Yükleniyor...
Osmanlı Devleti’nin son kırk yılı (1878-1918), devleti kurtarma çabaları ve ülke aydınlarının kurtuluş yolu arayışları ile geçti. Bu arayışlar eklektik çözüm yollarının da ortaya çıkmasına yol açtı. İkinci Meşrutiyet’in ilanını sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti de, homojen ideolojik kimliğe sahip değildi. İttihatçılar, “Hürriyetin İlanı” (1) (1908) ile sorunu kolaylıkla çözebilecekleri, ittihad-ı anasır’ı temin ederek imparatorluğu kurtarabilecekleri fikrindeydiler. Ancak ardı ardına gelen savaşlar zinciri (Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı) ve etnik sorunların tırmanması çözümün değil, çözülmenin sonuna gelindiğini açıkça gösterdi.
Mondros Mütarekesi’ni (30 Ekim 1918) takip eden dönemde (2) İtilaf Devletleri açısından sorun Osmanlı Devleti’nin kalan topraklarını paylaşmaktı. Bunun alt yapısı, Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan gizli anlaşmalarla hazırlanmıştı. Böylece Şark Meselesi, İtilaf Devletleri lehine halledilmiş olacaktı. Mütareke; ordunun terhis edilmesi ve silahlara el konulması,
Doğu Anadolu’nun Ermenistan’ a verilmesi ve İtilaf Devletleri’nin kendi güvenliklerini tehlikede gördüklerinde herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilmelerine imkan sağlayacak bir nitelikte düzenlenmişti. İttihatçılar iktidardan düşmüş ve muhalifleri iktidara gelmişti. Ancak, İtilaf devletleri açısından İttihatçılar ve ordunun üst düzey subay kadrosu hala büyük bir tehdit oluşturuyordu. Çünkü, Mütareke sonrasında uygulanacak İtilaf Devletleri politikalarına (Mondros ve Sevr) engel oluşturabilecek bir güç olarak görülmekteydiler. İngilizler başta olmak üzere İtilaf devletlerinin tehdit olarak gördükleri İttihatçıların yerini kısa bir süre Kemalistler (milliyetçiler) alacaktı. Bu coğrafyada İtilaf Devletleri açısından bir diğer tehdit
de Bolşeviklerdi.
İtilaf Devletleri, kendi politikalarının önündeki engeller olarak gördükleri İttihatçı liderleri (eski sadrazamlar, bakanlar, mebuslar. ..) ve belli başlı subayları, Padişah ve İstanbul Hükümeti’nin de işbirliği (3) ile tutuklattı. Bekirağa Bölüğü’nde geçirilen birkaç aydan sonra bu isimler İngilizler tarafından Malta’ya doğru yola çıkarıldı. Sürgünlerin bir bölümü
Malta’ya ulaşmadan Limni adasında Mondros !imanına bırakıldı. 12 kişilik grubun arasında Ağaoğlu Ahmet de vardı. İngilizlerin elinde Burada tel örgüler arasında yaşanan sürgün hayatının tüm sıkıntılarını Ağaoğlu’nun günlüklerinde okumak mümkündür. Buradakiler de daha sonra Malta’ya götürülecektir.
Malta’ya sürülen kişilerin sayısı 150 civarındadır (4). Bunlar farklı zamanlarda ve farklı yerlerden Malta’ya getirildiler. Toplam sürgün süresi iki buçuk yıl kadardı. Mart 1919’da başlayıp Kasım 1921’e kadar sürdü. Malta’ya sürülenlerin bir bölümü yaşadıklarını anılarında anlattılar. Bu anıların bazıları şöyle sıralanabilir:
Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım, 5. Cild, Ankara, 1951.
Fevziye Abdullah Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı – II, Limni ve Malta
Mektubları, Ankara, 1965.
Ziya Gökalp, Malta Konferansları, (Haz. M. Fahrettin Kırzıoğlu), Kültür
Bakanlığı Yay., Ankara, 1977.
Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe’nin Anılan, (Giriş: İsmail Arar), Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul, 1986.
Ömer Hakan Özalp, Mehmet Ubeydullah Efendi’nin Malta, Afganistan
ve İran Hatıraları, Dergah Yay., İstanbul, 2002.
Bu anılara ek olarak Tunaya’nın belirttiği Tarık Mümtaz Göztepe, Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ali F. Türkgeldi’nin anıları da dikkate değerdir (6). Malta sürgünleri hakkında yapılan bilimsel çalışmaların en kapsamlısı Bilal Şimşir’in kitabıdır:
Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Milliyet Yay., İstanbul, 1976. Bu kitabın daha sonraki baskısı Bilgi Yayınları tarafından yapılmıştır (Ankara, 1985) (7).
Malta sürgünlerinden biri olan Ağaoğlu Ahmet, İkinci Meşrutiyet’ten Cumhuriyete kadar geçen süreçte -düşünsel düzeyde bazı farklılıklar gösterse de-, genel olarak liberalizm ile milliyetçilik/Türkçülük çizgisine sahipti (8).
Malta dönüşü ikinci ve üçüncü TBMM’lerde milletvekili olarak yer alan Ağaoğlu’nun 1930’lu yıllardaki belli başlı etkinlikleri arasında Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) içinde yer alması, Birinci Türk Tarih Kongresi’ne katılması, Üniversite hocalığı ve bu görevden ayrılışı, Akın gazetesini (9) çıkarışı ve yine aynı yıllarda Kadrocularla giriştiği ideolojik polemik sayılabilir.
SCF’nin düşünsel anlamda önderi olan Ağaoğlu, partinin program ve tüzüğünün hazırlanmasında önemli katkılar yaptı. Ağaoğlu, “liberal görüşleri savunan, tek parti rejiminin denetimsizliğini ve CHP yönetimini eleştiren” bir kişi olarak dikkat çekmekteydi (10). O, Parti kapandıktan sonra da diğer SCF’lilerin aksine CHP’ye girmedi, liberal görüşlerini yazılarıyla savunmaya devam etti.
Ağaoğlu, Kadrocularla giriştiği polemikte, “genel olarak demokrasi, devletçilik ve (onların) çelişkiler”i üzerinde durdu. Kadrocuların demokrasi ile ilgili görüşlerine karşı çıktı. Demokrasinin yerine otoriter ve totaliter görüşlerin ağırlık kazandığı 1930’ların dünyasında Ağaoğlu, Kadrocuların demokrasinin çöküşüne ilişkin yazılarına itiraz etti ve demokrasiyi savundu (11).
Tek parti yönetiminin gittikçe pekiştiği bir ortamda Ağaoğlu, CHP’ye muhalif ve liberal söylemiyle dikkat çeken Akın gazetesini çıkardı. 1930’ların otoriter, devletçi ortamında liberal düşünceyi savunan Akın, ortamın da elverişsizliği nedeniyle uzun ömürlü olamadı. Bununla birlikte Akın, 1930’lar Türkiye’sinde Serbes Cumhuriyet gazetesi ile birlikte ender nitelikteki liberal gazetelerden biridir. Dönemin otoriter ortamında sesi boğulup gitse de ve kısa ömürlü olsa da, Türkiye liberalizminin tarihindeki önemli köşe taşlarından biridir.
İlk sayısı 29 Mayıs 1933 Pazartesi günü çıkan Akın gazetesi, toplam 119 sayı yayınlandı. Yayın hayatı, 24 Eylül 1933 tarihli 119. sayısı ile sona erdi. İstanbul’ da yayınlanan ve başyazarı Ağaoğlu Ahmet olan gazetenin alt başlığı şu: “Yevmi-Siyasi-İçtimai-Müstakil Türk Gazetesi”.
Gazetenin sahibi ve umumi neşriyatı idare eden yazı işleri müdürü ise Hacı Ağa Oğlu Yusuf Ziya Bey’ di. Yusuf Ziya Bey, gazetenin çıkışından kapandığı tarihe kadar aynı görevi görüyor. Ağaoğlu Ahmet’in 10 Ağustos 1933 tarihinden itibaren başyazılarına rastlanmıyor. Bu tarihten sonraki başyazılar imzasız olarak çıkıyor. Gazetenin 24 Ağustos 1933 tarihli 88. sayısına kadar, gazetenin künyesinde Ağaoğlu Ahmet başyazar olarak görülmekte.
25 Ağustos 1933 tarihli 89. sayıdan itibaren Ağaoğlu Ahmet’in ismine künyede rastlanmıyor. Ağaoğlu’nun başyazar olarak göründüğü dönemde, gazetede Ağaoğlu Ahmet’in “Mütareke ve Malta Hatıraları” (67 tefrika, 29 Mayıs-19 Ağustos 1933 tarihleri arasında) da yayınlandı (12). Ağaoğlu’nun tarih atarak günlük şeklinde tuttuğu notlar ne yazık ki eksiktir (13). Hatıraların bir bölümü Bekirağa Bölüğü’ndeki günlere ve geri kalanı da Limni’ deki esaret günlerine aittir. Dolayısıyla hatıralarda Malta günleri yer almamaktadır. Bu hatıraların devamı Malta sonrasına ilişkindir. Daha doğrusu Malta’ dan dönüşünü ve Anadolu’ya geçişini anlatmaktadır. Şubat-Mart 1978’de Hayat Mecmuası’nda yayınlanan hatıraların bu bölümü de günlük şeklinde tutulmuştur. Ağaoğlu’nun Ankara’ daki ilk günlerini ve heyecanını ortaya koymaktadır (14).
Ağaoğlu Mütareke ertesinde, Aralık 1918’de İstanbul’a geldi. Geldiği günlerdeki ortamı, iki ayrı İstanbul’u günlüğüne şöyle kaydeder: İstanbul’un göğü kara bulutlar ile kapalı. Şiddetli ve fırtınalı bir yağmur şehri yıkamış, ıslatmış, artık yağmur dinmişti. Fakat yağmur damlaları bir sis perdesi gibi havada sanki asılı duruyordu. Buna rağmen Beyoğlu tarafı şen şatırdı, bütün evler, mağazalar, oteller ve lokantalar sanki büyük bir bayram imiş gibi donatılmıştı. İngiliz, Fransız ve Yunan bayrakları evlerin pençelerinden mağazaların kapılarından sarkıyor, sokaklar baştanbaşa halkla dolu. Gezenler arasında haki elbiseleri ile, kibirli ve gururlu yürüyüşleri ile herkesin dikkatini çeken İngiliz zabitleri kızgın kızgın konuşuyorlar, küfürler savuran Fransız askerleri, sarhoş Yunan bahriyelileri ötekine berikine çatıyorlar. Ara sıra bir Fransız müfrezesi muzika ile
sokaktan geçiyor, halk alkışlıyor, “yaşasın Fransa”, “yaşasın İngiltere”, “yaşasın Yunanistan” bağırtıları kopuyor. Bazen bir kafile genç Rumlar vatansever şarkılar okuyarak halkın içinden geçiyor ve bütün evlerin pencerelerinden, dükkan ve mağazalardan “zito! zito!” nidaları yükseliyor. Sokaklarda fesli hemen yok gibidir, ara sıra yolunu şaşırmış bir fesli görünürse de, hemen saklanmaya, karanlık yan sokaklardan birisine savuşmaya çalışıyor. Vaktinde bunu yapamayanın hemen fesi alınıyor ve bin bir gülmeler, kahkahalar ve hakaretler arasında parçalanarak havaya savruluyor. Şehrin Beyoğlu kısmı eğlencelere dalmış iken Haliç’in öteki tarafı başka bir manzara gösteriyordu. Eminönü’nden Topkapı’ya ve Eyüp’e kadar bütün o geniş saha sanki bir mezar kesilmişti! Sokaklar derin bir karanlık içine çökmüş, kimseye rast gelinmiyordu! Kapanmış kafeslerden gelen sönük ışıklar, mezarlar üzerine yanan kandilleri andırıyordu, insan sesi işitilmiyordu. Ara sıra terk edilmiş bir kedinin acı miyavlamaları, sahipsiz köpeklerin ümitsiz havlamaları insana anlatılması güç bir vahşet hissi veriyordu. İstanbul sanki yerin dibine girmiş; Yenikapı’dan Eyüp’ e kadar sıralanan o muhteşem abideler, eski harabeler arasında yıkılmış mabetlerin enkazlarını andırıyordu. Bu ıslak hava, bu boş ve karanlık sokaklar, mabetleri bürümüş bu elem, ardı arkası gelmeyecek bir felaket ve matem hissi ile insanı içinden ürpertiyordu; fakat bu, yalnız bir matem de değildi: Evlerine tıkanmış, hariçle alakayı kesmiş Türkler, dünyadan da saklanıyorlar, insanlardan da çekiniyorlardı! Evet! Haricin her iki tarafı hem utanıyor, hem içinden kendisini yiyor! Ve bu hal onun sokaklarının taşlarında, evlerinin kafeslerinde, camilerinin şerefelerinde apaçık gözükmekte idi! .. Her şey başını aşağı dikmiş, çekiniyor ve içinden ağlıyor! Ben de aylardan beri ayrıldığım aileme utanarak, ağlayarak kavuştum!
Ağaoğlu, günlüklerinde İtilaf Devletleri’nin politikaları karşısında izlenilen teslimiyet politikalarına yer yer isyan etmekteydi. İstanbul’ a geldikten kısa bir süre sonra hastalanan Ağaoğlu, 14 Mart 1919 tarihinde Fransız askerlerince gözaltına alındı ve 19 Mart’ta Bekirağa Bölüğü’ne gönderildi. Ağaoğlu’nu burada kalabalık bir grup bekliyordu ve onlara yenileri de eklenecekti. Bu süreçte onları üzecek bir olay meydana geldi: Ermeni meselesi nedeniyle Bağazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı…
Ameliye Beyazıt meydanında icra edildi; hemen bizim gözümüz önünde oldu. Pencerelerden bakıyorduk, darağacının uçlarını görüyorduk. Herkes ağlıyor, hapishane memurları, zabitler ve biz ağlıyoruz. Neferler küfürler savuruyorlar; padişaha, hükümete lanet ediyorlar. Ben de derinden sarsıldım; gözümün önünde zekası, terbiyesi, aklı ve metaneti ile herkesin dikkat ve alakasını celbetmiş olan bir Türk gencinin birdenbire yarım saat içinde imha edilmesi, bana idam cezasına karşı beyanı güç olan bir nefret ve haşyet hissi verdi! Birçok memleketlerden bu cezanın kalkmış olmasının sebebini bu dakikada anladım!
12 Nisan 1919 tarihinde günlüğüne şöyle bir not düşüyor Ağaoğlu: Alemdar gazetesi bugünkü nüshasında Kemal Bey’in idamından bahsederken diyor ki: “İttihatçıların evladı yetim, kadınları dul kalmalı ve hanümanları sönmelidir.” Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderileceğini Bekirağa Bölüğü’nde iken öğrenen Ağaoğlu, bu konuda günlüğüne şunları yazar:
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya askeri müfettiş-i umumi tayin edildi. Müşarünileyhin [adını] harp esnasında çok işittim ise de maalesef kendileri ile görüşmek şerefine nail olamadım. Çanakkale’yi arkadaşlarla beraber ziyaret ettiğimiz zaman Anafarta’ya giden grup arasına giremedim (15) Fethi Bey yakın dostu imiş. Fethi Bey kendilerinden sitayişle bahsediyor.
Anadolu’ da vaziyet gittikçe karışıyormuş ve işte Mustafa Kemal Paşa oraya, halkı teskin ve silahların toplanmasını kolaylaştırmak için tayin ediliyormuş! Ağaoğlu, 25 Mayıs’ta yani İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra günlüğünde Hasan Tahsin’ den söz eder. Bunu günlüğüne o tarihte mi yazmıştır gerçekten, yoksa sonradan mı ilave etmiştir? İzmir vak’ası esnasında, elinde Yunan bayrağını tutarak İzmir sahiline çıkan ilk Yunan zabitini öldüren ve evvelce Bakston biraderlere Bükreş’te suikast icra etmiş olan Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi Hasan Tahsin Bey İzmir’ de şehit olmuştur. Maatteessüf İstanbul gazeteleri bu vak’a hakkında hemen hiçbir şey yazmadılar!
Ağaoğlu’nun günlüğüne 29 Mayıs 1919 tarihini attığı gün, Malta’ya gönderilmek üzere sabah erkenden uyandırıldıklarını söylüyor. Ağaoğlu’nun günlüğüne attığı bir sonraki tarih de 29 Mayıs tarihini taşıdığı için, bu tarih 28 Mayıs olmalı … Nitekim, pek çok kaynakta 28 Mayıs’ta, 78 kişinin İstanbul’ dan Princess Ena gemisiyle yola çıkarıldıkları belirtilmektedir (16).
Malta’ya sürgün kararı karşısında Ağaoğlu’nun günlüğüne yazdıkları, ruhsal yapısını açıkça ortaya koymaktadır: Bugün alessabah saat beş buçukta bizi Bekirağa Bölüğü’nde alelacele kaldırdılar. Malta’ya gideceğiz! Bu haber bizi yıldırım gibi çarptı! Namussuz, alçak hükumet! Sonra millet ve devlet bakımından bu ne feci bir haldi! Şimdiye kadar tarihte bir devletin kendi evladını kendi eliyle düşmanlarına teslim etmiş olduğu görülmemiştir. Osmanlı devleti kedi gibi kendi yavrularını yiyor. Böyle bir muhitte cemaat ve devlet işleri ile meşgul olmak ne büyük hata! Ertesi gün, Malta yolcularının bir bölümü Limni’ de indirilir: Ağaoğlu Ahmet, Şükrü Bey (Maarif nazırı), Sait Halim Paşa, Abbas Halim Paşa, Mahmut Kamil Paşa, Mithat Şükrü Bey, Kemal Bey, Ziya Gök Alp Bey, Hacı Adil Bey, Hüseyin Tosun Bey, Ali Münif Bey ve Halil Bey.
Limni’ de tel örgüler arasında kötü koşullarda yaşayan sürgünler, güçlükle edindikleri eski İngiliz gazetelerinden gelişmeleri takip etmeye çalışmakta, dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları, İtilaf devletlerinin hem kendi aralarındaki ve hem de kendi içlerindeki sorunlara vakıf olmaya çalışmaktaydılar. Bu süreçte kendi aralarında da tartıştıkları, fikir ayrılıklarına düştükleri gibi zaman zaman ciddi moral bozuklukları ve sağlık sorunları da yaşamaktaydılar.
Dünyadaki gelişmeleri takip ederken koşulların direniş için uygun olduğu tespitini yapan Ağaoğlu, Padişah-Halife ile İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçiliğine isyan etmekteydi: Bu düşünceler kalbimi parçalıyor. Çocuklarımız, bütün gelecek nesiler,
sefil, Vatansız, perişan olacaklardır! vaziyetimiz Yahudilerin vaziyetinden bin kat daha fena olacak!
Almanya ve Avusturya’nın imzaladıkları barış antlaşmasından sonra uzun analizler yapan Ağaoğlu, ülkesinin geleceği ve imzalayacağı barış antIaşması ile ilgili endişelerini de dile getiriyor: İstanbulsuz, İzmirsiz bir Türklük tasavvur etmek cinnettir. İstanbul’un yokluğu ile Türklük de mahvolmuş addedilebilir. O zaman dünyanın her tarafından alakası kesilmiş, bütün irfanı ve iktisadi cihazlarını haiz olan bir noktadan mahrum edilmiş, iktisaden pek düşkün, pek aşağı ve pek iptidai bir halde bulunan, irfanen henüz kendisini bulmağa başlamış bir millet bu kadar ağır bir darbenin altından artık kendisini nasıl kurtarır?
Ağaoğlu’nun yayınlanan ve yarım kalan anılarındaki son tarih 24 Haziran 1919 tarihi taşıyor. Ülkesinin geleceği ile ilgili endişelerini sayfalar dolusu yazan Ağaoğlu’nun Limni adasındaki bulunduğu !imanın Mütareke’nin imzalandığı Mondros olması da talihin ya da tarihin garip bir cilvesi olsa gerektir. Limni’ deki 12 kişi daha sonra Malta’ daki sürgünlerin yanına götürüldü. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde yer alan mebusların ll’i de İstanbul’un işgal edildiği gün İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. Bunları daha sonra başka sürgünler de izledi. Bu esirlerin bir bölümü Birinci ve İkinci İnönü Savaşı’ nı izleyen süreçte serbest bırakıldı. İlk serbest bırakılanlar arasında Ağaoğlu Ahmet de vardı (12 Nisan 1921) (17). Sürgünlerin bir kısmı da kaçmıştı. Geri kalanlar ise, Milli Mücadele’nin lider kadrosunun esir aldığı İngiliz tutsakların Sakarya Savaşı sonrasında serbest bırakılmasıyla kurtulmuşlardır.
Anadolu’ daki Kemalist hareket, Malta’ya sürülenler karşılığında Anadolu’ daki İngiliz tebaasından olanları (Rawlinson başta olmak üzere 29 kişi) tutuklayarak, onları İngilizlere karşı koz olarak kullanmaya yönelmişti (18). Malta’ daki sürgünlerin önemli bir bölümü kurtulduktan sonra Ankara’ya dönerek, Milli Mücadele’ye katıldılar. Ağaoğlu da bunlardan biriydi. Ankara, sürgünleri kurtarmak için elinde tutuğu İngiliz esirlere ek olarak, Malta’ daki sürgünlerin ailelerinin ekonomik sorunlarıyla ilgiliydi. Nitekim, Ocak 1921’de Ziya Gökalp ve Ağaoğlu’nun ekonomik sıkıntı çeken ailelerinin durumunu gündemine almıştı (19).
Ankara Hükümeti’nin Malta sürgünleriyle yakından ilgilendiği Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yer alan şu belgelerde de açıkça görülmektedir:
Tarih: 9/10/1920 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272 .. 0.0.71 Yer No: 31.29 .. 6.
Ülke yararlarına aykırı hareketlerden tutuklu iken Malta’ya sürülen kişiler arasında bulunan memurların görevlerine son verildiği, emeklilerin de maaşlarının kesildiği.
Tarih: 21/10/1920 Sayı: 274 Dosya: 245-25 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1Yer No: 1.15 .. 10.
Malta’ da mevkuf bulunan zabitanın maaşları hakkında kanun tasarısı.
Tarih: 20/1/1921 Sayı: Dosya: 2454 Fon Kodu: 30 .. 10.0.0 Yer No: 204.392 .. 4.
İngilizler tarafından Malta’ya sürülen Ziya Gökalp ve Ağaoğlu Ahmet’in sıkıntıda olan ailelerine yardım edilmesi.
Tarih: 24/3/1921 Sayı: Dosya: 2456 Fon Kodu: 30 .. 10.0.0 Yer No: 204.392 .. 6.
Malta’ da sürgünde bulunan ve Londra Konferansı’na göre hepsi serbest bırakılmayan Türklere yardım edilmesini isteyen Kastamonulu Abdülkadir oğlu Hilmi’nin mektubu.
Tarih: 25/3/1921 Sayı: Dosya: 2456M Fon Kodu: 30 .. 10.0.0 Yer No: 204.392 .. 7.
Lozan Konferansı’na göre Malta’ da sürgünde bulunan ve bir kısmı serbest bırakılan Türklerin seçiminde simsarların rol oynadığını şikayet eden İzmir Milletvekili Tahsin’in mektubu.
Tarih: 15/5/1921 Sayı: 861 Dosya: 245-29 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1 Yer No: 3.20 .. 9.
İngilizlerin Malta’ya sürdüğü Kars Valisi Revanlı Mehmed, Polis Komiseri Musa ve Kazanlı Polis Mamilof Muhiddin ve Kağızman Mutasarrıflığı’nda Ermenilerin şehit ettiği Arslan’ın ailelerine maaş bağlanamayacağı
Tarih: 25/5/1921 Sayı: Dosya: 2458M Fon Kodu: 30 .. 10.0.0 Yer No: 204.392 .. 10.
Mütarekeden sonra firar edenlerle, Malta’ya sürgün edilenlerin listesinin hazırlanarak gönderilmesi.
Tarih: 26/5/1921 Sayı: Dosya: 2459 Fon Kodu: 30 .. 10.0.0 Yer No: 204.392 .. 11.
Malta’ da sürgün bulunan 112 kişinin nerede olduklarının bildirilmesi.
Tarih: 26/6/1921 Sayı: 968 Dosya: 245-30 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1 Yer No: 3.25 .. 19.
Malta’ya sürgün edilen emekliler ile azledilenlerin hak ettikleri maaşlarının ödenmesi.
Tarih: 28/6/1921 Sayı: 980 Dosya: 51-3 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1 Yer No: 3.26 .. 11.
Malta’ da tutuklu bulunanlar ile Mısır’ da 15.000 esiri kasten sakat bırakan İngiliz doktor ve subaylarına dair TBMM’ye verilen önerge hakkında yapılacak işlem.
Tarih: 2/11/1921 Sayı: 1153 Dosya: 245-31 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1 Yer No: 3.35 .. 4.
Serbest bırakılan Malta esirlerinden yardıma muhtaç olanlara para verilmesi.
Tarih: 7/12/1921 Sayı: 1254 Dosya: 39-21 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1 Yer No: 4.40 .. 14.
Malta tutuklularından olup, resmi belgeleri İstanbul’ da kalan Korgeneral Abdüsselam Paşa’ya 967 sayılı Karara göre emekli maaşı verilmesi.
Tarih: 18/1/1922 Sayı: 1327 Dosya: 15-2 Fon Kodu: 30 .. 18.1.1Yer No: 4.45 .. 3.
Malta’ya sürülüp Anadolu’ya iltica eden ve İstanbul Hükümetince azledilen Macit’ e azil maaşı verilmesi.
Ağaoğlu’nun Malta’dan İstanbul’a dönüşü 28 Mayıs 1921’dir. Eve döndüğünde Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Neriman Nerimanov’un bir davet mektubuyla karşılaşır. Ağaoğlu’nu resmen Azerbaycan’a davet eden bu mektuba Ağaoğlu şu yanıtı verir:
Pek aziz ve muhterem Neriman Beyefendi,
Eski bir dost hakkında gösterdiğiniz büyük teveccühe karşı çok minnettar ve müteşekkirim. Fakat üç türlü düşünce beni bu teveccühten yararlanmaktan menediyor;
1. Temsil ettiğiniz fikir sistemine katılmamaktayım,
2. Türkler için tek kurtuluş imkanının Osmanlı Türklüğünde bulunduğu hakkında sizce de bilinen eski fikir ve kanaatim,
3. Beni esaretten kurtararak bana yeniden can ve varlık vermiş olan Ankara’ya koşmanın benim için bir namus borcu olduğu fikrim.
Ağaoğlu’nun milliyetçi ideolojisini ve Sovyet karşıtı düşüncelerini bu cevapta görmek mümkündür. Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey’in maddi yardımı ve desteği ile Ankara’ya ulaşmak için yola çıkan Ağaoğlu, Ankara yolunda yaşadıklarını da notları arasına almıştır. Ankara yollarına düşerken, Malta’da kurduğu Ankara hayalini de anlatmaktaydı: Ankara nedir, nasıl bir yerdir? Orada neler oluyor? Henüz uzaktan bile bir fikrim yoktu. Fakat buna rağmen o benim dostum, her gece ruhumda beslediğim, yaşattığım idealim olmuştu. Ah! Malta’da o bıktırıcı, usandırıcı, birbirinin aynı günlerin getirdiği bitip tükenmez geceleri geçirmek için yanlarımıza batan demir karyola üzerine yaslanarak gözlerimi yumduğum zamanlar, Ankara önüme dikiliyor ve dimağımı sabahlara kadar meşgul ediyordu. O, yalnız bir müminin takdis ettiği bir mabet, bir Kabe, bir Kudüs değildi. O, yıkılmış bütün bir ümidin, çökmüş bütün bir imanın, bozulmuş bütün bir binanın, ölmüş bir dünyanın yeniden canlanmasını, dirilip geri gelmesini işaret eden bir semboldü.
İstanbul’ dan vapurla İnebolu’ya gelinir. İnebolu o dönemde Anadolu’nun giriş kapısı gibidir. Kontroller de sıkı bir şekilde yapılmaktadır. Nitekim sıkı kontrollerden Ağaoğlu’nun Malta’ da tuttuğu günlükler de nasibini alır:
Eşyamı, elbiselerimi, kağıtlarımı birer birer incelediler. Kağıtlarını arasında, Malta esareti sırasında tutmuş olduğum notlar ve hatıralar vardı. Bu hatıralar benim için çok değerli idi. Aralarında, belge olmak üzere, İngiliz ve Fransız gazetelerinden alınmış parçalar da vardı. Memur bu parçaları yırtmaya koyuldu. Dayanamadım, üzerine atıldım, ellerini tuttum. Bunların belge olduğunu, Ankara’ya telgraf çekerek cevap alınıncaya kadar kağıtları yanında tutup yırtmamasını o kadar ısrarla istedim ki, memur bütün sertliğine rağmen razı oldu. Hemen Hamdullah Suphi Bey’ e telgraf çektim, durumu anlattım ve ancak ertesi gün gelen cevap üzerine kağıtlarını iade olundu.
Günlüklerde halkın ve özellikle de köylülerin yaşadığı sefaleti tüm çıplaklığı ile anlatmaktadır. Aralıksız ve uzun savaş yıllarında yitirilen erkekler nedeniyle neredeyse köylerde erkek yoktur. Kalan erkekler de cephededir. Kadınların büyük bir bölümü ise kağnı arabalarıyla cephane taşımaktadır; kalanlarıyla tarlada çalışmaktadır. Köylerdeki çocuklara ise yaşlılar bakmaktadır.
Zorlu bir yolculuktan sonra Ağaoğlu, Ankara yakınlarına gelindiğinde duygularını şöyle ifade eder:
Ankara’ya bir Mümin’in mukaddes bir şehre girerken taşıdığı duygularla giriyordum. Ben arasını bütün Türklük için bir Kabe, bir Kudüs olarak görüyordum. Oraya derin bir şükran, içten bir iman, yüksek bir dilek duygusu ile giriyordum. Orası beni düşmanların elinden alan kurtarıcı bir tapınaktı. Orası yurtsuz ve ocaksız kalmış Türklerin yurt ve ocakları için savaşan bir kahramanlar yatağı idi. Orası onuru kırılmış Türklüğün şeref ve haysiyeti için talih ve kaderle çarpışan efsanevi şövalyelerin bir ocağı idi, Ben bu ilahi mücadeleye karışmakla hem şükran borcumu ödemiş, hem de hayatıma ve varlığıma bir mana vermek fırsatına nail olacağım.
Ankara’ da eski dostlarıyla buluşan, İttihatçılardan duyulan tedirginliği hisseden Ağaoğlu, Hamdullah Suphi Bey tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya takdim edilir:
İttihat ve Terakki Partisi tarafından (Ocak) olmak üzere yapılmış bir garip binaya geldik. Birbirine çatılmış sade keresteden ibaret, tek katlı, uzun koridoru olan bu yapı, şimdi karınca yuvası gibi kaynıyordu. Ta dış duvarından ufacık birkaç basamaksız merdivenine, merdivenin yanından koridorun o bir ucuna, etraftaki odalara kadar, her yer millet temsilcileri ile dolu! Bunların devamlı gelip gidişleri, grup grup görüşmeleri, ciddi tavırları, bu mütevazı binada gördükleri işin büyüklüğünü kavramış insanlar olduklarında şüphe bırakmıyordu. Sarık ve kalpak, çizme ve haki asker üniforması, bu ciddi yüzlere saygı telkin eden bir yücelik veriyordu. Bu topluluk, şimdiye kadar gördüğüm toplulukların hiç birine benzemiyordu. İlk bakışta bile derin ve değişiklik olduğunda şüphe bırakmıyordu. Evet, bunlar başka bir ruh, başka bir kalp taşıyan başka insanlardı.
Ardından Ağaoğlu, Mustafa Kemal Paşa tarafından Milli Mücadele lehine propaganda faaliyetleri yürütmek üzere Doğu illerine (Doğu Karadeniz dahil) gönderilir. Bu dönemdeki halka moral aşılamak ve Milli Mücadele lehine teşvik etmek üzere gönderilen irşat heyetlerinden birinde Anadolu’yu dolaşan Ağaoğlu, bir köyde çocuklarla yaptığı konuşmayı notları arasına almış:
– “Kızım” dedim, “adın ne?”
– “Ayşe.”
– “Baban var mı?”
– “Yok. ”
– “Anan var mı?”
– “Var. ”
– “Nerede ?”
– “Tarlada.”
Bir erkek çocuğa sordum:
– “Adın ne?”
– “Tosun. ”
– “Baban var mı?”
– “Yok.”
– “Anan var mı ?”
– “Var. ”
– “Nerede?”
– “Araba ile hükümete gitti. ”
– “Ne için?”
– “Bilmem. ”
Öteden büyücek bir kız:
– “İnebolu’dan askere eşya taşımak için. ”
Anlaşıldı. Bütün çocuklar yetimdirler. Anneleri ise ya tarlada veya mühimmat ve erzak taşımakla meşgul.
Aynı köyden konuştuğu yaşlı bir kadın da iki oğlunu Çanakkale’ de şehit verdiğini, bir oğlunun da cephede olduğunu söyler. Onun da gazi olup dönmesi dileğine de şu yanıtı verir:
– “Ah, evladım ben onu düşünmüyorum. (Çocukları göstererek) Allah bu yetimlere acısın. Bu yerlerin gavur ayağında çiğnenmesini bana göstermesin.”
Yaşlı kadının söyledikleri ve Anadolu’ daki yetimlere ilişkin Ağaoğlu’nun yazdıkları Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı kitabındaki Allahaısmarladık adlı yazıyı hatırlatmaktadır. 1921 yılının yaz aylarında Anadolu’ daki irşat faaliyetlerine başlayan Ağaoğlu, 1921 yılı sonunda Matbuat ve istihbarat Umum Müdürlüğü’ne atandı. Milli Mücadeleye yaptığı hizmetlerin ardından yeni Türkiye’nin kurucuları arasında yer alacaktır.
MİSAK NOTU:Bu yazı, Ahmet Ağaoğlu’nun Mütareke ve Sürgün Hatıraları kitabından alınmıştır. Eser, Doğu Kitabevi Genel Yayın Yönetmenleri Ertan Eğribel ve Ufuk Özcan’ın özel izniyle kullanılmaktadır.
(1) Tarık Zafer Tunaya, Hürriyetin ilanı, İkinci Meşrutiyet’in Siyasi Hayatına Bakışlar, Bilgi
Üniversitesi Yay., İstanbul, 2004.
(2) Dönemin siyasal yapısı için bkz. Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 2, Mütareke Dönemi,
1918-1922, İletişim Yay., İstanbul, 1999.
(3) İstanbul Hükümetleri’nin Milli Mücadele karşısındaki politikası için bkz . Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cilt: I, Mutlakiyete Dönüş (1918-1919), Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara, 1998; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cilt: Il, Son Meşrutiyet (1919-1920), Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara, 1998; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Cilt: III, İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara, 2010.
(4) Malta sürgünlerine ilişkin liste için örneğin bkz. Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, TTK yay., Ankara, 1991, s. 119-127. Tevetoğlu, listenin 1 44 kişi olduğunu belirtmektedir.
(5) Tunaya, Türkiye’ de Siyasal Partiler, s. 47, dipnot 52.
(6) Ahmet Emin Yalman’ın Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim adlı kitabının birinci cildi Malta tutukluluğu döneminin anlatımını da içermektedir. Hüseyin Cahit Yalçın’ın Malta günlüğü ise ilk defa 1934-35 yılları arasında “Malta Adasında Esaret Hatıraları” başlığıyla Yedigün dergisinde bir dizi olarak yayımlanmıştır. Ayrıca Rauf Orbay’ın Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım (2 cilt, Emre Yay., İstanbul, 1993) kitabını da Malta hatıratı literatürü içinde anmalıyız
(7) Konuyla ilgili İngiliz belgeleri için yine Bilal N. Şimşir’in İngiliz Belgelerinde Atatürk kitabıyla (1. ve 2. ciltler), G. Jaeschke’nin Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri adlı kitabı önemlidir. Bkz. Tunaya, a.g.e., s. 47, dipnot 50.
(8) Taha Akyol, “Liberalizm ve Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt: 4, İletişim yay., İstanbul, 2002, ss. 731-750. Ağaoğlu’nun fikir dünyası için bkz. Ufuk Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, Yüzyıl Dönümünde Batıcı Bir Aydın, Donkişot yay., İstanbul, 2002; François Georgeon, “Ahmet Ağaoğlu: Aydınlanma ve Devrim Hayranı Bir Türk Aydını”, Toplumsal Tarih, sayı: 36, Aralık 1996, ss. 28-35.
(9) Akın gazetesi hakkında bkz. Hakkı Uyar, “1930’larda Türkiye Basınında ‘Liberal’ Muhalefet: Ağaoğlu Ahmet’in Akın Gazetesi”, Toplumsal Tarih, sayı: 41, Mayıs 1997, ss. 43-50.
(10) Çetin Yetkin, Atatürk’ün Başarısız Demokrasi Devrimi: Serbest Cumhuriyet Fırkası, Toplumsal Dönüşüm yay., İstanbuL 1997.
(11) Temuçin Faik Ertan, Kadrocular ve Kadro Hareketi, Kültür Bakanlığı yay., Ankara, 1994, ss. 170-172. Ağaoğlu’nun Kadrocularla olan polemikleri ayrıntılı olarak şu kitabında yer almaktadır: Ağaoğlu Ahmet, Devlet ve Fert, İstanbul, 1933.
(12) Gazetenin ilk sayısı 8 sayfa ve fiyatı 5 kuruş. Sonraki sayılarda gazetenin sayfa sayısı 4′ e fiyatı 3 kuruşa düşüyor.
Ağaoğlu’nun Akın gazetesi ile ilişkisini kesmesi konusunda sadece Abidin Nesimi’nin anılarında bilgiye rastlayabildik: Abidin Nesimi, Yılların İçinden, Gözlem yay., İstanbul, 1977, s. 130.
(13) Hatıralar hakkında Tarih Vakfı’nın organize ettiği bir sempozyumda sunulan bir bildiri için bkz. Ayşe Gün Soysal, ” Ahmet Ağaoğlu ve Malta Güncesi”, IV. Uluslararası Tarih Kongresi, Tarihyazımında Anı ve Yaşamöykülerinden Yararlanılması, İstanbul, 12-14 Ekim 2001 . İnceleme imkanı bulamadığımız bu bildiri için bkz. http: 1 1 www.tarihvakfi.org.tr /icerik.asp?Icerikld=14 (son erişim: 26 Eylül 2010); http:/ /www.ata.boun.edu.tr/instructors/ ayse_gun_soysal.htm (son erişim: 26 Eylül 2010).
(14) Hatıraların Akın gazetesindeki kısımlarıyla Hayat Mecmuası’ndaki kısmını bir araya getirerek yayınlayan ve notlayan Ufuk Özcan’ ı bu çabasından dolayı kutlarım.
(15) 16 Temmuz 1915 tarihinde gazeteci, yazar ve şairlerden oluşan bir grup savaş alanını ziyaret etmek üzere İstanbul’dan Çanakkale’ye gelmişti. Bunlar arasında Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ömer Seyfettin ve Mehmet Emin (Yurdakul) gibi isimler bulunuyordu. Bkz. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Türkiye İş
Bankası Kültür Yay., Ankara, 1988, s. 39.
(16) Örneğin bkz. Tunaya, a.g.e., s. 47; Tevetoğlu, a.g.e., 120.
(17) İlk serbest bırakılanlar 40 kişiydi. Ziya Gökalp, Halil Menteşe ve Hüseyin Cahit Yalçın’ı bunlar arasında anmak gerekir.
(18) Şimşir, Malta Sürgünleri; Tunaya, a.g.e.
(19) Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Fon Kodu: 30 .. 10.0.0, Yer No: 204.392 . .4.