Yükleniyor...
Aslında biraz daha kafa yorunca fark ettim ki başlığımız için düşünülebilecek diğer seçenekler arasında şunlar da var:
“Orijinal Reybak!” (‘Orijinal’in ardılı burada aynı arsız dalga boyutundan bizlere seslenebilecek türden bir ‘Nayk’, bir ‘Fuma’, bir ‘Abidas’ ya da yan sanayiinin ırmaklarından ana akımın okyanusuna umarsızca göz kırpan kabına sığmaz bir girişimciyle karşı karşıyaysak deriyi kafadan sıyırmaya başlamanın gözü oynaşta nişanesi olarak bir ‘Sierre Pardin’ ya da bir ‘Tonny Bilfiger’ da olabilirdi!)
“Doğala Özdeş Yayla Balı!” (Kavanozu çevirip baktığımızda göze çarpan ilk hususlar; “Yayla Balı”nın deve boyutunda puntolarla “Doğala Özdeş”in ise ancak Şirinler’in basabileceği bir gazeteye münasip düşecek minnacık harflerle yazılmış olması, “Üretim Yeri: Ümraniye, Bilmamkaçıncı Sanayi Sitesi” ibaresi ve bu da yetmezmiş gibi doğal olma iddiasındaki ürünün “İçindekiler: Şeker, E-Falanca Maddesi…” gibi ilginç içerik açıklamalarına sahip olması oluyor. Sonuçta bunun abimize gelişi belli, pek tabii, bittabi!)
“Hakikî İmitasyon Mont!” (Ah bu “Ne ederim de nasıl yaparım da ihbar yiyip çarşı karışırsa kendimi savunacak açık kapı bırakırım?” yaklaşımının, araya Frenkçe bir söz sıkıştırıp bu laf salatasını anlamayanlara oynamaya dayalı haşarı örneği ah!)
Verdiğimiz bütün bu maalesef ziyadesiyle gün yüzü görmüş sahteliği özgünlüğünde kakılı örneklerin kesişim kümesini aldığımızda hep aynı olağan şüphelilerin fazlasıyla tanıdık netameli köşede buluştuğunu görürüz:
Kolay para odaklı çakallıkla bunu bir şekilde şekere bulamaya çalışan “N’apıyım ağbi, bizim elimizden gelen de ancak bu, bi dal sigara yakam da karşılıklı tüttürek, he mi?” benzeri sadece işine öyle geldiği için alt perdeye konuşlu bir yaklaşım. Bazen pazara sürdüğü malın alıcısı olmaya aday kitlenin ciğerini bilmenin verdiği bir özgüven patlamasıyla ve doğru tezgahın seri üretime gebe olduğunun bilinciyle hareket eden geme gelmez bir girişimcilik. Bazense yalnızca asıl mal sahibine nanik yaparak bir köşede yolunu bulurken tam da uzanamadığı hayallerine uzaktan göz kırpan saftirik olduğu kadar da kalender bir yaratıcılık. Ki asıl mevzumuza tam da bu sonuncusundan uzanmak bence en doğrusu.
Saftirik ve kalender sıfatlarını ardışık kullanıp buna – her şeye rağmen – sevimliyi de ekledikten sonra, son birkaç sohbetimizde sularına topuk boyundan fazla dalmaya başladığımız İtalyan Tür (şair burada tür ifadesiyle “genre” demek istiyor; korku, kovboy, bilim kurgu, vb.) Sinemasının gümrah taklit (ha buraya da taklitten kasıdın “knock off” ya da “rip-off” denilen alt tür olduğu açıklaması gelecektir!) kanadını anmamak olmaz. Hazır henüz sadece topuk boyu dalmışken ve dolayısıyla diz boyu, deve güreşine müsait bel hizası, boy verme ve hatta “Allah’ını seven bir el atsın, akadaşlar yetişin, ayağım yere basmıyor!”un çok daha öncesindeyken bu alanda bazı hususları daha belirgin açıklama gereksinimi duydum.
Demem o ki hemen hemen sinemanın her türünde olduğu gibi bu türde de bir takım genel geçer kurallar ve tanımlayıcı özellikler söz konusu. Tıpkı Kara Murat ya da Battal Gazi filmlerinde kara şövalye veya Bizans imparatorunun mutlaka bir punduna getirip mesai bitiminde fabrikanın çıkışında sistem saatine kart basan bir işçinin vakit şaşmazlığıyla ölürayak kendilerini muhakkak tarihî filmlerimizin değişmez mekanı Rumeli Hisarı’nın surlarına vurmaları, rahmetli Kemal Sunal’ın merhum Natuk Baytan’ın yönettiği filmlerinde şaryo ile yapılan bel üstü akıcı yürüyüş ya da hareketli atışma sahneleri, 60’ların sonu 70’lerin başında çektiği istisnasız bütün köy filmlerinde (acil şifalar dilediğim) değerli Fatma Girik’in köy çeşmesinin başında nazlı bir ceylan gibi usul usul su doldururken ağanın oğlunun verdiği rahatsızlıklara maruz kalması gibi…
Başlı başına ayrı bir alt tür olarak kabul edilen (hakkında yapılmış doktora tezleri var, çoğul ekine dikkatinizi çekerim efendim!) İtalyan taklit filmlerinin de benzeri biçimde kendince öne çıkıp dikkat celbeden bir takım tanımlayıcı hâl ve gidişat belirleyici özellikleri var. Şimdi arzu ederseniz bunlardan bir seçkiyi birlikte irdeleyelim ki yukarıda değindiğimiz daha derin sulara dalmadan önce bu derya deniz misali geniş alandaki temel nirengi noktalarımız ve kerterizlerimiz belli olsun.
O halde işte (kıymetli karakter oyuncumuz Nuri Alço’nun 80’lerdeki ekran kişiliği için geriye taranmış seyrek sarı saç, zenci rapçileri kıskandıracak ebatta altın madalyon, üst düğmeleri açık vatkalı ipek gömlek ve tabii ki manda kasa civciv rengi Mercedes neyse, İtalyan taklit sineması eserleri için tam da o olan) bu özelliklerden bir demet:
İşte tam da bu yüzden kıyamayıp seviyoruz onları belki de…
Buckinghamshire’dan herkese selamlar ve sevgiler efendim.