İstanbul Kanalı (“Kanalı İstanbul”) veya Üç İstanbul – 2

"Bu proje, Çiller döneminde deşifre edilen planın devamı ve olgunlaştırılmış halinden başka bir şey değildir." Sadi Somuncuoğlu "İstanbul Kanalı" konusunu bu haftaki yazısında genişleterek ele almaya devam ediyor...


Paylaşın:

Erdoğan’ın, daha İmam Hatip Okulu öğrencisiyken Ruhban Okulu’na gitmesi de dikkat çekici olarak karşılandı.

Türkçe’nin kurallarına aykırı olduğu için “Kanal İstanbul” yerine doğrusu olan İstanbul Kanalı söylemini kullanacağız. Geçen yazıda belirttiğimiz gibi açılması düşünülen İstanbul Kanalına dair doğru değerlendirmeleri yapabilmek için egemenliğimiz, vatanımızın bütünlüğü ve Türk Milletinin birliği açısından tarihi boyutunun çok iyi bilinmesi büyük önem taşıyor.

İstanbul (Sur içi)’un fethinden itibaren bölgeye Türk nüfusunun yerleşmesi, kültür ve medeniyetimizin inşası amacıyla başlayan gerekli uygulamaların asırlar içinde “Üç İstanbul” adı altında tamamen tersine bir mahiyet kazandığı görüldü. Bu cümleden olarak “Düvel-i Muazzama” destekli Megali İdea (Yunanistan’ın yayılma ve büyüme siyaseti – Büyük fikir)’nın hedefleri, kurumları ve araçları, Lozan’da çağdaş hukuk devleti çerçevesinde etkisizleştirilip çözüme ulaşıldı. Ama Lozan’a aykırı ilk adım, bazı aydınlarımız, devlet ve siyaset adamlarımız tarafından bilinmese veya önemsenmese de 1947’de Truman Doktrini ve Marshall Yardımı ile atıldı; Türkiye’nin kuşatılması başladı. Türk vatandaşı olmadığı halde Fener Rum Ortodoks Patriği yapılan ve ABD Başkanı Truman’ın özel uçağı ile gelen Athinagoras, Truman’ın mektubunu İnönü’ye sundu. Böylece büyük dönüşüm başladı. Devamında iktidar değişti, ama bakış aynı kaldı. Nitekim Menderes, Patrikhaneyi ziyaret eden ilk ve son T.C. Başbakanı oldu. 1952 yılında da Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile görüştü. Demek ki muhatap devletin tepesi olmuş.

Başbakan Menderes’in, Yunan Dışişleri Bakanı Averof’a söylediği, “Çoğumuz için Patrikhane Megali İdea’nin yaşayan bir simgesi gibiydi. Ancak bu şimdi tarih oldu. Bütün dünyaya göstermek istiyorum ki, bir büyük Müslüman ülke olan Türkiye ne ölçüde uygar ve hoşgörülüdür. Biz bu Hıristiyan dini liderin durumunu kolaylaştırmak istiyoruz. Sur içinde ya da dışında görkemli bir Bizans manastırı bulup, Patrikhane’yi Vatikan gibi imtiyazlarla oraya yerleştirelim. Fener’de kalsın ama Fener, Ortodoksluğun Vatikan’ı” şeklindeki sözleri bu büyük değişimin yanı sıra, daha o tarihlerde “Ortodoks Vatikan’ının” gündemde olduğunu ve bir şekilde Başbakan Menderes’e hissettirildiğinin göstergesidir.

Patrikhane ve Ruhban Okulu’na yaklaşım tarzı itibariyle Menderes’in izinden giden AKP iktidarının Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, 43 yıl sonra Bartholomeos’la görüşmesinde, Patrikhanenin arazi alımlarına işaret ederek, benzer ifadelerle, “Patrikhanenin, Ortodoks Vatikan’ına dönüşüyor izleniminin yaratıldığı” mesajını verme gereği duyması dikkat çekicidir. Erdoğan’ın, daha İmam Hatip Okulu öğrencisiyken Ruhban Okulu’na gitmesi de dikkat çekici olarak karşılandı.

Patrikhane, Özal’ın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı ile yeniden harekete geçmiştir. Nitekim Özal’ı özlemle anan Bartholomeos, “Yaşamış olsaydı, bu kadar erken ve bu kadar ani yaşamını yitirmemiş olsaydı okulumuzu açacaktı.” demiştir. Patrikhanenin, Çiller ve Yılmaz’la da teması sürmüştür ama, Menderes ve Özal dönemlerine benzer üçüncü atak AKP hükümeti ile birlikte başlamıştır.

“Üç İstanbul”

Çiller döneminde gün yüzüne çıkan ancak rafa kaldırılan proje ilginç bir şekilde AKP iktidarı döneminde de gündeme gelmiştir. Hem de Başbakan Erdoğan’ın ağzından. Erdoğan’ın “Üç İstanbul Projesi ya da hayalindeki İstanbul” belediyecilik geçmişi ve “İstanbul sevdası” sebebiyle bu şehre ne kadar önem verdiğinin göstergesi gibi değerlendirilirken, yepyeni ve Erdoğan’a özgü bir proje olarak sunulmuştur. Oysa bu proje de, Çiller döneminde deşifre edilen planın devamı ve olgunlaştırılmış halinden başka bir şey değildir.

Erdoğan’ın “Üç İstanbul Projesi” başlığı ile amacının “İstanbul’u, müze, kültür, moda ve turizm merkezi özellikleriyle” dünya başkentleriyle yarışır hale getirmekle. 2010 yılında 10 milyar dolar turizm geliri elde etmek olduğu vurgulanmıştır.

Ayrıntılarını sonra vereceğiz. Üç İstanbul, burada en dikkat çekici husus, öncelikle İstanbul’un, “uygarlık, kültür, sanat etkinlikleri merkezi, turistik ticaret merkezi, müzeleri, tarihi dokusu, kongre imkanları ile Boğaziçi ve inanç merkezi olma özelliklerinin” üzerinde durulmasıdır. Erdoğan’ın “Üç İstanbul Projesinin özeti, inanç ve kültür merkez, Sur içi, sigortacılık, bankacılık ve ticaret Galata ile yerleşim merkezi Üsküdar, Kadıköy’dür.

Türk vatandaşları, Anadolu yakasına taşınacaktır. Anlamlı değil mi?

Gelecek yazıda bu konuya yer verilecektir.

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar