İSAR) Yayınları, İstanbul 2007.

Libya – Binbaşı Abdülvahid

Koray, E. (1980). Libya tarih ve kültür. Türk-Libya ilişkileri (ss.117-135) içinde. Türk-Libya Dostluk Derneği.

Libya Ve Tarih Boyunca Türk-Libya Dostluğu – Faiz Türkkan

Yüksel, M. (2016). Osmanlı son döneminde Trablusgarp vilayetinin sosyal ve ekonomik yapısı (1872-1911). [Basılmamış Yüksek Lisans Tezi]. Hitit Üniversitesi.

Orhan Koloğlu, 500 Years in Turkish-Libyan Relations, Ankara 2007

Hamdunallah Mustafa Hasan, “Dongola”, DİA, Cilt: 9, 1994

Yazar

Uğur Utkan

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.