Yükleniyor...
İran’da önde gelen Türkolog ve tarihçilerden ve tanınmış ender Türk şahsiyetlerinden birisi olan Prof. Dr. Muhammed Taki Kirişçi, 1923 yılında Tebriz iline bağlı Şebüster ilçesinde doğmuştur. Orta öğrenimi Tebriz’de bitiren Prof. Kirişçi, anadili dışında Farsça, Arapça, Rusça ve Fransızcayı akademik dil seviyesinde bilmekteydi. Türk dili ve tarihi üzerine basmış olduğu birçok kitabın yanı sıra yayımlama imkânı bulmamış birçok elyazmaların sahibi olan Prof. Kirişçi, İran Türklüğünün siyasi zeminde yeniden gündeme gelmesinde büyük rol oynamış ve o bağlamda milli hareketin bilimsel teorik temellerini koyan esas şahsiyetlerden biridir.
Bu çalışmada ilk önce bu değerli şahsiyetin siyasi ve kültürel faaliyetleriyle ilgili özet şeklinde bilgiler aktarılacak ve ardından yazarın eserlerinde İran Türklüğü ve tarihi yaşadığı kimlik sorunuyla ilgili ayrıntılar sunulacaktır.
Prof. Kirişçi, 1939 yılında, henüz 18 yaşındayken Hacı Mirza Ali Şebüsteri’nin katkılarıyla Türk dilinde çıkan Azerbaycan Gazetesi‘nde makale ve şiirleri yayımlanmaya başlamıştır. 1946 yılında Azerbaycan Milli Hükümeti döneminde Güney Azerbaycan’da açılmış Tebriz Üniversitesi’nin ilk mezunlarından olan Prof. Kirişçi, İran’daki Şahlık Rejiminin Pişeveri liderliğindeki Bağımsız Güney Azerbaycan hükûmetini yıkmak için başlattığı işgal sonucu artan siyasi baskılar nedeniyle Sovyetler Birliği’ne sığınmış ve Bakü’de yaşamaya başlamıştır. Bakü’de Azerbaycan ve Türk dili, tarihi ve edebiyatı ile ilgili kaleme aldığı değerli çalışmaları dönemin siyasi koşulları gereği yayımlanmasına izin verilmemiştir. Prof. Kirişçi Sovyetler Birliği’nde yaşadığı süreçte bu rejimin yalanlar üzerine kurulduğunu ve tamamen adaletsizliğin egemen kılındığı bir ülke olduğunu anlar. Ancak onun artık bu gaddar komünist rejiminden kurtulması mümkün olmayacaktır. Nitekim bu büyük âlim hakkı tapan diğer aydın ve düşünürler gibi Türkçülük ve Turancılık suçlamasıyla uzun yıllar Sibirya’ya sürgün edilmiştir. O bu yılları şiirlerinde şöyle anlatmıştır:
“Ben!
Can vermeye hazır veten uğrunda bir asger
Ger doğrudu sözler ve samimidi bu sesler
Bes söyle bu zincir, bu zindan ne demekdir?
Yox, yox, hareket vardı demek burada abesdir.
Her şey daş olub burada beli, varsa qalan ger.
Bir her yere hâkim kesilen, ince o sesdir.
Bir de bu qefesdir!!”
Prof. Kirişçi üç yıl kaldığı sürgün anılarını öğrencilerine şöyle anlatmıştır:
“Zindanın koşulları oldukça ağırdı. Günde on saattan fazla zoraki çalıştırılıyorduk. Azerbaycanlı arkadaşlar bulmuştum orada. Onlarla birlikte boş zamanlarımızı geçirirdik. Bu arkadaşlar dışında birçok Polonya, Avusturya, Almanya’dan sürgün edilen kesimle arkadaşlığımız oldu. Genelde herkesin çevresi kendi ülkesinin vatandaşları olurdu. Dolayısıyla ülkeleri farklı olan insanlar genellikle fazla aralarında muhabbet olmuyordu. Bir de genellikle Batı kıtası ve özellikle Avusturya ve Alman vatandaşlarının başka mahpuslara bir hor görme eğilimi dikkatimi çekmişti.
Hapisler her Cumartesi sabahı film gösterimi olurdu. Mahpuslar o filmi izleyip üzerine saatlerce yorumlar yaparlardı. Bir gün Cumartesi sabahı gösterilecek olan filmin Azerbaycan filmi olan ‘Arşın Mal Alan’ filminin adını listede görünce çok sevindik. Her neyse ki Cumartesi sabahı tüm mahpuslar film gösterim salonuna girdiler. Neredeyse Türkî Cumhuriyetler ve Azerbaycanlı mahkûmların hepsi filmi izlemeye gelmişlerdi. Film Türkçe yayımlanırken altyazılar Rusça olarak gösterirdi. Biz filmi büyük mutlulukla izlemek için gelirken Avrupalılar mecburluktan geliyorlardı. O gün o film öyle bir hoşumuza gitti ki anlatamam. Filmin sonuna kadar herkes susarak filmi izledi. Daha önce hep bizlerde uzak gezen Avrupalılar bu filmin etkisiyle bize yaklaşmaya ve Azerbaycan Türk sineması ve özellikle filmin müziğini besteleyen Üzeyir Hacıbeyof hakkında bilgi almaya başladılar. Böylece biz de çat pat Rusçamızla onlara Azerbaycan Türk tarihi, kültürü ve uygarlığı hakkında bilgiler sunmaya başladık. Artık mahkûmlar arasında kutuplaşma ve hor görme eğilimi bitmiş ve farklı ülkelere mensup vatandaşlar arasında arkadaşlıklar başladı.”[1]
Nihayet, 3 yıldan sonra Kirişçi Sibirya sürgününden döner, fakat bu defa Tacikistan Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti Duşanbe şehrine sürgün edilir. O sırada onun Tebriz’de gördüğü bütün yüksek eğitim belgeleri yok olduğu için tekrar diploma almak mecburiyetinde kalır. Daha sonra Bakü’ye dönerek Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde Azerbaycan dili üzerine doktora tezini savunarak Filoloji İlimler Doktoru unvanını alır. Aynı yılda mezun olduğu üniversitede Arap dili üzerine öğretim görevliliğini yapmaya başlar. Prof. Kirişçi üniversitede öğretim görevlisi olduğu yıllarda Türklerin eski tarih ve edebiyatı üzerine incelemeler yaparak değerli makaleler yazmıştır.
1970’li yıllarda Sovyetler Birliği’nden bir şekilde kurtulma yolunu bularak Irak’a giden Prof. Kirişçi, uzun süre Bağdat Üniversitesi’nde Eski Türkçe, Farsça üzerine öğretim görevliliği yapar. Irak’ta bulunduğu süreçte daha önce yayımlayamadığı eserlerini burada yayımlama fırsatı bulur. Irak’ta yayımladığı eserler arasında Türkçe olarak kaleme aldığı “Azeri Türkçesinin Sarfı (Morfolojisi)”, “Pervanenin Sergüzeşti (Kelebeğin Hayatı)”, “Bahtı Yatmış” ve Farsça olarak yazdığı “2500 Yıllık Şahların Cinayetleri” kitaplarını sıralamak mümkündür. Bu kitaplar İslami Devrim sonrası İran’da yeniden yayımlanmış ve dağıtılmıştır.
Profesörlük derecesini Bağdat Üniversitesi’nden alan Kirişçi, Irak Türkmenleri üzerine geniş ve kapsayıcı çalışmaları olur ve bu doğrultuda etkinlikler düzenler. Irak Türkmenlerin konuştuğu Türkçenin eğitimi üzerine girişimlerde bulunur. Ayrıca Prof. Kirişçi Irak’ta Türkmenler arasında ve İran’da dağıtılmak üzere “İttihat Yolu” adında aylık dergi çıkarmaya başlar. Bu aylık dergide yayımlanan yüzlerce şiir ve makalede Türklük tarihi, kültürü ve folkolorunun yanı sıra batı emperyalizmin kuklası konumunda olan şahlık rejiminin zülümlerini, haksızlık ve adaletsizliği ve Türkler başta olmak üzere bütün etnik gruplara karşı izlediği politikalar üzerine konular işleniyordu. Bu dergide Türkçe kaleme aldığı “Çirik Efsanesi (Grilla Efsanesi)” ve Farsça olarak yazdığı “Farsçanın İran’daki diğer dillere üstünlüğü var mı?” yazıları İran’da kopyalanarak, çıkarılan birçok yeraltı dergi ve yayınlarda kullanılmıştır.
Daha sonra Almanya’ya giden Prof. Kirişçi, orada da Türk dili ve tarihi üzerine değerli çalışmalarını sürdürmüştür. En sonunda 1979 yılında İran’da şahlık rejiminin ortadan kalkmasıyla birlikte yeniden anayurdu Tebriz’e dönen Prof. Kirişçi yıllarca üzerine çalıştığı araştırmalarını burada yayımlamıştır. Onun bu çalışmaları İran ve Azerbaycan tarihciliğinde yeni bir dönem başlatmıştır. Aylık “Erk Dergisi” uzun süre Almanya’da kurucusu olan Prof. Kirişçi tarafından yayımlanmıştır.
Prof. Kirişçi ayrıca 1981 yılında çağdaş tarihimizden bir ilki gerçekleştirerek “Müterakki İran Türklerinin Aydınlar Cemiyeti”ni kurar ve “Birlik” adı altında aylık Farsça ve Türkçe dergi yayınlamaya başlar.
Tebriz Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışan Prof. Kirişçi bu alanda birçok öğretmen kadronun yetiştirilmesinde öncü rol oynamıştır. Bu dönemde “Ana Dilimizde Nasıl Yazalım?” isimli 20 sayfalık makalesi üç bin baskıda Rüştiye Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Bu makalede Türk dilinin temel ses ve uyum kuralları ve Arap alfabesinde Türkçenin nasıl yazılıp okunması üzerine notlar verilmiştir. Ayrıca Prof. Kirişçi Tebriz Radyo ve Televizyonu’nda Azerbaycan Türkçesinde program yapacak adaylara Türkçe eğitimi vermiştir.
Prof. Kirişçi Tebriz ilinde birçok vatansever dostlarıyla “Azerbaycan Kültür Ocağını” kurdu. Bu doğrultuda yıllarca düzenli olarak bu ocağın toplantılarına katılmış, Türk tarihi ve edebiyatı üzerine seminerler vermiştir.
Prof. Kirişçi hayatı boyunca Türklerin dili, tarihi ve zengin kültürü üzerine araştırmalar yapmış ve bu doğrultuda değerli çalışmalara imza atmıştır. Böylece o, Türklerin köklü tarihini araştırmak amacıyla İran ve Irak’ta çalışmalar yapmış ve bu çalışmalarını iki ciltlik “İran Türklerinin Eski Tarihi” değerli eserinde bir araya toplamıştır. Bunların yanı sıra Prof. Kirişçi’nin edebi yönü de çok zengindir. Yazdığı Türkçe şiir ve edebi metinler toplum içinde büyük etki bırakmıştır. Bu çalışmada Prof. Kirişçi’nin tarihi, siyasi, edebi ve bilimsel-teorik alanlarda yazdığı eserler hakkında bilgi verilecektir.
Prof. Kirişçi hakkında Prof. Dr. Sadik (Hüseyin Düzgün)’in kaleme aldığı “Profesör Muhammed Taki Zehtabi’de Olan Sıfatlara (Özelliklere) Bir Bakış” adlı makalede bu değerli şahsiyetin dört önemli özelliğinden bahsetmektedir:
Çeşitli bilimsel-yazınsal alanlarda uzman Prof. Kirişçi, tarih araştırmacısı olduğu gibi ayrıca iyi bir şair olarak Türk edebiyatında önemli yer ve değere sahip olmuştur. Aşağıda Prof. Kirişçi’nin eserleri üç ayrı başlık altında sıralanarak eserleri hakkında kısa bilgiler sunulmuştur:
Kirişçi’nin tarihi eserleri:
Bu değerli eser Prof. Kirişçi’nin tarih alanında yazdığı en değerli eserlerden biridir. Prof. Kirişçi’nin bu önemli eserinin birinci cildi, en eski devirden Makedonyalı İskender’e kadar olan uzun bir zamanı kapsıyor. Bu ciltte milattan önce dört binli ve iki binli yıllar arasındaki Yakın Doğu’da yaşayıp, zengin bir kültüre sahip olan Türk halklarının devletleri ve medeniyetleri hakkında önemli bilgiler sunulmuştur.
Bu kitabın ikinci cildi ise vefatından birkaç ay sonra Prof. Kirişçi’nin öğrencileri tarafından yayıma hazırlanıp basılmıştır. “İran Türklerinin Eski Tarihi” kitabının ikinci cildi İskender devrinden İslam’a kadar olan bir zaman dilimini kapsıyor. Bu ciltte İskender’in saldırısı, Ahamenişlerin sonu, Atropaten, Alban, Partlar, Sasaniler devletlerinin kurulması ve yıkılması inceleniyor.
Alman Türkolog Barbara Kellner Heinke, bu kitap hakkında şöyle bir açıklaması vardır:
“Prof. Zehtabi (Kirişçi)’nin bu hacimli bilimsel eseri, Türk medeniyeti ve İran-Turan edebiyatından esinlenmiş bir eserdir. Bilimsel ve ikna gücü yüksek kanıtlarla yazılmıştır ve İran Türkolojisi üzerine yeni kapılar aralamış ve bu alanla ilgili olan herkesin farklı açılardan eski Mezopotamya medeniyetlerini bakabilmesine ve Türklerin kendi geçmiş tarihlerine yeniden dikkatle inceleyebilmesine olanak sağlamıştır.”[3]
I. M. Dayakov kendisinin “Eski İran Tarihine Dair Denemeler” kitabında yazıyor:
“İran kültürü yalnız Farslar tarafından yaratılmamıştır. Orta asırların çok önemli medeni ve edebi merkezlerinden biri de Azerbaycan olmuştur.”[4]
Perslerin günümüz İran coğrafyasına gelmelerinden çok önce söz konusu bölge ve civarlarında Türklerin kurduğu büyük devletler ve uygarlıklar[5] olduğunu savunan Prof. Kirişçi, bu savını söz konusu eserin birinci cildindeki “Güney Azerbaycan Tarih İlmine Bir Bakış” bölümünde verdiği belge ve bilgilerle desteklemektedir:
“Servan Ahmad Kaviyanpur “ Tarikh-e Umumi-ye Azerbaycan ”, Seyed İsmail Vekili “Azerbaycan Piş Ez Tarikh Ve Pes Ezan” Profesör Mehrin “Tarikh-e Ermenistan”, Artur Kristin “İran Der Zaman-e Sasaniyan”, Doktor Natel Hanları “Tarikh-e Zeban-e Farsi” ve başka eserlerinde, Fransalı âlim Krişmen “İran Ez Ağaz-e Ta İslam”, Dr. Muhammed Cavad Meşkur, “Partiha Ya Pehleviyan-e Kadim” eserinde Medler ve Partlar’ın ari ırk olmasının hiçbir tarihi dayanağı olmayan bu fikri bir ispat etmeye çalışmışlardır. Ama gerçeklik bunun tam tersi olmuştur. Çünkü tarihin gösterdiğine göre, sondan eklemeli (bitişik) dile sahip olan ve Orta Asya’dan gelen halklar ve tayfalar 3 bin yıl Arya’lardan önce, bu bölgelerde, aynı zamanda Azerbaycan’da yaşayan halklar olmuş ve Arya’ların gelmesine kadar kendileri muhtelif devletler kurmuşlardır. Sondan eklemeli dile sahip olan halklar (Ariler) İran sahrasına (yayla) geldikten sonra da çeşitli zamanlarda Orta Asya’dan gelen yeni Türk akınları ile güçlenmiş ve tarih boyu daima Arilerle birlikte, İran’ın bazı yerlerinde olmuş ve birlikte yaşamışlar” (S:16).
Eserin, “Eski Azerbaycan Tarihine Giriş” bölümünde Prof. Kirişçi şöyle devam ediyor:
“Azerbaycan’ın toprakları ister Kuzey, isterse de Güney bölgeleri Yakın ve Orta Doğu’nun ayrılmaz bir hissesidir. Bunun için de Azerbaycan tarihi ta ilk zamanlardan, tarihi dönemlerden itibaren daima Yakın ve Orta Doğu yöresi ve onun halkları tarihi ile ilgili olmuş ve bugün de ilgilidir. Bu oldukça doğal ve yasaldır. Başka tür hipotezde bulunmak yanlıştır. Eski devirler bugünkü ilgi ve alışveriş yolunun olmaması sebebiyle esasen komşu ve birbirine yakın olan, aynı yörede yerleşen halklar birbiriyle türlü siyasi, iktisadi ve kültürel ilişkide olmuş, birbirini etkilemiş, biri yazılı tarih sahnesine ayak basınca başkalarının da aynı sahneye çıkmasına sebep olmuştur. Aynı yörenin halkları tarih itibariyle birbirine bağlı olmuştur.” (S:34-35).[6]
İran Türkçesinde yazılan 870 sayfalık bu değerli eser daha sonra Farsçaya çevrilmiştir. Söz konusu kitap birçok yurtdışı ve yurtiçi eski ve yeni kaynaklara başvurarak Mezopotamya ve Elamların etnik köken ve dil özellikleriyle ilgili bilgiler ortaya koyarken bu önemli uygarlıkların bitişik dil özellik taşıdıklarını ve İran Türklüğünün Sümerlere dayandığını ispat etmeye çalışmıştır. Ayrıca bu kitapta Hint-Avrupalı halkların günümüz İran topraklarına göçleri başladığı dönemlerde bu topraklarda Sümerler ve Elamlar dışında birçok bilimsel çalışmada ispat olunan Gutiler, Lulubeyler, Kassiler, Manna ve Medlerin bitişik dil grupları içinde olduğunu ve bu uygarlıklarının ileride kurulacak olan büyük medeniyetlerin ön ayağı olmuşlar.
Prof. Kirişçi, söz konusu eserde İran Türklerinin tarihiyle ilgili bilimsel-teorik bakımdan ilginç ve çarpıcı bilgiler sunmuştur. Kitapta Azerbaycan ve çağdaş İran Türklerinin İslam’dan önceki kısa tarihi ve dili, bireylerin ve kavimlerin adları, Medler, Manna ve eski Türk edebiyatı, Partlar (Eşkaniler)’in dili, Partlar devrinde Türk folkloru ve İslam’a değin Türk şiirinin biçimiyle ilgili ayrıntılı bilgiler sunmuştur. Söz konusu kitabın giriş bölümündeki, “Azerbaycan ve Çağdaş İran Türklerinin İslam’dan Önceki Tarihi” bölümü antik dönem bölge tarihinin öğrenilmesi bakımından çok önemlidir.
Prof. Kirişçi, bu eserinde Türk tarihinin eski çağları hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatmıştır:
“Tarihe belli olan milattan 4-5 bin yıl önce İslam’a değin uzun bir devirde çağdaş İran’ın bütün batısı, merkezi ve Hazar’ın güney il ve merkezlerinde Kuzey ve Güney Azerbaycan da dahil olmak üzere her zaman Türk dilli tayfalar, kabileler, kabile birlikleri, halklar yaşayıp, insanlığın ve İran’ın en eski ve en zengin kültürünü, hüneri ve sanatını yaratarak, onunla bütün Yakın Doğu, Mısır ve hatta Avrupa’ya kadar örnek olmuş ve yol göstermişler. Çağdaş İran’ın bu belirttiğimiz yerlerinin daima Türk dilli olmuş ahalisi, gösterdiğimiz bin yıllıklarda tek Türk dilinde konuşmuş, insanlık tarihinin en yüksek kültürlerinden birini yaratmışlar.” (S:176)
Azerbaycan ve İran Türklerinin İslam’dan önceki dilleri hakkında ise şöyle yazılmıştır:
“… Azerbaycan, çağdaş İran’ın batısı, merkezi ve Hazar’ın güney ve batı sahillerinde İslam’dan evvel yaşamış halkların dilleri hususunda geniş bilgi, o dillerin tarih boyu hangi aşamalardan geçmesi, kaide-kanunlarının hangi değişmelere uğraması, bugünkü biçimde oluşmasını birçok açıdan araştırıp öğrenmek için ilamların gösterdiğimiz levhaları (yine orada: sayfa: 164-176) ve başka belge ve malzemeleri incelemek lazımdır. Lakin buna rağmen biz elde ettiğimiz tarihi levhaların ve yazıların olguları esasında o zamanki Türk dili ile umum Türk dili arasında dilcilik açısından çeşitli ilgi ve bağlantıları açıp göstermekle 4-5 bin yıl önceki ve dillerini çağdaş Azeri halkı ve İran Türkleri dilinin ulu babası olmasını kanıtlamaya özenmişiz. Bu eski dillerle çağdaş Azeri ve İran Türklerinin dili arasındaki bu bağlantı ve ilgiyi biz bu dillerin genel leksikoloji, esas sözlük terkibi, morfoloji kaidelerini kıyaslamakla belirlemeye çalışmışız” (S: 30).
Farsça yazılmış bu eserde, Prof. Kirişçi İran’ın 2500 yıllık tarihi olduğunu savunan İngiliz destekli Pan Farsistlere karşı 2500 yıllık şahların cinayetlerini ele alarak, Türk-İslam karşıtı Pehlevi sistemini yerden yere vuruyor.
Farsça yazılmış ve altı kez basılan bu eserde, Prof. Kirişçi İran’da son dönemlerde ve özellikle şahlık rejiminde Türk diline karşı izlenen asimilasyon politikasını eleştirmiş ve Farsçanın İrandaki diğer halkların dillerine kıyasla herhangi bir üstünlüğü olmadığını ispatlamaya çalışmıştır.
18. yy sonları ve 19. yy ilk yarısında Kaçar Türk Devleti’nin döneminde yaşamış İran Türklerinin en büyük şairlerinde “Telim Han”ın hayatını konu alan bu kitap söz konusu şairin hayatı ve yazdığı şiirleri konusunda ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.
İran’da Meşrutiyet hareketinin liderlerinden ve Azerbaycan’ı Azadistan olarak adlandırıp bağımsız bir devlet uğruna mücadele eden büyük Türk alim ve siyasetçi Şeyh Muhammed Hiyabani’nin hayatını konu olan bu kitap şiir biçiminde yazılmıştır. Bu kitap birkaç kez İran’da basılmıştır.
Prof. Kirişçi bu eserinde meşrute hareketinin ünsüz kahraman liderlerinden olan Hüseyin Han Bağban’ın hayatını şiirleştirerek ölümsüzleştirmiştir. Bu değerli eser ilk defa İslam Devrimi sonrası basılıp yayımlanmıştır. Bu kitap daha sonraki baskılarında yeni eklemelerle ve resimli bir şekilde basıldığında 300 sayfalık bir kitap haline gelmiştir.
Zengin ve derin İran Türklerinin folkloru hazinesinde bulunan hikâyelerden birisini şiirleştirerek konu ettiği bu kitabın içeriği; bahtı yatmiş diye düşünen bir adamın bahtını bulmak için bahtlar diyarına gitmeye karar verip o diyara gitmek istemesi ve gittiği yolda yaşadığı zorlukların ardından bahtını bulmasıyla birlikte bahtına yüz çevirmesi ve en sonunda bir kurda yem olması hikâyesidir. Bu kitap birçok kez İran’da basılmıştır. Bu şiirsel hikaye Bakü’de yazılmıştır.
Gurbette yazdığı, hamaset ve lirik şiirlerini kapsayan bu kitap, Prof. Kirişçi Türklük davasına gönül verdiğini ve bu yolda usanmadan yorulmadan yürüyeceğini göstermeye yetmektedir. 117 sayfadan oluşan bu şiir kitabı 1974 yılında “İran Türk Aydınları Cemiyeti Dergisi”nde yayımlanmıştır.
24 Azer (15 Aralık) 1946 yılında Şahlık Rejimi tarafından Türkçe eğitim almak, hatta günlük hayatta bile Türkçe konuşmak yasaklandığı halde yazdığı “Pervanenin Hayatı” şiir kitabı olmuştur. Bu şiir kitabı Prof. Kirişçi’nin kendi hayatını anlatan bir şiir kitabıdır. O pervane gibi ülküsü ve davası uğruna kendini ateşlere atıp yanmışsa da halkına hep ışıklar saçmiştır. 1972 yılında yayımlanmıştır. Bu kitap İran’da defalarca basılmıştır. Bu şiir kitabı daha sonra “Qorxma dene, minler döne, ister ölkemizde, isterse de ölkemizden qıraqda” (Korkma Söyle, Binler Kez, İster Ülkemizde, İsterse de Dışarıda,) adı altında yeniden basılmıştır.
Bu şiir kitabının en bilinir ve gözde şiiri “Sen osan, men de buyam” (Sen Osun Ben de Buyum) şiiridir. Bu şiirin içeriği İran’da Türk milletine ve diline karşı izlenen asimilasyon politikasına karşı bir direniş şiiridir. Aşağıda bu dillere destan şiir olduğu gibi sunulmuştur:
Sen Osan, Men de Buyam
Su deyibdir mene evvelde anam, “ab” ki yox,
Yuxu öyretdi uşaqlıqda mene, “xab” ki, yox.
İlk defe ki, çörek verdi mene, “nan” demedi,
Ezelinde mene duzdane, “nemekdan” demedi.
Anam “exter” demeyibdir mene, ulduz deyib o,
Su donanda demeyib “yex’di bala, buz deyib o.
Qar deyib, “berf” demeyib, “dest” demeyib, el deyib o,
Mene heç vaxt “biya” söylemeyib, gel deyib o.
Yaxşı xatırlayıram, yaz günü, axşam çağılar,
Baxçanın günçıxanında ki ilıq gün yayıla.
Gel deyerdi darayım başıvı ey nazlı bala,
Gelmesen ger bacıvın astaca zülfün dararam.
O demezdi ki,“biya ta şane zenem ber sere to”
“Ger neyayi bezenem şane sere xahere to.”
Beli, daş yağsa da göyden, sen osan, men de buyam,
Var senin başqa Anan, vardı menim başqa Anam.
Özüme mexsus olan başqa elim vardı menim,
Elime mexsus olan başqa dilim vardı menim.
İstesen qardaş olaq, bir yaşayaq, birlik edek,
Veriben qol-qola bundan sora bir yerde gedek.
Evvela özge küleklerle gerek axmayasan,
Saniyen, varlığıma, xalqıma xor baxmayasan.
Yoxsa ger zor deyesen, milletimi xar edesen,
Gün geler sehife çöner, mecbur olarsan gedesen
Prof. Kirişçi çok ünlü “Şahın Zincirde” şiirini Bakü’de geçirdiği zor dönemlerin ardından yazmıştır. Söz konusu şiirin özellikle şu dizeleri Prof. Kirişçi’nin hangi koşullarda yaşadığını, davaya bağlılığını ve sıla özlemini anlatmaya yetmektedir:
“Ey qurbetdeki erler! Xoşbextlığı axtarmayınız özge diyarda,
El dardadı, darda yersizdi saadet diye dünyanı dolanmaq,
Azadlıq o topraqdadır ancaq,
Lazimdir o topraqda iten göheri tapmaq.
Azad doğulan insana kelepçe ne gerektir?
Kelepçeleri Qırmışlara zindan ne demektir?
Dünya! Nelerin var! Efsanelerin var!
Biçare Beşer, ölçüye gelmez kederin var!
Qanlar tökerek zencirleri qırdın,
Ayağından onları yığdın ve qayırdın böyük zindan!
Daim başın üstünde gezib gam ve felaket.
Bir gün seni zencirledi sultan.
Bir gün de “Azatlık ve Adalet”!..”
Bu eser daha sonra tiyatrolaştırılarak sahneye aktarılmıştır. Bu eser daha sonra Prof. Kirişçi’nin yazdığı hikâyelerin toplandığı “Qoy Olsun On” kitabında yayımlanmıştır.
Prof. Kirişçi bu kitapta, Azerbaycan’ın büyük şairlerinden olan Ali Ağa Vahid’in hayatı hakkında ve onunla birlikte yaptıkları ortak çalışmalar ve edebi etkinlikler üzerine anılarını yazmıştır. Ali Ağa Vahid’in Prof. Kirişçi’ye birinci elden anlattığı anılar içinde şu anı ilginçtir:
“Bir gün Aliağa Vahit şöyle anlatıyordu. Ben Yazarlar Cemiyeti’nin üyesiydim, gazele eski şiir türü gibi bakıldığından bana o kadar da önem verilmez ve cemiyetin bazı toplantılarına çağrılmazdım. Bir gün savaştan sonra bana haber gönderdiler ki, İran’dan yazarlar gelmiştir ve benimle görüşmek istiyorlar, güzel giyin, gel. Giyinip taze kravatımı takıp “Allah hayır versin!”, diye 26’lar (şimdi Sahil Bağı) kenarında yerleşen Yazarlar Cemiyeti’ne gittim. Beni Tahran’dan gelen delegasyonla tanıştırdıkta onlar biraz hayrettendiler, sanki ben iri vücutlu birisi olmalıymışım. Onlar benimle Farsça konuştukta duyurdum ki, Hafız’ı azacık anlıyorum, ama konuşamıyorum.Temsilcilerden biri benimle Türkçe konuşmaya başladı ve sordu: -‘Üstad, siz hangi üniversiteyi bitirmişsiniz?’ -‘Bakü’nün dağlı mahallesinin ayak yamyanlar üniversitesini’, diye cevap verince onlar ne demek istediğimi anlamadılar ve bizimkiler yanıtladılar ki, üniversite bitirmemişim.” (S: 30)
Bu şiir kitabının konusu İran’da grilla savaşlarını sürdüren ve dönemin faşist Şahlık rejimine karşı mücadele eden sol eğilimli grillaların hayatları ve başkaldırılarının hikâyesidir.
Bu şiir kitabının konusu İran Azerbaycanı’nın Keleyber ilçesinde bulunan Bez Kalasında Babek adlı Türk bir kahramanın Arap istilasına karşı başkaldırması hikâyesidir.
60 sayfalık bu kılavuz kitap, üstadın kendi sesiyle kayda alınmış kasetiyle birlikte basılıp yayımlanmıştır. Bu kitap, Türkçenin dil bilgisi üzerine anadillerini öğrenmekten alıkoyulan ve dolayısıyla anadillerinde yazıp okuyamayan Türk öğrencilerine kısa ve öz bilgiler sunmaktadır.
Prof. Kirişçi’nin Bağdat’ta yazdığı bu kitap, esasında hem Iraklı ve hem İran Türklerinin kendi anadillerini öğrenmesine yardımcı olunması için kaleme alınmıştır. Azerbaycan Türkçesinde basıma hazırlanan bu eserde Türkçe ses ve sözlerin kuruluşu ve dilbilgisi üzerine ayrıntı bilgiler sunulmuştur. Bu kitap 360 sayfadan oluşmaktadır.
Prof. Kirişçi’nin Farsça olarak kaleme aldığı bu kitap, bir kaynak eser olarak genel bağlamda İranlıların ve özel bağlamda anadillerini okuyup yazamayan İran Türklerinin Türkçenin dilbilgisi ve leksikolojisi üzerine ayrıntılı bilgi elde etmeleri amacı doğrultusunda ortaya çıkmıştır.
Prof. Kirişçi’nin vefatı sonrası öğrencileri tarafından elyazmaları toplanan ve redakteler sonucu 2005 yılında İran Azerbaycan Türkçesinde basıma hazırlanan bu eserde Türkçe cümlelerin kuruluşu üzerine ayrıntı bilgiler sunulmuştur. Bu kitap 672 sayfadan oluşmaktadır.
454 sayfan oluşan bu kitap Prof. Kirişçi’nin Bağdat Üniversitesi’nde Fars dili eğitimi üzerine çalıştığı yıllarda Fars dilinin dil bilgisi üzerine Arapça yayımlamıştır. Prof Kirişçi profesörlük unvanına Bağdat Üniversitesi’nde sahip olmuştur.
Prof. Kirişçi bağdat’ta olduğu süreçte “Efsanedi şemşire dayanmazsa, azadlıq” uzun şiirini yazmış ve Bağdat’ta basmıştır. Yanı sıra 1978 yılında “Sara ve Muhammed” adlı aşk üzerine şiirleştirilmiş eserini yayımladı. Bu eser daha sonra tiyatrolaştırılarak sahneye aktarılmıştır. Bu eser daha sonra Prof. Kirişçi’nin yazdığı hikâyelerin toplandığı “Qoy Olsun On” kitabında yayımlanmıştır.
[1] iranli-turk. http://iranli-turk.blogfa.com/post-49.aspx. Erişim Tarihi. 25.04.2016
[2] Prof. H. Düzgün, “Professör Muhammed Taki Zehtabi’de Olan Sıfatlara (Özelliklere) Bir Bakış”, Makale,
[3] iranli-turk. http://iranli-turk.blogfa.com/post-49.aspx. Erişim Tarihi. 25.04.2016
[4] M. M. Dayakov, Eski İran Tarihine Dair Denemeler,
[6] Muhammedtağı Zehtabi (Kirişçi). «İran Türklerinin Eski Tarihi». En Kadim devirden İskender’e kadar. I cilt.Tebriz,1998 (1378),