Yükleniyor...
Bir tespitle başlamak istiyorum: Elimizdekinin ve pek tabiî dilimizdekinin kıymetini bilmiyoruz.
Çoğu zaman daldaki iki kuş eldeki bir kuştan daha cazip görünür bizlere.
En basitinden, satın almak için can attığımız bir şeyi elde ettiğimizde yönümüzü hemen yeni satın alınacaklara döneriz.
Elimizdekilerin önemini varlıklarında değil, maalesef yokluklarında anlarız.
Aza tamah etmeyiz, çoğu bulmaya çalışırız.
Elimizdekine veya dilimizdekine enikonu nüfûz edeceğimiz yerde en iyi, en güzel, en çok, en büyük gibi sıfatların kölesi oluruz.
Şükür hâlinde kalmaya dayanamaz gözü derhâl yükseklere çeviririz.
Ben bu yazıda daha çok dilimizde kıymetini bilmediklerimize gelmek niyetindeyim. Yani sözcüklere.
Her gün dilimizde dönüp durduklarından olsa gerek hiç mi hiç dikkat etmeyiz kelimelere. Hâlbuki onlar yaşamın kendisidir. Yaşadıklarımızdır, yaşattıklarımızdır ve yaşatacaklarımız.
Nasıl her birimizin kimlik numarası varsa onların da ezelden ebede geçerli bir kodu vardır. Biz bu koda, anlam, deriz.
Bazen o anlam daralmaya, değişmeye, genişlemeye uğrasa bile söz konusu kelime bir şekilde varlığını korur.
Günâh keçisi ilan edilen 3 harfli zincir marketlerin gündemde olduğu şu günlerde sizlere 3 harfli bazı sözcükleri hatırlatmak arzusundayım.
Ve bunu yaparken de sıraladığım sözcüklere minnettarlığımı ifade etmiş olursam kendimi mesut sayacağım.
Buyurunuz, başlayayım.
Aşk: Kalbin önce durması ve devamında sadece sevdiğin için tekrar atmaya başlamasıdır.
Acı: Dilimizi yakandır. Mecazî anlamda dostun söylediğidir.
Aşı: Olduğumuzdur. Kolumuza vurulan iğnedir. Korona virüsü deyince aklımıza gelendir.
Âzâ: Üye demektir. Muhtar adaylarının listesinde gördüklerimizdir.
Ada: 4 tarafı suyla çevrili kara parçasıdır. Yunanistan’ın haksız biçimde silahlandırdıklarıdır.
Aba: Altından sopa gösterilendir.
Bir: Pozitif tam sayıların ilkidir. Saymaya başladığımızdır.
Beş: Al bayrağımızdaki yıldızın köşe sayısıdır.
Bol: Geniştir. Keseyle beraber attığımızdır.
Buz: Korkutucu bir durum karşısında kesildiğimizdir.
Can: İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlıktır. Enflasyona boyun eğmeyen nadir şeylerdendir. Oldukça ucuzdur. Pazarı bile vardır.
Çöl: Kumluk, susuz ve ıssız geniş arazidir. Kaplanı da Fahrettin Paşa’dır.
Dağ: Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine hâkim ve oldukça geniş bir alana yayılan bölümüdür. Ergenekon destanıdır. Başını duman aldığında arkadaşlarla yürümek gerekir.
Din: Bağlanılan düşüncedir, inançtır. Gönülde olması gerekirken maalesef sadece dillerdedir.
Dil: Tat alma organımızdır. Ağzımızdan dökülendir. Çıktığında, bazen kulağımızın duymadığıdır. Tatlı olduğunda ise yılanı deliğinden çıkarandır.
Dün: Önceki gündür. Türkiye’de dün hakikaten sözlükteki anlamı gibidir. Dün tükürdüğünü bugün yalamak olağan davranış şeklidir. Türk siyasetinde de ölümsüzleşmiştir zaten: Dün dündür, bugün bugündür.
Ece: Kraliçedir.
Fol: Yumurta ile birlikte olmayandır.
Gam: Kederdir, insanı yıkandır.
Gül: Dikenine katlanılan çiçektir.
Göl: Karalar üzerinde bulunan dört tarafı kapalı çukurlardaki su birikintisidir. Şairi, Ahmet Haşim’dir.
İki: Cemal Süreya’nın dizelerinde hatrı kalandır.
Saç: Şâhit olduğumuz şeylerden sonra başımızda kalmayandır.
Suç: Yasalara aykırı davranıştır. Günümüzde çifte standarttır. Kişiye, duruma ve konuma göre değişendir.
Zil: Çocukken çalıp kaçtığımız büyüyünce takıp oynadığımızdır.
Kıt: Kanaat ederek geçindiğimizdir.
Koz: Bazen bize verilendir, bazen de bizim verdiğimiz. Nasıl kullanılacağı ayrı bir öneme sahiptir.
Kir: Vücudumuzun üzerinde oluşan pisliktir. Elbette kir’lenmek güzeldir ama sonunda temizlenmek de gere’kir.
Mum: Romantizmdir. Elektrik kesintisinde yardıma koşandır. Nostaljidir.
Nem: Rüzgârdan kaptığımızdır.
Ulu: Erdemleri bakımından çok büyük olandır. Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Yön: Kaybettiğimizdir. Ne zaman bulacağımız, soru işaretidir.
Yol: Yürümekle aşınmayandır.
Yuh: Öfke duyulan durumda haykırılan sözdür. 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi karşısında sarf edilen ama hafif kalan kelimedir!