21.01.2025

Birkaç Hususta Birkaç Söz  

Uzun yıllar Batı ülkelerinde yaşadım. Dinî, millî, kültürel günlerde ve yılbaşlarında (Noel) tüm ürünlerde indirim kampanyaları yapılır. Bizde ise tam tersine Ramazan aylarında, bayramlarda hep fiyat artışları olur. Bu nasıl açıklanır? İşte bu hususla ilgili yazasım var da başka bir vesileye kalsın!


Ülkemizde tarım politikaları ve bağlantılı konularla ilgili yazdığım, birçok mecrada yayınlanmış makalelerim iki kitap dolduracak kadar oldu.

ABD’deki eğitimim ve İngiltere’deki mastır konum, tarım ve tarım politikaları, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası konusundadır. İsviçre, Cenevre’de Dünya Ticaret Örgütü Nezdinde Türkiye Daimi Temsilcilinde Tarım Müşavirliğim sırasında 4 yılım geceli gündüzlü Tarım Müzakereleri Komitesi ile Tarım Komitesi ve Sağlık ve Bitki Sağlığı Komitesi çalışmalarıyla geçti. Kaçınılmaz olarak dünyadaki hemen tüm ülkelerin tarım politikalarını araştırmak, dinlemek, okumak, düşünmek, karşı görüşler oluşturmak çabası içinde oldum.

FAO’nun, 5 yıla yakın diplomat olarak Endonezya, Tayland ve Azerbaycan Ülke Temsilciği yaptım.

Onca emek, zihinsel yoğunluk ve zamandan sonra insanın kafasında bir doygunluk ve yorgunluk oluşuyor. Konuya dönmek, yazmak, konuşmak ve hele konularla ilgili yazılanları ve konuşulanları okumak ve dinlemek kolay olmuyor. Tartışmaların dışında kalmak ve zihni zorunlu olarak dinlendirme ihtiyacı duyuyor.

Aktif çalışma hayatıma 1978 yılında başladığımdan beri Türkiye’de tarım politikalarının eleştirilmediği, şikâyet edilmediği, hatta Türkiye’nin bir tarım politikasının olmadığının yazılıp konuşulmadığı bir dönem olmadı. Yarım asra yakın bu süreçte hep tarımın bittiği, öldüğü, öldürüldüğü yazılageldi, söylenegeldi.

Türkiye’de tarım ve gıdayla ilgili sorun çok ama SÜREĞEN BİR MİLLÎ GIDA GÜVENLİĞİ (National Food Security) SORUNU yok.  Sorun çok ama bir MUTLAK GIDA GÜVENİLİRLİĞİ (Food Safety) SORUNU da yok.

Türkiye’de üretim eksikliği olan gıda maddeleri sorunu tarih boyunca hep olageldi. Coğrafyamızın, iklim ve toprak yapımızın, tarım kültürümüzün, beslenme alışkanlıklarımızın ortaya koyduğu sorunlar hep oldu. Türkiye’de kaba yem sorunu, et ve süt ürünleri açığı, protein ve yağ bitkileri açığı hep oldu. Sosyo-kültürel değişim sonucu küçükbaş hayvancılık giderek geriledi. Öteden beri Türkiye tahıl, sebze, meyve cennetiydi; yine öyle.

Türkiye hiçbir dönemde “Dünyada kendi kendini besleyen 7 ülkeden biri” de olmadı. Bu söz de doğru değildi ve politik bir slogandı.

Hiçbir ülke günümüzde tüm tarımsal ürünler üretiminde kendine yeterli değildir. Önemli olan temel besin ögelerini içeren gıda maddeleri üretiminde yeterli olmaktır; yani karbonhidrat, protein, yağ. Kendine yeterlilik derken de illa her ürün grubunda %100 ve üstü yeterlilik şart ve gerekli değildir. Birinde %110 olursunuz diğerinde %85 olursunuz, biri diğerini ikame eder veya ithalat, ihracat yoluyla dengelersiniz.

Kısaca Türkiye bugün 85 milyonluk nüfusu ile 60 milyon turisti besleme kapasitesindedir. Tarımsal ürünler ihracat değeri, ithalat değerinin hep üstünde olagelmiştir. İkinci Dünya Savaşı yılları haricinde de Türkiye’de mutlak, kitlesel açlık dönemi olmamıştır.

Bu gerçeklikleri inkâr etmek başta üreticilere ve diğer ilgili kesimlere haksızlıktır. Tüm Cumhuriyet dönemlerinde yapılanlara haksızlıktır. “Vurmadan önce sormak!” diye bir ahlaki ve aydın yaklaşımı da olmalı, değil mi?

Siyasi iktidarın tarım politikasını eleştirmek ile tarımı eleştirmek farklı şeyler. Ülkenin üreticileri üretmeye devam ediyor. Hâlâ araştırmacılar, akademisyenler, meslek kurum ve kuruluşları ile devletin (iktidarın değil devletin ve milletin) ilgili kurum ve kuruluşları çalışıyorlar. Bugün emekli olan çoğumuz, çalıştıkları dönemde iktidarlara mı çalıştı (?), devlete, millete, kamuya mı çalıştı?

Bu kadar lafı niye ettiğime gelince; şu veya bu hâlde aktif çalışma hayatını tarım içinde geçirmiş birçoğumuz konuyu hep yanlış tarım politikalarına veya politikasızlığına getirip bağlıyorlar. 50 yıldır bunu duyup okumadığımız, tartışmadığımız dönem olmadı. Elbette bunda bir yanlışlık yok. Ancak yetersizlik, noksanlık var.

Dahası da dünyada hiçbir ülkede tarım politikaları yeterli ve yetkin görülmemiştir. AB Ortak Tarım Politikası kaç defa reform geçirdi, sayısını unuttum. Bugün de AB Üyesi ülkelerde çiftçilerin eylemlerini duymamış, okumamış olamazsınız.

ÇÖZÜLME

Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık dönemlerinde, savaş dönemlerinde, gelecekle ilgili öngörülemezlik dönemlerinde yasal ve ahlaki bağlayıcılık aşınır. İdare yetersiz kalır. İnsanlar kendilerini korumaya, durumlarını garantiye alma davranışlarına yönelirler. Bu doğal bir sosyal-iktisadi davranıştır ve bu davranış içinde olanların hepsini ahlaksızlıkla suçlamak da doğru olmayabilir. Ancak ahlaksızlık da sürecin tamamen karmaşa içine girmesinin başlıca yapıcısıdır. Bu arada fiyatlar fırlar, ahlaki kaygıları olmayan fırsatçılar için geniş alanlar oluşur. İşte bu durumda tarım politikaları yanında daha başka politikaların ve yönetim becerilerinin tartışılması gerekir. Toplumdaki ahlaki bağlayıcılığın boşandığı böyle dönemlerde birbirini destekleyen topyekûn politikaların devreye girmesi gerekir.

Ahlak politikaları dâhil…

Siyasal İslamcılığı tartışmasız bir iktidar döneminde İslamiyet’e uygun olmayan bu toplumsal sorunda iktidarı bu yönüyle de değerlendirmek gerekmez mi?

Uzun yıllar Batı ülkelerinde yaşadım. Dinî, millî, kültürel günlerde ve yılbaşlarında (Noel) tüm ürünlerde indirim kampanyaları yapılır. Bizde ise tam tersine Ramazan aylarında, bayramlarda hep fiyat artışları olur. Bu nasıl açıklanır? İşte bu hususla ilgili yazasım var da başka bir vesileye kalsın!

Yazıya oturduğumda 700 kelimeyi geçmeyeceğime dair kendime söz vermiştim.

Yazar

Mustafa İmir

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar