Yükleniyor...
Bir kere öncelikle bu sorunun temel kaynağını doğru tespit etmek gerekmektedir. “Kürt sorunu” diye dayatılan siyasal kurgunun neden kaynaklandığının araştırılması gerekmektedir. Bu konunun bir ayağı terör, bir ayağı siyasallaştırılmış Kürt ayrılıkçılığıdır ve bu suni oluşum, aslında kardeş Kürt topluluklarını temsil etmemektedir. Kürtler üzerinden vahim bir oyunun bölgeye tatbiki söz konusudur. Kürtlerle Türkler ve diğer azınlıkların tarihte etnik zeminli hiçbir sorunları olmamıştır. Sözde, Kürtler adına bölgemize (Türkiye-İran-Irak-Suriye) dayatılmış siyasal sorun, Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Kuvvetleri tarafından Güneydoğu Anadolu ve Batı Azerbaycan (Günümüz İran’ın Batı Azerbaycan Eyaleti) topraklarını içeren arazide Ermeni-Asuri Hristiyan devletinin kurulmasına teşebbüsünün, Türk-İslam birliği uğruna savaşan kahraman mücahitlerce ortadan kaldırılmasından kaynaklanmaktadır.
Müttefik Kuvvetleri, Ermeni-Asuri Hristiyan devletinin kurulması projesinin iflasa uğradığını görünce bu siyasal sorunu Kürt kardeşlerimizin üzerinden bölgemize dayatmışlardır.
Temel itibarıyla SSCB’nin dağılmasından sonra bölgemizde tatbik edilmekte olan Büyük Orta Doğu Projesi (BOP), Kürt ayrılıkçılarını deneysel öncü birlikleri olarak kullanmaya karar vermiştir.₁
Bu kapsama giren terörist ve saldırgan örgütler, esas itibarıyla Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP – Barzani başkanlığında), PKK, PJAK ve PYD’den oluşmaktadır. IKDP şu an Kuzey Irak’ta bu terör eylemlerinin keyfini çıkarmakta olan egemen sınıftır. PKK, PJAK ve PYD ise hâlâ terör hareketlerinin deneysel öncü birlikleri olarak kullanılmaktadırlar.
Kürt denilen siyasal sorunun ortadan kaldırılması konusunun, bölgedeki devletler tarafından bütün bir proje olarak ele alınması gerekmektedir. Çünkü bu BOP; yalnız Türkiye’yi değil, bütün İslami devletleri, özellikle Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi kapsamaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse sözünü ettiğim terörist deneysel öncü birlikleri, Büyük Orta Doğu Projesi’nin bu dört ülkede uygulanması için meydandadırlar. Bu terör örgütleri büsbütün ortadan kaldırılmadığı takdirde; zamanla meşru halk kuvvetleri olarak benimsenip bu dört ülkenin, BOP’un gerektirdiği biçimde yeniden yapılandırılmasını sağlayacaklardır. Yani bugünün “deneysel öncü birlikleri”, yarının “halkların başarılı kahraman ordusu” gibi kabul ettirilecektir. Bu ise bölgedeki mevcut millet ve devletlerin sahip olduğu nispi bağımsızlıkların tamamen ortadan kalkmasıyla sonuçlanacaktır.
BOP projesinin Irak ve Suriye’ye ne vadettiği ortadadır. Şimdi asıl önemli olan, bu projenin Türkiye ile İran’a ne getireceğidir.
İran; yaklaşık 80 milyon nüfusun barındığı, 1 milyon 648 bin kilometrekare yüz ölçümüne, jeopolitik araziye sahip bir ülkedir. İran nüfusunun yaklaşık 40 milyonunu Türkler, 20 milyonunu Fars dilliler, 5 milyonunu Kürtler, 3-4 milyonunu Gilekler, 2,5 milyonunu Araplar, 2,5 milyonunu Beluclar ve diğerlerini de Lorlar vb. azınlıklar oluşturmaktadır. BOP öncesi İran’ın, esas itibarıyla son yüzyılda Türk-Arap-İslam düşmanlığına dayanan Panfarsist bir sistemle yönetilmesi istenmiştir. Şu an orada gayrifars dilliler arasında millî zeminde etkin ve büyük kültürel-siyasal faaliyetler başlamıştır.
BOP Projesinde yok sayılacak kesim, İran’ın çoğunluğunu oluşturan Türklerdir. BOP, İran’ın; Türk-Arap karşıtı, Şiiliği İslamiyet’e karşı kullanmayı hedefleyen, Batı yanlısı, sözde reformist ve Panfarsist kesim tarafından yönetilmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu kesimin tanınmış isimleri eski Cumhurbaşkanları Haşimi Rafsancani, Muhammed Hatemi ve şimdiki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’dir. Bu projeye göre İran’da Panfarsizmin İslamiyet’e, Türk’e ve Arap’a karşı kullanılması ön plandadır. Bunun için;
Bu, İran’ın bütün eyalet ve vilayetlerinde yaşamakta olan ve ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan, Fars dillilerden iki kat daha çok olan Türklerin manen yok oluşu demektir. Yüz yıl önce İngiltere’nin ülkede hâkim kıldığı Vüsuküddevle’nin söylediği,“Türklerin dönemi bitmiştir! Biz İran’ı bir daha Türklere vermeyeceğiz. Azerbaycanlılar ısrar ederse, onları kuru kangren hastalığına yakalanmış küçük serçe parmağımız hesap edip kesip atarız.”ifadesinin, sadece bir ahmak boşboğazın sinirlenerek söylediği bir sözden ibaret olmadığının ve 100 yıllık bir projenin hayata geçirilişinin habercisi saymalıyız. Türkleri yok etme senaryosu, Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında uygulanmak istenmektedir. Unutulmamalıdır ki İran Türklüğünün iktidar yanlısı kesimi, kesin çoğunlukla Özel Devrim Muhafızları (Sipah ve Besic) dâhil, diğer yüksek dinî öndere bağlı kuvvetler içinde bulunmaktadırlar. İran Türklüğünün muhalefet iradesini temsil eden ise ancak Güney Azerbaycan Millî Hareketinin temsil ettiği, Türklüğe dayanan siyasi ve kültürel cereyandır. Başkası olamaz, olursa İran Türkleri için facia olur! Dinî öndere bağlı kuvvetlerin düşünsel ve pratik stratejisi, İslam birliğini vurgulayarak Fars dilli Şiiliği benimsemektir.
Güney Azerbaycan Millî Hareketi; Türklüğe, İslamiyet’e ve özgür birey iradesine dayanan bir siyasi harekettir. Bu hareketin mensupları tarafından bazen Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığına dair fikirlerin ileri sürülmesinin arkasında BOP projesinin durduğu iddia edilmektedir. Bu tamamen yanıltıcıdır. İkisi arasında görünüşte benzerlik olsa da içerik ve ruh itibarıyla zıtlık bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi bu projede İran’ın jeopolitik konumuna dokunulmuyor. Hazar Denizi ve İran-Basra (Kenger) Körfezi kıyıları ne Türklere ne de diğerlerine devredilmektedir. Şiiliği İslamiyet’e karşı kullanmayı amaçlayan Türk-Arap karşıtı Panfarsistlerin elinde kalması isteniyor. Tabii bu da asla günümüzdeki İran olmayacaktır. Açıkçası bu, Şiiliği İslamiyet aleyhine kullanan Türk-Arap karşıtı Panfarsist bir düzen olacaktır ve ülkenin ismi de Persian olacaktır. Hazar’dan Basra Körfezi’ne uzanan %65-70 nüfusla 1 milyon kilometrekare toprağı kapsayan jeopolitik bir bölge olarak karşımıza çıkacaktır. Persian adını alacak ülke, İslamiyet’i ve Türklüğü tamamen etkisizleştirmek için Orta Doğu ve Orta Asya üzerine Avrupa’nın öncü ayağı olarak kullanılacaktır. İslamiyet ve Türklük için korkunç olan bu projenin uygulanmasını isteyen iç aktörler, çoğunlukla günümüzde reformist(ıslahatçı) olarak tanımlanmaktadır. Hüccetülislam Haşimi Rafsancani, Muhammed Hatemi, Rahim Maşayi, Ataullah Muhacirani, Kerrubi, Hasan Feridun (Ruhani) vb. bu kesimin tanınmış isimleridir.
Güney Azerbaycan Kürdistan olamaz!
BOP başarıyla uygulandığı takdirde en ağır darbeyi Türkiye, İslamiyet ve Türklük alacaktır. Türkiye’nin, bunu engellemek için mutlaka Batı’nın bu projesine karşı Rusya ile iş birliğini ön planda tutmalıdır. Büyük Orta Doğu Projesi’nde oyunun dışında tutulmak istenen esas güçlerden biri Rusya’dır. Rusya ve İran’ın dinî liderine bağlı güçlerle beraber BOP’un “deneysel öncü birlikleri” olan Barzani, PKK, PJAK ve PYD’nin temizlenmesi yönünde faaliyet göstermelidir. Bu bağlamda ABD ile ilişkilerde mevcut statükonun korunmasına çalışılmalı, bununla birlikte orantılı olarak Rusya’ya da ağırlık verilmelidir. Türkiye’nin Rusya ve ABD ile olan ilişkilerini paralel şekilde yürütebilmesi hayati önem arz etmektedir. Bu strateji; Türkiye’nin, Azerbaycan başta olmakla Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle daha yakın ve birliktelik kurması yolundaki engellerin ortadan kalkmasını sağlar. O zaman Türk-İslam birliği gerçek anlamda masaya yatırılabilir.
Artık Avrasyacılık Türkiye’yle bölgedeki diğer millet ve devletler için daha fazla önem arz eden alternatiflerden biridir. Diğer alternatiflerden biri de İngiltere, Almanya, Fransa ve ABD arasındaki bölgeye yönelik ihtilaflardan yararlanılmasıdır.
[1] Süreyya Özyurtkan, Büyük Ortadoğu Projesi ve Psikolojik Savaş, Tem Vakfı, İstanbul, 2006.
[2] Sadi Somuncuoğlu, İstanbul’da Yeni Roma İmparatorluğu, Akçağ Yayınları, 1. baskı, Ankara, 2004.