Yükleniyor...
Milletler tarih boyunca yaşadıkları, yurt kurdukları toprakları kutsal olarak kabul etmiş ve bu toprakların başka milletlerin eline geçmesini önlemek üzere ordu kurarak yurtlarını savunmuşlardır. Tarihe bakıldığında milletler arasında çıkan savaşların en önemli sebeplerinden birinin milletlerin yaşadıkları toprakları başka milletlerin ele geçirme ve kendi topraklarına katma çabalarından kaynaklandığı görülmektedir. Milletlerin yaşadıkları toprakları koruma mücadelesi bizi vatan kavramına götürmektedir.
Arapça kökenli bir sözcük olan ve yerleşmek, ikamet etmek anlamına gelen vatan insanların üzerinde doğup büyüdüğü ve yaşadığı toprak parçasına verilen addır.
Bizim kaynaklarımızda başlangıçta “yurt”, “toprak”, “mülk”, “memalik-i mahrusa”, “memalik-i şahane” sözcükleriyle ifade edilen vatan, batı dillerinde “home”, “homeland”, “country”, “fatherland”, “motherland” sözcükleriyle tanımlanmaktadır[1].
Bu çalışmada vatan kavramının İslam dinindeki yeri, Osmanlı Devleti’nde ve Türklerde vatan kavramının ele alınış biçimi ve taşıdığı önem, Ziya Gökalp, Mehmet Akif Ersoy ve Atatürk’ün vatan anlayışları ve bazı çevrelerin vatanseverlik ve vatan kavramını yok etme çabaları ele alınarak incelenmiş ve sonuç bölümünde bütün bu bilgiler ışığında ulaşılan sonuçların değerlendirilmesi yapılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de vatan kelimesi anlamında “ed-dâr (yurt)” sözcüğü ile insanların yurt edinip yaşadığı yer anlamında “beled” sözcüğü ve sözcüğün çoğulu olan “bilâd” sözcüğü kullanılmıştır. Arapçada “ed-dar” sözcüğü ev, bina, yurt anlamına gelmekte olup çoğulu diyardır. Kur’an-ı Kerim’de ülke anlamında kullanılan “ed-dâr” ve “diyar” sözcükleri hem ahiret yurdu hem de dünya yurdu, ülke, vatan anlamı taşımaktadır[2].
İslam fıkıh âlimleri vatan sözcüğü konusunda bir diğer tasnif daha kullanmaktadır. Bu kapsamda Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan, Müslümanların güvenlik içinde yaşadıkları ve dinî vazifelerini özgürce yerine getirebildikleri topraklar Dar-ül İslam, Müslümanlarla aralarında sulh anlaşması bulunmayan gayr-ı Müslimlerin hâkimiyeti altında bulunan yerler ise Dar-ül harp olarak adlandırılmaktadır[3]. Bu konudaki tanımlamayı kendi siyasi ideolojileri doğrultusunda istismar eden bazı çevreler halkının çoğu Müslüman olan ülkelerdeki dinî uygulamaları yeterli görmediklerinde İslam ülkelerini de Dar-ül harp olarak adlandırma gafletine düşebilmektedir.
Oysa bir ülkeye ait bütün topraklar vatandır; vatanın birlik ve bütünlüğü esastır. O topraklar üzerinde yaşayan halk vatanını iç ve dış tehlikelere karşı korumakla yükümlüdür[4]. Nitekim “Hubbul vatan min el iman-Vatan sevgisi imandandır” ifadesi vatan topraklarını sevmeyen ve korumayan kimsenin imanının da olmayacağını veciz bir şekilde ifade etmektedir.
Bu kapsamda Kur’an-ı Kerim’de geçen “Allah yolunda ölenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler. Fakat siz onların hallerinden anlamazsınız”[5] ifadesindeki Allah yolunda ölmek sözcüğü aynı zamanda vatan topraklarını ve Allah’ın dinini korumak ve bu uğurda ölmek olarak algılanmakta ve Türkler savaşa “ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim” duygusuyla katılmaktadır.
Türklerdeki bu yüksek değeri bozmak isteyen devletler ve bazı sözde din adamları Türk milletinin dini duygularını istismar ederek Kuran-ı Kerim’de vatan sözcüğünün geçmediğini iddia ederek vatan sevgisinin yerine “seccademi serdiğim yer vatanımdır” şeklinde bir görüş yerleştirmeye ve Türkleri vatan sevgisinden uzaklaştırmaya çaba harcamaktadır. Oysa Kuran-ı Kerim’de başka bir birliğe katılarak tekrar düşmanla savaşma niyetiyle bir mevziden çekilenler hariç savaşırken düşmana arkasını dönerek vatan topraklarını terk edenlerin Allah’ın gazabına uğrayacakları bildirilmekte[6] ve birçok Ayette bunlara lanet edilmektedir[7].
Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifinde geçen “İki gözü cehennem ateşi yakmayacaktır. Bunlardan birisi; Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri ise; Allah yolunda sınırlarında nöbet bekleyerek geceyi geçiren gözdür”[8] ifadesi de İslam dininde vatanın kutsallığına ve vatan savunmasına verilen önemi göstermektedir.
Yani vatan sevgisi bazılarının iddialarının aksine İslam dininin de gereğidir ve vatanın savunulması Allah’ın ve peygamberinin emridir. Türkiye üzerinde emeli olan ülkelerin ve bunların işbirlikçiliğini yapan din adamı kisveli bazı hainlerin İslam’da vatan kavramının olmadığına ilişkin saptırmalarına karşı Türk milletinin uyanık olması ve “ibadetimi yaptığım yer vatandır” şeklindeki yanlış tanımlamaların vatan sevgisini yok etmek için kullanıldığını algılaması önem taşımaktadır.
Osmanlı Türklerinde ordular nerelere kadar uzanmışsa, vatan orasıydı. Yani Vatan, ordularımızın kapsadığı, çevrelediği yerdi[9]. 1860’dan sonra vatan kavramını Türk milletini birleştirici bir unsur olarak kullanan Namık Kemal’in vatan şiirlerinde de vatan, ordularımızın çevrelediği topraklar olarak ifade edilmiştir[10].
Orduların ele geçirdiği topraklar ise devlete aitti[11]. Bu kapsamda Osmanlı Devleti ele geçirdiği topraklara ülkenin iç bölgelerinden getirdiği silahlı yürük ailelerini yerleştirerek ele geçirilen toprakların vatanın birer parçası haline gelmesini kolaylaştırmaya özen gösterirdi. Bu ailelere Evlad-ı Fatihan adı verilirdi[12]. Mustafa Kemal Atatürk’ün de hem anne, hem de baba tarafı Rumeli’nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu’nun Konya/Karaman bölgesinden göçürülüp bu topraklarda iskân edilen, Türk soyundan gelen Evlad-ı Fatihan’dı[13].
Vatan şairi Namık Kemal’in vatanın kurtarılması için yaptığı çağrıyı ataları Evlad-ı Fatihan olan Mustafa Kemal Atatürk Büyük Millet Meclisinin 13 Ocak 1921 tarihli oturumunda “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” sözleriyle yanıtlamıştır.
Her millet tarafından kullanılan vatan sözcüğü Türk milleti için diğer milletlerden farklı ve daha kapsamlı bir anlam taşımaktadır.
Türk Milleti için vatan, sadece karnını doyurduğu bir toprak parçası değil, atalarından kendisine miras kalmış mukaddes bir yadigâr, ecdadının şehit kanı pahasına korunabilmiş kutlu bir varlık, toprak altındaki ve üstündeki tarihi zenginliklerini, Türk kültür ürünlerini sinesinde saklayan bir hazinedir[14]. Bu yönüyle Türkler için vatan gerekirse uğruna can verilecek toprak parçasıdır[15]. Bu hususu şair Mithat Cemal Kutay “On Beş Yılı Karşılarken” adlı şiirinde şu satırlarla açıklamaktadır:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Türklerde vatan fikri ve vatanseverlik duygusu tarihin çok eski çağlarında teşekkül etmiştir. “Tunguzlar” Hun Devleti hakanı Mete Han’dan çorak bir arazi parçasını istediğinde hakanın cevabı şu olmuştur: “At ile hatun kendi şahsi malımdı, onları bu sebeple verdim. Toprak ise devletin malıdır. Devletin malını başkasına kim verebilir[16]?
Vatan, milletin maneviyatı ve mukaddesatı, hatıraları ve idealleri, milli kültürle kaynaşmış, geçmişi ve geleceği ile birleşmiş coğrafya demektir. Alınması ve korunması için milletin uğrunda kan akıttığı, seve seve canını verdiği topraktır. Milleti yalnız geçmişinde değil, geleceğinde de birleştiren bir unsurdur. Coğrafyayı millileştirmede Türk milleti kendine has bir deha göstermiş, gittiği her yere kendi maneviyatını, kültürünü ve imanını katarak vatan yaptığı toprakların hepsini sevmiş, sömürgeci zihniyetle gitmediği için yaşadığı her yerde vatan diye yaşamış, çekilmek zorunda kaldığı her karış toprağın bedelini, alırken olduğu gibi, kanı ve canı ile ödemiştir[17].
Ziya Gökalp; milliyetçi çevrelerde büyük bir tesir uyandıran 22 Şubat 1910’da yayımladığı Turan manzumesinin aşağıda belirtilen son iki mısraında Türk aydınlarının gönlüne, sınırlan kasten belirsiz bırakılmış yeni bir vatan kavramını koymuştur[18]:
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan”
Ziya Gökalp 1918’de “Yeni Hayat” adlı kitabında yayımladığı “Vatan” manzumesinde, Türkiye sınırları dışındaki eski, yeni kaybedilmiş ülkeleri, bunların hepsinin ve hepsi üzerindeki Türklerin bir araya gelmesiyle gerçekleşecek olan Turan mefkûresini bir tarafa bırakarak yeni vatan kavramını sınırları içinde dil, din, ülkü birliği içindeki milletin milli hedeflere sahip olduğu bir yurt olarak tarif etmiştir:
VATAN
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur
Küçük; büyük, herkes bilir buyruğunu Huda’nın
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın
Bir ülke ki, toprağında başka ilin gözü yok
Her ferdinde mefkûre bir, lisan, adet, din birdir
Mebusanı temiz, orda boşaların sözü yok
Hududunda evlatları seve seve can verir
Ey Türkoğlu, iste senin orasıdır vatanın
Bir ülke ki, çarşısında dönen bütün sermaye
Sanatına yol gösteren ilim ile fen Türk’ündür
Hirfetleri birbirini daim eder himaye
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk’ündür
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın
Ziya Gökalp’e göre, büyük milletlerden her biri medeniyetin özel bir sahasında en yüksek noktaya çıkmıştır. Türklerin yükseldikleri nokta ise ahlâkta birinciliktir. Türk tarihi baştanbaşa ahlâkla faziletlerin bir sergisidir. Türklerin çeşitli ahlâk dairelerine giren mefkûrelerden biri de vatani ahlâktır[19]. Vatanî ahlâkımız kuvvetli bulunmazsa, ne istiklâlimizi, ne hürriyetimizi, ne de vatanımızın bütünlüğünü koruyabiliriz. O halde Türk milleti, her şeyden çok millet ve vatan mefkûrelerine kıymet vermelidir[20].
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy da İstiklâl Marşımızda vatanın ve vatan savunmasının önemini aşağıdaki dizelerde en anlamlı şekilde vurgulamıştır:
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı;
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Yukarıdaki dizelerde anlatıldığı üzere Çanakkale’de, İstiklâl Harbinde gözünü kırpmadan şehadete koşanların ölümü göze almalarını sağlayan güç vatan sevgisi ve vatanı savunurken ölenlere müjdelenen şehitlik mertebesidir.
Atatürk’ü büyük yapan ve onu muvaffak kılan en önemli iki unsur vatan mefhumu ve millet sevgisidir[21].
Mustafa Kemal Atatürk vatan savunmasının bir görev olduğunu ve bu görevin Türk milleti tarafından yerine getirilmesi gerektiğini 22 Haziran 1919’da yayımladığı Amasya Tamiminde aşağıdaki şekilde ifade etmiştir:
“Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi âdeta yok olmuş göstermektedir. Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”[22].
Atatürk 23 Temmuz 1919’da başlayan ve 7 Ağustos’a kadar devam eden Erzurum Kongresi’nde de “Milli hudutlar dâhilinde vatan bir küldür (bütündür)” ifadesini kullanmış ve Kongre Bildirisinin 6. Maddesinde yer alan bu ifade ile vatan topraklarını Türk milletine emanet etmiştir[23].
Mustafa Kemal Atatürk büyük taarruz sonrasında 31 Ağustos 1922 sabahı savaş alanını gezerken Kızıltaş deresindeki binlerce ölüyü görüp, yaralıların iniltilerini işittikten sonra etrafındaki görgü tanıklarının ifadelerine göre ellerini göğe açarak Fatiha Suresini okumuş ve şu şekilde dua etmiştir: “Ya Rab, bana suç yazma, beni ölenlerin sorumlusu yapma. Yunanlılar yurduma (vatanıma) girdi. Milletimin namusuna saldırdı. Türklüğü ve Müslümanlığı yok etmek istediler. Yurdumu kurtarmak için bu savaşı yaptırdım. Beni istilacı kumandanlarla bir tutma. Türk milletinin kurtuluş savaşından, dökülen kanlardan dolayı affet”[24].
Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı yıllarında sıkça ziyaret ettiği Konya Yetimler Yurdundaki çocuklardan vatanın kurtuluşu için dua itmelerini istemiş ve yurttaki çocuklar her gece vatanın kurtuluşu için dua etmeyi alışkanlık haline getirmişti. Savaşın sonlarına doğru Atatürk tekrar yurda geldiğinde “Dualarınız kabul oldu çocuklar. Vatanımız kurtuluyor” demiştir[25].
Atatürk’ün vatan topraklarına verdiği önem 1930 yılında bir ölüm haberi karşısında Afet İnan’a yazdırdığı aşağıdaki sözlerde de veciz şekilde ifade edilmiştir;
“Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster” [26].
Atatürk’ün İstiklâl Harbi sırasındaki aşağıdaki direktifi de vatan uğrunda ölmenin kutsal bir görev olduğunun ifadesidir:
“Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur”[27].
Yukarıda verilen tüm misaller Atatürk’ün vatan kavramını her şeyden üstün tuttuğunu ve vatan savunmasının Türk milletine görev olarak yüklendiğini her vesile ile vurguladığını göstermektedir.
Vatan kavramının ortaya çıkardığı bir diğer kavram vatanseverliktir. Vatan ideali olarak adlandırılan vatanseverlik tarihin her devrinde ve her millet için en üstün faziletlerden biri olmuştur. Vatana ihanet ise, her devrin ve her milletin en çok kınayıp lanetlediği, en şiddetli cezalara layık ve müstahak gördüğü ağır bir suç ve kesin bir beşeri alçaklıktır[28].
Ancak son yıllarda vatan kavramının algılanmasında önemli bir kırılma yaşanmaktadır. Ne hikmetse bazı çevreler ve devlet adamları tarafından sadece ülkenin sahip olduğu kara parçaları vatan olarak algılanmakta ve vatanın önemli bir bölümünü teşkil eden denizler, karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeler ile bu denizler üzerindeki adalar ve bunların kara suları ve üzerlerindeki hava sahaları görmezden gelinmektedir. Yunanistan Lozan Antlaşmasına aykırı olarak Ege denizindeki adaları silahlandırmış ve 2004 yılından başlayarak Türkiye’nin vatan toprakları içinde yer alan adaları* işgal etmeye ve bu adalara askeri yığınak yapmaya başlamıştır[29]. Yunanistan’ın Türkiye’nin vatan topraklarını işgaline karşı sessiz kalınması bu ülkenin sayıları 152’ye varan adaları da zamana yayarak işgal etmesine zemin hazırlamakta ve Ege denizinde iki ülke arasında var olan sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Yunanistan’ın söz konusu uygulamaları Türk vatanına yönelik tehditlerin denizlerden itibaren karşılanması imkânlarını da sınırlandırmakta ve kara suları, hava sahası, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge haklarını fiilen ortadan kaldırmaktadır[30].
Jeopolitik teoriler arasında yer alan Alfred Thayer Mahan’ın “denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur”[31] teorisi ve Seversky’nin “ havaya hâkim olan dünyaya hâkim olur” teorisi[32] ve diğer jeopolitik teorilerin tamamında üç tarafı denizle çevrili bulunan, Asya ve Avrupa’yı ayıran boğazlara sahip olan Türkiye’nin dünyanın kalpgâhında[33] yer aldığı görülmektedir.
Bu kapsamda tarih boyunca dünya hâkimiyetine oynayan ülkelerin iştahını kabartan ve bu ülkeler tarafından ele geçirilmeye veya kontrol edilmeye çalışılan Türkiye’nin deniz hâkimiyet alanlarının ve bu alanlar üzerinde yer alan adaların, bunlara ait karasularının ve üzerlerindeki hava sahalarının da vatan toprakları içinde yer aldığı ve söz konusu alanların korunmasının ulusal hak ve menfaatlerimizin ve vatan savunmasının bir gereği olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Tarih boyunca her milletin korumaya özen gösterdiği vatan Türklerde diğer milletlere göre çok daha büyük bir önem taşımakta ve iman ve namus kavramları ile bütünleşmektedir. Bu kapsamda vatan sevgisi en yüce duygu, vatana ihanet ise en ağır suç olarak kabul edilmektedir. Tarihin her döneminde vatanın korunmasını en önemli bir görev olarak kabul eden Türkler vatan savunmasının kutsallığı ve vatanını savunurken ölenlerin şehitlik makamına yükseleceği inancıyla savaşlarda gözünü kırpmadan ölüme atılabilmektedir. Türk milletinin bu önemli özelliğini çok iyi bilen yabancı devletler bazı sözde din adamlarını devşirerek vatan kavramının öneminin olmadığı inancını yaymaya ve Türk milletinde hakîm olan vatan sevgisini zayıflatmaya çalışmaktadır. Türk milletini vatan sevgisinden soyutlamaya çalışan çevrelerle mücadele etmek ve Türk milletini ve özellikle yeni yetişen nesilleri vatan sevgisinin önemi ve bu sevgiyi zayıflatmaya çalışanların oyunları konusunda bilinçlendirmek Türkiye Cumhuriyetini idare eden kadrolara önemli görevler yüklemektedir.
Diğer yandan vatan kavramı sadece ülkenin sahip olduğu ana kara parçasından ibaret değildir. Ana kara parçasının etrafındaki denizler ve karasuları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölgeler ve bu denizler üzerindeki adalar ve bunların kara suları ile üzerlerindeki hava sahaları da vatanın önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu nedenle vatan kavramı öğretisinde Türkiye’nin dünyanın kalpgâhında yer aldığı ve denizlerin, adaların ve bunların üzerindeki hava sahalarının da vatan kavramının bir parçasını teşkil ettiği yeni nesle öğretilmeli ve denizler, adalar, kara sularımız, kıta sahanlığımız, münhasır ekonomik bölgelerimiz ve bunlar üzerindeki hava sahalarımıza ait hak ve menfaatlerimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim kadroları tarafından titizlikle korunmalıdır.
Mehmet Akif Ersoy’un “Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak” adlı şiirinde yazdığı “Sahipsiz olan memleketin batması haktır, sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” ifadesi tarih boyunca vatana ve vatan sevgisine çok büyük önem veren Türk milleti için daima yol gösterici olmalıdır.
KAYNAKLAR
Amasya Tamimi, 21-22 Haziran 1919, http://www.ataturk.net/mmuc/amasya.html
Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, Cilt 20, Nutuk II (1927), İstanbul, 2007
Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam: Mustafa Kemal 1919-1922, Cilt 2, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006
Banarlı, Nihat Sami, Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt 2
Çetintürk, Salahâddin, Osmanlı İmparatorluğunda Yürük Sınıfı ve Hukuki Statüleri, Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara, 1943
Furkan, M. Ali, İslam’da Vatan Anlayışı, Genç Birikim Dergisi, 25 Ocak 2017
Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları
Ilgaz, Hasene, Okuduklarım, Gördüklerim, Yazdıklarım, İstanbul, 1991
İnan, Afet, Atatürk‘te Vatan Mefhumu ve Millet Sevgisi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, VII. Cilt, 4. Sayı, Aralık 1949
İşcan, İsmail Hakkı, Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2 (Yaz 2004)
Karaman, Hayrettin, Müslümanın Vatanı
Keskin, Mustafa, Ziya Gökalp’te Vatan Kavramı, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, 1991
Küt, İsmet, Anılarıyla Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul, 1971
Meydan, Sinan, Atatürk ile Allah Arasında, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2013
Ogel, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Cilt 2
Sarı, İbrahim, Her Şey Vatan İçin, Nokta E Kitap, 1. Baskı, Antalya, 2016
Şimşek, İlknur, Türkiye ’ nin Jeopolitik Önemi; Köprü mü , Kanat mı, Merkez mi ?
Takan, Ahmet, Aydın’da Dalgalanan Yunan Bayrağı!, Yeniçağ, 15.02.2017
Taşcıoğlu, Ömer Lütfi, Milli Güvenlik Konsepti ve Milli Güvenliğin Türkiye ve Diğer Devletler Açısından Önemi, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 67, Mart 2018
Tırmizî, Fezâilu’l-Cihâd, Bab 12, IV
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I. Cilt, 6. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995
Yeni Türk Ansiklopedisi, Cilt 12
Yıldız, Musa( Doç. Dr.), Vatan Sevgisi, Diyanet Aylık Dergi, Sayı 42-43, Ankara, 2006
[1] Mustafa Keskin, Ziya Gökalp’te Vatan Kavramı, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 1, Sayı 4, 1991, s.442
[2] Türkiye İslam Ansiklopedisi, Cilt 42, İstanbul, 1988, s.563
[3] M. Ali Furkan, İslam’da Vatan Anlayışı, Genç Birikim Dergisi, 25 Ocak 2017
[4] Hayrettin Karaman, Müslümanın Vatanı
[5] Bakara Suresi 154. Ayet
[6] Enfal Suresi 15-16. Ayetler
[7] Tevbe Suresi 40-57, 81. Ayetler, Ahzap Suresi 9-20. Ayetler
[8] Doç. Dr. Musa Yıldız, Vatan Sevgisi, Diyanet Aylık Dergi, Sayı 42-43, Ankara, 2006, s.185 ; Tırmizî, Fezâilu’l-Cihâd, Bab 12, IV, s. 175
[9] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam: Mustafa Kemal 1919-1922, Cilt II, Remzi Kitabevi. İstanbul, 2006, s. 398
[10] Aydemir, age, s.398
[11] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. Cilt, 6. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s.506
[12] Salahâddin Çetintürk, Osmanlı İmparatorluğunda Yürük Sınıfı ve Hukuki Statüleri, Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara, 1943, s. 115
[14] Türklerde Vatan Anlayışı, http://www.akintarih.com/yazilar/vatananlayisi.html , İndirme Tarihi:23.07.2017
[15] İbrahim Sarı, Her Şey Vatan İçin, Nokta E Kitap, 1. Baskı, Antalya, 2016, Önsöz
[16] Keskin, agm, s.444; Ogel, Bahaeddin: Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Cilt 2, s.49
[17] Keskin, agm, s.445; Yeni Türk Ansiklopedisi, Cilt 12, s. 4600
[18] Nihat Sami Banarlı, Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt, 2, s. 1110
[19] Keskin, agm, s. 451
[20] Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 156.
[21] Afet İnan, Atatürk‘te Vatan Mefhumu ve Millet Sevgisi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, VII. Cilt, 4. Sayı, Aralık 1949, s. 507
[22] Amasya Tamimi, 21-22 Haziran 1919, http://www.ataturk.net/mmuc/amasya.html
[23] İnan, agm, s.508
[24] Sinan Meydan, Atatürk ile Allah Arasında, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2013, s.251-252
[25] Meydan, age, s.253; İsmet Küt, Anılarıyla Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul, 1971, s.13-17; Hasene Ilgaz, Okuduklarım, Gördüklerim, Yazdıklarım, İstanbul, 1991, s.110
[26] İnan, agm, s.509
[27] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, Cilt 20, Nutuk II (1927), İstanbul, 2007, s.151
[28] Yeni Türk Ansiklopedisi, Cilt 12, s. 4599
* Ege’de Türkiye’ye ait adaların toplam sayısı 152 olup Yunanistan 2004-2017 yılları arasında bunlardan 18 ada ile 1 kayalığı zamana yayarak işgal etmiştir. Detay için Bakınız: Ergun Mengi, Türkiye’nin Ege’deki Gri Adalar Yaklaşımının Hukuki Altyapısı, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 11 Temmuz 2016.
[29] Ahmet Takan, Aydın’da Dalgalanan Yunan Bayrağı!, Yeniçağ, 15.02.2017
[30] Ömer Lütfi Taşcıoğlu, Milli Güvenlik Konsepti ve Milli Güvenliğin Türkiye ve Diğer Devletler Açısından Önemi, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 67, Mart 2018, s. 39
[31] İsmail Hakkı İşcan, Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2 (Yaz 2004), s. 65.
[32] İşcan, agm, s. 67
[33] İlknur Şimşek, Türkiye ’ nin Jeopolitik Önemi; Köprü mü , Kanat mı, Merkez mi ?