Yükleniyor...
Bütün dünyayla birlikte ülkemizde de yaklaşık 1 yıldır Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Korona Virüsü salgınına karşı büyük bir mücadele verilmektedir.
Korona Virüsü salgınının hangi tarihte kontrol altına alınacağı, hastalığa karşı etkin bir tedavi geliştirilip geliştirilemeyeceği dahi meçhuldür. Buna rağmen dünyanın geri kalanı ve ülkemizde sosyal izolasyon, olağanüstü hâl, sokağa çıkma yasağı, çalışma saatleri ve personel sayısının kısıtlanması gibi çok ciddi tedbirler uygulanarak Korona Virüsünün yayılmasına mani olmaya gayret edilmektedir. Virüs ortaya çıktığından itibaren 4-5 ay geçmesine rağmen dünya çapında öyle etkili olmuştur ki insanlık tarihinin, salgın öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılacağını ifade etmenin hiç de abartı sayılmayacağı kanaatindeyiz.
Virüsün hâlihazırda aşısının olmaması ve tedavi için de bir ilacının bulunmaması onu gayet tehlikeli bir hale getirmiştir. Bundan ötürü ceza hukuku açısından da suç oluşturabilecek fiillerin nesnesi haline geldiği kanaatindeyiz.
Böyle bir olay esasında ülkemizde de yaşanmıştır. Umre’den dönen vatandaşlarımız bir yurtta karantina altına alınmıştır. Kısa müddet sonra karantina bölgesini terk etmek isteyen vatandaşlarımıza güvenlik güçleri müdahale etmiş, umreden dönen karantinadaki vatandaşlarımız ile güvenlik güçleri arasında arbede yaşanmıştır. İşte bu arbede esnasında bir vatandaşımız karşısında bulunan polis memurunun suratına tükürmüş ve “Ben hastaysam sen de hasta ol!” demiştir[1]
İşte bu fiil esasında doğrudan doğruya ceza yargılamasının konusu olabilecek bir harekettir. Zira bu vatandaşımız bilerek ve isteyerek karşısındakine zarar vermek üzere bir hareket gerçekleştirmiştir. Bunun neticesinde o polis memuru virüsü kapsa ve buna bağlı olarak vefat etse ya da vücudunda kalıcı bir rahatsızlık kalsa virüsü kasten polis memuruna bulaştıran vatandaşımızın cezai sorumluluğu doğacak mıdır?
Yine geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu yaptığı açıklamada: “Pozitif olan bir vatandaşın bilerek ve isteyerek izolasyonu terk edip sokağa çıkması ‘taksirle adam öldürme’ suçudur.” demiştir.[2]
Çerçeveyi sadece bu olaylara indirgememek de gereklidir. Örneğin virüsü kaptığının farkında olmayan kimse bir başkasına bulaştırsa ya da kişi virüsü kaptığını bilmesine rağmen gerekli tedbirleri almadan başkasına bulaştırsa ceza hukuku bakımından durumun ne olacağı elbette ki merak konusudur.
Kasten ya da taksirle başkasına Korona Virüsü bulaştırmanın cezai bir yaptırımının olup olmadığını incelemeden önce bir hususun altını çizmekte fayda var. O da virüsün bulaşması meselesinin kesin farz edilmesi. Şöyle ki maddi olarak virüsün şikayet edilen kişiden alınmış olmasının şüpheye yer bırakmayacak ölçüde aydınlatılmış olması gereklidir. Zira günlük yaşantımız esnasında bu virüsü sayısız bulaştırıcıdan kapma ihtimalimiz bulunmaktadır. Onun için aşağıda yapacağımız izahlarda Korona Virüsünü bulaştıran kişide şüphe olmadığını farz etmekteyiz.
Türk Ceza Kanunu yaralama ile ilgili maddeleri şu şekildedir: “Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Olayı madde metnine uyarlarsak bir başka kişiye kasten bu virüsün bulaştırılması hâlinde kasten yaralama suçunun oluşabileceği görülmektedir. Zira Korona Virüsü yukarıdaki kanun maddesinde tasvir edilen neticeleri sağlamaktadır.
Bunun haricinde başkasına kasten Korona Virüsü bulaştırma fiilinin neticesi sebebiyle, ağırlaşmış kasten yaralama suçunu oluşturması da gayet mümkündür.[3] Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar, Türk Ceza Kanununun 23. maddesinde kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet veren fiiller şeklinde tanımlanmaktadır. Yani virüsün bulaşması neticesinde örneğin akciğerlerde kalıcı bir rahatsızlık meydana gelmesi halinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış bir kasten yaralama suçunun oluşacağı kanaatindeyiz. Zira bu durumda Türk Ceza Kanununun 87. Maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun 1-a bendinde belirtilen kişinin duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına şeklindeki suçun oluştuğu görülecektir.
Kasıt haricinde taksirle de bu suçun işlenebileceği kanaatindeyiz. Korona Virüsü olduğunu bilmesine rağmen başkasına bulaştırmak için gerekli tedbirleri almayan birisinin virüsü başkasına bulaştırma kastı olmasa dahi cezai sorumluluğunun olacağı kanaatindeyiz. Bu durumda elbette ki virüsü bulaştıran enfekte kişinin, bulaştırdığı kişinin hasta olmasını ya da ölmesini isteme kastı bulunmamaktadır. Bunun yerine kişinin gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü göstermemesi neticesinde suç teşkil eden bir davranışın kanundaki tanımının neticesinin öngörülemeyerek gerçekleşmesi söz konusudur.
Buraya kadar yaralama bakımından Korona Virüsünün kasten ya da taksirle bulaştırılması durumunu ele aldık. Bunun yanı sıra bir de öldürmek kastıyla bulaştırma hali de söz konusu olabilir. Genel bilgilerimiz çerçevesinde Korona Virüsünün tek başına kişiyi öldürmediği, kişinin başka bir hastalığının olması, 65 yaşın üzerinde olması durumlarında virüsün ölümcül etkisinin ortaya çıktığı ya da bu ölümcül etkinin arttığı bilinmektedir. Bu bilgilere kısa sürede toplumun tamamı vâkıf olmuştur. Şu hâlde öldürme kastıyla da başkasına virüs bulaştırılmasının mümkün olduğu, bu durumda ise adam öldürme suçunun oluşacağı kanaatindeyiz.
Buradan sonra Ozan Ercan Taşkın’ın müracaat ettiğimiz makalesindeki[4] AİDS hastalığının bulaştırılması ile ilgili hazırladığı basit ve anlaşılır şema ile başkasına kasten veya taksirle Korona Virüsü bulaştırma fiilinin ceza hukuku bakımından sorumluluk durumlarını göstermek istiyoruz.
Ceza hukuku bakımından sorumluluğun kabul edilememesi için;
Ceza hukuku bakımından sorumluluğun kabul edilebilmesi için;
Yargıtay’ın da bu husus ile ilgili bir kararına değinmek istiyoruz. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2002/3171 Esas, 2002/3584 Karar ve 15/10/2002 tarihli bir kararında : “…Mağdur S.’ye uygulanan testler sonucu (HIV 1-2) AİDS hastalığına yakalandığının anlaşılması karşısında, bu hastalığın kesin veya muhtemel olarak iyileşmesinin mümkün olup olmadığı, hastalığın süreklilik gösterip göstermediği hususlarında Adli Tıp ihtisas Kurullarından rapor alınması ve sonuca göre HIV-AIDS hastalığına askerliği sürecinde yakalandığını bilen ve bu durumu açıklamayarak mağdur S. ile evlenip cinsel ilişkileri sonucu onun hastalığa yakalanmasına bilinçle neden olmuş bulunan sanığın eyleminin; TCK’nun 456/3 maddesine uyup uymadığının tartışılması gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması…, …yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”[5] Demek suretiyle söz konusu fiilin Türk Ceza Kanunu bakımından suç olarak değerlendirilip değerlendirilmemesinde tıp biliminden faydalanılmasını gerektiğine işaret etmiştir.
Bu Yargıtay kararının Korona Virüsü bakımından da aynı şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira yukarıda izah ettiğimiz durumların tamamında yargılama müddetince hastalığın bulaşan kişide ölümü meydana getirip getirmediği, iyileşmesinin mümkün olup olmadığı, bulaşma şekli gibi hususların tamamında tıp bilimi ceza yargılamasının neticesine etki edecektir.
Ozan Ercan Taşkın, Korunma Tedbiri Alınmaksızın Gerçekleşen Cinsel İlişki Yoluyla Hıv Virüsünün Bulaştırılmasında Manevi Unsurun Belirlenmesi Sorunu, TBB Dergisi, Sayı 79, 2008
Yargı Kararları
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2002/3171 Esas, 2002/3584 Karar ve 15/10/2002 tarihli kararı
[1] (https://www.ortadogugazetesi.com/yasam/karantinadan-kacmaya-calisirken-polisin-yuzune-tukurdu-ben-h13153.html, 28/03/2020, Çevrimiçi)
[2] https://tr.sputniknews.com/turkiye/202009171042869963-diyarbakir-valisi-karaloglu-izolasyonu-ihlal-etmek-taksirle-adam-oldurme-sucudur/, 19/09/2020 (Çevrimiçi)
[3] Ozan Ercan Taşkın, Korunma Tedbiri Alınmaksızın Gerçekleşen Cinsel İlişki Yoluyla Hıv Virüsünün Bulaştırılmasında Manevi Unsurun Belirlenmesi Sorunu, TBB Dergisi, Sayı 79, s.61, 2008.
[4] A.g.e., s. 70-71, 2008.
[5] Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2002/3171 Esas, 2002/3584 Karar ve 15/10/2002 tarihli kararı, NEO Bilisim Yazilim, Donananim ve Internet Hizmetleri.