09.02.2025

Çok barolu düzen vatandaşa zarar verir

Her konuda olduğu gibi maalesef çok barolu düzen konusunda da vatandaşımız araştırmadan, alınan kararın ne getirip ne götüreceğini bilmeden; dürtü haline gelmiş olan iktidar savunuculuğu ile hareket ettiğinden başına ne işler açacağını bilmiyor.


Avukatlık Kanunu’ nda değişiklik yapılması, aniden, Türkiye gündemine giren hadiselerden bir tanesidir. Türkiye’de neredeyse her konu ya da değişiklik gibi bu değişiklik de ehillerince yeteri kadar tartışılmadan gerçekleştirilmiştir. 15 Temmuz 2020 Çarşamba günü, Avukatlık Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[1]

Bu yazının yayımlandığı tarihte Türkiye Barolar Birliği de değişikliğin uygulanması amacıyla kısa adı UHAP olan (Ulusal Hukuk Ağı Projesi) çevrim içi baro otomasyon sistemi üzerinden, çok barolu müracaatlar için kabul bölümü oluşturmuştur.

Dolayısıyla şu anda her yenilikte olduğu gibi çok barolu düzene doğru koşar adım ilerlemekteyiz.

İktidar partisi bu değişikliği de seçmenine, muhalefet karşısında elde ettiği, başarı gibi sunarken sade vatandaş partiler üzerinden verdiği yetersiz tepkiyle, durumu tam kavrayamadığını gözler önüne serdi.

Vatandaş iktidar partiliyse bunu bir zafer olarak gördü, muhalif partiliyse yeni bir kayıp olarak hazmetmeye çalıştı.

Barosunun mevcuduna bakmaksızın Türkiye’ nin her yerinden baro başkanları ve avukatlar değişiklikten önce yürüyüş yaptılar. Ancak muhalefet yine yetersiz kaldı.

Bu muhalefetin yetersizliğinin sebebini, bu değişikliğe münhasıran değil, her değişikliğe münhasıran yine halkın desteğini alamamasında bulmak mümkün.

Avukatlık Kanunu’ nda gerçekleştirilen değişikliğe baro başkanlarının, avukatların yanı sıra yüz binlerle ve belki de milyonlarla ifade edilen sayılarla sade vatandaşın itiraz etmesi gerekirdi.

Peki neden?

Hukukî mi siyasî mi?

Aniden gündeme getirilen, hiçbir hukuki dayanağı olmayan bu değişiklikle iktidar partisi yutamadığı, bilhassa üç büyük ilin (İstanbul, Ankara, İzmir) barolarını bölüp kendine taraftar, küçük barolar elde etme peşinde. Böylelikle icraatlarını baroların da desteklediği yönünde bir göz yanılmasına müracaat edecek.

Sade vatandaşımız, müstakbel İstanbul 1. Barosu ile İstanbul 2. Barosu arasındaki farkı anlamaz. Bu dahi başlı başına bir propaganda usulüdür.

Dolayısıyla değişiklik elbette ki siyasidir.

Dünyanın başka ülkesinde var mı?

Burada dünyanın hangi kısmını kastettiğimiz önemlidir. Zira Afrika cumhuriyetlerinin, Türkistan’ ın (Türkiye dahil), Arabistan Yarımadası’ nın ve benzeri coğrafyaların dünyaya hukukta, insan haklarında, adalette öncülük edip edemeyecekleri tartışmalıdır.

Bunlar haricinde Avrupa’da, Amerika’da böyle bir düzen mevcut değil. Ancak İran’da buna yakın bir düzen var.[2] İran’da baroların yanı sıra bir de üst kurum olarak Avukat İşleri Koordinasyon Yüksek Kurulu var. İran Hakimler Kurulu’ nda ‘güvenilir avukatlar listesi’ de yayınlamış durumda. Bu listeye kim giriyor? Elbette ki İran Devleti’ nin yüksek(!) menfaatlerine aykırı hareket etmeyenler.

Hasılı İran demokraside, insan haklarında, hukuk devleti, hakkaniyet gibi konularda Türkiye’ye örnek olabilirse yakın bir uygulama mevcut.

Hukuk sistemleri dünyanın hiçbir yerinde bu türden bir düzene ihtiyaç duymazken biz bu düzene neden geçiyoruz?

Bu değişikliğin sebebi; kendileri de avukat olan, sayıları 3 ya da 5 kişinin şahsi hırsı ya da FETÖ’ ye olan minnetleridir, diye düşünüyorum. Geçmişte FETÖ ile iktidar, Türkiye’deki büyük baroların yönetimlerini seçimle ele geçirmeye çalıştı. FETÖ’nün planı, burayı iktidara karşı yeri geldiğinde destek yeri geldiğinde köstek aracı olarak kullanmaktı. Ancak yönetimleri devralamadılar. Baroların mevcut sosyolojik bünyeleri izin vermedi.

Şimdi iktidar baroları bölerek herhangi bir hukuki düzenlemede iktidara baroların da destek verdiği gibi bir söylemle seçmenin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.

Baroların bölünmesi muhalif olsun olmasın vatandaşa neden zarar verir?

İki basit örnekle durumu izah edelim: İş davası açtınız, iktidar partisine bağlı barodan (resmi olarak böyle bir bağı olmayacaktır) bir avukatınız var. İş davanızın hakimi başka bir partidense iktidara beslediği kin dolayısıyla işinizi yavaşlatıp bile bile yanlış, haksız bir karar verirse ne olacak? Kararın sebebinin siyasi olduğunu ispatlamanızın imkanı yok? Hakiminiz iktidar partisinin seçmeni diyelim; mahkemenin işlerini yürüten kalem personeli iktidar partisinden değilse ne olacak? Alacak hesabınızı yapan bilirkişi o mahkemeden dahi değildir. İktidar partisine kini, hıncı varsa, eksik hesaplarsa ne yapacaksınız? Bunu da ispatlamanızın imkanı yoktur.

Türk Yargı Sisteminde, kanunen yasak olmasına rağmen, hakimler hukuki konuları dahi neredeyse her tür davada bilirkişilere sorma eğilimindedirler. Bu bakımdan, bilirkişilerin hukuk sistemimizde gizli bir hakimiyeti vardır, denebilir. Diyelim ki davayı kazandınız; paranızı tahsil etmek için iktidar partisine bağlı barodan avukatınız icra takibi başlattı, icra müdürü, memurları iktidar partisinden değilse ne olacak? Bu memurların hepsi iktidara olan hınçlarını vatandaş olarak sizin davanızdan çıkarmaya kalkarlarsa ne yapabileceksiniz? Farkına dahi varamayacaksınız.

Başka bir örnek verelim: Ceza mahkemesinde bir suçtan ötürü siz ya da yakınınız yargılanıyor. Hakimi etkiler umuduyla iktidar partisine yakın barodan bir avukat buldunuz. Bir ceza davası ilk derece mahkemesi, istinaf, Yargıtay aşamaları dahil 7-8 yıl sürer. Bu müddet zarfında, farklı siyasi görüşlerden ve partilerden, birçok hakimin değerlendirmesinden geçecek bu ceza dosyanıza, avukatınızın mensup olduğu barodan dolayı art niyetle bakılmayacağının hiçbir garantisi yok. 7-8 yıl içinde iktidar değişmeyeceğinin de hiçbir garantisi yok. Eğer değişirse siz yeni iktidara göre bir avukat arayacaksınız.

Hakimler, savcılar, memurlar bağımsızdır; tarafsızdır demeyin zira fiili olarak böyle bir bağımsızlık mevcut değildir. Bunu da en iyi vatandaş bilir.

Ancak sade vatandaş başına neyin geldiğini bilmiyor. Çünkü bu değişiklik doğrudan doğruya vatandaşa dokunuyor, bunu da acı şekilde

[1] 31186 Sayılı, 15 Temmuz 2020 tarihli Resmi Gazete, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/07/20200715-1.htm, (Çevrim içi, 05/08/2020)

[2] http://www.payvand.com/news/20/may/1003.html, (Çevrim içi, 05/08/2020)

Yazar

A. Selim Babaoğlu

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar