14.07.2025

Suriye Ekseninde Yaşanan Gelişmeler ve Olası Etkileri

İnşallah aldanmaz ve aldatılmayız. Türk-Türkiye Yüzyılı’na yakışır bir büyük devlet olarak bölgede ve dünyada yerimizi alırız!


Suriye ve Esad’lar Dönemi

Suriye, tüm etkin güçlerin Devlet Başkanı Beşşar Esad’da toplandığı bir cumhuriyetti. 1970’te iktidara gelen babası Hafız Esad’dan başkanlığı 2000 yılında devralmıştı. Esad, iktidardaki Baas Partisi’nin lideri ve Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanıydı. Devlet Başkanı, gerçek herhangi bir muhalefet adayının olmadığı çok sıkı kontrol edilen seçimlerle yedi yıllık dönem için seçilirdi. Meclis ve hükûmet gibi bir dizi resmî devlet kurumu, başkanın yetkisi altında varlığını sürdürmekteydi.

Ülkenin merkez bölümleri seyrek nüfuslu çöl bölgeleridir. Nüfusun çoğu, ülkenin batı kısmında yer alan kuzey-güney ekseni boyunca ikamet etmektedir. Şam ve Halep gibi şehirler burada bulunur. Fırat Vadisi ve ülkenin kuzeydoğu köşesi Suriye’nin en verimli tarım arazilerinden bazılarına sahiptir.

Nüfusun yaklaşık %90’ı Arap, yaklaşık %10’u da Kürt’tür. Çoğunluk Sünni Müslüman’dır (yaklaşık %70-80). Geri kalanlar Alevi, Dürzi ve Şii Müslümanlarla birlikte farklı mezheplere mensup Hristiyanlardır.

Başkanın ailesi ve etrafındaki resmî olmayan iktidar yapısı Alevi’ydi. Hükûmet, resmî olarak laikliği desteklemiş ve mezhepçi sorunların tartışılmasını yasaklamıştı. Ancak mezhepçilik mevcut çatışmanın büyük yapısal bir özelliğidir. 2011 yılında ayaklanma ve ardından gelen iç savaştan önce Suriye hükûmeti, 1967 yılında İsrail tarafından işgal edilen Golan Tepeleri dışında tüm Suriye toprağını kontrol ediyordu.

Merkezi Hama olan İslâmcı bir ayaklanma 1982’de şiddetli bir şekilde bastırıldı. Bundan sonra hükûmet karşıtı gruplar önemini kaybetti ve 1982 ile 2011 yılları arasında ülkede hiçbir silahlı isyan meydana gelmedi.

İç Savaş: Arka Plan ve Gelişmeler

Arap Baharı protestolarından ilham alan hükûmete karşı bir dizi protesto Mart 2011’de başladı. Hükûmet kısmen protestocuların taleplerini kabul etmeye yönelik reformlar uygulayarak kısmen de kuvvet kullanarak protestoları durdurmayı denedi. Ayaklanmayı durdurma girişimleri başarısız oldu ve devlet kontrolünün genel olarak durması bazı kırsal bölgelerde ve şehrin dış bölgelerindeki yoğun gecekondu mahallelerinde hissedildi. Ayaklanmanın temel itici gücü kırsal ve dinî olarak muhafazakâr kuşakla birlikte Sünni Müslüman çoğunluk nüfustan geldi. Parçalara ayrılmış bir dizi silahlı isyancı grup, aynı bölgelerde kademeli olarak ortaya çıktı; Ordu ve güvenlik güçleri ile yüzleşti. Gruplar neredeyse tamamen Sünni Müslümanlardan oluşuyordu ve bu durum çatışmaya mezhepçi bir boyut da getiriyordu.

Yabancı devletler Suriye’de mezhepçi kesimlerle geniş ölçüde örtüşen ittifaklar kurarak erken dönemde çatışmaya müdahil oldu. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi Sünni çoğunluğa sahip devletler Sünnilerin hâkim olduğu isyancıları silahlandırmaya başlarken; İran, Irak ve Lübnan Şii güçleri de Suriye Hükûmeti’ni destekliyordu.

Soğuk Savaş cepheleriyle uyumlu olarak ABD, İngiltere ve Fransa isyancıların tarafını tutup onlara destek olurken; Rusya ve Çin de Suriye Hükûmeti’ne arka çıktı. İsrail, sözde Hizbullah’ın askerî kapasitesine hasar vermek için birçok fırsatta Suriye’deki askerî tesisleri bombaladı.

O günden bu yana iç savaş birçok aşamadan geçti:

  • 2012 yılı boyunca isyancı gruplar geniş kırsal bölgelerin, birçok Şam banliyösünün ve Halep’in doğu yarımının kontrolünü ele geçirdi. 2013 yılında isyancılar Rakka şehrini ele geçirdi, ancak hükûmet diğer vilâyet başkentlerinin ve çoğu şehrin arasındaki ikmal yollarının kontrolünü elinde tuttu.
  • 2012’nin ortasında Suriye Ordusu ülkenin doğusundaki Kürtlerin hâkim olduğu bölgelerden çekilerek kontrolü Demokratik Birlik Partisi/Partiya Yekitiya Demokrat (bundan sonra PYD olarak anılacaktır) ve silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri/Yekineyen Parastina Gel (bundan sonra YPG olarak anılacaktır) ile ilişkili Kürt Kürdistan İşçi Partisi’ne bıraktı. PYD, ne isyancılarla ne de Suriye Hükûmeti’yle ittifak yapmadı, ancak kontrolü altındaki bölgelerde Kürt özerkliğini elde etmeye çalıştı. 2015’ten beri YPG milisi, yerel Arap ve 2 Süryani milisleriyle olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) koalisyonunun parçası olarak, IŞİD veya DAEŞ olarak da anılan Irak ve Şam İslâm Devleti’ni (bundan sonra IŞİD olarak anılacaktır) bozguna uğratma çabalarının bir parçası olarak ABD’den askerî destek aldı.
  • Ocak 2014’te bir yanda IŞİD ve diğer yanda öteki isyancı gruplar olmak üzere yeni bir çatışma hattı ortaya çıktı. 2014 boyunca IŞİD Fırat Vadisi boyunca ve Irak’ın içlerine doğru ülkenin doğu kısmındaki geniş bölgelerin tam kontrolünü ele geçirirken diğer isyancı gruplar kuzeydoğuda İdlib ve Halep vilâyetlerinin bazı bölümlerinin, güneybatıda bazı kırsal bölgelerin ve Şam etrafındaki bazı banliyölerin kontrolünü elinde tuttu.
  • Suriye Ordusu, kademeli olarak daha fazla toprak kaybetti ve Mart 2015’te El Kaide müttefiki bir grup olan El Nusra Cephesi tarafından yönetilen isyancı grupların bir koalisyonu İdlib’in kontrolünü ele geçirdi.
  • Eylül 2015’te Şam’daki yetkililerin talebi üzerine Rusya’nın savaşa askerî müdahalesi başladı. Rusya, Suriye hükûmet güçlerini desteklemek amacıyla uzun süreli hava saldırısı harekâtına başladı ve böylece hükûmet güçleri, Aralık 2016’da Halep’in doğu bölgeleri dâhil olmak üzere bölgeleri isyancı gruplardan kademeli olarak geri almayı başardı.
  • Rusya tarafından desteklenen hükûmet güçleri ile ABD’nin arka çıktığı SDG, IŞİD’i bozguna uğratmada kademeli olarak başarı oldu. Daha önce IŞİD kontrolünde olan Halep vilâyetinin kuzey bölgesindeki bazı alanlar Türk birlikleri ve Türkiye ile ittifak yapan Suriyeli isyancı milisler tarafından işgal edildi.
  • Nisan 2018’de devasa bir askerî operasyonun ardından hükûmet Şam dışındaki Doğu Guta’nın kontrolünü yeniden ele geçirdi. Humus’taki İsyancı Kalesi, anlaşmalı bir teslimle kısa süre sonra düştü. Sonrasında Haziran ve Temmuz 2018’de isyancı güçler tarafından tutulan Dera ve Kuneytire’nin güney bölgeleri bir dizi yerel anlaşmayla teslim oldu.
  • 2018 ilkbaharında PYD kontrolündeki Kürt bölgesi Afrin Türkiye tarafından işgal edildi.
  • Nisan 2019’da Suriye Ordusu, Rusya’nın askerî desteğiyle İdlib’e karşı yeni bir hücum başlattı. Hücum 2019 yazı boyunca devam etti, ancak ordunun diğer yerlerle birlikte Han Şeyhun şehrini ele geçirdiği ağustos ayına kadar bölge kontrolünde herhangi bir önemli değişiklik olmadı ve o günden bu yana iç savaş birçok aşamadan geçti:
  • Temmuz 2019’da bildirildiğine göre hükûmet, ülkenin büyük bölümünün kontrolünü geniş ölçüde sağlamlaştırmış görünüyor ve iktidar üzerinde nispeten güvenli bir nüfuz sürdürüyordu. İsyancılar çoğu yerde yenilmişti, ancak hâlâ İdlib vilâyetini ve Halep ile Hama vilâyetlerindeki komşu bölgeleri kontrol ediyorlardı. Afrin’den Cerablus’a kadarki Türk sınırının kuzeybatısında kalan bir bölge Türkiye ile ittifak yapan Suriyeli isyancı grupların kontrolü altındadır. ABD güçleri ve müttefik yerel isyancı milisler Irak, Ürdün ve Suriye ile sınır komşusu çölün batı bölgesi olan Tanf etrafındaki bölgeyi, Kürt hâkimiyetindeki SDG koalisyonu da ülkenin kuzeydoğu bölümlerini kontrol ediyordu. Temmuz 2019 itibarıyla ülkenin geri kalanı Suriye Hükûmeti’nin ve müttefik milislerin kontrolü altındaydı.
  • Hükûmet, Ağustos 2019 itibarıyla Şam, Halep, Humus ve Hama ve neredeyse tüm vilâyet başkentleri dâhil olmak üzere ülkenin çoğunu kontrol ediyordu. Ekim 2018’de hükûmet ayrıca Lübnan sınırının tümünün kontrolünü yeniden kazanmış, Irak’a sınırlı arazi erişimini eski haline getirmiş, güney vilâyetlerin kontrolünü ele geçirmiş ve ticaret trafiği için Ürdün’e sınır kapısını da tekrar açmıştı.
  • Aralık 2018’de önemli merkezî hükûmet işlevleri ve hizmetleri en azından belli bir dereceye kadar sürdürülüyordu. Devlet okulları ve hastaneler ileri derecede azaltılmış kapasiteyle de olsa çalışıyordu. Nüfus müdürlüğü ve devlet çalışanlarına maaş ödemeleri gibi diğer hizmet ve işlevler hükûmet kontrolündeki bölgelerde ve kısmen kuzeydoğuda SDG tarafından tutulan bölgelerde de çalışmaya devam ediyordu.

Suriye Hükûmeti adına güvenliği ve denetimi sürdüren aktörler kimlerdi?

Güvenlik ve denetim polisi, istihbarat kuruluşları, ordu ve hükûmet yanlısı milisler tarafından sürdürülmekteydi:

  • Polis mahkemelerle birlikte yasaların uygulanmasından sorumluydu.

İstihbarat servisleri hükûmete karşı muhalefeti izlemeye yoğunlaşmıştı. Suriye’deki istihbarat sistemi, doğrudan Başkan Esad’a rapor veren, üst üste binen sorumluluk alanları olan dört ana istihbarat örgütünden oluşmuştu. Her bir örgüt, kendi nezarethaneleri ve cezaevleri gibi birimlerini yöneten ve bölgesel olarak uzmanlaşmış bir grup şube ve daireye ayrılıyordu.

  • Suriye Ordusu profesyonel subaylardan ve askerlik vazifesini yapanlardan oluşur. Bazı istisnalar dışında neredeyse tüm Suriyeli erkekler 18 aylık askerlik hizmetini yerine getirmeliydi. Hizmet süresi iç savaş esnasında önemli derecede artmıştı.
  • 2011 yılında iç savaşın patlak vermesinin ardından bir grup hükûmet yanlısı milis birlikleri kuruldu. Bu milisler, hükûmete sadık bölgelerde kolluk faaliyeti gerçekleştirmekte ve ön cephelerde hükûmet karşıtı gruplara karşı mücadelede rol oynamaktaydı. Esad ile müttefik devletlerin hükûmetleri bu milislerin oluşturulmasında destekte bulunmuştur. İran İslâm Devrimi Muhafızları Ordusu (IRGC) subayları özellikle çeşitli hükûmet yanlısı milislerin oluşturduğu bir şemsiye örgüt olan Ulusal Savunma Güçleri (NDF) ile ilişkili olanlar olmak üzere yerel milisleri eğitmiş ve ayrıca Irak ve Afganistan’dan gelenler dâhil olmak üzere Şii milislerin yabancı personel ile kadrolaşmasına da yardımcı olmuştur. Lübnanlı Şii milis Hizbullah üyeleri de hükûmete destek amaçlı katılmış ve diğer milislerin askerlerini eğitmiştir.

2015 yılında Rusya’nın savaşa katılmasından sonra milisleri resmî olarak Suriye Ordusu’nun bir kolu olan ancak birçok sivil ve eski milis üyelerini içeren 5’inci Kolordu adı altında birleştirme adımını atmıştır.

Pratikte, hükûmetin 2018 ilkbahar ve yaz mevsiminde savaş alanındaki başarıları ve Şam, Humus ve güney vilâyetlerin banliyölerinin kontrolü, 2018 sonbaharına kadar savaşta ve ülkenin hükûmet kontrolündeki bölümlerinde meydana gelen şiddette önemli derecede azalmaya neden oldu.

Aralık 2016’da hükûmetin muhalefetin elinde bulunan Halep’in bazı bölümlerini yeniden ele geçirmesinden sonra milisler şehrin istikrar kazanmasına engel oldu. Takip eden dönemde hükûmet yanlısı yerel milisler adam kaçırma ve kendileri arasında sokak dövüşü faaliyetlerinde bulundu.

Ancak Rusya temel olarak istikrar ve hükûmetin şiddet tekelini elinde bulundurmasını sağlamakla ilgileniyor, milis gruplarının Suriye Ordusu’nun resmî kolları olarak bir araya getirilmesi için çalışıyordu. Bu rekabet İran ve Rusya’ya sadık ilgili ordu kolları ile milisler arasında silahlı yüzleşmelerin yaşandığı çeşitli olaylara neden oldu.

Suriye’nin Kuzeydoğusu – Suriye Demokratik Güçleri (SDG)

Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve silahlı kolu Halk Koruma Birlikleri (YPG) 2012 yılından beri Türkiye sınırı boyunca Suriye’nin kuzeyindeki çeşitli bölgeleri kontrol ediyordu. PYD ve YPG Türk-Kürt PKK gerillalarıyla yakından ilişkili olup Türkiye’de cezaevinde olan PKK kurucusu Abdullah Öcalan’ın fikirlerine dayanarak sosyalist, laik ve feminist bir gündemi takip ediyorlar. PYD’nin yönetim sistemi Suriye analisti Aron Lund tarafından otoriter olarak tanımlanıyordu ve halka açık eleştiri aleyhinde baskı söz konusuydu. PYD, Suriye’den ayrılmak istemiyor, ancak öz yönetim ve federalizm yönünde çalışıyordu.

2015’ten beri YPG yerel Arap ve Süryani milis gruplarıyla birlikte Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) bir parçası olduğunu iddia ediyordu. PYD ve YPG, SDG’ye hâkim durumdaydı. SDG, Suriye muhalefetiyle veya hükûmetle ittifak halinde değildi, ancak yine de bölgede belli devlet kurumlarına fon sağlayan ve devlet çalışanlarına maaş ödeyen Suriye Hükûmeti’ne büyük ölçüde bağımlıydı. Hükûmet ayrıca şehrin dışındaki havaalanı dâhil kuzeydoğudaki Kamışlı şehrinin bazı bölümlerinin ve Hasiçi şehrinde sınırlı bir güvenlik varlığının kontrolünü elinde tutuyordu.

PYD, aslen çoğunluğu Kürt nüfusu olan üç farklı toprak parçasını kontrol ediyordu: Kuzeybatıda Afrin, kuzeydoğuda Kobane ve Cezire (Hasiçi vilâyeti). IŞİD, 2014 ile 2017 arasında bu bölgelerin büyük bir bölümünü kontrol ediyordu, ancak sonrasında ABD yönetimindeki DAEŞ Karşıtı Küresel Koalisyon’un yardımıyla SDG tarafından buradan çıkarıldı.

Koalisyon, bölgeye ABD askerlerini konuşlandırmanın yanı sıra hava desteğiyle de katkıda bulundu. 31 Temmuz 2019 itibarıyla SDG; Fırat’ın güneybatısında Münbiç ve Tabqa etrafındaki bölgelerin yanı sıra Hasiçi vilâyeti ve Deyrizor, Rakka ve Halep’in bazı bölümleri dâhil olmak üzere Fırat Nehri’nin kuzeydoğusundaki neredeyse tüm bölgeleri kontrol ediyordu.

SDG, önceden kuzeybatıdaki Afrin’i de kontrol ediyordu. Ancak bu bölgenin neredeyse tamamı Mart 2018’de Türkiye ve müttefiki Suriyeli milisler tarafından işgal edildi. ABD’nin SDG’ye destek vermesi zorlu bir siyasi denge hamlesiydi. Zira bir NATO müttefiki olarak Türkiye, SDG’yi baş düşmanı PKK’nın silahlı kolu olarak görüyordu. Türkiye, SDG’yi güney sınırından çıkarmak istiyordu ve sürekli kuzeydoğu Suriye’ye müdahale etmekle tehdit ediyordu.

ABD, Türkiye müdahalesine karşıydı, ancak o dönemde Türkiye sınırı boyunca “güvenli bölge” için aracılık yapıyordu. Öte yandan, Başkan Trump sürekli ABD güçlerinin SDG kontrolündeki bölgelerden çekileceğini duyuruyordu.

Özellikle Fırat’a komşu güney bölgesinde olmak üzere, SDG kontrolündeki bölgelerde büyük çoğunlukla Arap aşiretler yaşıyordu ve buralarda Kürt PYD için destek geleneksel olarak çok yaygın değildi. SDG yerel aşiret liderlerinin desteğiyle hükûmet kurmayı denedi, ancak yine de sorunlar meydana geldi. Aşiret bölgelerindeki birçok insan hizmet ve yeniden yapılanma eksikliğinden ve IŞİD’e karşı savaşla bağlantılı gelişigüzel tutuklamalardan SDG’yi sorumlu tutuyordu. Çatışma bazı aşiret liderlerini hükûmetle, hatta IŞİD ile alternatif ittifaklar kurmaya yöneltti.

Türkiye’nin kontrol ettiği alanlar

Türkiye ile ittifak kuran yerel Suriyeli milis grupların El Bab, Cerablus ve Azez şehirleri arasında kalan Türkiye sınırında ve Suriye’nin kuzeyinde yer alan bölgeyi kontrol ettiği bildiriliyordu. Türkiye, 2016 yılında “Fırat Kalkanı” adlı operasyonla Suriye’ye müdahale etti ve uzun bir süre boyunca Halep’in kuzeyinde, Azez etrafındaki bölgeyi kontrol eden isyancı milislerle iş birliği yaparak önceden IŞİD kontrolünde olan bölgeleri işgal etti. Mart 2018’de Türkiye ve yerel milisler, Fırat Kalkanı bölgesinin batısı olan Afrin’e saldırdı. Afrin, o zamana kadar PYD kontrolü altındaydı.

Başta Kürtler olmak üzere nüfusun yaklaşık yarısı SDG veya hükûmetin kontrolündeki bölgelere kaçtı.

SDG yönetimi bu bölgeleri yeniden ele geçireceğine yemin etti ve Türk kontrolünden sonra Afrin’de silahlı bir isyan başlattı.

Türk makamları yerel Suriyeli ortaklarının Türkiye, Gaziantep’te Suriye Geçici Hükûmeti ile ilişkili yerel hükûmet binası kurmalarına yardım etti. İsyancı askerler, yerel polis güçleri ve devlet memurlarının maaşları Türkiye tarafından ödendi. Fırat Kalkanı bölgesindeki okullarda Türkçe öğretiliyor ve yeni kimlik kartları Türkiye nüfus siciline kaydediliyordu. Kimlik kartları Türkçe ve Arapça dilindeydi.

Yerel Suriyeli milisler, Şam Hükûmeti’ne ve SDG’ye karşıydı, ancak Türk kontrolü altındaki bölgenin dışındaki hedeflere saldırmaları Türkiye tarafından yasaklanmıştı. Milisler kötü disiplin gösterdiklerinden ve sürekli birbirleriyle çatıştıklarından Türkiye için sorunlu müttefikler olarak tarif edilmektedir.

El Nusra Cephesi olarak bilinen cihatçı örgüt Hay’a Tahrir al-Sham (HTS) baskın olan gruptu. El Nusra Cephesi uluslararası El Kaide şebekesinin bir parçasıydı. HTS resmî olarak El Kaide’nin bir parçası olduğunu reddetti. Ancak yine de diğer ülke ve örgütlere ek olarak BM, ABD, AB ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak sınıflandırıldı. HTS, İdlib şehrinin ve bölgenin en önemli ikmal hattı olan Türkiye sınır kapısı Bab el Hava gibi stratejik olarak önemli bölgeleri kontrol ediyordu.

HTS sivil Suriye muhalefetiyle, başka bir ifadeyle Türkiye’nin desteğini alan Suriye Geçici Hükûmeti ile iş birliği yapmayı reddetti ve bunun yerine Suriye Kurtuluş Hükûmeti adıyla kendi yönetimini kurdu. Türkiye, hükûmetten gelecek saldırıları engellemenin tek yolunun HTS’nin yok edilmesi olduğunu iddia ederek bunun için çalışmaya devam etse de HTS şu ana kadar direndi. HTS aynı zamanda İdlib üzerindeki sınırlı Türk etkisinin hükûmet ve müttefikleri Rusya ve İran’dan gelecek saldırıları engellemeye yardımcı olmasını da umarak Türkiye ile pragmatik bir ilişki kurdu.

Eylül 2018 tarihli Soçi anlaşması, cephe hattı ile Hükûmet kontrolü altındaki bölgeler arasındaki durumu bir süreliğine sakinleştirdi. Yine de, tampon bölgedeki çeşitli çatışmalar ve hükûmet tarafından İdlib’deki sivil bölgelere gerçekleştirilen hava baskınları nedeniyle İdlib ile hükûmet kontrolü altındaki bölgeler arasındaki sınır bölgeleri 2018/2019 kışı boyunca istikrarsız olmaya devam etti.
Hükûmet, Mayıs 2019’un başlarında İdlib’in güney bölgeleri ile kuzey Hama’ya yönelik geniş ölçekli bir saldırı başlattı. Topçu atışları ve Suriye ve Rus savaş uçakları tarafından yapılan hava saldırısı içeren yoğun savaş yaz boyunca devam etti. Ancak hükûmetin diğer yerlerle birlikte Han Şeyhun şehrini ele geçirdiği Ağustos ayına kadar bölge kontrolünde herhangi bir önemli değişiklik olmadı. Temmuz ortasına kadar savaşın bir sonucu olarak yaklaşık 450.000 kişi etkilenen bölgelerden kaçtı ve kuzeye hareketlendi. [ 1 ]

Esad’ın Düşüşü ve Suriye’nin Geleceği

Orta Doğu Uzmanı Arif Keskin, Suriye ordusunda yaşanan moral ve motivasyon eksikliği, askerlerin içinde bulunduğu ekonomik sefalet durumu, uzun süren iç savaş durumun getirdiği muhaliflere karşı savaşta başarı kazanamayacakları gibi olumsuz ruh halleri, askerlerin çatışmalara girmemesi ve direnmemesi ve sonunda Esad’ın düşüşü ve yönetimini adeta teslim etmesinde etkili olan en önemli hususlar olduğunu vurgulamıştır. Bu durumun da Esad’ın son çatışmalarda muhaliflere direnmenin mümkün olmadığını anladığını, dış telkinlerle de orduyu adeta tasfiye edip fazla bir çatışma yaşanmadan yönetimi devrettiğini ifade etmiştir.

Esad hükûmeti, 2011’deki batının kışkırtması ile ortaya çıkan halk ayaklanmasını bastırarak uzun süreli bir savaşın zeminini hazırladı. Rusya ve İran’ın desteği ile zorlu bir mücadele vererek ülkenin büyük kısmında kontrolünü sağladı. Ancak Esad’ın düşmesi, yalnızca Suriye’nin geleceği açısından değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel güçlerin çıkarları açısından da önemli sonuçlar doğuracaktır.

Ancak bu durumun, Suriye’nin yeniden inşası konusunda büyük zorluklar getireceği aşikârdır. Ülkede savaşın getirdiği yıkım, altyapı ve ekonomi açısından büyük bir tahribata yol açtı. Esad’ın devrilmesi, ülkenin farklı bölgelerinin farklı güçler arasında bölünmesine ve bu güçlerin etnik, dinî, mezhep farklılıkları üzerinden çatışmalarını derinleştirmelerine yol açabilir. Bu da Suriye’nin uzun vadeli istikrarını sağlamak için uluslararası toplumdan büyük bir çaba ve müdahale gerektirebilir.

Resim: Esad öncesi ve sonrası güçlerin haritası

Esad’ın düşmesi, Suriye’yi ve bölgeyi derinden etkileyecek bir gelişme olacaktır. Suriye’nin geleceği, silahlı grupların ve dış müdahalelerin şekillendirdiği karmaşık bir süreç olacaktır. İsrail, Türkiye ve diğer bölgesel güçler için, Esad sonrası Suriye’deki denklemi anlamak ve yeni stratejiler geliştirmek kritik öneme sahiptir. Türkiye, bu süreçte kendi güvenliği, mülteciler ve bölgesel güç dengeleri göz önünde bulundurularak, dikkatli ve esnek bir dış politika izleyecektir. [ 2 ]

Hükûmetler, Suriye’ye bu geçiş anında bir destek sağlayacak acil adımlar atabilir. [3 ]

Suriye Ekseninde Yaşanan Son Gelişmeler Sonrasında Suriye’nin Geleceğine Ait Değerlendirme

Bu değerlendirmeleri yapmaya çalışırken; geleneksel olarak kullanılan GZFT (SWOT) (Güçlü yönleri, Zayıf Yönleri, Fırsatlar ve Tehditler (Riskler) şeklinde kalıp ve şekil değerlendirme yapısından esinlenmiş bir yapı ve yaklaşım izlenmeye çalışılmıştır.

Bu kapsamda mevcut durum, geleceğe yönelik ülkenin iç yapısı ile komşu devletler ile bölgede etkin olan emperyalist devletlerin nasıl etkileneceğine dair tespitler ve öngörüler ortaya konulmaya çalışılmıştır.

  1. Suriye’deki Durumun Güçlü ve Olumlu Sayılabilecek Yönleri:

  • Esad iktidarının devrilmiş olması.
  • HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani Suriye’yi birleştirmeyi vaat ediyor olması.
  • HTŞ’nin ülke yönetimini, sivil siyasi kuruluşların katılımına açması söylemleri.
  • Suriye geçiş yönetiminin Esad’ın askerlerine af çıkarmış olması; Nusayrilerin canlarına, mallarına, kişilik haklarına dokunulmasını yasaklaması.
  • Devlet kurumlarının korunacağı ve yağmaya müsamaha edilmeyeceğinin, bunların Suriye halkına ait olduğunun, altyapının korunacağının açıklanmış olması.
  • Suriye’nin, komşu ülkelerde görüldüğü gibi başka çatışmalara yol olabilecek intikam döngüsünden çıkıp bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına girebilme ihtimali.
  • HTŞ ve diğer silahlı örgütlerden güven artırıcı açıklamaların geliyor olması.
  • Rejimin devrilmesiyle muhaliflerin Fırat Nehri’nin batısını tamamen kontrol altına alarak yeniden birleştirilmiş üniter bir Suriye için önemli bir adım atmış olması.
  • IŞİD’ın Irak ve Suriye’deki topraklarının neredeyse tamamını kaybetmesi, ancak Deyrizor vilâyetinin doğu kısmında Ebu Kemal yakınlarındaki Baghuz denilen küçük bir bölge üzerindeki kontrolünü sürdürüyor olması.
  • Ülke içinde, yerinden edilmiş toplam 1,4 milyon kişinin 2018 yılında evlerine dönmesi.
  • Komşu ülkelere sığınmış Suriyelilerin Suriye’ye geri dönüşlerin başlaması.
  • Mülteci statüsüne bağlı olmadan Türkiye’de kamunun verdiği hizmetlerin yanında Sivil Toplum Kuruluşları (STK)’nın da mültecilere yönelik çeşitli hizmetler ve destekler sunabilmesi.
  • “Türkiye’de şimdi devlet aklı devrede ve Türkiye’yi yönetenler de son zamanlarda geçmişte yapılan stratejik hatalar zincirinden sonuçlar çıkarmışa benziyor.” diyor Mustafa İmir, bir yazısında. [ 4 ]
  1. Suriye’deki Durumun Zayıf ve Olumsuz Yönleri:

  • 27 Kasım’daki HTŞ liderliğindeki harekâttan önce İdlib’de protesto gösterileri yapılmış, HTŞ baskıcı yöntemler kullanmakla suçlanmıştı.
  • Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarihsel olarak tanımamış aşiretlerin, Şam’daki yeni yönetimi dinselleştirmesinin düşük bir ihtimal olması.
  • Doğuda, IŞİD’ın kalıntılarının tehdit oluşturmaya devam ediyor olması ve bu durumun da ABD’nin hava saldırılarını beraberinde getirebilmesi ihtimali.
  • ABD’nin desteklediği Kürtlerin liderliğindeki grupların ülkenin kuzeydoğusunda bazı kesimleri elinde tutuyor olması.
  • Bu örgütlerin aynı zamanda, Suriye’nin kuzeyinde yıllardır Türkiye destekli muhalif gruplarla savaşıyor olması.
  • Ayrıca, 2011’deki iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşmuş çok sayıda muhalif grup ve siyasi blokların varlığı.
  • Tüm bu grupların Suriye’ye geri dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacaklarının hâlâ net olmaması.
  • Ülkede İç Savaşın bir sonucu olarak düzenli ekonominin çökmüş olması ve bunun yerine “şiddetle bağlantılı” ekonominin yükselmiş olması.
  • 2018 yılında ekonomik faaliyetin %50’si kaçakçılık, adam kaçırma ve silah satışı ile ilgiliydi; 12 milyon Suriyelinin herhangi bir geliri yoktu ve %90 yoksulluk içerisinde yaşıyordu.
  • Silahlı çatışma kapsamlı ve karmaşık insani zorluklara yol açmıştır. BM’nin tahminlerine göre 11,7 milyon kişi, Suriye’nin nüfusunun yarısından fazlası, bir veya daha fazla türde insani yardıma ihtiyaç duymaktadır.
  • Bu kategorideki insanlar; sağlık hizmetleri, barınma, gıda, eğitim, su ve temizlik hizmetleri gibi temel gerekliliklere sahip değildir. 2015’te nüfusun yaklaşık %83’ünün yoksulluk içinde yaşadığı tahmin ediliyor ve durumun son yıllarda daha fazla bozulduğu bildiriliyordu. BM’nin 2019 insani ihtiyaçlar genel incelemesine göre, nüfusun üçte birinin gıda güvensizliği yaşadığı ve bazı bölgelerde insanların akut yetersiz beslenmeden mustarip olduğu yerel topluluklar olduğu tahmin ediliyor.
  • Ülkenin sağlık tesislerinin yaklaşık yarısı kısmen veya tamamen yok edilmiştir. Okulların üçte birden fazlası hasarlı ve yok edilmiş durumdadır.
  • Çatışma aynı zamanda büyük ölçekte mülteci krizini de tetikledi. 2019 tarihli kaynaklara göre çoğu 2013 ile 2016 yılları arasında olmak üzere yaklaşık 5,6 milyon kişi komşu ülkelere giderken, bazıları ikiden fazla olmak üzere 6,2 milyon kişi de ülkesinde yerinden edildi.
  • Yalnızca 2018’de, çoğunluğu yılın ilk altı ayında olmak üzere, 1,6 milyon kişi Şam dışındaki Doğu Guta’nın yanı sıra İdlib ve Hama’nın kuzey bölgelerinde artan şiddetin bir sonucu olarak yerinden edildi. Güney vilâyetlerdeki savaşa rağmen çok azı 2018’in ikinci yarısında kaçtı.
  • Farklı nedenlerle eğitim sisteminin dışında kalan Suriyeli çocuklar, savaş ve göç mağduru olmanın yanı sıra pek çok noktada çocuk yoksulluğuna maruz kaldıkları için çocuk işçiliği, suça sürüklenme, çocuk istismarı, şiddet, dilencilik ve erken evlilik gibi çok sayıda hak ihlaline ve riske maruz kalabilmektedirler.
  • Suriyeli çocukların okullaşabilmesi için yapılan pek çok çalışmaya rağmen, Türkiye’de halen (yaklaşık 1 milyon) okul çağındaki Suriyeli çocukların yüzde 41’inin eğitim süreçlerine dâhil edilemediği görülmektedir.
  • Sığındıkları ülkelerde, sosyal adaletsizlik, aidiyet duygusu yoksunluğu, yabancılaşma, dışlanma ve eski ve yeni yaşam koşulları arasındaki farklılıklar, Suriyeli çocukların iç dünyalarında birçok açıdan gelişim bozukluklarına ve hasara neden olabilmektedir.[ 5 ]
  • Suriyeli mülteciler, mülteci haklarından yararlanamadığı için pek çok sorun ile karşılaşmaktadır.
  • Türkiye, Tel Rıfat ve Münbiç operasyonu dışında harekât yapıp tüm sınır boyunca 30 km genişliğinde geçici koruma bölgesini tamamlayamadı.
  • Suriye Türkmenleri, siyasi alanda var olma noktasında güçsüzler. [ 6 ]
  • İsrail’in Suriye’nin askerî altyapısını hedef alması ve HTŞ liderliğindeki yönetimin buna açıkça tepki koymaması.
  • İsrail askerlerinin, Golan Tepeleri’nde askerden arındırılmış tampon bölgenin ötesinde faaliyet gösteriyor ve işgal girişiminde bulunuyor olması.
  • İsrail’in Esad’ın devrilmesinden faydalanmaya çalışması.
  • Üniter yapının önündeki son engel, Fırat’ın doğusunda ABD’nin desteğiyle bulunan PKK/YPG terörüdür.
  1. Suriye’deki Durumun Ortaya Koyabileceği Fırsatlar Neler Olabilir:

  • İsviçre’deki Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher: “En iyi senaryoda, özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılır ve böylece daha geniş kapsamlı bir yönetim ortaya çıkabilir. Bunu zaman gösterecek.”
  • Ancak Daher, HTŞ’nin “iktidarı elinde toplama isteğine” karşın, tek başına tüm bir ülkeyi yönetmekte zorlanacağı görüşünde: “Bence yapamayacaklar. Daha şimdiden otoritelerini fazla genişlettiler. Bunu idare etmek zor. İlk olarak sadece İdlib’i yönetiyorlardı. Şimdi Halep, Hama, Humus ve başkent Şam. Dolayısıyla bir iktidar paylaşımına gerek duyulacak.”
  • HTŞ’nin “iktidarı elinde toplama isteğine” karşın, tek başına tüm bir ülkeyi Colani, HTŞ’nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceleyerek, etkin bir şekilde yönetebileceğini göstermeye çalışıyor.
  • Eş-Şobaki, “Bir tür ihtiyat, tereddüt ve meşru korkular olması doğaldır. Ancak şimdi Suriye’de yeni bir yol başladı ve bu mesele aşılmaya başlandı. Arap pozisyonu Suriye’ye daha fazla angaje olmalı ve destek vermelidir”.
  • Yeni dönemde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin, işbirliği ve rekabetin iç içe geçtiği bir denge arayışını zorunlu kılacağı belirtildi.
  • Tahran’ın “bekle gör” politikası izlediği bu dönemi Türkiye’nin iyi değerlendirerek Şii ve Nusayri azınlığının şiddet eylemlerini dizginlemesinin faydalı olacağı vurgulandı.
  • İsrail’in İran’ın çerçevelenmesi planı kapsamında Türkiye’ye her zamankinden daha bağımlı olduğu vurgulanırken Türkiye ile İsrail arasındaki Gazze’deki duruma rağmen Suriye’de bir yakınlaşmanın mümkün olmadığı belirtildi.
  • Askerî alanda ilk gündem PKK/YPG terörüne karşı Türkiye ile birlikte mücadeleyken, siyasi olarak ise geçiş yönetimi üzerine uzlaşma çabaları öne çıkacaktır.
  • Suriye’nin petrol kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun bu bölgelerde bulunması, yeni Şam yönetimi için terörle mücadeleyi olmazsa olmaz hale getiriyor. Dolayısıyla Şam’da bir geçiş yönetimi için başarılı adımlar atıldıktan sonra askerî grupların YPG’ye yönelik harekâta başlamasını bekleyebiliriz. [ 7 ]
  • Esad’ın düşmesi, Türkiye’nin bölgedeki stratejik etkisini de yeniden şekillendirebilir. Türkiye, bölgedeki en önemli aktörlerden biri olarak, yeni dönemde Suriye’nin geleceği üzerine güçlü bir söz hakkına sahip olabilir.
  • Asıl önemli olan Suriye’nin İran’sızlaştırılması ve Esad’sızlaştırılmasıydı. İran’ın artık tekrar Suriye’nin üzerinde bir nüfus sağlaması, oraya militanlarını göndermesi, Hizbullah’ın tekrar Suriye’de tutunabilmesi çok zor.
  • İran’ın Akdeniz’deki bağlantısı kesildi. [8 ].
  • Şam’da ortaya çıkan yeni denklem, Ankara’ya Suriye’de yeniden oyun kurucu aktör olma imkânları sundu, sunuyor. Uzun zamandır ABD-Rusya dengesinin izin verdiği ölçülerde sahada bulunan, öte yandan oyun-kurucu bir aktör olmaktan ziyade oyun-bozucu bir aktör konumunda kalan Ankara yönetiminin manevra alanı genişledi. Her şeyden önce Rusya ve İran, Suriye sahasından çekilirken ABD ve İsrail dışında kalan tek ülke Türkiye.
  • Türkiye’deki Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerinin hızlanması tek başına hem Erdoğan yönetimi hem de Ankara için önemli bir siyasi kazanım. Bu dönüşlerin önümüzdeki günlerde hızlanacağı dikkate alındığında, iç siyasette büyük bir baskı unsuruna dönüşen ve önümüzdeki seçimlerde Cumhur İttifakı için önemli bir risk alanı haline gelme potansiyeli olan sığınmacılar meselesinde hükûmet nefes alma olanağına kavuştu.
  • Öte yandan, Türkiye için Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yönetimindeki Rojava bölgesini coğrafi, demografik, siyasi, idari, ekonomik ve askerî alanda daraltma fırsatı çıktığı söylenebilir. Nitekim SDG’nin Tel Rıfat ve Minbiç’ten çekilmesi, Halep Kürtleri ile Rojava bölgesi arasındaki lojistik hattın kesilmesi Rakka ve Deyrezor üzerine süren tartışmalar Türkiye’nin Suriye Millî Ordusu (SMO) ile birlikte Rojava yönetimini daraltmayı hedeflediğini gösteriyor. [ 9 ]
  • Esad rejiminin çöküşünün ardından, enerji sektöründe yenilikçi adımlar atılması ve yenilenebilir enerjiye yönelinmesi gündemde. Ülke, hem ekonomik kalkınma hem de sürdürülebilir bir gelecek için büyük fırsatlarla karşı karşıya.
  • Savaş sırasında büyük ölçüde zarar gören elektrik şebekesi ve enerji tesislerinin yeniden inşası, uluslararası işbirliği ve yatırım gerektiriyor. Bu noktada güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları, ülkenin potansiyelini ortaya çıkarmada anahtar rol oynayabilir. Özellikle Suriye’nin güneş enerjisi potansiyeli, dünyanın en verimli bölgeleri arasında yer alıyor.
  • Yenilikçi enerji projeleriyle şekillenen Suriye, yeni dönemde bölgesel işbirliği ve sürdürülebilirlik açısından örnek teşkil edebilir. [ 10]
  1. Suriye’deki Durumun Yarattığı Tehditler ve Olası Riskler:

  • HTŞ’nin özellikle Batı cephesi tarafından uzun süredir kayırılıp eğitilen bir örgüt olduğu ve Suriye’nin kuzeybatısında, İdlib gibi küçük bir alanda sıkışmış bir örgütün Halep’i ele geçirirken kullandığı yüksek teknolojili silahları bulup üretmesinden belli olduğu iddia edilmektedir.
  • Suriye’deki en güçlü silahlı gruplar arasında, Kürtlerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Suriye Millî Ordusu (SMO) gibi muhalif gruplar, El Nusra Cephesi ve IŞİD gibi radikal yapılar yer almaktadır.
  • Esad’ın düşmesi, bu gruplar arasında bir güç boşluğu yaratabilir ve farklı silahlı yapılar, Suriye’nin geleceğini şekillendirmek için birbirleriyle daha fazla rekabet etmeye başlayabilir.
  • SDG ve SMO’nun kuzeydeki etnik ve bölgesel çıkarları, ülkenin bölünmesiyle daha da belirginleşebilir.
  • IŞİD’in yeniden canlanma riski de göz ardı edilmemelidir.
  • Suriye’deki silahlı gruplar, hem iç savaş boyunca hem de sonrasında önemli bir güç dengesi oluşturmuştur. Esad’ın düşmesi, bu grupların yeniden yapılandırılmasına ve yeni ittifakların kurulmasına yol açabilecektir.
  • HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani, Suriye’yi birleştirmeyi vaat etse de bu hedefin gerçekleştirileceği net değil.
  • HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları var.
  • En kötü senaryo ise, Suriye’nin, “Arap Baharı” süreci sonunda kaosa sürüklenen bazı ülkeler gibi bir karmaşa durumuna sürüklenmesi.
  • Bu senaryoda, Suriye’deki çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye’yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.
  • Hükûmetin Taliban modelini izleyebileceğine ve şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurabileceklerine işaret ediyor. Bu da ülkedeki azınlıkların ve sivil grupların geleceği hakkında yeni soru işaretleri yaratıyor.
  • İngiltere’deki Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü ve Orta Doğu uzmanı Christopher Phillips “Şu anda bilinmezliğini ortasındayız. HTŞ, barışçıl bir geçiş sürecine yönelik açıklamalar yapıyor ama durum aşırı kaotik” diyor.
  • HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları var.
  • “Asayiş” konusunda süren sorunlar dikkat çekiyor.
  • Durum hızla değiştiğinden, Suriye’nin geleceğini tahmin etmek zor.
  • Uzmanlar, İsrail’in yaptıklarının “hükûmeti zayıflatıp, sertlik yanlılarını cesaretlendirerek Suriye’yi istikrarsızlaştırabileceği” uyarısı yapıyor.
  • Suriye’deki çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye’yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.
  • Suriye’deki ABD Destekli Kürt Silahlı Kuvvetleri Sorunu: Suriye’deki ABD destekli silahlı Kürt grupları, özellikle SDG, Türkiye için büyük bir tehdit oluşturuyor. Esad’ın düşmesiyle birlikte, Kürtlerin kontrol ettiği bölgeler daha da genişleyebilir ve Türkiye, bu durumu kendi ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirebilir.
  • Türkiye, Suriye iç savaşından en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Esad’ın düşmesi sonrasında, özellikle Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki kargaşa, mültecilerin yeniden Türkiye’ye akın etmesine yol açabilir. Bu durum, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısını daha da zorlayacaktır.
  • IŞİD, Suriye’deki tüm topraklarını kaybetmesine rağmen yer altı hareketi olarak geniş tecrübesi ve saldırı gerçekleştirmeye devam etme kapasitesi nedeniyle örgüt hâlâ bir tehdit olarak görülüyor. Ayrıca hem Suriye’deki hem de Irak’taki siyasi istikrarsızlık terör örgütünün yeniden gelişmesine verimli zemin sağlayabiliyor
  • Savaştan kalan mayınlar, yol kenarı bombaları (el yapımı bombalar) ve patlayıcılar Suriye’de çok yaygındır. Birleşmiş Milletler Mayın Eylem Servisi’ne göre şu gruplar söz konusu patlayıcılara karşı bilhassa savunmasızdır.
  • İsrail’in ise radikal sağcıların çağrıları kapsamında Suriye’de sınırlı bir işgale girişmesi.
  • İsrail, özellikle Suriye’nin yeniden yapılanma süreci ve toprak paylaşımı gibi meselelerde aktif rol almayı, bu süreçlerde kendi çıkarlarını gözetmeyi isteyebilir. Bu, bölgesel güçler arasında anlaşmazlıklar yaratabilir ve İsrail’in stratejik yönelimlerini şekillendirebilir.
  • İsrail, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinde yer alan güçlerle, özellikle YPG gibi gruplarla daha yakın ilişkiler geliştirmeyi tercih edebilir. Bu sayede, hem İran’a karşı bir tampon bölge oluşturulabilir hem de Kürtler, Suriye Hükûmeti’ne karşı daha güçlü bir konumda olabilirler.
  • İsrail, Suriye İç Savaşı’nda Golan Tepeleri’ne yönelik bazı stratejik hamlelerde bulunmuş ve bu bölgeyi daha güvenli hale getirmeyi hedeflemiştir. Suriye’nin dağılması durumunda, bu bölgeyi daha da pekiştirmek ve yönetmek isteyebilir. İsrail, bu bölgedeki yerleşimlerini güçlendirerek, Golan Tepeleri’ni kendi hâkimiyetinde tutmaya devam etmek isteyecektir.
  • Esad sonrası Suriye’de İsrail, bazı bölgesel müttefikleriyle daha yakın ilişkiler kurmayı hedefleyebilir. Suudi Arabistan ve diğer Arap Körfezi ülkeleri, özellikle İran’a karşı ortak bir tehdit algısı taşımaktadır. İsrail, Suriye’deki boşluğu doldurmak ve bölgedeki Arap ülkeleriyle ittifaklarını derinleştirmek isteyebilir. [ 4 ]
  • Esad sonrası Suriye’de iç istikrarsızlık, pek çok farklı grubun bölgede etkin olmasına yol açabilir. İsrail, bu durumdan faydalanarak, Suriye’deki toplumsal yapıyı ve güç dengesini kendi lehine yönlendirmek isteyebilir. Bölgedeki Kürtler, Sünni Araplar ve Şii milisler gibi farklı aktörler arasında denge kurmak ve bu grupların birbirleriyle rekabet etmesini sağlamak, İsrail’in yararına olabilir. [ 2 ]
  • CHP Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Beşar Esad’ın devrildiği Suriye’nin geleceğinde 3 büyük çatışma riski bulunduğunu belirtti. Uzgel, Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kendi içinde ganimet paylaşımı ve küçük örgütler arasındaki rekabet nedeniyle çatışmalar yaşayabileceğini ifade etti. İkinci olarak, PYD ile HTŞ arasında petrol bölgelerinin kontrolü konusunda gerilimlerin artabileceğini belirtti. Üçüncü risk olarak, HTŞ ile Suriye Millî Ordusu arasında doğrudan çatışma ihtimaline dikkat çekti.
  • İlhan Uzgel, Suriye’de 3 büyük çatışma riskini şöyle anlattı:
  1. Şam’ın güneyinde muhalif bir grup var. Şam’ı onlar ele geçirdi daha önce, birbirleriyle yarıştılar. HTŞ’nin kendisi var. Amerika’nın desteklediği ÖSO var. Türkiye’nin desteklediği eski ÖSO’dan farklı. Bir de HTŞ, 10’dan fazla küçük örgütlerden oluşuyor. HTŞ çatı örgüt. Şu an sakin görünüyor ama 1-2 hafta sonra iç çatışmaları başlayabilir. Ganimet paylaşımı sorunları yaşanabilir. Suriye’deki radikal örgütler kendi aralarında hep çatıştılar.
  2. PYD ile HTŞ arasında çatışmalar başlayabilir saha kontrolü üzerine. Mesela petrol bölgesini kim kontrol edecek, pay verilecek mi? Çünkü orayı PYD kontrol ediyor. Petrolü hem Kuzey Irak’a gönderiyor hem Suriye yönetimine satıyordu.
  3. Üçüncü büyük risk, HTŞ ile Türkiye’nin kontrol ettiği Suriye Millî Ordusu arasında bir çatışma çıkması.” [ 8 ]
  • Türkiye’ye Kobani risk bölgesi olmaya devam edecek gibi görünüyor.
  • Suriye’de iktidarı ele geçiren güçler diğer hazırlıklara karşı yanlış davranırsa bu ülkede istikrarsızlığa neden olur ve bu da Türkiye’ye sorumluluk yükler.
  • Küresel güç mücadelesinde Orta Doğu her zaman önemli.
  • Eğitim süreçlerine dâhil olamayan yani hayata hazırlanamayan veya eğitim süreçlerinde ihtiyaçları yeterince karşılanamayan Suriyeli çocuklar, ülkemiz ve sığındıkları ülkeler açısından riskin ciddi riskler ortaya koyar niteliktedir.
  • Suriyeli çocuklar bulundukları topluma yabancı olmalarından ve sosyo-ekonomik imkânsızlıklardan kaynaklı mekânsal, psiko-sosyal, kültürel ve ekonomik temelli pek çok riske maruz kalabilmektedirler.

Sonuç ve Öneriler Olarak Söylenebilecekler

Suriye’de 8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin düşmesi ve Şam Kurtuluş Heyeti’nin (Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm – HTŞ) merkezi yönetimi ele geçirmesiyle birlikte 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan bölgesel değişimlerin ikinci evreye girdiği söylenebilir. Daha açık bir ifadeyle Esad rejiminin düşmesinin sonuçları, İsrail’in Gazze-Lübnan-İran ekseninde yürüttüğü savaşın sonuçları kadar bölgesel düzeyde de değişim potansiyeli taşıyor.

Esad rejiminin düşüşünü sağlayan ana dinamiğin bu anlamda ABD ile Rusya arasındaki uzlaşı olduğu söylenebilir. HTŞ’nin ilerleyişini durdurma kapasitesi olan Rusya’nın Esad yönetiminin beklediği desteği sunmaması, bununla birlikte Akdeniz’deki üstlerini koruması, öte yandan İsrail yönetiminin stratejik önceliklerinin karşılanması bu uzlaşının en önemli göstergeleri.

Türkiye’nin bu durumdaki kesin rolü hâlâ spekülasyon konusu olmaya devam ediyor. Ancak bir şey açık. Türkiye doğrudan dâhil olmasa da, saldırıya yeşil ışık yakması, Suriye’deki temel çıkarlarına dayanıyor. Sonuç olarak Türkiye, artık kendisini ülkedeki en etkili yabancı aktör olarak konumlandırdı.

Bahçeli liderliğinde 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM’nin açılışında başlayan Devlet Girişimi’nin arkasındaki dinamiklerin ne olduğu geçen hafta Esad rejiminin düşmesiyle birlikte daha da netleşti. Bahçeli’nin başlattığı girişime ilişkin tartışmalarda bugüne kadar iç dinamiklere vurgu yapılsa da çoğunlukla dış dinamiklerin altı çizildi.

Muhalifler, saldırılarını Ekim ortasında başlatmaya hazırdı. O sırada Türkiye, saldırıyı reddetti. Çünkü Ankara, Şam ile iletişim kurmak için diplomatik çabalara odaklanmıştı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esad’a birkaç kez yaklaşarak Türkiye’nin diyaloğa girme isteğini gösterdi. Ancak görüşmeler ilerlemedi. Şam, Türkiye’nin söylemini bir zayıflık işareti olarak yorumladı.

Şam, Suriye’ye dönecek mültecilerin yeniden yerleştirilmesi ile ilgili tartışmaya ilgi göstermedi. Esad rejiminin birincil destekçileri olan Rusya ve İran, Şam’ı daha yapıcı bir yaklaşım benimsemeye teşvik etmek için nüfuzlarını kullanmadılar. [ 11]

İran tarafı, yenilginin asıl sorumlusunun Beşar Esad ve Suriye ordusu olduğunu ifade ediyor. Esad’ın toplumla barışmaya yanaşmaması ve muhalefete kapıları kapalı tutmasının yenilgiyi kaçınılmaz hale getirdiğini dile getiriyor. [ 12]

ABD’nin ise DEAŞ’la mücadele adı altında desteklediği ve Suriye’nin bölünmesiyle zemin bulan terör örgütü PKK/YPG’yi destekleme politikası iflas etti. Tarihsel olarak da terör örgütünün en yakın müttefiklerinden olan Esad rejiminin yıkılması ve yerine tüm Suriye’yi özgürleştirme iddiasındaki muhaliflerin gelmesi, YPG terörünün hem kuzeyden Türkiye ve SMO hem de güneyden yeni yönetim unsurları tarafından baskı altına alınacağı bir düzlem oluşturdu.

Türkiye ise bu denklemde yıllarca Suriye kaynaklı terör ve güvenlik sorunları nedeniyle önemli bedeller öderken, Suriyeli sığınmacılara kapı açması ve muhalif bölgelerde sivillere istikrarlı alanlar oluşturması sonrası bu yeni sürecin en büyük kazananı olarak ortaya çıkıyor. Hem ahlaki hem de politik olarak kazanan Türkiye’nin, terör örgütü PKK/YPG’yle mücadelesini tamamlamasıyla da güneyinde dost ve istikrarlı bir komşuya sahip olacağı söylenebilir. [ 13 ]

Biden, Suriye’de Esad Yönetimi’nin devrilmesinin “Tarihi bir fırsat, ayrıca bir belirsizlik ve risk anı” olduğunu söyledi.

Gelecek ay görevi, halefi Donald Trump’a devretmeye hazırlanan Biden, Washington’ın bu riski yönetmek için bölgedeki “ortakları ve paydaşlarıyla çalışacağını” vurguladı. ABD başkanı, ayrıca çoğu SDG kontrolündeki bölgelerde bulunan yaklaşık 900 Amerikan askerinin IŞİD ile mücadele etmek için ülkede kalacağını belirtti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby de 10 Aralık’ta ABD’nin Türkiye’nin terörle mücadele endişelerini “meşru bulduğunu” ancak Washington’ın Suriye’de IŞİD ile mücadele için SDG ile ortaklığını sürdüreceğini vurguladı.

20 Ocak’ta göreve gelecek olan Donald Trump ise sosyal medyadan yaptığı paylaşımda “Bu bizim savaşımız değil” diyerek ABD’nin Suriye’ye müdahale etmemesi gerektiğini ifade etti. [ 5 ]

Esad rejiminin devrilmesi ve İran-Suriye ilişkilerindeki dönüşüm, bölgenin bugünü ve geleceği açısından kritik bir öneme sahip. Bu değişim, bölgesel güvenlik düzeninden İsrail-Filistin meselesine, Lübnan ve Irak’tan İran’ın siyasi kaderine kadar geniş bir yelpazede etkiler yaratabilir. Başka bir ifadeyle bu süreç Ortadoğu’daki çatışmaların yapısını, aktörlerini ve dinamiklerini önemli ölçüde değiştirdi.

Suriye’deki silahlı gruplar, Esad rejimine karşı birleşmiş olsalar da rejim sonrası ortak bir yönetim modeli oluşturmaları, aralarındaki ideolojik ve siyasi farklılıklar nedeniyle zayıf bir ihtimal olarak görülüyor. Daha önce Arap dünyasında görüldüğü gibi, otoriter rejimler devrilse bile sürdürülebilir ve demokratik bir sistemin kurulması zor olabiliyor. Silahlı gruplar arasındaki iç çatışmalar, aynı zamanda yabancı destekçilerin çıkar çatışmalarıyla birleşerek iç savaşı daha da derinleştirebilir ve ülkenin parçalanmasına yol açabilir. [ 12]

Trump’ın yeni döneminde Türkiye’yi neler bekliyor?

BBC Türkçe’ye konuşan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Dış Politika Program Direktörü Gülru Gezer, Trump ve Biden’ın Suriye konusundaki açıklamalarında “180 derecelik bir fark olduğunu” vurguladı.

Geçmişte Los Angeles Başkonsolosu olarak görev yapan Gezer, Trump’ın ilk başkanlık döneminde de Suriye’den çekilmek istediğini, ancak CENTCOM’un buna “müsaade etmediğini” savundu ve şunları ekledi:

“Burada esas önemli olan, Trump Beyaz Saray’a geldikten sonra müesses nizam, ona Amerikan askerlerinin çekilmesi ve ABD’nin YPG’den desteğini çekmek için gerekli hareket marjını sağlayacak mı sağlamayacak mı?”

Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council’da kıdemli araştırmacı olan Richard Outzen ise Washington’ın 10 yıldır Suriye’de “uyarlanabilir bir politika” izlemediğini ve bu sebeple bölgede Hizbullah ve İran gibi tehditlere karşılık vermekte zorlandığını belirtti.

Esad’ın düşüşü muhtemelen ters bir etki yaratacaktır: Türkiye’nin Rusya ve İran ile ilişkilerine daha fazla baskı uygularken Türkiye ile Batı’yı birbirine yakınlaştıracaktır. Buna rağmen Moskova, Suriye’deki çıkarlarını, özellikle de ülkedeki hayati deniz ve hava üslerini korumak için Ankara’nın desteğine ihtiyaç duyduğu için Türkiye’ye olan hoşnutsuzluğunu yönetmek zorunda kalacaktır. [ 6 ]

Mesut Yeğen, 13 Aralık 2024 günkü yazısında: “Suriye’de rejimin devrilmesi bölgeyi, Türkiye’nin bölgedeki rolünü, Kürtlerin bölgedeki ve Türkiye’deki yerini değiştirecek, burası kesin. Ancak bizdeki iktidar muhibbi kalem erbabının arzuladığı biçimde mi, orası o kadar kesin görünmüyor.” şeklinde durumu özetliyor. [14 ]

Yapılan analize göre, rejimin yıkılması Esad’ın en büyük destekçileri Rusya ve İran’ı olumsuz etkiledi.

Rejimin çökmesi Rusya’nın Suriye’deki stratejik pozisyonunu ciddi olarak sarsarken Ortadoğu’daki etkisinin azalması ve uluslararası prestij kaybına neden oldu. Rejimin çöküşü Tahran yönetiminde ise haraketli tartışmaları beraberinde getirdi.

Suriye, enerji kaynakları açısından önemli bir bölgeye sahiptir. İsrail, Esad sonrası Suriye’de kendi çıkarlarını savunarak, enerji ve su kaynakları üzerinde etkili olmaya çalışabilir. Özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına ilişkin gelişmeler, İsrail’in stratejik hedefleri arasında yer alabilir. [ 15 ]

Tahran’ın “bekle gör” politikası izlediği bu dönemi Türkiye’nin iyi değerlendirerek Şii ve Nusayri azınlığının şiddet eylemlerini dizginlemesinin faydalı olacağı vurgulanmaktadır.

İsrail’in İran’ın çerçevelenmesi planı kapsamında Türkiye’ye her zamankinden daha bağımlı olduğu hususu iyi değerlendirilmelidir.

Esad’ın devrilmesi, ülkenin istikrarını ve bütünlüğünü sağlamak adına önemli bir dönüm noktası olabilir.

Arap Birliği Şam’ın üyelik statüsü hakkında yorum yapmazken, yapılan basın açıklamasında, “Suriye’de hız kazanan gelişmeleri büyük bir ilgiyle takip ediyor ve tüm tarafları hoşgörü ve diyalog kavramlarına bağlı kalmaya çağırıyoruz” ifadesi yer aldı. Arap Birliği ayrıca, Suriyeli taraflara ‘ülkenin birliğini korumaları ve her türlü dış müdahaleyi reddetmeleri’ çağrısında bulundu. [ 16 ]

Askerî alanda ilk gündem PKK/YPG terörüne karşı Türkiye ile birlikte mücadeleyken siyasi olarak ise geçiş yönetimi üzerine uzlaşma çabaları öne çıkacaktır.

Üniter yapının önündeki son engel, Fırat’ın doğusunda ABD’nin desteğiyle bulunan PKK/YPG terörüdür. Suriye’nin petrol kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun bu bölgelerde bulunması, yeni Şam yönetimi için terörle mücadeleyi olmazsa olmaz hale getiriyor. Dolayısıyla Şam’da bir geçiş yönetimi için başarılı adımlar atıldıktan sonra askerî grupların YPG’ye yönelik harekâta başlamasını bekleyebiliriz.

HTŞ’nin Şam’ın yönetimini ele geçirmesiyle birlikte İran ve ittifak gücü olan Hizbullah bir bütün olarak Suriye’de savaşı kaybettiler.

Golan Tepeleri’nin “sonsuza kadar İsrail’in ayrılmaz parçası” olduğunu iddia eden İsrail yönetimi bir yandan Şam’ın 20 km yakınlarına kadar konumlanmışken bir yandan da Suriye’nin askerî altyapısını çökertmeye dönük saldırılarını sürdürüyor. Özetle, Netahyahu yönetimi Esad rejiminin devrilmesini askerî ve siyasi fırsata çevirdi ve etki alanını dikkate değer düzeyde genişletti.

İsrail’in yanı sıra, Şam’da ortaya çıkan yeni denklem, Ankara’ya Suriye’de yeniden oyun kurucu aktör olma imkânları sundu, sunuyor. Uzun zamandır ABD-Rusya dengesinin izin verdiği ölçülerde sahada bulunan, öte yandan oyun-kurucu bir aktör olmaktan ziyade oyun-bozucu bir aktör konumunda kalan Ankara yönetiminin manevra alanı genişledi.

Suriye’deki çatışmanın sona erme şeklinin ekonomik toparlanma olasılıkları ve yeni bir hükûmetin merkezî devleti devralma koşulları üzerinde muazzam bir etkisi olacağında şüphe yoktur. Toprak parçalanması, devletin iflası, bölgesel taşma ve suç ve İslamcı ağların yayılması, çatışmanın mevcut veya olası doğrudan etkileri arasındadır ve bunların her biri Suriye’nin gelecekteki ekonomik ve politik yaşamı üzerinde büyük ve zararlı etkilere sahip olma tehdidindedir.

Türkiye’nin Suriye’deki Kargaşadan Etkilenme Riski

Cuma Çiçek, 12 Aralık 2024 günkü “Esad Sonrası Türkiye’nin Kürt Meselesi” başlıklı yazısında aşağıdaki değerlendirmelerde bulundu:

  • Türkiye’deki Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerinin hızlanması tek başına hem Erdoğan yönetimi hem de Ankara için önemli bir siyasi kazanım. Bu dönüşlerin önümüzdeki günlerde hızlanacağı dikkate alındığında, iç siyasette büyük bir baskı unsuruna dönüşen ve önümüzdeki seçimlerde Cumhur İttifakı için önemli bir risk alanı haline gelme potansiyeli olan sığınmacılar meselesinde hükûmetnefes alma olanağına kavuştu.
  • Türkiye’nin Suriye Millî Ordusu (SMO) ile birlikte Rojava yönetimini daraltmayı hedeflediğini gösteriyor. Başta Erdoğan’ın açıklamaları olmak üzere Ankara’dan gelen mesajlar zaten bu hedefi açıkça ortaya koyuyor.
  • Bununla birlikte, Türkiye’nin kazanımlarının sınırlı ve göreli olduğu söylenebilir. Ötesi, önemli riskler içerdiği iddia edilebilir. Her şeyden önce, komşu ülke Suriye’de IŞİD ve El Kaide uzantısı köktenci İslamcı örgütlerin yönetime gelmesi orta ve uzun vadede Türkiye açısından en iyimser tahminle belirsizliği artırıyor ve riskler içeriyor. Zira komşuda yükselen radikal İslamcılığın Türkiye içerisine taşma ihtimali bulunuyor.
  • HTŞ ve SDG arasında bir uzlaşının sağlanması durumunda Türkiye’nin manevra alanının daha da daralacağı öngörülebilir. Taraflardan gelen mesajlar, ABD ve İsrail’in her aktörle kurduğu ilişkiler dikkate alındığında bu ihtimal göz ardı edilmemeli.
  • Öte yandan, Suriye Kürtlerinin geleceği Şam yönetimi meselesiyle sınırlı değil. Zira, Suriye Kürtlerinin geleceği hem Irak Kürdistan Bölgesi’nin geleceği hem Türkiye’nin Kürt meselesinin seyri hem de İran’ın sınır ötesi askerî ve siyasi operasyonal kapasitesiyle doğrudan ilişkili.
  • Kürtlerin ABD ve İsrail’e bağımlılığının arttığı bu denklemde Türkiye’nin yapacağı tercih Kürt meselesinin sınır ötesi bağlamda orta ve uzun vadeli formasyonunu belirleyecek. Türk devleti ve siyasetinin büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kaldığı söylenebilir.
  • Bu noktada Ankara, bölgede yükselen Kürt dinîamiğini bir risk olarak değil fırsat olarak değerlendirebilir ve Suriye ve Irak Kürtleriyle dostane ilişkiler kurarak tarihsel Kürt meselesini sınır ötesi düzlemde çözüme kavuşturabilir. Böylesi bir siyasi tercih hem büyük kayıplara ve acılara sebep olan Kürt çatışmasını sonlandırabilir hem de Türkiye’yi ekonomik ve siyasi alanda bölgesel bir çekim merkezine dönüştürebilir.
  • Türkiye’nin böylesi bir siyasete yönelmesi Irak ve Suriye’nin yeniden inşasına da katkı sunar. [ 9 ]

Savaş Araştırmaları Enstitüsü, “Rusya’nın ülkedeki askerî varlığının devam etmesinin garanti olmadığını” öne sürerek, Kremlin’in eski Devlet Başkanı Esad ile yakın ilişkisinin Suriye’nin muhalif gruplarıyla olumlu ilişkilerini baltalamış olabileceğini belirtiyor.[ 15 ] Ancak, Orta Doğu uzmanı Arif Keskin, Rusya’nın Suriye’de kalmasını başta HTŞ liderliği olmak üzere, Türkiye ve İsrail’in de uygun karşılayacağını ve bunun o ülkelerle işbirliği yönünde yararlı olabileceğini ifade ediyor.

Suriye’deki kargaşa, doğrudan Türkiye’nin güvenliği ve dış politikası üzerinde büyük etkiler yaratmaktadır. Türkiye, başından beri Esad’ın düşmesini savunmuş ve Suriyeli muhalifleri desteklemiştir. Ancak Esad’ın düşmesi durumunda Türkiye için üç ana senaryo ortaya çıkmaktadır:

  1. Suriye’deki ABD Destekli Kürt Silahlı Kuvvetleri Sorunu: Suriye’deki ABD destekli silahlı Kürt grupları, özellikle SDG, Türkiye için büyük bir tehdit oluşturuyor. Esad’ın düşmesiyle birlikte, Kürtlerin kontrol ettiği bölgeler daha da genişleyebilir ve Türkiye, bu durumu kendi ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirebilir.
  2. Mülteci Krizi: Türkiye, Suriye iç savaşından en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Esad’ın düşmesi durumunda, özellikle Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki kargaşa, mültecilerin yeniden Türkiye’ye akın etmesine yol açabilir. Bu, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısını daha da zorlayacaktır.
  3. Bölgesel Güç Dengesi: Esad’ın düşmesi, Türkiye’nin bölgedeki stratejik etkisini de yeniden şekillendirebilir. Türkiye, bölgedeki en önemli aktörlerden biri olarak, yeni dönemde Suriye’nin geleceği üzerine güçlü bir söz hakkına sahip olabilir. [ 17 ]

Millî İstihbarat Akademisi’nden “Esad sonrası Suriye’de yeni dönem” için yapılan analizlerde:

  • Rejimin yıkılması, Esad’ın en büyük destekçileri Rusya ve İran’ı olumsuz etkiledi.
  • Rejimin çökmesi, Rusya’nın Suriye’deki stratejik pozisyonunu ciddi olarak sarsarken Ortadoğu’daki etkisinin azalmasına ve uluslararası prestij kaybına neden oldu.
  • Yeni dönemde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri işbirliği ve rekabetin iç içe geçtiği bir denge arayışını zorunlu kılacağı belirtildi.

Özellikle, uluslararası destek olsun veya olmasın, bir Esad sonrası hükûmetin çatışmanın ardından veya düşük yoğunluklu savaşa geri dönüşle işaretlenen bir dönemde karşılaşacağı beş tür politik ve savaş ekonomisini belirlemiştir. Karşılaşılması gereken görevler şunlardır:

  • Silahlı isyancı grupları ve gayriresmî güvenlik aygıtını terhis etmek
  • Karaborsaları ve suç şebekelerini dağıtmak
  • Muhalefetin parçalanmasının üstesinden gelmek (ve etnik-mezhepsel bir kaymayı önlemek)
  • Rejimin iş kalıntılarını parçalamak
  • Devleti yeniden inşa etmek ve dönüştürmek.

Suriyeli muhalif grupların aralarındaki müzakereler ise çok parçalı yapıları, yerelde aşiretlerin güçlü olması ve azınlık gruplarının da varlığı sebebiyle çok katılımlı bir duruma işaret ediyor. Burada kritik olan, bu çok parçalı yapının, geçmişte Libya örneğinde olduğu gibi yeni çatışmalara yol açmaktansa, sivil bir geçiş yönetimiyle pürüzsüz bir şekilde sürece dâhil edilmesi olacaktır. [ 18 ]

Hollanda’nın The Clingendael Institute uzmanlarınca hazırlanan “Stability and economic recovery after Assad: key steps for Syria’s post-conflict transition” raporunda aşağıdaki önerilere yer verilmiştir:

Çatışma sonrası ilk aşamanın devletin zayıflamış kurumlarını güçlendirmeye ve temel düzeyde güvenliği garanti altına almaya ayrılması gerekebilirken, Suriye’nin siyasi ve ekonomik istikrarı için orta ila uzun vadeli beklenti, bu kurumları istikrarı ve yeniden yapılandırmasına bağlıdır.

Böyle ihtiyatlı, aşamalı bir yaklaşımın, muhtemelen uluslararası destekle hareket eden Esad sonrası bir hükûmetin hedefleri aşağıda belirtildiği gibi görünebilir.

Açıkçası, her dönemin kesin süresi iç savaşın bıraktığı yıkımın seviyesine bağlıdır.

1- Acil hedefler (0-3 ay):

  • Çoğu ambargoyu kaldırmak, nakit ve kredi akışını normalleştirmek, sınır kontrollerini, Maliye Bakanlığı’nı ve Merkez Bankası’nı canlandırmak.
  • Özgür Suriye Ordusu (Suriye Millî Ordusu) için DDR programı için üsler kurmak ve cihatçılarla, muhtemelen yabancı sponsorlarla doğrudan görüşmeler yoluyla, ateşkes düzenlemeleri yapmak.
  • Acil altyapı onarımlarına başlamak. (Bu dönem, muhtemelen önemli siyasi değişikliklere ve misilleme, intikam cinayetleri ve mezhepsel şiddet tehditlerine de tanıklık edecek ve muhtemelen yabancı bir asker-polis ve barışı koruma varlığı gerektirecektir.)

2- Kısa vadeli (0-6 ay) hedefler:

    • Bu örgütleri dağıtmadan, Suriye’nin profesyonel, ticaret ve sendika gruplarında üst düzey isimlerin görevden alınmasının teşvik edilmesi.
    • Her şeyden önce rejimin sadık taraftarlarının ayrılması yoluyla devlet bürokrasisinde ve iş dünyasında kademeli değişikliklerin teşvik edilmesi.
    • Askerî ve polis, güvenlik sektörünün reform programını başlatması.
    • Tüm etnik ve mezhepsel grupların adil temsilinin sağlanması.
    • Siyasi ve anayasal müzakereler için yeni platformların teşvik edilmesi ve desteklenmesi.
    • Ayrıca, savaştan etkilenen bölgelere acil durum ve sosyal hizmetler vb. öngörülmesi.

 3- Orta vadeli (6 ay-3 yıl) hedefler:

    • Devlet işlevlerinin demokratik kontrolünün ve denetiminin sistemleştirilmesi ve güçlendirilmesi.
    • Özellikle kırsal alanlara dikkat ederek Suriye’nin güçlü yönlerine dayalı ekonomik büyüme gündeminin belirlenmesi.
    • Güvenlik ağları ve silahlı milisler için yeniden entegrasyon programlarının tamamlanması ve en yoksul ve en çok çatışmadan etkilenen bölgeler öncelikli olacak şekilde, acil yardımların sınırlanması.
    • İlk demokratik seçimlerden çıkan siyasi kurumlarda yeni yöneten-yönetilen ilişkileri biçimlerine hoşgörü gösterilmesi.

 4. Uzun vadeli (3 yıl ve üzeri) hedefler:

    • Kamuoyunun müzakeresinden sonra, özelleştirmeler de dâhil olmak üzere kamu sektörünü yeniden şekillendirmek ve düzenlemek ve ekonomik hayatı serbestleştirmek için plan başlatılması, bunun uluslararası-karma bir uzman paneli aracılığıyla adil temsil ve eşitlik garantileriyle yapılması.
    • Esad rejimi kalıntıları devlet şirketleri veya yan kuruluşları satın almak isteyenlerin, sermayelerinin kökenlerine yönelik özel soruşturmaların başlatması. Birden fazla etnik gruptan üye ve firmaları içeren tekliflere özel ağırlık verilmesi.
    • Herhangi bir reform planı için demokratik onay aranması. [19 ]

Muhalif grupların tartışmasız en kararlı dış destekçisi olan Türkiye, nüfuzunu kullanarak onları Suriye’de daha kapsayıcı ve meşru bir siyasi düzen geliştirmeye zorlamalıdır. Bunu başarmak sadece Suriye ve daha geniş bölge için değil, aynı zamanda Türkiye için de büyük ölçüde olumlu bir gelişme olacaktır. [ 20]

Nejat Eslen’e göre “Suriye konusunda Amerika’nın amacı Esad rejimini yıkmak, bu ülkede Hizbullah varlığını sona erdirmek, Rusya’nın Esad’a desteğini bitirmek ve böylece İsrail’in güvenliğini pekiştirmekti. Erdoğan ABD-İsrail planını HTŞ ile uyguladı ve bütün bu amaçları sağladı. Erdoğan işte bu nedenle Trump’ın övgülerini hak etti. Ancak, ABD’nin Suriye ile ilgili bir amacı daha var; Suriye’de PKK-YPG varlığını meşrulaştırmak… Kanaatimce Trump’ın övgüleri bu amaç ile ilgili. Trump’ın bu konuda Erdoğan’ın yardımına ihtiyacı var. Erdoğan bu konuda gereken yardımı sağlarsa Cumhurbaşkanlığı, AKP iktidarı devam edebilir. Zaten Apo’nun Meclis’e çağrılması, Türkiye’nin bütün Kürtleri himayesine alarak büyümek istemesi bununla ilgilidir.” [ 21 ]

Cemalettin Taşkıran paylaşımında: “Nasıl Irak Türkmenlerini Musul ve Kerkük’ten ayrı düşünemiyor isek, Suriye Türkmenlerini de, yani Suriyeli Türkleri de Halep ve civarından ayrı düşünmemiz gerekir.

Şu anda ortaya çıkan bu fırsat mutlaka değerlendirilmelidir. Ele geçen bölgelere Türkmenlerin yerleştirilmesi Halep ve civarında Türkmen ağırlıklı bir yapının oluşturulması ve bu bölgenin Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olduğu da sürekli vurgulanmalıdır.” şeklinde stratejik durumu ifade etmiştir. [22 ]

Türkiye’ye karşı başta ABD olmak üzere, diğer ilgili devletlerin sanki PYD/YPG’nın tasfiye ediliyor gibi eylem ve söylemlerle Türkiye’nin ve Suriye Millî Ordusu’nun direncini kırması ve Türkiye’nin sanki Suriye Kürtleri başta olmak üzere, bölge Kürtlerinin bir federasyon altında hamisi olduğu gibi bir siyasi oyununa getirilmesi husussunda dikkatli olunmalıdır. Bu strateji ve taktiğin arkasında çoğu uzmanın belirttiği gibi, birleşik bir Kürt Devleti kurulması gibi bilinen emperyalist devletlerin gizli niyet ve emellerinin olduğu unutulmamalıdır. Türkiye’de siyasi iktidarın ve ortaklarının belki federasyona kapı açacak ve halifelik gibi halkı oyalayacak maceralara girmesi riski de vardır.

İnşallah aldanmaz ve aldatılmayız. Türk-Türkiye Yüzyılı’na yakışır bir büyük devlet olarak bölgede ve dünyada yerimizi alırız!

Kaynaklar:

  1. https://euaa.europa.eu/sites/default/files/Syria_Security__Situation_TR.pdf
  2. https://www.tasnimnews.com/tr/news/2024/12/09/3216139/suriye-de-esad-%C4%B1n-d%C3%BC%C5%9Fmesi[1]b%C3%B6lgesel-dinîamikler
  3. https://www.crisisgroup.org/middle-east-north-africa/east-mediterranean- mena/syria/priorities-after-assads[1]fall 4. https://Millîdusunce.com/misak/bizi-neler-bekliyordan-biz-neleri-bekliyoruza/
  4. https://euaa.europa.eu/sites/default/files/Syria_Security__Situation_TR.pdf
  5. https://www.bbc.com/turkce/articles/czr3lx3dzxvo
  6. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/esed-sonrasi-suriyede-yeni-donem-nasil-sekillenecek/3418958#
  7. https://www.ekonomim.com/dunya/esad-rejimi-coktu-suriye-bundan-sonra-ne-olacak-uzgel-3-buyuk-catisma[1]riski-var-haberi-785093
  8. https://birikimdergisi.com/haftalik/11914/esad-sonrasi-turkiyenin-kurt-meselesi
  9. https://solarbaba.com/esad-sonrasi-suriyede-enerji-devrimi-basliyor/
  10. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/syria-turkey-rebel-offensive/
  11. https://fikirturu.com/jeo-politika/esad-yonetiminin-devrilmesi-ve-iransiz/
  12. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/esed-sonrasi-suriyede-yeni-donem-nasil-sekillenecek/3418958#
  13. https://www.perspektif.online/esaddan-sonra/
  14. https://researchbriefings.files.parliament.uk/documents/CBP-10161/CBP-10161.pdf
  15. https://www.indyturk.com/node/750220/d%C3%BCnya/suriyedeki-duruma-araplar%C4%B1n-verece%C4%9Fi[1]tepkiye-ili%C5%9Fkin-senaryolar-neler
  16. https://www.tasnimnews.com/tr/news/2024/12/09/3216139/suriye-de-esad-%C4%B1n-d%C3%BC%C5%9Fmesi[1]b%C3%B6lgesel-dinîamikler
  17. https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/Millî-istihbarat-akademisinden-analiz-esad-sonrasi-suriyede-yeni[1]donem,GcpIEPrF1Eun7GcM1i53-A
  18. https://opendata.uni-halle.de/bitstream/1981185920/109552/114/751303127.pdf
  19. https://www.chathamhouse.org/2024/12/turkey-has-emerged-winner-syria-must-now-use-its-influence-help[1]build-peace
  20. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/trumpin-projesi-mezopotamya-869627h.htm
  21. https://www.facebook.com/share/p/15dbBxSdzs/?mibextid=wwXIfr
Yazar

Süleyman Karahan

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

2 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar