20.04.2025

Sorgulama: Seçimler ve milliyetçiliğin yükselişi-8

Bu yükseldiği tartışılan milliyetçiliğin yaşanan dijital devrimin yarattığı dönüşüme nasıl karşı duracağı, Türk dilini, Türk varlığını, Türk kimliğini, Türk kültürünü korumak adına ne düşündüğünü bilmiyoruz. Bu bilinmezlik bana yükselen şey gerçekten Türk Milliyetçiliği mi diye düşündürtüyor. Çünkü popüler milliyetçilik bir anlamda milliyetçiliğin içini boşaltıyor.


Dünyada yükselen radikal sağ karşısında sol ne yapıyor?

Radikal olarak tanımlanan sağ ideoloji bir tutum ve tavır, Amerika’dan Avrupa ülkelerine, Ortadoğu’dan Afrika’ya bütün bölgelerde ve ülkelerde bir yükseliş hâlinde. Bunun sebebi sadece siyasi değil aynı zamanda ekonomik ve bilişim dünyasındaki gelişmelerin sebep olduğu kültürel etkenler… Bu sağ ve milliyetçi yükselişte, elbette ideolojik rakipsizlik de önemli bir rol oynuyor. Sosyalist ideolojinin dünyanın bütün ülkelerinde varlığını korumasına rağmen ideolojik üretimde Avrupalı aydınlara bağımlı olmaları ve onlardan beslenmeleri bir sıkıntı kaynağı. Çünkü Avrupa aydınları artık geçmişe oranla çok daha etnosantrik bir karakter kazandı. Sol dahi kendi içinde incelikli bir milliyetçiliği benimsemiş. Göçmenler konusundaki tavırları en somut tezahür ettiği alan. Radikal sağ dedikleri yapıdan farklı değiller. Aslında karşı gibi görünseler de alttan alta destekliyorlar. Dolayısıyla başka ülkelere bu zeminden bir ideolojik tahkimi söz konusu olmaz. Ama Türkiye dâhil Avrupa dışındaki solcular kendi ülkelerine ve kültürlerine karşı yabancılıkları, hoşnutsuzlukları, kopuklukları, onları Avrupa’ya muhtaç ediyor. Ortaya çıkan bu kısır döngü devam edip gidiyor.

İkbal VURUCU

MÜJDAT ÖZTÜRK- Gazeteci-Sosyolog-Birlik ve İlerleme Düşünce Derneği

14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?

ÖZTÜRK: Milliyetçiliğin yükselip yükselmediğini değerlendirirken milliyetçilik nedir bence onu da tartışmalıyız ki yükseldiği varsayılan şeyin milliyetçilik olup olmadığını anlayabilelim. Ayrıca Milliyetçilik gibi zengin tarihi arka plana sahip bir olguyu sadece siyasetin konusu olarak ele almak, seçim sonuçlarına hapsetmek bizi yanlış değerlendirmelere sürükleyecektir.

Milliyetçilik yükseliyor mu sorusuna cevap ararken birkaç hususu dikkate alarak ilerlememiz lazım. Öncelikle milliyetçiliğin yükselişi siyasi sahadaki varlığı ile mi ölçümlenmelidir. Milliyetçiliğin toplumsal ve ekonomik hayattaki varlığı, kültür ve edebiyat dünyasındaki temsili bu ölçümlenmeye niçin dahil edilmemektedir? Sonra yükselişi tartışılan milliyetçilik Türk Milliyetçiliğini, tarihi kökleri, siyasi tutumu, talepleri ile ne derece temsil etmektedir? Bu milliyetçiliği duygular mı, siyasi koşullar mı yoksa fikir mi yönlendirmektedir? Yükseldiğini varsaydığımız Türk Milliyetçiliği bu yükselişi ile devleti, toplumu, kurumları etkileme gücü ve kapasitesini artırmış mıdır?

Yükseldiği varsayılan dalganın milliyetçilik olup olmadığını anlamak için bu soruların cevabını bulmalıyız.

Ortaya koymaya çalıştığım bu kriterlerin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her iki adayı kendi dünya görüşleri doğrultusunda   beğenmeyerek bir Türk Milliyetçisi aday arayışında bulunan şuurlu Türk Milliyetçilerinin oynadığı rolü görmezden gelmiyorum. Fakat su yüzüne çıkan bu tepkisel dalganın adını belirlemeye çalışırken karşımızda şuurlu milliyetçi bir bilincin yanı sıra iktidarın İslamcı politikalarına, otoriterleşme eğilimine ve başta sığınmacı sorunu olmak üzere güncel sorunların da tetiklediği bir popüler milliyetçilik olma ihtimalini de göz ardı etmemek lazım geldiğinin altını çizmek istiyorum.

Bu yükseldiği tartışılan milliyetçiliğin yaşanan dijital devrimin yarattığı dönüşüme nasıl karşı duracağı, Türk dilini, Türk varlığını, Türk kimliğini, Türk kültürünü korumak adına ne düşündüğünü bilmiyoruz. Bu bilinmezlik bana yükselen şey gerçekten Türk Milliyetçiliği mi diye düşündürtüyor. Çünkü popüler milliyetçilik bir anlamda milliyetçiliğin içini boşaltıyor.

Değişen Türkiye sosyolojisinin ve seçim sonuçlarının etkisinde milliyetçiliği tartışırken milliyetçilik ana başlığı altında seküler milliyetçilik, dindar milliyetçilik, ülkücülük, Türkçülük, İttihatçılık gibi alt başlıklar açılarak da milliyetçilik tartışması sürdürülüyor. Çünkü geleneksel milliyetçi yapılarda kendisini bulamayan ve klasik tanımların dışında milliyetçiliğe farklı anlamlar yükleyerek yeni milliyetçi kimlikler inşa etmeye çalışan eskisinden farklı bir milliyetçi kitleyle karşı karşıyayız.

Dünyanın değişimi, Türkiye’nin değişimi, dijital topluma veya ağ toplumuna evriliş, bilgiye erişimin kolaylaşması, hiyerarşik yapılardan uzaklaşılması, sığınmacı istilası gibi gelişmeler milliyetçiliği de etkisi altına alıyor ve milliyetçilik algısı yeni kuşaklarda farklı anlamlar barındırarak açığa çıkıyor.

Kendini yenilemeyen, statik, fikir değil lider odaklı geleneksel milliyetçi çizgiden tatmin olmayan, teknoloji ile büyüyen genç kuşaklar kendilerini kendi inşa ettiği milliyetçi kimliklerle mesela Seküler Milliyetçi, Atsızcı, , İttihatçı gibi kimliklerle ifade etme çabasına giriyor. Bu kimliklerin tamamının ortak noktası Türkçüleşme eğilimi.

Seçim sonuçlarına etki eden tepkisel milliyetçilik ile geleneksel milliyetçi yapılardan memnun olmayarak yeni kimlik inşasına giden milliyetçi kuşağı birbirinden ayırarak ifade etmem lazım ki tepkisel milliyetçiliğin bilinçli ve Türk Milliyetçiliğinin tarihsel köklerine dayalı bir milliyetçilik olup olmadığından kuşkuluyum.

Ama sığınmacı istilasının, HDP’nin kilit parti olarak dayatılmasının, otoriterleşmenin, Tek Adam rejiminden duyulan rahatsızlığın, ekonomik politikalara kentlerde reaksiyon verilmesinin, yaşam biçimine yönelik tehdit algılayan kentli kitlelerin siyasi tepkisinin milliyetçi söylemde vücut bulduğunu kabul ediyorum. Ve özellikle ittifaklarda bulunan milliyetçi partilerin mensuplarının ikili aday dayatmasına karşı çıkarak bir Üçüncü Yol arayışını da umut verici buluyorum.

Eğer, Türk Milliyetçiliğinin düşünce adamlarının üretken bir pozisyon alması halinde bu dalganın Türk Milliyetçiliğinin geleceğine rüzgâr vereceğini düşünüyorum. Türk Milliyetçilerinin Türkiye gerçeklerini karşılayacak, teknolojik kuşakları tatmin edecek bir siyasi programın ışığında açacakları Üçüncü Yol ’un karşılıksız kalmayacağına inanıyorum.

Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?

ÖZTÜRK: Bir gerçeği ortaya koymak zorundayız. Geniş bir tarihi arka plana ve zengin bir düşünce geçmişine sahip Türk Milliyetçiliği homojen bir yapı değil. Çeşitli formlara sahip. Yani tek tip bir milliyetçilikten bahsetmek mümkün gözükmüyor.

Geçmişte Türkeş gibi büyük bir liderin karizması ve Ülkücülük özel ismi ile tek çatıda siyasi mücadeleyi yürütmeyi başarabilen Türk Milliyetçilerinin varlığı bizleri yanıltmasın. Türk Milliyetçiliği içindeki formlar, Türkçü, Türk İslam Ülkücüsü, Sentezci, Atsız’cı, Turancı gibi farklı ekoller mücadele şartlarının getirdiği zorunlulukla ortak bir çatı altında faaliyet yürüttüler. Fakat bugün onları bir arada tutabilecek Alparslan Türkeş gibi büyük bir lider yok.

Bunlara ilaveten ideolojik yenilenmeye kapalı, dünya koşullarını okumakta yetersiz, değişen Türkiye sosyolojisinden ve teknolojinin kucağında büyüyen nesillerin gelişiminden habersiz, iktidar talebi olmayan, milliyetçiliği lidere kayıtsız şartsız itaat ve sadakat olarak tanımlayan bir siyasal milliyetçilik var.

Liderin kutsandığı ve mutlak itaatin esas alındığı, sıkı hiyerarşi ve disiplini barındıran, sorgulamaya, düşünmeye, eleştiriye kapalı, parti içi demokrasiye önem vermeyen yapılar Türk Milliyetçiliği için bir cazibe merkezi değil. Yeni kuşaklar bu anlayışı ve devlet kontrolünde bir milliyetçiliği içselleştirmiyor. Hatta reddediyor.

Ayrıca bugün Türklük ve milliyetçilik anlayışı, İslam ve milliyetçilik ilişkisi, Türk Dünyasına bakış, Türk Milliyetçisi kesimler arasındaki yaşam tarzı farklılığı gibi temel konular Türk Milliyetçiliğinin önünde duran diğer temel sorunlar.

Bu farklı düşünme biçimleri farklı politik tutumlara yol açıyor.

Türk Milletini tehdit eden Kürtçülük, terör gibi sorunlarda birleşme, aynı düşünme ve hareket etme eğilimi barındırsa da Türklük, İslam algısı, modernleşme, demokrasi, otoriterleşme, kadının toplumsal rolüne yaklaşım, sığınmacılar sorununa yaklaşım, iktidarı destekleme gibi güncel siyasi gelişmelerde farklılaşma üstü örtülemez bir görünümde.

Karizmatik lider yoksunluğu, parti içi demokrasiye mesafeli yaklaşımları, Lider sultası, sert ve itaate dayalı hiyerarşik yapıları, kendi içlerindeki oligarşik yapılar, kendini yenilememe, dinamizm eksikliği, heyecansızlık, küçük iktidar arayışları ve Türk Milliyetçiliğine yüklenen farklı anlamlar sebebiyle yani bu kadar farklı yaklaşımlar yüzünden Türk Milliyetçilerinin tek bir çatı altında toplanmaları pek mümkün görünmüyor.

Bu toplanmanın zorluğu bir yanıyla Türk Milliyetçiliğinin yaşadığı kırılma ve tartışmalara odaklanılması gerektiğini gösteriyor. Türk Milliyetçileri varlık sebeplerini, kavramlarını yeniden tanımlaması ve üzerinde mutabakat sağlaması gerekiyor.

Bugüne kadar tek bir yapı içerisinde görünmekle birlikte Türk Milliyetçilerinin Türk Milliyetçiliği üzerinde kavramsal olarak bile mutabık olmadıklarını, Türk Milliyetçiliğine dair bir kavramdan bahsedildiğinde aynı şeyi anladığını düşünmüyorum. Bugüne kadar düşünce üretmekte tembel davrandığımız için de bu kavramsal farklılaşmayı giderebildiğimiz kanısında değilim.

Türk Milliyetçiliği algılarımız farklı. Devlete bakışımız, referanslarımız farklı. Ben Gökalp ’le başlayıp  Alparslan Türkeş’e uzanan ve İttihat Terakkiyi savunan modernleşmeci bir Türk Milliyetçiliğini savunurken bir başka kesim Arvasi’nin Türk İslam Ülkücülüğünü, bir diğeri merhum Atsız Bey çizgisini, bir başka grupta Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliğini esas alıyor. Bazıları kendisini seküler Türk Milliyetçisi olarak isimlendiriyor. Hatta NATO’cu milliyetçilik güdenler bile var.

Bu farklılık siyasal ve sosyal değerlendirmelerimize, devlet ve toplum tasavvurlarımıza yansıyan bir farklılık. Bu farklılığı, milliyetçiliğin birleştirici, ayrıştırıcı, ötekileştirici gibi kategorilere ayrılarak sürdürülen tartışmalarda da görüyoruz.

Bu tartışmalar yeni gibi görülebilir ama aslında yeni değil. Türkçülüğün fikir babalarından Yusuf Akçura’nın da kültürel milliyetçilik ile seküler milliyetçilik arasında yaşanan gerilimi ele almasından tutun da Türkeş-Atsız arasında yaşanan kırılmalara kadar kökü eskilere uzayıp giden tartışmalardır bunlar.

Bizler ne yazık ki bu farklılıklarını kaynağı nedir sorusuna cevap arayamadık. Siyasi, ekonomik, kültürel sahalarda niçin geri kaldığımızı düşünemedik.

İfade etmeye çalıştığım bütün bu olumsuzluklara rağmen milliyetçiliğin bugünkü parçalı görüntüsünü ben bir dağınıklıktan ziyade kabına sığmayan bir enerjinin patlayarak etrafa dağılması, Türk Milliyetçiliğinin özgürleşmesi, aydınlanması süreci olarak değerlendiriyorum. Bu tırnak içinde dağınık görüntü Türk Milliyetçilerini aynı yere doldurarak kontrol eder, ihtiyaç duyduğumuzda istifade ederiz, gerekirse böyle etkisizleştiririz düşüncesini de devre dışı bırakıyor. Bu dağınıklık gibi görünen süreç aslında bağımsız, bağlantısız milleti merkezine alan milliyetçiliklere alan açıyor. Bağımsız, kontrol dışı bir milliyetçi gelenek oluşuyor. Ve ben kendi payıma bundan çok memnunum.

Benim Türk Milliyetçilerinin “aydınlanma, özgürleşme süreci” diye ifade ettiğim bu sürecin nihayetinde önce çokluk içinde birliğe sonra da birliğe evrileceğine inanıyorum. Ama biraz daha zamana ihtiyacımız var.

 Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?

ÖZTÜRK: Türk Milliyetçililerinin farklı partide seçimlere katılmasını bir kere bir zenginlik, Türk Milliyetçisi seçmene bir alternatif sunması bakımından değerli buluyorum. Çünkü Türk Milliyetçisi seçmen homojen bir seçmen kitlesi değil. Seçim sonuçları dikkatli incelendiğinde farklı milliyetçilik anlayışları farklı milliyetçi yapılara destek verdi.

İYİ Parti ve Zafer Partisi Batı’da ve büyük kentlerde destek görürken MHP Orta ve İç Anadolu’da, BBP biraz daha muhafazakâr kesimlerde varlığını sürdürdü.

Bu çok partili görüntünün farklı milliyetçilikleri bünyesinde toplamasının yanı sıra milliyetçi partilerin sayısının fazlalığı bir anlamda birbirlerini denetleyen bir mekanizma, görünmeyen bir otokontrol oluşturuyor. Türk Milliyetçilerini parti içi demokrasiye daha çok önem vermeye zorluyor.

Lider vesayeti ve bu vesayetten beslenerek varlığını sürdüren oligarşik yapılar yüzünden partiler bir tür liderlerin kutsandığı dini cemaatler benzeri yapılara dönüşmüş durumda. Tek bir seçim kazanmamalarına rağmen parti genel başkanlarının hepsi birer lider… Ne parti içerisindeki oligarşik yapıları aşabiliyorsunuz, ne de karar alma mekanizmalarında yer alabiliyorsunuz. Herhangi bir partide lider ve yakınlarına yakın durmuyorsanız o partide varlığınızı bile sürdüremiyorsunuz.

Bu sebeplere dayalı olarak çok partili görüntünün Türk Milliyetçiliğinin toplumsal hayata yansıması, toplumsal katmanlara ulaşması yani kitleselleşmesi, demokratikleşmesi açısından da fonksiyonel olma ihtimali olduğunu varsayıyorum. Çünkü iktidar mücadelesini sadece siyasi sahada tek bir partinin mücadelesine endekslediğinizde ve başta sivil toplum olmak üzere sanattan edebiyata, ekonomiden kültüre diğer alanları terk ettiğinizde Türk Milliyetçiliğinin kitleselleşmesinde aşama kaydedilemediğini, tüm enerjinin parti içi iktidar olmaya harcandığını, Türk Milliyetçiliğini iktidar yapma mücadelesinin parti içi iktidar olma mücadelesine evrildiğini yaşayarak gördüğümü düşünüyorum. En azından şimdi birkaç tane milliyetçi parti siyasi varlığını sürdürmek adına toplumun farklı katmanları ile temasa geçiyor, milliyetçi ekol farklılıkları çatışmaya dönmeden kendini temsil imkânı buluyor, yeni kitlelerle temas imkânı buluyor.

Sizce bu seçimlerde milliyetçilik gerçekten anahtar bir rol mü oynadı yoksa siyasi bloklar arasındaki kavga milliyetçilik maskesiyle mi yürütüldü?

ÖZTÜRK: Her iki tespitin doğru olduğunu söylemek lazım. Türk Milliyetçiliğinin seçimlerde belirleyici olduğu siyasal bir gerçeklik. Ama bir başka gerçeklik de toplumun terör endişesi kaşınarak seçimin milliyetçilik maskesi üzerinden kazanıldığı, ekonomik sorunların bu maske ile üzerinin örtüldüğünü görmemiz lazım.

Sorunuzun içinde yer alan anahtar metaforu her siyasi kesimin kendisine pay çıkardığı bir metafor. Özellikle her seçim topluma dayatılan Kürt oyları olmadan, HDP olmadan seçimin kazanılamayacağı algısını yıkmak ve bu algı üzerinden Türk siyasetini terör örgütünün uzantısı partilere esir etmek isteyenleri yerle bir etmesi bakımından Türk Milliyetçilerinin oynadığı rol küçümsenemez.

Her seçim sürecinde Türk Milliyetçiliğini yok sayan bazı araştırmacıların “HDP olmadan seçim kazanılmaz, Kürt oyları belirleyici olur” yalanı ile toplumu yönlendirmesi de son buldu. Seçim sonuçları bize gösterdi ki HDP olmadan da seçim kazanılabiliyormuş. Seçim sonuçları bize gösterdi ki her iki taraf açısından da Türk Milliyetçilerini hesap etmeyenler kazanamıyormuş.

AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?

ÖZTÜRK: AKP’nin yeniden iktidar olmasının ekonomik tahribatına, kamu kaynaklarının yağmalanmasına, Türk Milletinin her geçen gün yoksullaşmasına girmeyeceğim. Bu açıdan her şey ortada. Ama Türk Milliyetçiliğinin dayanak noktası, güç merkezi Türk Milletidir. Türk Milleti olmazsa Türk Milliyetçiliğinden söz edemeyiz. AKP, iktidarını kutuplaşma üzerine inşa eden ve Türk Milletini kutuplaştırarak millet olma vasfını aşındıran bir parti. Türk kimliği ile Türklük ile Atatürk ve Cumhuriyet ile kavgalı bir parti. İktidar olduğu günden bu yana da Cumhuriyetin tüm kurumlarını kendi bakış açısı doğrultusunda dönüştürmüş durumda. Bu dönüşümü tamamladığına inanıyor ve uzun bir süredir Türkiye’ye yeni bir kimlik dayatıyor. Bu kimlik dayatmaya paralel sığınmacı politikası ile Türkiye’nin demografisini değiştirecek çok tehlikeli, Anadolu’daki Türk varlığını tehlikeye sokacak adımlar atıyor. Türk toplumsal yapısının genetiği ile oynuyor. Türkiye’yi çok kültürlü, çok kimlikli bir ülkeye dönüştürmek istiyor. Bir Türk Milliyetçisinin böyle bir Türkiye’yi savunması fikren mümkün değildir.

Türk Milliyetçilerinin temel düsturu egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesidir. AKP, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile egemenliği milletten alarak Tek Adam sistemine geçti. Meclis neredeyse tamamen devre dışı bırakıldı. Şimdi hedefte Anayasayı değiştirmek var. İmkân bulsa Anayasadan Türklüğü çıkarmak isteyeceğinden hiç kuşku duymuyorum. Bugün ittifak paydaşları MHP’nin varlığı sebebiyle bunu dillendirmiyorlar ama geçmişte Anayasa’dan Türklüğü çıkarmak istediklerini biliyoruz.

Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına girdik. Bakın vizyonlarında Türk yok. Açıkladıkları programa Türkiye Yüzyılı adını verdiler. AKP’nin Türkiye Yüzyılında Türk’e, Türk kimliğine yer yok. Yeni bir Türkiye ve yeni bir ulus yaratmak istiyorlar.

AKP, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kendi kafalarındaki millet tasavvurunun değerleriyle kavgalı olduğuna inanıyor. Dolayısıyla Cumhuriyet rejimini yıkarak Erdoğan’ın kurucu lider AKP’nin de kurucu irade olduğu yeni bir devlet kurma hayali var. Bu yeni devletin adını saklamıyorlar ; Yeni Türkiye

Bir yandan açtığı eğitim kurumları diğer yandan TRT kaynaklarını kullanarak yaptırdığı diziler, siyasi söylemler AKP’nin yeni bir ulus inşa sürecini bizlere gösteriyor. Sığınmacılara vatandaşlık verilerek milli iradenin yeniden şekillendirilmesini de bu perspektiften de değerlendirmemiz lazım. AKP’nin Yeni Türkiye’sinin ulus kimliğinin özünde muhafazakarlık var, İslam ve Osmanlı var. Dindar nesiller var.

Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?

ÖZTÜRK: Yükseldiği varsayılan milliyetçiliğin popüler bir milliyetçilik olduğu düşüncemi tekrarlamakla birlikte önümüzdeki süreçte şuurlu Türk Milliyetçilerinin farklı ekoller içermekle birlikte iktidar talebinin daha da güçleneceğini ve siyaseti şekillendirmekte çok daha etkili olacağını düşünenlerdenim. Ve kanaatimce rekabet devlet kontrolünde bir milliyetçilik ile millet merkezli milliyetçilik arasında yaşanacaktır. Dışlayıcı, ötekileştirici bir milliyetçilik değil birleştirici milliyetçilik anlayışı toplumda kabul görecek, Türk Milliyetçiliği Türk kültürünün özgünlüğünü, Türk dilini savunarak siyasette çok daha etkili olacaktır.

Bu çoklu görüntü içinde Türk Milliyetçililerinin düşüncelerini farklı kitlelere çok daha kolay ulaştırabileceği kanaatindeyim.

Eğer Türk Milliyetçileri kavramlarını yeniden tanımlamayı, bu kavramlar üzerinde uzlaşmayı başarır, Türk dünyasının ve Türkiye Türklüğünün sorunlarını bilimsel ve sistematik bir şekilde tartışarak Türkiye’nin sorunlarına gerçekçi çözümler üretebilirse Türk Milliyetçilerinin iktidar olma şansı yakalayacağına inanıyorum.

Bu inancın gereği olarak Türk Milliyetçileri, Türkiye’de yaşanan toplumsal değişimi doğru tahlil etmeli ve Türk Milliyetçiliğini iktidara taşıyacak analizler yapmalıdır.

 

Yazar

İkbal Vurucu

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar