Yükleniyor...
Siyasetin doğası kapsamında bugünkü siyasi tabloyu ve muhtemel seyrini okumaya çalışacağız. Durumu okumak ve düşünmek için siyasetçi, siyaset bilimcisi, siyaset stratejisti olmaya da gerek yok.
Siyasette ne kadar nitelikli, yetenekli, güçlü, entelektüel altyapısı sağlam ve topluma yararlı hizmetleri olursa olsun bir siyasi lider toplum vicdanında düşüşe geçmişse süreci tersine çevirmek nadirdir. Bir siyasetçimiz ‘altı defa gidip yedi defa gelmiştir’ ama bu demokratik ülkelerde ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın ve arayışın da göstergesidir. Siyasi liderlikte saygın bir üniversiteden mezuniyet veya akademik kariyer sahibi olmak gerekmez; siyasi liderler genellikle fikir, inanç ve önceden belirlenmiş programları harekete geçiren insanlardır. Atatürk gibi vizyoner siyasi liderler ise hem fikir ve inanç sahipleridirler hem de bunu harekete geçirebilen insanlardır.
Demokratik ülkelerde siyasette inişe geçen lider ve siyasi kurum hâlâ en yüksek oy oranına sahip olsa bile yükselişe geçmiş siyasetçiye ve siyaset kurumuna göre daha az umut ve heyecan oluşturur. Ancak yükselişte de olsa muhalefet güven vermiyorsa denenmişe oy desteği devam eder. Çünkü toplum risk ve belirsizliklere karşı istikrarı tercih eder. Çünkü değişim ve dönüşüm sancılıdır ve daha iyi olunacağının garantisi yoktur. Bu bakımdan kanaatin sandığa yansımasında çeşitli sebeplerle ihtiyatlı ve çekingen davranılabilir.
Yükselişte olan siyasi hareketin enerjisi daha yüksektir. Bu devletler için de aşağı yukarı böyledir. Ne kadar büyük ve köklü geçmişi de olsa bir devlet siyasi kriz döneminde yükselen güçler karşısında benzer kanaat oluşturur. Durum ekonomideki azalan verimler yasasındaki duruma benzer.
Ancak, Türkiye’de siyasette çok ilginç bir durum var. Kamuoyu yoklamalarında en büyük siyasi parti eski oy oranına ulaşamasa ve inişe geçse de ana muhalefet yükselişte değil. Toplumdaki memnuniyetsizlerin desteği bu iki büyük siyasi kurum dışındaki kurumlara kayıyor. Bu eğilim yakın gelecekteki siyasi tablonun değişim ipuçlarını da veriyor.
Kamuoyu vicdanını ölçen bir araştırmaya rastlamasak da seyrini ancak farklı amaçlarla (siyasi, ekonomik) yapılmış kamuoyu yoklamalarında ortaya çıkan görüntünün temel sebeplerini irdelerken fark edebiliyoruz. Bu durum gerçekçi ve gerekçeli umut ile umutsuzluğun kamuoyu vicdanının yansımasıdır. Siyasi liderin ve partisinin olası potansiyelini kullandığı, fikrî ve icra kapasitesinin sınırına ulaştığı veya icraatının tasvip edilmediği kanaatidir. Fikrî görüşlerinin; nasıl bir ülke, millet, devlet öngörüleri ile kişisel ve kurumsal yönetim kapasitelerinin iktidarda test edilmesinin kamuoyunda değerlendirilmesidir.
‘İktidarlar zamanla yıpranırlar’ sözü yalın ve sıradandır ama birçok sosyo-ekonomik sebeplerin özet ifadesidir. Bir yandan siyasi lider kendini yenileyemez, kendini aşamaz ve iç enerjisi azalır; diğer yandan siyasi yükselişi boyunca program ve öngörülerinin uygulamada gerçekleştirilebilirliği ve toplumda ‘yararlı zararlı’ algısı da ortaya çıkmış olur. Bir kesim kaçınılmaz olarak korunur kollanırken diğer kesimde hoşnutsuzluk belirtileri görülür. Siyasi liderlik bu durumda bir paradigma değişikliği yapamazsa en temel fikrî inanç ve görüşlerine dönmek, çevresini sıkı tutmak ve kendisine siyasi tehdit olabilecekleri bir şekilde etkisiz hâle getirme davranışına girer.
Bir siyasi hareket belli bir doygunluğa ulaştıktan sonra şevkini, ruhunu, heyecanını, umut verme durumunu kaybeder. Ya zamanın şartlarına uyum sağlayamaz ya şartları değiştiremez. Sonra da kazanımlarını koruma, durumunu sağlama alma, risk ve belirsizliklere karşı savunma ve tabanını tahkim etme durumuna geçer.
Bütün bu belirtiler toplumun tüm katmanlarınca inceden inceye analiz edilip değerlendirilmese de fark edilir.
Daha önceleri inişe geçen bir siyasi hareket için vitesi boşa alınmış araba örneği vermiştik. Düz, uygun bir yolda hız verilen aracın vitesi boşa alınsa ve yakıt verilmese bile giderek azalan bir hızla ilerlemeye devam eder. Hızını koruması veya daha da hızlanması yol durumu, sürücünün yeterliliği, aracın teknik kapasitesine bağlı olarak daha fazla gaz / yakıt verilmesiyle mümkün olur. Batı dillerinde yakıt kelimesi anlamında esans, spirit sözcükleri de kullanılır; bizim ruh dediğimiz öz, enerji, anlam ve hakikatin kendisi…
Kısaca bir siyasi hareketin bir süre sonra ruhu kaybolur; hareket içindeki aydın ve düşünürler durumu dillendirmeye başlarlar. Hareket iktidarını bir süre daha sürdürebilir ama halkın umudu azalır, arayışa girer.
Yukarı fırlatılan taşın hareket enerjisinin en az olduğu an zirvede olduğu andır. Düşüşe geçerken tekrar enerji kazanır ama bu enerji çoğu kere arzu edilen bir güç değildir. Siyasetteki düşüş enerjisi de genellikle daha olumsuzdur; ‘siyasi çürüme’ dediğimiz olgu, yolsuzluk, yasak, baskı bu dönemlerde daha da artar.
Şu da var ki demokratik ülkelerde bile siyasi güçten kolayca vazgeçilmez, güç kolayca devredilmez. Bunun için de tüm siyasi araçları kullanırlar. Hatta bu araçlar yasal ve ahlaki bile olmayabilir. Bunun ABD, İngiltere, Fransa ve İngiltere’deki örnekleri hâlâ hatırlardadır. Hele de günümüz Türkiye’sindeki ekonomik sıkıntı ortamında iktidarın kamu kaynaklarını ve bütçesini sonuna kadar kullanacağı varsayılabilir. Her aracı sonuna kadar kullanmak kısa bir dönemde kısmi bir istikrar, ferahlama sağlasa da sonra topluma maliyeti çok daha ağır olur.
Dünyada hiçbir dönemde somut, ideal bir örneği olmaması ve tüm yetersizliklerine, kısıtlarına rağmen demokrasi en uygun yönetim şeklidir. Bizim de yüz yılı aşan, iyi kötü işleyen, bir demokrasi tecrübemiz var. Her şeye rağmen ‘demokraside çare tükenmez’.
Genellikle düşünce, inanç ve ideoloji insanları toplumların çalkantılı, karamsarlık, umutsuzluk dönemlerinde ortaya çıkarlar. Totaliter, otoriter, despot, tiran, geçiş dönemi veya vizyoner liderler de bu dönemlerde ortaya çıkar. Demokrat liderlerin de kendilerini en fazla gösterdikleri dönemler yine böyle dönemlerdir.
İlginçtir ki eşkıya tipleri de yine böyle dönemlerde, özellikle siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü dönemlerinde ortaya çıkar. ‘Eşkıya’ isim ve sıfatını bizdeki bilinen anlamı ötesinde, mafya dâhil, daha geniş bir kavramı olarak kullanıyoruz.
Tüm toplumlarda farklı mahiyette de olsa bir ‘eşkıya kültürü’ vardır. Eşkıya kültüründe hem iyiler hem kötüler vardır. Robin Hood, William Tell, Spartaküs gibi hikâyeleri biliriz. Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, İnce Memed ve daha niceleri toplumsal kesimin bir kısmının vicdanını temsil ederler. Adaletsizlik, istismar, çıkarcılık, yolsuzluk, baskı, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, vergi adaletsizliği gibi kanaatler giderek yaygınlaşınca toplumda bu kişiliklere ilgi artar. Bu insanlar birer seri suç tipleri olsalar bile toplumun bir kısmının vicdanında kahramanlaştırılırlar; sahiplenilirler ve hatta korunurlar.
Bunlar toplumun bir kısmının vicdanının sesi olarak alkışlanırlar. Ne kadar kirli, gayrı meşru işler içinde olsalar da toplumsal kızgınlığın, hoşnutsuzluğun, haksızlığa karşı duruşun, otoriteye olan tepkinin sembolleri hâline gelirler.
Bir süredir sosyal medyada çokça ilgi gören, organize suç örgütü elebaşı olduğu ifade edilen biri de ‘eşkıya kültürünün’ tezahürü durumunda. Bu kişi iddia ettiklerinin içinde olmasa bile her yerden kendisine, doğru yanlış, bilgi akışı olması ‘eşkıya kültüründe eşkıyanın korunması’ fenomenidir.
Birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi görülen iki farlı konu aslında tüm toplumlarda olan bir sosyo-kültürel gerçekliktir. Mahiyetleri toplumlara göre farklıdır. Dünyanın birkaç on yılda en zengini olmuş birkaç kişisini hatırlayınız! Bunlar aslında post-modern eşkıyalık kültürünün idolleridir. Ancak bunlar silahsız soygunculardır; kapitalist sistemde bilim ve teknolojinin ve popüler yönelimin usta kullanıcısıdırlar.
Yazımızın ilk bölümüne dönüp konuyu toparlayacak olursak iktidara destek inişte fakat ana muhalefete destek yükselişte değil. Altı muhalif partinin ortak öngörüsü ve kabulü, cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun seçilmesi durumunda onun bir geçiş dönemi lideri olacağıdır. 2023 sonrasının bir onarım ve yenileme dönemi olacağıdır. O hâlde, önceleri ifade edegeldiğimiz gibi, 2023 seçiminden sonraki dönem yani 2025-2028 sonralarında yepyeni bir siyasi ortam olacağı ifade edilebilir. Bugünkü sıralamanın üst kısmında olan siyasi parti liderlerinden en azından beş altı kadarının siyasette olmayacağı söylenebilir. İktidar önümüzdeki dönemde seçimi kazansa bile muhtemelen bugünkü cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde köklü değişikliklere gidecektir. Belki de bunu iktidar – muhalefet birlikte yapacaktır çünkü eski sistemdeki sıkıntılardan daha fazlası bu sistemde var. Ancak hiçbir ittifakın TBMM’de Anayasa’yı değiştirecek ve hatta referanduma götürecek çoğunluğu sağlayacak durumda olmayacağı belli.
Temel ölçümüz Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesiyle zengin, müreffeh, güçlü, saygın ve bağımsız olmasıdır. Devletin anayasal olarak laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmasıdır. Eleştirilerimiz de takdirlerimiz de bu ölçülere göredir. ‘Kraldan fazla kralcı’ olmak günübirlik siyasi tartışma ortamında cezbedici ve zorlayıcı olsa da serinkanlı ve sağduyulu olmak da bir yurttaş sorumluluğudur.
Siyasetin sıcak ortamında siyasetçilerin yerleri genellikle tepkisel olarak değerlendirilir ancak tarihe büyük ihtimalle daha farklı şekilde geçeceklerdir. Bugünkü siyasi liderlerin bir çeyrek asır sonraki değerlendirilmeleri de bu günkünden farklı olacaktır. Yakın tarihimizde, bugün hayatta olmayan dörtlüye (Türkeş, Demirel, Ecevit, Erbakan) her türlü olumsuz ifadeleri yakıştıran çoğu tanıdıklarımızın 2020’li yıllarda bu insanların sözlerini paylaşmaları, duruşlarını övmeleri, şükranla ve ‘devlet insanı’ vasfıyla anmaları bunun somut örneği.