Yükleniyor...
1. EĞİTİMİN ÖNEMİ
Kalkınmanın kaynağının temeli, bilim ve teknolojidir. Bilim ve teknoloji eğitimin eseridir. Bilgi ve bilgili insan gücü, ekonominin en önemli girdilerindendir. Sermayenin ve üretimin en önemli faktörü olan bilgiyi üreten ülkeler, ekonomik karşılığını almadan bilgiyi vermemektedirler. Artık bilgi, insanlar arasında en kıymetli miras ve ülkelerin en önemli varlığı haline gelmiştir. Bu mirası meydana getiren kaynak eğitimdir. Onun için ki en önemli ve en pahalı yatırım eğitime yapılmaktadır.
Küreselleşen dünyada kalite, verimlilik ve rekabet iş dünyasının vazgeçilmez üstünlükleri haline gelmiştir. Gelişmiş ülkelerin kalkınmasında ortaya koydukları şartlar ve rekabet sistemine, gelişmekte olan ülkeler ayak uyduramamaktadır. Bu ise tamamen eğitim seviyesinin yetersizliğinden ve eğitime yapılan yatırımların eksikliği ile ilgilidir.
Bir devlet, insana yaptığı yatırım ölçüsünde güçlüdür. Toplumun refah seviyesi yüksektir. Ülke o derece gelişmiştir.
Atatürk’ün söylediği gibi “bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatan da, köleliğe yoksulluğa düşüren de eğitimdir.”
Bugün toplumlar çözümü kolay olmayan ekonomik sosyal ve siyasi problemlerle karşı karşıyadır. Eğitim kurumları iş dünyasının istediği nitelikli insan gücünü yetiştirememektedir. İnsanların almakta oldukları eğitim ile planlanan ve ihtiyaç duyulan eğitim arasındaki uçurum giderek artmaktadır. Uçurum arttıkça riskler de artmaktadır. Ki şu anda ülkemizde uygulanan eğitim sistemi toplumun beklentilerine cevap vermekten uzaktır.
Gelişmiş ülkeler eğitime verdikleri önem ve yatırım sayesinde bulundukları noktaya gelmişlerdir. Türkiye’nin en önemli meselesi olan eğitim konusunda birçok bilim adamı ve uzmanlar rapor hazırlıyorlar, kitap ve makaleler yazıyorlar ve Milli Eğitim Bakanlığı 19 tane şura yapıyor ancak eğitim sistemi bir türlü 21. Yüzyılın beklentilerini karşılayamıyor.
Teknolojide ve ekonomide gelişmiş ve kalkınmış ülkeler eğitimlerini mevcut yapısıyla yetinmeden yeni yeni hamleler yapıyorlar. Nitekim 2008-2009 dünya ekonomik krizinden sonra ABD’nin Eğitim Bakanı “…Şayet yeniden güçlü bir ekonomiye sahip olmak istiyorsak yapacağımız en doğru şey daha iyi eğitilmiş iş gücüne sahip olmaktır.” Yine aynı dönemde ABD Başkanı Obama 800 milyar dolarlık kriz paketinin 100 milyar dolarını eğitime ayırmıştır. ABD’li bir uzman aynı dönemde hazırladığı raporda (Kisney) “Eğer lise mezunlarının kazandıkları ortalama beceri ve yetenekler Kanada, Finlandiya veya Güney Koreli lise mezunları kadar olsaydı. ABD’nin GSMH şuandakinden %9-%16 daha fazla olacaktı”.
Japonya eğitim sayesinde bulunduğu noktaya gelmiştir. ABD, Japonya’nın teknolojideki üstünlüğünü eğitimdeki üstünlüğüne bağlamış ve eğitimde reform hareketi başlatmıştır.
Ülkemizde bu kadar önem verdiğimiz bu kadar para ve emek harcadığımız zaman ayırdığımız eğitimden istenilen sonuçları bir türlü alamıyoruz.
Onun için eğitimde süratle reform niteliğinde atılımlar yapmamız, dünyadaki ekonomik sosyal ve siyasi olayları ve gelişmeleri yakından takip eden, dış dünyayı iyi izleyen, iyi iletişim kurabilen insanlar yetiştirmemiz gerekmektedir.
Artık ülkemizde insan refahının artırılması için insan gücünün, düşük katma değerli üretimden, ileri teknoloji kullanımını gerektiren yüksek katma değerli üretime kaydırılması ve verimliliğin süratle artırılması gerekmektedir. Yüksek katma değerli üretimin önemini vurgulamak açısından ATO’nun yaptırdığı bir araştırmayı dikkatlerinize sunmak isterim. Araştırmaya göre bir bilgisayarlı tomografi cihazı almak için 25 tır dolusu mermer satmamız gerekiyor. Bir adet helikopter almak için 50 tır dolusu kabuksuz fındık satmamız gerekiyor. Bir tır dolusu cep telefonu almak için 670 tır dolusu demir satmamız gerekiyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
İyi eğitilmiş genç nüfus 2023 hedefi için Türkiye’nin avantajı olacaktır. Dünyadaki 150 ülkenin nüfusundan daha fazla genç nüfusumuz var. Bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu rakamlar bile eğitim konusu üzerinde herkesin düşünmesi ve çok çalışması ve doğru politikalar oluşturması gerektiğini göstermektedir.
Eğitimdeki amaç; küreselleşme yönlendirme ve şartlandırmalar karşısında kendi kimliğini milli ve manevi değerlerini koruyabilen, küresel savrulmalar karşısında ayakta durabilen, kendi öz değerleriyle ilerleme ve gelişmeyi sağlayabilen vatanını ve milletini seven vatandaşlar yetiştirmek olmalıdır.
Bugün uygulanan eğitim sisteminde çok kimlikli çok kültürlü milli refleksleri zayıf küresel savrulmalara ve etkilere açık öz savunma değerleri gelişmemiş öğrenci yetiştirmeye dönük olduğu görülmektedir. Oysa ki Türk milli eğitimin amacı,
1.1 Eğitimde Uygulanan Politikalar
Bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığında uygulanan politikalar maalesef Milli Eğitimin temel amaç ve hedeflerinden uzaktır. Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılına yaklaşırken ülke olarak yarınlarımızı emanet edeceğimiz gençlerimiz için nasıl bir model olmaları konusunda da karar vermiş değiliz. Hükümetlerin eğitim programları ve bakanların verdiği kararlar siyasidir ve milli olmaktan uzaktır. Hayata, insanlığa eğitim yoluyla nasıl bir katkı sağlayacağımız konusunda bile karar vermiş değiliz. Gerçek kurtuluşu ve kalkınmayı eğitimde gören Atatürk, eğitimin her şeyden önce mutlaka milli olması gerektiğine inanır. Atatürk millilik, çağdaşlık, bilimsellik ve üreticiliğe önem verdiğini birçok defalar vurgulamıştır. Eğitimin ne kadar önemli olduğunu Cumhuriyetin kuruluş yıllarında görmüştür ve “yarınlarımızı şekillendirecek gençlerimizin yetişmesini yeniliklere ve gelişmelere kapalı donmuş zihinlere duyarsız kalplere bırakamayız” demiştir. Ayrıca Atatürk insanımızın “erdemli ve milli ahlaklı olmak, düzenli ve disiplinli yaşamak ve çalışmak, cehaletten kurtaracak istidat ve kabiliyetleri ortaya çıkarmamız gerektiğini vurgulamıştır.” Yine Atatürk 15 Temmuz 1921 de Kurtuluş Savaşı devam ederken Ankara’da maarif kongresini toplamıştır ve bu kongrede önemli kararlar alınmıştır.
Atatürk 27 Ekim 1922 de Bursa’da öğretmenlerle yaptığı toplantıda “… dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek rehber ilimdir fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak gaflettir dalalettir.”
Atatürk yüz yıl öncesinden bugünleri görmüştür. Yine Atatürk Cumhuriyetin kuruluş aşamasında 1922’de Kurtuluş Savaşı verilirken “… çocuklarımıza ve gençlerimize verebileceğimiz öğrenimin sınırları ne olursa olsun onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: 1. Milletine, 2. Devletine, 3. TBMM’ne düşman olanlarla mücadele edilmesini emretmiştir.” 1 Kasım 1926 tarihinde bugünkü Talim ve Terbiye Kurulunu kurdurmuş aynı gün TBMM’nde bunun duyurusunu yaptırmıştır. Atatürk’ün “Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olurdum” sözü çok anlamlıdır.
Bugün Milli Eğitim Bakanlığında yapılan çalışmaların, değerlendirmelerin sistem ve program değişikliklerinin bilimsel bir tabanı yoktur. Bilimsel araştırmalardan dünyadaki gelişmelerden dünyanın gerçeklerinden kopuk olarak yapılmaktadır. 2017 Türkiye’sinde cemaat, siyasi çevrelerin, yetersiz ve ehil olmayan kişilerin değerlendirme ve görüşlerine itibar edilmektedir. Eğitim sisteminin yetersiz oluşunda siyasilerin ve politikacıların payı büyüktür. Milli Eğitim Bakanlığında uzman görüşü dikkate alınmadan her şey bakanın iki dudağı arasında karar haline gelmektedir. Milli Eğitim Bakanlığında ihtisas komisyonları ve bilim adamlarının ortaya koyduğu öğretim programları sık sık ve bakan değişikliği aralıklarıyla sekteye uğramaktadır. Kaldı ki sınıflara göre yapılan öğretim programları bir bütünlük içinde birbirinin devamı olan konu ve dersler dikkate alınarak ön şartlı olarak yapılır ve ilk sınıftan başlanarak kademeli olarak uygulanır. Öğrencinin başlangıçta alması gereken bilgileri almadan devam eden konularla ilgili bilgileri veremezsiniz. 2004 yılında büyük emekler sarf edilerek ihtisas komisyonlarının hazırladığı yapılandırıcı öğretim programları kademeli olarak uygulanmaya başlandıktan sonra sınıfların tamamında uygulanıp sonuç alınmadan, ilk ve orta öğretimdeki bütün derslerde en az dört beş defa değişikliğe uğramıştır. 2016 yılında bütün derslerde alelacele öğretim programı değişikliğine gidilmiştir. Bu program taslaklarına 185.000 kişiden (öğretmen, veli, sivil toplum örgütü gibi) eleştiri ve görüş bildirilmiştir.
Ülkemizdeki Milli Eğitim Bakanlığı değişikliklerinin dünyanın hiçbir ülkesinde örneği yoktur. Çok sık bakan değişiklikleri Milli Eğitim sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Gelen bakanlar, giden bakanların kararlarına saygı duymak bir tarafa, yeniden reform yapıyorum diye ilgili birimlerden birifing alarak daha önceki kararları rafa kaldırırlar.
1923 yılından bu güne kadar (2017) yani 93 yılda 64 Hükümet kurulmuş ve 68 Milli Eğitim Bakanı görev yapmıştır. Vekalet ve tekrarlar dikkate alındığında bu sayı 75’i bulmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığında bu kadar sık bakan değişikliği ile eğitim sistemini ve eğitim politikalarını nasıl milli ve sürekli hale getirip de sistemi oturtabiliriz. Yıllara göre görev yapan bakan sayıları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Yıllar |
Görev Yapan
Milli Eğitim Bakan Sayısı |
1923-1940 |
10 |
1940-1950 |
8 |
1950-1960 |
9 |
1960-1980 |
22 |
1980-2002 |
13 |
2002-2017 |
6 |
2014 yılında bakanlık merkez teşkilatı kanununda yapılan değişiklikle bakanlıkta görev yapanların tamamının görevleri son bulmuş şahsa bağlı kadroyla Müsteşar ve Talim Terbiye Kurulu Başkanı hariç bütün görevliler havuz adı altında bir yerde toplanmış dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığının hafızası ve var olan kültürü sıfırlanmıştır. Çok önemli bir organ olan Talim Terbiye Kurulu danışma ve karar organı olmaktan çıkartılmış, görüş veren bir kurul haline getirilmiştir. 1926 yılından beri çok önemli görevleri ifa eden bu kurulun bir anda geçmişi, hafızası ve kültürü yok edilmiştir. Milli Eğitimimiz için çok önemli olan bu kurum ehil olmayan ellere teslim edilmiştir.
Bu tür değişiklikler eğitim sistemimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim OECD’nin 2016 yılında yayınladığı kapsamlı eğitim raporunda Türkiye’nin 76 ülke içinde 41. sırada yer aldığını görüyoruz. Eğitim raporuna göre ilk üç sırada Singapur, Hong Kong ve Güney Kore yer almaktadır.
2. ÖRGÜN EĞİTİM
2.1 Okul Öncesi Eğitim
Okul öncesi eğitimin önemi her geçen gün artmaktadır. Çocukların beyninin en hızlı geliştiği dönem bu dönemdir. Okul öncesi dönemde çocuk, zihinsel ve sosyal gelişimini artıracak ve ilköğretime hazır hale gelecektir.
Milli ve manevi değerlerine bağlı, uyumlu iyi bir vatandaş olmanın temelleri okul öncesinde atılmaktadır.
Araştırmalar okul öncesi eğitime yapılan yatırımın getirisinin yüksek oranda olduğunu göstermektedir.
OECD’nin 2014 yılında yayınlanan ülkelerin eğitim harcamalarını gösteren tabloda Türkiye’nin OECD ortalamasının gerisinde olduğunu göstermektedir. OECD’nin 34 ülke için yaptığı değerlendirmede tüm kamu harcamaları içindeki payın ortalama okul öncesinde %1.1, ilk ve orta öğretimde %8.4, Türkiye’de ise okul öncesinde %0.4 olduğu görülmektedir. Türkiye’de eğitime ayrılan payın gayri safi yurt içi hasıla içinde %4,5 olduğu dolayısıyla Türkiye OECD ülkeleri içinde eğitime en az harcama yapan ülke konumundadır.
222 sayılı İlköğretim Kanunu’nda değişiklik yapan 6287 sayılı kanunla ilköğretime başlama yaşının bir yıl öne çekilmesi okul öncesine sekte vurmuş ve kargaşaya sebep olmuştur. Ailelerin birçoğu beş yaşını bitiren çocuklarını ilkokul birinci sınıf yerine ana sınıfına göndermeyi tercih etmişlerdir. 6287 sayılı kanunla beş yaşında ilkokula başlaması belirtilen çocuk henüz zihinsel, duygusal, fiziksel gelişimini tamamlamamıştır ve ilkokula hazır halde değildir. 72 ayını tamamlayan çocuğun algılama düzeyi ile 60 ayını tamamlayan çocuğun algılama düzeyi farklıdır. Bu yaşlarda çocukların gelişiminde aylar bile çok önemlidir. 60 aylık çocuğun öz bakım becerileri tam olarak gelişmemiştir. İnsan gücünü etkin kullanan gelişmiş ülkeler okul öncesinde ana sınıfına çok önem verirler. Ana sınıfına uygulanan program ve etkinliklerde ağırlıklı olarak Türkçenin doğru ve güzel konuşulmasının ortamını hazırlamaya yöneliktir. Onun için ana sınıfı çocuklarımız için önemli bir fırsattır.
Tablo 1. Okul Öncesinde 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı İstatistikleri
EĞİTİM KADEMESİ |
OKUL SAYISI | ÖĞRENCİ SAYISI | ÖĞRETMEN SAYISI |
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ | 4.658 | 1.209.106 |
72.228 |
Okul öncesinde okullaşma oranında artış gözlense de OECD ortalamalarının çok altındadır.
Tablo 2. Okul Öncesinde Bazı Ülkeler Bazında Çağ Nüfusunun Okullaşma Oranları (3-5 yaş)
ÜLKE |
OKULLAŞMA ORANI |
Fransa |
% 100 |
Lüksemburg |
% 98 |
İtalya |
% 95 |
Danimarka |
% 90 |
Yunanistan |
% 75 |
Türkiye |
% 41,6 |
FAS |
% 35 |
Ürdün |
% 29 |
OECD ortalaması |
% 72 |
Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesinde Bölgeler ve İller arasındaki dengesizliği giderememiş bu yönde gerekli tedbirleri alamamış ve bir çözüm üretememiştir. Gelir düzeyi yüksek illerde okullaşma oranı artmış gelir düzeyi düşük illerdeki oran çok düşük kalmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı kamu odaklı okul öncesi modelini benimsemiş, sanayi kuruluşlarını, yerel yönetimleri ve sivil toplum kuruluşlarını devreye sokamamıştır.
2.2 İlkokul
İlköğretimde okullaşma oranındaki artış ve sayısal verilere rağmen, istenilen kalitenin yakalanamadığı gözlenmektedir.
Okullardaki fiziki ve sosyal ortamın yetersizliği, öğrenme ve öğretme süreçlerinin öğrencilerimizin ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verememesi, eğitimin içerisindeki yetersizliklerin eğitimin kalitesinin sorgulanmasını gündeme getirmektedir.
Tablo 3. İlkokul 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı İstatistikleri
EĞİTİM KADEMESİ | OKUL SAYISI | ÖĞRENCİ SAYISI |
ÖĞRETMEN SAYISI |
İlkokul (Resmi) |
25.133 | 5.128.664 | 277.053 |
İlkokul (Özel) | 1.389 | 232.034 |
25.908 |
Toplam |
26.522 | 5.360.070 |
302.961 |
2016-2017 eğitim öğretim yılında ilk ve ortaöğretimde 1.269.349 öğrenci taşımalı sistemle yerleşim birimlerine taşınmaktadır. İlköğretimde 817.799 öğrenci 43.666 okul veya yerleşim biriminden 11.906 okula taşınmıştır. Orta öğretimde ise 451.550 öğrenci taşınmıştır. Yerleşim birimlerini okullardan mahrum ederek taşıma sistemine devam edilmesi hem öğrenci velisi ve çevresi hem de öğrenci açısından olumsuz bir durumdur.
Bugün ilköğretimde çok kalabalık sınıflarda eğitim yapılmaktadır. Özellikle büyük illerde 40-50 öğrenci ile ders yapılmaktadır. İlköğretimde 2016-2017 eğitim öğretim yılında 40.723 resmi ilköğretim kurumunun (24.249 ilkokul, 16.474 ortaokul) 7307’sinde ikili öğretim yapılmaktadır. Bunun 4330’u ilkokul, 2977’si ortaokuldur. Bu demektir ki resmi ilköğretim kurumlarının % 18’inde ikili öğretim yapılmaktadır. Bu durum bu çağda kabul edilemez.
İlköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 24’dür. OECD ortalaması ise 16.2’dir.
İlköğretimde net okullaşma oranı 2016-2017 Eğitim ve Öğretim yılında % 96,5 ulaşmasına rağmen OECD ortalamalarının altındadır. (OECD ortalaması % 99 net).
İlköğretim çağındaki 5–13 yaş aralığında nüfusa kayıtlı olan 200 bin civarındaki çocuk sistemin dışında kalmaktadır. Yani her ilköğretim çağına gelen 100 çocuktan 4’ü sisteme kayıtlı değildir.
Okullaşma oranın artmasına rağmen ilköğretimde % 100 mezuniyetin sağlanamadığı görülmektedir.
2.3 Ortaokul
Ortaokul sonunda yapılan ortaöğretim geçiş sınavı (OKS) verilen ani bir kararla kaldırılmış yerine 6, 7, 8.sınıfları kapsayan SBS getirilmiştir. 11 milyon öğrenciyi ilgilendiren bir konuda velilerin, öğretmenlerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının görüşü alınmadan alınan karar sonuçları itibariyle tam bir fiyaskodur. Daha sonra seviye belirleme sınavını da değiştirilerek Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavları ile ortaöğretime geçiş sağlanmaktadır.
Tablo 4. Ortaokul 2016-2017 Eğitim Öğretim Yılı İstatistikleri
EĞİTİM KADEMESİ |
OKUL SAYISI | ÖĞRENCİ SAYISI | ÖĞRETMEN SAYISI |
Ortaokul (Resmi) | 15.788 | 4.933.417 |
291.392 |
Ortaokul (Özel) |
1.555 | 278.089 | 31.288 |
Toplam | 17.343 | 5.211.506 |
322.680 |
Ortaokulda okullaşma oranı % 94.39 olmasına rağmen sistemin dışında kalanlar sistemin içine çekilememiştir. Ortaokullar içinde 2777 imam hatip okulu bulunmaktadır. Bu okullara devam eden öğrenci sayısı ise 657.000’dir.
2.4 Ortaöğretim (Genel ve Mesleki Teknik Lise)
2.4.1 Genel ortaöğretim
Genel ortaöğretimde problemler devam etmektedir. Derslik eksikliği, öğretmen açığı, kalabalık sınıflarda ikili öğretim, sınav baskısı, fiziki kapasitenin yetersizliği, YGS ve LYS’de yaşanan sıkıntılar, aynen devam etmektedir.
İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük illerde sınıf başına 45-50 öğrenci düşerken bu sayı Diyarbakır’da 62, Mardin’de 60, Batman’da 57 olarak görülmektedir. Ortaöğretimde sınıf başına düşen öğrenci sayısının OECD ülkelerindeki ortalaması 24.1’dir.
Ortaöğretimde okullaşma oranı net % 79 olarak gözükse de OECD ortalamasının altındadır. OECD ortalaması % 85’dir.
Genel Ortaöğretime kayıt olma oranları:
Ortaöğretimde mevcut durum;
Tablo 5. Ortaöğretimde 2016-2017 Eğitim Öğretim Yılı Okul, Öğrenci, Öğretmen Sayıları
Okul sayısı | Öğrenci sayısı | Öğretmen sayıları | ||
ÖRGÜN EĞİTİM | Genel Ortaöğretim (Resmi) | 2878 | 1.526.517 |
151.458 |
Mesleki Teknik Ortaöğretim (Resmi) |
3263 | 1.632.000 | 175.628 | |
İmam Hatip Lisesi ve Anadolu İmam Hatip Lisesi (Özel) | 1408 | 517.081 |
39.091 |
|
TOPLAM |
7549 | 3.675.598 |
366.177 |
2016-2017 öğretim yılında 912 ortaöğretim kurumunda ikili öğretim yapılmaktadır. Ortaöğretim içindeki payı %11.37’dir.
Ortaöğretimde gelişmeler, dünyadaki gelişme değişmelerin ve 5 yıllık kalkınma planlarının tersine olmuştur. Kalkınma planlarında ortaöğretimde % 65 mesleki ve teknik ortaöğretim % 35 genel ortaöğretim olarak planlandığı halde bu oranlar tersine gerçekleşmiştir. Her yıl 2.000.000’a yakın öğrenci üniversite kapılarını zorlamaktadır. Sınav stresi ve sınav baskısı, öğrenciler ve öğrenci velileri üzerinde büyük bir sıkıntı yaratmaktadır.
AB programını ve eylem planında Mesleki ve Teknik eğitimin, ortaöğretim içindeki payının %50 çıkartılması hedef olarak gösterilmektedir. Halen bu oran % 42.9 oranındadır.
Ortaöğretimdeki Proje Okulları
MEB Mart 2014’de proje okulu uygulamasını başlatmıştır. % 1’lik dilimle öğrenci alan en başarılı liselerin yapısını ve başarısını etkileyecek bu kararı iyi niyetle değerlendirme imkanı yoktur. Düşünün ki % 1’lik dilimle öğrenci alan İstanbul Erkek Lisesi, Kabataş Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Ankara Çankaya Atatürk Anadolu Lisesi gibi illerde en başarılı ve üniversiteye %85-90 oranında öğrenci yerleştiren bu okullar proje okulu yapılmıştır. Bunların sayısı en son 155 idi. Öğretmen, veli ve diğer kurumların görüşü alınmadan merkezden verilen bu karar kamu oyunda büyük tepki toplamıştır. Proje okullarının diğerlerinden farkı nedir? Bu okullarda:
Projede şart koşulan bu 5 ilke bu okullarda zaten mevcuttur. Burada esas maksat okul yönetiminin ve okullarda görev yapan öğretmenlerin yerlerini değiştirmektir. Nitekim bu okullarda öğretmen ve yöneticilerin atama ve nakilleri hiçbir esasa tabi tutulmadan bakan onayına bağlanmıştır. Hiçbir kurala tabi olmaksızın 8 yılını tamamlayan öğretmenler toplu halde okullardan alınarak il içinde başka okullara nakledilmişlerdir. Ortaöğretimde öncü rol oynayan bu okulların başarısına büyük darbe vurulmuştur. Ayrıca ortaöğretim kurumları arasındaki nakil ve geçiş yönetmeliği 13.09.2014 tarihinde değiştirilerek Anadolu Liselerindeki nakillerde taban puan esasına son verilmiştir. Taban puan esası öğrencinin naklen gitmek istediği Anadolu Lisesinin yerleştirmeye esas taban puanından az olmamak şartıyla açık kontenjan varsa puan üstünlüğüne göre yapılır şartı kaldırılmıştır. Taban puan esasının kaldırılması büyük bir haksızlığı beraberinde getirmiştir. Nakillerin açık kontenjan esasına bağlanması Türkiye’nin yüz akı olan bu okullara büyük darbe vurmuştur. Nitekim en düşük 494 puanla öğrenci alan Kabataş Erkek Lisesi’ne 362 puanla öğrenci, en düşük 488 puanla öğrenci alan Beşiktaş Anadolu Lisesine 350 puanla öğrenci alınmıştır. Anadolu Liselerine yerleştirmede 1 puanının bile çok önemli olduğu dikkate alınırsa 100-150 puan düşük alan öğrencinin bu okullara naklen geçiş yapması büyük bir haksızlıktır. Bu okullara girmek için emek sarf eden çocuklar ve çocukları için yatırım yapan aileler açısından da olumsuz bir durumdur.
2.4.2 Mesleki ve Teknik Öğretim
Teknoloji ve bilgi çağının globalleşme ve entegrasyon süreçlerinin toplumda ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçlar nitelikli iş gücünün önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Mesleğe yönelik becerilerin ortaya çıkarılması mesleki yeterliliklerin ekonomiye ve kalkınmaya olan katkıları görülebilmektedir. İş dünyasının ve sanayinin istediği nitelikli insan gücünü yetiştiremiyoruz.
Kalkınmış ve refah seviyesi yüksek ülkeler Mesleki ve Teknik öğretime büyük önem vermektedirler. Kalkınmanın yolu üretmektir. Üretmek içinde bilgili ve mesleki yeterliliklere sahip meslek elemanları ile mümkündür. Ülkemizdeki Mesleki teknikteki okullaşma oranı gelişmiş ülkelerdekinin tersinedir. Mesleki teknik öğretimin ortaöğretimdeki puanı okullaşma açısından % 65-70 aralığında olması gerekirken % 38-40 aralığındadır.
Gelişmiş Avrupa ülkelerinde mesleki ve teknik ortaöğretimin ortaöğretim içinde payı oran olarak;
Mesleki Teknik Ortaöğretim kurumları, Fen Lisesi, Anadolu liselerinde başarılı olamayanların yönlendirildiği bir yapıya dönüştürülmüştür.
Ortaöğretimde genel liselerin tamamının Anadolu Lisesi haline dönüştürülmesi sınava girmeyen veya girip de yeterli puan alamayan öğrencilerin İmam Hatip Liselerine yönlendirme politikası çok yanlıştır. Anadolu Liselerinin kuruluş amacına da aykırıdır. Genel liselerin tamamını Anadolu Lisesi statüsüne getirmek orta öğretime hiçbir şey kazandırmamıştır.
Meslek liselerinde olanlar ile Meslek Yüksekokullarındaki fakültelerdeki bölüm ve programları arasında bir uyumsuzluk söz konusudur.
Mesleki ve teknik öğretimdeki meslek alanlarının bölüm seçimi ilköğretimdeki yönlendirmeyle başlamalıdır. Genel Ortaöğretimin üç katı daha pahalı olan mesleki eğitimden istenen, arzulanan sonuç alınamamaktadır. Mesleki eğitimin bir kısmında dört yılda kazandırılan Mesleki yeterlilikler kurslar yolu ile çok daha kısa sürede kazandırılmaktadır.
2.4.3 Açık Öğretim
2017 yılı itibarı ile açık öğretimdeki öğrenci sayıları
Okul Türü |
Kayıtlı Öğrenci Sayısı | Aktif Öğrenci Sayısı | Yurt Dışındaki Öğrenci Sayısı | Engelli Öğrenci Sayısı | Tutuklu Öğrenci Sayısı |
Açık Öğretim Ortaokulu | 1 444 217 | 143 182 | 2 608 | 10 841 |
44 206 |
Açık Öğretim Lisesi |
2 632 779 | 935 731 | 2 552 | 6 306 | 15 774 |
Açık Öğretim Meslek Lisesi | 486 339 | 195 200 | _ | 587 |
482 |
Açık Öğretim İmam Hatip Lisesi |
188 811 | 116 663 | 959 | 243 |
22 |
Ayrıca Mesleki Teknik Açık Öğretim Okulunda çırak, kalfa, ustalık mevzuatına uygun olarak ilkokulu bitiren vatandaşlara uzaktan öğretim, gerektiğinde yüz yüze eğitim programlarını uygulayarak meslek kazandırma yoluna gidilmektedir.
Mesleki Teknik Açık Öğretim Okulunda bugüne kadar açılan kurslara katılan kursiyer sayıları:
Elektrik Tesisatçılığı 71 130
Bilgisayar Kullanımı 1 310
Bilgisayar Destekli Çizim 65
Emlak Danışmanlığı 11 000
Zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılması ile birlikte açık öğretim lisesine kayıt yaptıran öğrenci sayısında yıllar itibarı ile artış görülmektedir. 2011-2012 eğitim öğretim yılında açık öğretimdeki öğrenci sayısı 940 268, 2012-2013’de 1 014 409 iken bugün 2 632 179 olmuştur.
Orta öğretimde açık öğretime devam eden öğrenci sayısı oransal ve sayısal olarak OECD ülkeleri içerisinde birinci olduğumuzu göstermektedir.
Açık orta öğretim kurumundaki okullara, örgün öğretim çağındaki çocukların kaydı yapılmaktadır. Bu da örgün öğretimden açık liseye geçişi kolaylaştırmaktadır. On iki yıllık zorunlu eğitim çağında olan çocukların açık öğretime kayıtlarının önlenmesi gerekir.
Açık öğretime kayıt yaptıran öğrencilerin çok az bir kısmı aktif öğrenci durumdadır. Yani kayıt yaptıran, sınavlara giren öğrencilerdir.
Ayrıca açık öğretimin lise kısmında 1996 yılında yürürlükten kaldırılan ders geçme kredi sistemi uygulanmaktadır. Bu da nakil ve geçişlerde bir takım sıkıntılar yaratmaktadır.
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızdan açık öğretimde 6119 öğrenci kayıtlıdır. Bu öğrencilerin sınavları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışında 15 ülkede 29 sınav merkezinde yapılmaktadır.
3. EĞİTİME AYRILAN KAMU KAYNAKLARI ve PROJELER
3.1 Eğitim Kurumlarına Yapılan Kamusal Harcamaları
OECD’nin 2016 raporunda 2013 yılı sonuçlarına göre Türkiye’de okul öncesinde yapılan bir yıllık harcama 3172 dolardır. Okul öncesinde OECD ortalaması yıllık 8070 dolar. İlkokulda Türkiye’de yapılan yıllık harcama 2894 dolar iken OECD ortalaması 8477 dolardır.
Ortaokul için yıllık öğrenci başına yapılan harcama ortalama 3337 dolar. OECD ortalaması 9980 dolar.
Liselerde yıllık öğrenci başına yapılan harcama ortalama 3590 dolar iken OECD ortalaması 9811 dolardır.
Türkiye’de ilkokul birinci sınıfından liseden mezun oluncaya kadar bir öğrenciye harcanan ortalama 42.553 dolar civarında iken OECD ülkelerindeki bu ortalama 121.899 dolardır. Bu demektir ki OECD ülkelerinden eğitime Türkiye’nin üç katı kaynak ayrılmaktadır.
OECD Ülkelerinin eğitime ayrılan toplam kamu harcamalarının GSYİH içindeki payın ortalaması % 6.3 iken Türkiye de bu oran % 4.5 de kalmıştır.
3.2 FATİH (Fırsatları Artırma Ve Teknoloji İyileştirme) Projesi
222 sayılı İlköğretim Kanununda değişiklik yapan 6287 sayılı kanunla uygulamaya konulan ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa geçici madde eklenerek Kamu İhale Kanununun kapsamı dışında tutulan başlangıçta 10,5 milyon dolar olarak başlayan ve her yıl bütçeden belli bir oranda pay ayrılan Fatih Projesi (Fırsatları Artırma ve Teknoloji iyileştirme) ile yeni bir israfın kapısı aralanmıştır. Başlangıçta kulağa hoş gelen sloganları bakımından çok iyi görünen bu proje ehil olmayan insanların elinde maalesef çarçur edilmektedir. Bu projeyle her öğrencinin en iyi ve kaliteli eğitime kavuşması fırsat eşitliğinin sağlanması ve okullarda teknolojiye en iyi noktaya getirme hedeflenmiştir. Dolayısıyla öğrencilerin 21. YY’da teknoloji kullanımı, etkili iletişim, problem çözme, analitik düşünme becerilerini kazandırmayı amaçlamaktadır.
Bugüne kadar bu hedeflere ne kadar ulaşıldığı bilinmemektedir. 2017 yılı itibariyle öğrenci ve öğretmenlere 1.400.000 tablet dağıtılmıştır. 10 milyon 600 bin tabletin ihalesi yapılmış dört yıl süre ile tablet bilgisayarların öğrencilere teslim edilmesi öngörülmüştür. Bu proje ile etkileşimli tahta yani akıllı tahta, çok fonksiyonlu yazıcı fiber optik internet bağlantısı okullarda hizmete sokulması hedeflenmesine rağmen yeterli sonuç alınamamıştır. Bugüne kadar 400.000’e yakın akıllı tahta denilen etkileşimli tahta alımı yapılmıştır.
MEB Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün 2016 Ortaöğretim İzleme ve Değerlendirme Raporunda, yönetici ve öğretmenlerle yapılan anket sonuçlarına göre,
Ayrıca yöneticilerin konuya ilişkin görüşleri sorulduğunda tabletlerin amaç dışı kullanıldığı, teknolojiyi oyun merkezli kullandıklarını ve akıllı tahta kullanımında bazı öğretmenlerin yetersiz olduğunu belirtmişlerdir.
Bu projeyi Milli Eğitim Bakanlığı Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile birlikte yürütmektedir. 6287 sayılı kanuna göre Milli Eğitim Bakanlığı bu projeyi 2030 yılına kadar uzatabilir ve yapacağı her türlü hizmeti inşaat onarım dahil bu proje kapsamına sokarak ihalesiz istediği kişilere verebilir. Dolayısıyla bu proje daha başlangıçta bir rant projesi gibi görülmektedir.
4. ÖĞRENCİ BAŞARILARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ve SINAVLAR
4.1 OECD Tarafından Yapılan PISA Sınavına Katılan 15 Yaş Grubu Öğrencilerinin Başarılarının Değerlendirilmesi: Türkiye’nin Durumu
2000 yılından itibaren 3 yılda bir yapılan PISA (Program For International Student Assesment) uluslararası öğrenci başarısını belirleme programıdır. PISA’nın amacı, OECD ve projeye katılan ülkelerde 15 yaş grubu öğrencilerin içinde bulundukları bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri olaylar karşısında ne ölçüde hazır olduklarını ölçmek, sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneğini ortaya koymaktadır.
PISA öğrencilerin düşüncelerini analiz etme, akıl yürütme, öğrendikleri matematik ve fen kavramlarını kullanarak etkin bir iletişim kurma becerisine sahip olup olamadıklarını ölçmektedir. PISA, Dünya ekonomisinin yaklaşık % 90’ını oluşturan OECD üyesi ülkeler ile üyesi olmayan ülkelerin katılımı ile yapılmaktadır. PISA gençlerin günlük hayatta karşılaşacakları zorlukları ve problemleri; bilgi, beceri ve yeteneklerini kullanarak üstesinden gelebilmeleri üzerine odaklanmaktadır.
PISA programı üç temel alanda; okuma becerileri, matematik okuryazarlığı, fen bilimleri okuryazarlığını değerlendirmektedir. PISA öğrencilerin üç temel alanda becerilerini değerlendirmenin yanında öğrencilerin öğrenme stratejilerini problem çözme becerilerini ve değerlendirme alanına yönelik ilgilerini de araştırmaktadır.
4.1.1 Yıllara Göre PISA Sonuçları ve Türkiye Değerlendirmesi
2003 PISA sınavına, 30 OECD ülkesi ile OECD üyesi olmayan 11 ülke olmak üzere toplam 41 ülke katılmıştır. Ülkeler içinde en yüksek başarıyı Finlandiya göstermiştir. Kore, Kanada, Avustralya bu ülkeyi takip etmektedir. Türkiye okuma alanında 34. sırada bulunmaktadır.
PISA 2003’e katılan ülkeler arasında matematik alanında en başarılı Hong-Kong, Çin’dir. Bu ülkeyi, Finlandiya, Kore, Hollanda, Lihtenştayn, Japonya, Kanada ve Belçika izlemektedir. Türkiye, Yunanistan, Sırbistan, Uruguay ve Tayland’dan sonra gelmektedir. Türkiye projeye katılan 41 ülke içinde Matematik sıralamasında 36. sıradadır.
Fen bilimleri alanında en yüksek başarıyı Finlandiya göstermiştir. Japonya, Hong Kong-Çin, Kore bu ülkeyi takip etmektedir. Türkiye, Fen okuryazarlığında 36. sırada yer almaktadır.
2006 PISA sonuçlarına göre Türkiye’de 15 yaşında eğitim ve öğretime devam eden ve PISA sınavına katılan öğrencilerin % 32.2’si okuma testinde, % 46.6’sı fen testinde, % 52.1’i matematik testinde temel yeterlik düzeylerine ulaşamamıştır.
2006 PISA programına 57 ülke katılmıştır. Bu ülkelerin 30’u OECD’ye üyedir. 27’si de OECD üyesi olmayan ülkelerdir. Okuma becerileri bakımından 57 ülke içinde Kore birinci, Finlandiya ikinci, Hong-Kong, Çin üçüncü sırayı alırken Türkiye 37. olmuştur.
Türkiye 30 OECD ülkesi arasında 28. sırada yer almıştır. PISA 2006 Matematik okuryazarlığında Tayvan, Çin, Finlandiya, Hong Kong-Çin, Kore birinci sırayı paylaşmıştır. Türkiye Matematik okuryazarlığında alt düzeyde 45. üst düzeyde ise 41. sırada yer almıştır.
Türkiye 30 OECD ülkesi içinde göre Fen Okuryazarlığında 29. sırada yer almıştır. 2006 PISA sonuçlarına göre fen bilimleri okuryazarlığında Finlandiya birinci, Hong Kong ikinci, Kanada üçüncü, Tayvan dördüncü sırada yer alırken Türkiye üst düzeyde 43, alt düzeyde ise 47. sırada yer almıştır.
Tablo 6’da Türkiye’nin yıllara göre PISA sınavındaki başarı sıralamaları yer almaktadır. 2003’den itibaren yapılmakta olan PISA sınavlarına katılmakta olan Türkiye’nin 3 alanda da çok gerilerde yer aldığı, OECD ortalamasının altında kaldığı ve yıllar içerisinde bir ilerleme gösteremediği görülmektedir. Ayrıca başarılı ülkelerin sıralamasında da fazla bir değişiklik olmamıştır. Dolayısıyla Türkiye’de öğrencilerin basit okuma, matematik ve fen okuryazarlığı alanlarında istenilen yetenekleri kazanamadıkları ortaya çıkmaktadır.
Tablo 6. Yıllara Göre PISA Sonuçları
Türkiye’nin Sıralaması |
||||
Yıl |
Katılan Ülke Sayısı | Okuma Alanı | Matematik Alanı | Fen Okuryazarlığı Alanı |
2003 | 41 | 34 | 36 |
36 |
2006 |
57 | 37 | 41 | 43 |
2009 | 65 | 39 | 41 |
42 |
2012 |
65 | 42 | 44 | 43 |
2015 | 72 | 50 | 50 |
54 |
5. TEOG – ÖABT VE YGS SINAVLARI ve SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
5.1 ÖĞRETMENLİK ALAN BİLGİSİ TESTİ (ÖABT)
2013 yılından itibaren uygulanan ÖABT’nin sonuçları hem öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumları bakımından hem Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan öğretmen nitelikleri bakımından çok üzücü bir tablo ortaya çıkmıştır. Aşağıdaki tablo her şeyi göstermektedir.
Tablo 7. ÖABT Matematik Alanı Sayısal Veriler
MATEMATİK ALANI |
||
YIL |
SORU SAYISI | DOĞRU CEVAP SAYISI |
2013 | 50 |
24 |
2014 |
50 | 16 |
2015 | 50 |
14.75 |
Tablo 8. ÖABT Fen Bilgisi Alanı Sayısal Veriler
FEN BİLGİSİ |
||
YIL |
SORU SAYISI | DOĞRU CEVAP SAYISI |
2013 | 50 |
15 |
2014 |
50 | 14.4 |
2015 | 50 |
14.5 |
Tablo 9. ÖABT Türk Dili Edebiyatı Alanı Sayısal Veriler
TÜRK DİLİ EDEBİYATI |
||
YIL |
SORU SAYISI | DOĞRU CEVAP SAYISI |
2013 | 50 |
18 |
2014 |
50 | 23 |
2015 | 50 |
26 |
Matematik ve Fen Bilgisi alanında öğretmen olacak öğretmen adayları mezun oldukları alanlarla ilgili sorulan soruların yarısını bile doğru yanıtlayamamışlardır.
5.2 TEMEL EĞİTİMDEN ORTA ÖĞRETİME GEÇİŞ SINAVLARI (TEOG)
2014 yılından itibaren uygulanmakta olan TEOG sınavları 6 temel dersten 20’şer soru toplam 120 soru üzerinden Türkiye genelinde merkezi olarak yılda iki defa yapılmaktadır. Bu sınav sonuçlarına göre ortaöğretim kurumlarına öğrenci yerleştirilmektedir. Daha önce OKS, SBS yöntemleri ile yapılıyordu.
Her yıl bir milyondan fazla öğrencinin katıldığı sınav sonuçlarına baktığımızda çok da iç açıcı bir tablo görülmemektedir.
Tablo 10. TEOG Sayısal Veriler
DERSLER | 2014-2015 TEOG SONUÇLARI | 2015-2016 TEOG 1 SONUÇLARI |
2015-2016 TEOG 2 SONUÇLARI |
TÜRKÇE |
66.15 | 59,32 | 60 |
MATEMATİK | 43.1 | 42.90 |
42.05 |
FEN VE TEKNOLOJİ |
53.4 | 58.06 | 56.04 |
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ | 75.5 | 73.98 |
78.25 |
İNKİLAP TARİHİ |
59.8 | 58.06 | 56.04 |
İNGİLİZCE | 45.65 | 54.72 |
57.60 |
5.3 YÜKSEKÖĞRETİME GEÇİŞ SINAVI (YGS-LYS)
2016 yılında Yüksek Öğretime Geçiş Sınavına başvuran öğrenci sayısı 2 milyon 178 bin 563’dür. Bu sınavda 160 soru sorulmuş, 160 dakika süre verilmiştir. 160 sorunun dağılımı ise, Türkçe 40, Tarih 15, Coğrafya 12, Felsefe 8, Din Kül. Ahlak Bil. 5, Temel Matematik 40, Fizik 14, Kimya 13, Biyoloji 13 soru şeklindedir.
Tablo 11. Yıllara Göre YGS Test Sonuçları
YIL | TÜRKÇE | TEMEL MATEMATİK | FEN BİLİMLERİ |
SOSYAL BİLİMLER |
2015 |
15.8 | 5.2 | 3.9 | 10.7 |
2016 | 19.1 | 7.8 | 4.6 |
10.7 |
2017 |
17.2 | 5.1 | 4.6 |
12.3 |
Bu tablo gösteriyor ki alanlara göre sorulan 40 sorudan yarısına doğru cevap veren öğrenci çıkmamıştır.
2015 yılında 42 bin 551 aday sıfır alırken, 2016 yılında 33 bin aday sıfır almıştır. Geçmiş yıllarda da bundan farklı değildir. Ki 2009 yılında da 30 bin aday sıfır almıştır. Bu yürekler acısı bir durumdur. Ortaöğretimimizin içinde bulunduğu durumu göstermek bakımından ibret verici bir tablodur. 2016 yılında da lise birincisi öğrencilerin birçoğu bir lisans programına girememiştir.
2016 yüksek öğretime geçiş sınavında 160 sorunun tamamını yapan aday yoktur. 160 sorudan 20 net soru yapamayan aday sayısı 205 bin, 160 sorudan 26 net yapan öğrenci sayısı 484 bindir.
2017 yılında YGS’ye 2 milyon 162 bin 895 aday katılmıştır. 37 bin aday sıfır almıştır.
2016 ve 2017 yılı LYS sınav sonuçları incelendiğinde alanlar itibariyle başarının çok düşük olduğu görülmektedir. Lise son sınıfta okuyan ve sınava giren 960 bin adaydan sadece 208 bin öğrenci lisans programlarına yerleştirilebildi. Fen Liselerindeki başarının %90’lardan % 55’e düştüğü, Anadolu Liselerindeki % 70’lik başarının % 35’e düştüğü görülmektedir.
Tablo 12. 2016 yılı LYS’e İlişkin Sayısal Veriler
Ders | Soru sayısı |
Ortalama |
Matematik |
50 | 9.85 |
Geometri | 30 |
4.22 |
Fizik |
30 | 5.03 |
Kimya | 30 |
9.53 |
Türk Dili Edebiyatı |
56 | 27.36 |
Tarih | 44 |
14.87 |
Felsefe Grubu |
32 | 9.53 |
Yabancı Dil (İngilizce) | 80 |
20.02 |
Tablo 13. 2017 yılı LYS’e İlişkin Sayısal Veriler
Ders | Soru sayısı |
Ortalama |
Matematik |
80 | 15.68 |
Fizik | 30 |
6.82 |
Kimya |
30 | 10.23 |
Biyoloji | 30 |
10.13 |
Türk Dili Edebiyatı |
56 | 21.80 |
Tarih | 44 |
17.70 |
Felsefe Grubu |
32 | 11.90 |
Yabancı Dil (İngilizce) | 80 |
22.73 |
6. OKUL ÖNCESİ, İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİMDE ÇÖZÜLEMEYEN PROBLEMLER
6.1 OKUL ÖNCESİDE ÇÖZÜLEMEYEN PROBLEMLER
6.2 İLKÖĞRETİMDE (İlkokul ve Ortaokul) ÇÖZÜLEMEYEN PROBLEMLER
6.3 ORTAÖĞRETİMDE ÇÖZÜLEMEYEN PROBLEMLER
6.4 MESLEKİ VE TEKNİK ORTAÖĞRETİMDE ÇÖZÜLEMEYEN PROBLEMLER
7. OKUL ÖNCESİ, İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİMDE PROBLEMLERİN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ÖNERİLER
7.1 Okul Öncesi Eğitimdeki Problemlerin Çözümü Yönündeki Öneriler
Çocuklarımızın temel eğitime hazır hale getirilmesinde ileriki yıllarda öğrenci başarısına olan etkisi, akademik başarısındaki rolü konusunda, Türk toplumu yeterince aydınlatılacak, çağ nüfusunun okullaşma oranı konusunda OECD ortalamasını yakalamak için her türlü tedbir alınmalıdır.
7.2 İlköğretimdeki Problemlerin Çözümüne Yönelik Öneriler
7.3 Ortaöğretimdeki Problemlerin Çözümüne Yönelik Öneriler
7.4 Mesleki Ve Teknik Eğitim-Öğretimdeki Problemlerin Çözümüne Yönelik Öneriler
KAYNAKLAR
ERG. (2015). 2014-2015 İzleme Raporları.
MEB. (2015). MEB 2015 Bütçe raporu.
MEB. (2016). MEB 2016 Bütçe raporu.
MEB. (2016). Milli Eğitim İstatistikleri: Örgün Eğitim 2015/2016.
OECD. (2016). OECD 2016 Türkiye’ye Bakış (Eğitim).
ÖSYM. (2017). 2017-Lisans Yerleştirme Sınavları (2017-LYS) Sonuçları.
TEDMEM (2016). Eğitim Değerlendirme Raporu. Ankara: Türk Eğitim Derneği.