08.12.2024

HATIRLAMA VE HATIRLATMA NOTLARI

Türkiye’de MHP Genel Başkanı ve Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 günü partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşma ile siyasette yoğun bir tartışma, yorum, değerlendirme dönemi başladı.


Türkiye’de MHP Genel Başkanı ve Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 günü partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşma ile siyasette yoğun bir tartışma, yorum, değerlendirme dönemi başladı. Kapsamı, yol haritası, safhalarına ilişkin devlet ve iktidar tarafından bir açıklama yapılmamakla birlikte özellikle PKK ve DEM’ e yakın mecralarda çeşitli iddialar ve yorumlar yapılmakta.

Belli ki bu konuşma Devlet Bahçeli’nin durup dururken yaptığı bir konuşma değil, devletin ve Cumhurbaşkanı ile Devlet Bahçeli’nin üzerinde düşünülmüş, çalışılmış bir siyasi kuramın, Türk ve Kürt taraflarınca fikriyat ve siyasi çizgi olarak en hassas siyasi hareket olarak görülen MHP ve genel Başkanı tarafından ifade dilmesi düşünülmüş. Türkiye’de tüm siyasi taraflar konuyla ilgili ilk tepkilerini, duruşlarını belli ettiler.

İnsanın bir olgu, olay, tehlike karşısındaki ilk algısı ve tepkisi içgüdüsel, varlığını korumaya yönelik ve varlığını tehdit edip etmeyeceği yönünde ve yaratılışındandır. Bu tepki %70 oranında doğrudur. Bahçeli’nin konuşmasını dinlediğimiz gün ilk intibamı bir şiirle ifade etmiştim. Geçen günler içinde fazlaca bir değişiklik olmadı. Resmin tamamını ve ayrıntılarını görmek için en azından birkaç ay gerekiyor.

Konunun bugünden geleceğini takip etmede nelerin doğru, nelerin yanlış ve hatta tehlikeli olduğunu her derin ve kapsamlı görülen siyasi hareketin başında düşünmek, bununla ilgili temel gerçeklikleri bilmek, bu gerçekliklerin neler ve nereye kadar esnetilebileceğini de öngörmek önemli. Bu hususa değinmemizin en yakın sebebi iktidarın Suriye ve Ortadoğu ile ilgili inişli çıkışlı, hatalı, yanlış politikalarının bize nelere mal olduğunu görmemizdir. ‘Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’.

Dolayısıyla, hatırımıza gelen hususları bir ‘hatırlama ve hatırlatma notları’ olarak önümüzde tutmamız ve gerektikçe, karınca kararınca seslendirmek isteriz.

Son 40 yıldaki PKK terör örgütü ve onun siyasi kanadı olan, biri kapatılıp diğeri açılan ve TBMM’de olan partilerinin seyrinden ortaya çıkan hususları hatırlamakta fayda var.

1- Belli bölgelerde alan hâkimiyeti kurmak, halkı bu yönde harekete katmak ve sivil itaatsizlik eylemleri yapmak.

2 – Alan hâkimiyeti sağladığı bölgelerde ve mahalli idarelerde özerk sosyal, siyasi ve idari yapılar oluşturmak ve bu bölgelerden silahlı kanada, PKK’ya insan kaynağı, maddi kaynak ve lojistik kaynak sağlamak.

3 – Silahlı terör eylemleri ve siyasi mücadeleyle Türkiye’yi özerk yapıları kabul etmeye, sonra da Türkiye’yi federasyon benzeri yapılara zorlamak.

4 – Bu süreçte diğer bölge ülkelerinde de benzer oluşumlarla (KCK) Türkiye’yi bu ülkelerdeki yapıları üzerinden meşgul etmek, Türkiye’nin gücünü ve enerjisini sömürmek.

Bölgede askerî yapılar yanında okul, sağlık merkezi, yol, köprü, üretim tesisi, fabrika, maden işletmeleri, köy evleri gibi devletle bölge halkı arasındaki her türlü yapıyı yıkmak, yakmak, imha etmek ve işlevsiz hâle getirmek başlıca propaganda yöntemi oldu.

5 – Bölgedeki emperyalist güçlerin tarihi niyetleriyle örtüşen siyasi ve silahlı uyum içinde iş birliği yapmak. Bu alanda konjonktürel olarak Rusya ve İran’la iş birliği yapmak. Stratejik olarak de ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Yunanistan ile ve onların vekâlet gücü olarak Türkiye’yi zorlamak. İsrail’in bazen doğrudan daha ziyade de dolaylı her türlü desteğini alarak Türkiye’nin güneyinde bir Kürt bölgesi oluşturmak.

6 – Bölge ülkelerinde en fazla Kürt nüfusu Türkiye’de olduğu gibi, en varlıklı, en özgür, en nitelikli nüfusu da Türkiye’dedir. O bakımdan Dünya Kürt hareketinin liderliği de Türkiye Kürtleri üzerinden ilerlemektedir.

7 – Önce Irak’ta anayasal olarak bölgesel otonom Kürt Yönetimi oluşmuştur.  Son 10 yılda da özellikle ABD’nin her türlü desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde PKK’nin uzantısı olan PYD/YPG ile bir bölgesel Kürt yönetimi oluşturulmuştur. ABD oluşturduğu bu yapıyı İŞİD’ e karşı mücadele ve İran’ın bölgeden Suriye ve Lübnan üzerinden Akdeniz’e çıkışına engel olmak için stratejik bölgesel ortağı olarak görmektedir. Türkiye ile ABD arasındaki bölge politikalarındaki en önemli sorun budur.

8 – ABD, Kuzey Suriye’deki SDG (Suriye Demokratik Güçleri) olarak adlandırdığı YPG/PYD/PKK’yi Türkiye’ye karşı ve İsrail’in güvenliği için tehdit olan İran’ın milis güçlerine karşı bir emniyet varlığı olarak kullanmaktadır.

9 – Son günlerdeki gelişmeler önemli strateji değişikliği olarak değerlendirilse ve PKK silah bıraksa, kendini feshetse, DEM konuyu siyasi görüşmelerle yürütmeye çalışsa bile Kürt hareketi nihai amacından asla vazgeçmez. Büyük güçler de Kürt hareketini kullanma niyet ve çabasından asla vazgeçmezler.

Bugünkü DEM ve PKK yarın başka siyasi ve silahlı hareket olarak ortaya çıkarlar. Konuyu Kürt aydınları ve toplumsal hareket odaklarında zihniyet ve niyet olarak bitirmedikçe zamanın şartlarına, imkânlarına ve fırsatlarına göre ortaya çıkarlar.

10 – Kürt hareketi PKK/KCK’ den ibaret değildir. Özellikle Avrupa’da güçlü bir Kürt diasporası vardır. Irak bölgesel Kürt yönetimi kazanmış olduğu statüyü kaybetmek ve diğer ülkelerdeki Kürtlerle paylaşmak istemez. Suriye’deki durumun nasıl olacağı henüz belli olmasa da Kuzey Suriye’de ABD’nin desteğiyle Kürtler fiili olarak otonom bir yönetim ve 90 bin kadar silahlı güç yapısı oluşturmuştur. Suriye’nin toprak bütünlüğü korunsa bile bu bölgenin Suriye’de Irak’takine benzer bir oluşumda yer alacağı bellidir.

11 – Türkiye kendi içinde PKK’yı bitirmenin, Kuzey Irak’ta kontrol etmenin eşiğindedir. Türkiye’deki Kürtler yorulmuştur ve silahlı kanada desteğini kesmiştir. Siyasi kanada kimlik, dil ve kültürel aidiyet olarak desteğini sürdürmektedir. Türkiye’den ayrılma ve Federasyon isteme gibi taleplerin gerçekçi olmadığını kabul etmiş durumdadır. Taleplerini eşit yurttaşlık, özgürlük, barış, mahallî yönetimlere özerklik gibi genel kavramlar üzerinden ifade etmektedir.

12 – Genelde Kürt siyasi ve silahlı hareketi silahla, şiddetle, terör eylemeleriyle Türkiye’yi kendi istediklerine yakın bir çözüme razı edemeyeceklerini, aracılık ve iş birliği yaptıkları ülkelerin de Türkiye’yi bu yönde zorlamaya ve kabule güçlerinin yetmeyeceğini anlamışlardır.

13 – Ömürlerinin 40 yıldan fazlasını öldürerek, öldürterek, korkutarak, öldürülmekten korkarak, dağlarda, medeniyetten ve insanca yaşama koşullarından uzak geçirmiş insanların bundan sonraki hayatlarını başka türlü geçireceklerini düşünmek ‘abesle iştigaldir’.

14 – Devletle Kürt hareketinin sürdürülebilir bir barış inşasına en büyük engel silahlı kanadın siyasi kanadı da kontrol ediyor ve yönetiyor olması. Silahlı kanadın onayı olmadan siyasi kanat asla girişimde bulunamaz, karar veremez ve bağlayıcı olamaz.

Bahçeli’nin çıkışını önce olumlu değerlendiren DEM’ in sonra parti bildirisinde eski söylemlerine dönmesi Kandil tarafından uyarıldığını gösteriyor. TUSAŞ’ a yapılan saldırının iptal edilmemesi de bunun işaretiydi. Nitekim Kandil uzatılan eli ‘savaş hilesi’ olarak nitelemişti.

15 – Teröristlerin hayatlarını vakfettikleri amaçlardan kopmaları ve köşelerine çekilmeleri fikri ve ideolojik miraslarından vazgeçmeleri insan yaratılışına aykırıdır. “Fikir ve ideolojilerini, bu uğurda verdikleri silahlı mücadelenin gelecek nesillerin dünyasında yer almasını ve unutulmamasını isterler.”

16 – Türkiye’de Kürt hareketinin PKK ile 29’uncu kalkışması ve bugünlerdeki gelişmeler de 4’üncü müzakeredir. PKK askerî ve silahlı mücadelede kaybetmiştir. Siyasi olarak, bazı dönemlerde (seçim dönemlerinde) bir gücü olsa da bu zamana kadarki anlayış ve eylemleriyle taleplerine ulaşma imkânı olmadığını anladığından taleplerini giderek asgariye ve toplum tarafından kabul edilebilir düzeye çekmenin yollarını aramaktadır.

17 – Türkiye PKK’yı bitirme eşiğine gelse de 40 yılda çok büyük kaynaklar harcamış ve Cumhuriyet tarihi boyunca en büyük sorunu olagelmiştir. Türkiye bu konuya ayırdığı bütçe kaynaklarıyla çok daha güçlü bir ekonomiye, gelişmişlik düzeyine, teknolojik altyapıya ve kişi başı gelir ve refaha kavuşabilirdi. Bu konuyu kapatma zamanı gelmiştir ancak son zamanlardaki çıkışlar bunu sağlar mı? Ya da bu yönde güvenilir bir yol olur mu?

18 – Bu çıkışlar belki eski sorunu yeni anlayış ve bakışla gözden geçirme ve tarafların duruşunu değiştirme çabası olarak görülebilir. Ancak dünyada ve bölgedeki durum buna uygun değildir ve mesele sadece Türkiye ile PKK arasında olmanın ötesinde, farklı ve karşıt ilgilerin olduğu karmaşık bir uluslararası sorundur.

19 – Denize çıkışı olmayan, emperyalistlerin aracısı ve iş birlikçisi olarak bölgede devlet olarak yaşayamayacakları açıktır. ‘Büyük Kürdistan’ devletini kursalar bile bunu sürdürecek ne doğal kaynakları ne kültürel altyapıları ne bilim, kültür ve sanat dilleri ne teknik altyapıları ne devlet olabilme tarih ve sosyolojileri vardır. Türkler, Araplar, Farslar arasında uzun vadeli bir devlet hayatı düşünülemez. Er ya da geç Türkiye’yle ve Türkiye’nin himayesinde bazı taleplerinin karşılanmasıyla ancak varlıklarını sürdürebilecekleri kanaatine varacaklardır. Ancak Kürt hareketi azalarak ve etkisizleşerek de olsa devam edecek ve asla sonlanmayacaktır.

20- Kürtler Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi ve yurttaşları değil mi? Daha nasıl bir ortaklık istiyorlar? Bu, Türklerin devletin parçalanması kaygısını haklı çıkarmaz mı? Varlığını tehdit eden varlığa nasıl müsaade eder? Türkiye’de bir Türk’ün sahip olup da bir Kürt’ün sahip olamadığı hangi anayasal ve yasal haklar vardır?

40 yıldır hem sivil Kürt’ü hem sivil Türk’ü öldüren, bölgeyi kanla sulayan, 40 bin insanımızı şehit eden PKK’nın siyasi kanadı olan partiler bile TBMM’de olmadılar mı? PKK’nın siyasi kanadından partilerin biri kapatılsa diğeri kurularak siyasi ortamda ve TBMM’de yer almadılar mı?

21 – Dünyadaki en büyük Kürt şehri, yüz yıl önce hiç Kürt’ün olmadığı İstanbul.  Kürt-Türk evliliklerinin Kürt nüfusunun içinde %20 civarında olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de Kürt nüfusu, kendilerinin Kuzey Kürdistan dedikleri Doğu Anadolu’dan daha fazlası Türkiye’nin diğer bölgelerinde yerleşik. Kürt göçlerinin doğu ve güney çevre ülkelere değil de Türkiye’nin Akdeniz, Ege, İstanbul taraflarına olması… Bu sosyolojik gerçeklikler hem Türk hem Kürt için ne ifade ediyor?

22- Toplumda milyonlarca kişinin şöyle düşündüğünü bilmek sır değildir: ‘40 yıl boyunca 40 bin vatandaşımız ve 70 binden fazla da PKK militanı öldü. Toplumda yaşanan derin acıların müsebbibi olan Terör örgütü liderinin cezaevinden salıverilmesi, ona umut hakkı tanınması ve hele de TBMM’de konuşmaya davet edilmesi nasıl bir stratejik düşüncedir, nasıl bir insani tavırdır ve nasıl bir aklî ve vicdanî ölçüdür?’

23 – PKK/DEM’ e uzatılan barış, şefkat elinin yine reddedilmesi, sabote edilmesi karşısında devlet nasıl bir strateji izleyecektir?

24 – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te TBMM grubundaki konuşmasından sonra 25 Ekim’de yapılan kamuoyu araştırmasında (Toplum Çalışmaları Enstitüsü) toplumun %73,5’inin karşı olduğu ancak %18,2’sinin onayladığı bulgusu var. MHP seçmeninin bile %67,1’i Bahçeli’nin önerisini desteklemiyor. Özgür Özel’in tavrını ise CHP seçmeninin %73,2 si onaylamıyor. Toplumun genelinde ise bu gelişmeleri onaylamayanların oranı %78,7. Bu sosyolojik gerçeklikler ne kadar sürede tersine döndürülebilir ve toplumun çoğunluğunca benimsenebilir?

25 – AK Parti, CHP ve MHP’nin yaklaşımına PKK ve DEM’ in verdiği cevabın sanki PKK ve DEM Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı silahlı ve siyasi zafer kazanmış havasında ve üslubunda, üstenci ve ezber bir dille olması nasıl okunmalı, ne anlaşılmalı?

26 – ‘Terörle ve teröristle müzakere olmaz, mücadele olur!’ anlayışı bir daha doğrulanmış olmuyor mu? PKK ve DEM’ e ‘barış ve kardeşlik’ çağrısı yapanlarca bu sosyolojik ve siyasi gerçeklik bilinmiyor mu? Biliniyorsa bu çağırılardan beklenen, umulan nedir?

27 – Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk insanıyla PKK’nin kendi halleriyle baş başa kalması durumunda sorun kısa sürede çözülür! PKK’nin yanında ve arkasında ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, İsrail ve hatta İran ile Arap devletleri var. Kürt kopuntuları (diasporası) var. Dünyada ve bölgede dengeler ve ilgiler değişmeden ya da değiştirilmeden Türkiye’nin, PKK ve siyasi uzantılarıyla müzakere ile sürdürülebilir bir çözüme ve sükûnete varması gerçekçi değil.

28 – Yıllar boyunca yapılan kamuoyu yoklamalarında Türkiye’de bir Kürt Sorunu olmadığını düşünenlerin ortalama oranları hep %80’in üzerinde olmuştur. ‘Türkiye’de Kürt sorunu yok ancak etnik Kürtçülük sorunu var’ diyenlerin oranı da %70’in üzerindedir. Toplumun büyük çoğunluğu durumu böyle değerlendirirken ve bulundukları sığınak ve mağaralardan başını çıkaramayan PKK ve siyasi kolu bu kanaati terörü sürdürerek mi değiştirecektir?

29 – Cumhur ittifakının terör ve bölücülük cephesini ayrıştırmaya, hangi tarafın siyasi gücünün, niyetinin ve öngörüsünün ne kadar olduğunu anlamaya ve ona göre bir siyaset ve mücadele stratejisi geliştirme niyeti olduğu da anlaşılıyor. Bunu zaten hapiste olan ve Örgütle fiili bağı 25 yıldır kesik olan Öcalan ve PKK’nin siyasi kolu DEM üzerinden yapmaya, Kandil ve Demirtaş’ı muhatap almaması konunun bütünlüğü bakımından eksiklik mi, siyasi tercih mi?

30 – Kürtçülük sorununun (Kürt sorunu değil!) dış bağlantılardan (özellikle ABD ve İsrail) koparılması, Ülkedeki Kürt toplumunca da PKK ve Öcalan’ın siyasi etki kapasitelerinin olmadığını anlamaları bakımından bir siyasi çıkış olma ihtimali de elbette olabilir. Bu süreçte PKK ve DEM’ in ülke içinde rehabilitasyonundan sonra Kuzey Suriye’de YPG/PYD/SDF ile daha rahat ve etkili mücadele de stratejinin bir bileşeni olabilir.

31 – Bu çıkışı yeni bir Anayasa ile Tayyip Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanlığına adaylık yolunu açmada bir taktik olarak anlayanlar az değil ancak bizim kanaatimiz içinde böyle bir amaç maddesinin de olduğu daha farklı bir siyaset kurgusunun olduğu yönünde.

32 – Yıllar içinde adım adım ilerleyerek gelen süreçte, Güneyimizde siyasi, kültürel ve etnik Kürtçülüğün ABD ve Batı’nın desteğiyle, bölge devletlerinin ya çökmüş ya kargaşa içinde olmalarıyla, kurumlaşmakta olduğunu görüyoruz. Elbette Türkiye’nin durumu kontrol etmesi, kontrol edemiyorsa etkilemesi, yönetmesi bir tercih değil, mecburiyettir ve uzun yıllara yayılmış büyük siyasi tasarım ve uygulama stratejisinin olması gerekir. Ancak her etkiye tepki de işin doğasındandır. Her oyunun bir karşı oyunu vardır.

33 – Bu açıklamalar böyle büyük, kapsamlı, siyasi bir strateji olabilir mi ve öyleyse uygulanma zemini, şartları ve gerçekleştirilme imkânları nelerdir? İfade ettiğimiz gibi mesele yüzyıllardır iç içe yaşamış Türk’le Kürt arasında değildir. Siyasi ve etnik Kürtçülüğün gücü yeten, eli uzanan, fırsat bulan bütün diğer devletler ve istihbaratları tarafından kullanılmasıdır.

Mesele kendi içimizde ve dünyadan soyutlanmış, izole edilmiş bir siyasi ortamda olmayacağına göre Türkiye diğer ülkelerin tavır, duruş ve tepkilerini göğüsleyebilecek ve buna Kürtleri de razı edebilecek mi?

34 – Türk milliyetçilerinin büyük çoğunluğunun gösterdiği ilk tepki, en başta ifade ettiğimiz yaratılış gerçekliğidir. Yok mu sayılacak? Buna rağmen mi yol alınacak. Yolda uğranacak ihanetten sonra yine iş Türklerin başına düşmeyecek mi?

 

BAHÇELİ’NİN ÇAĞIRISI – II

 

Bahçeli’yi duyunca öylece şaşıp kaldım

Konuşmayla ne demek istedi bilemedim

Kırk yıllık ihaneti zihnimde seyre daldım

Kafamı toparlayıp kendime gelemedim

 

Erzurum mitinginde idam için ip attı

Mecliste grubunda dün bir çağrı yaptı

‘Öcalan bu Meclise gelip konuşsun’ dedi

İzlenimim: siyaset, yoldan iyice saptı

 

Bahçeli bilmez mi ki Öcalan’ı kim takar

Kandil’e el uzatmak bizi bir daha yakar

Adres ne İmralı’dır ne de Meclisteki DEM

Üstünü kazıyınca alttan ABD çıkar

 

Epeycedir PKK başkaldıramaz oldu

Güvenlik güçlerimiz nefes aldırmaz oldu

Bilmediğimiz neler oldu durup dururken?

Ne oldu da Bahçeli DEM’ e saldırmaz oldu?

 

Düşünürüm de bu el kime neden uzandı?

Bölücüler kurtuluş zaferi mi kazandı?

Bu sırtlanlar sürüsü çok değil düne kadar

Türk’e karşı vahşetin destanını yazandı

 

Toplum razı olur mu makul sebep bulmadan?

Türk milleti ses versin henüz vakit dolmadan

İhanet türlü türlü hepsine aşinayız

Niyet ortaya çıkar birkaç aya kalmadan

 

Elbet el sıkışırız şimdi değil zamanı

Ülkedeki yangının henüz tüter dumanı

Bahçeli kim adına kime çağrı yapar?

Bize içten vurulan darbedir en yamanı

 

Baştan düşünmek gerek yol nereye uzanır

Bu uzun yol boyunca kim nasıl hizalanır?

Çok gördük çok yaşadık, iyi düşünülmeli

Bu yolun sonunda kim kaybeder kim kazanır?

23 Ekim 2024, Ankara

Yazar

Mustafa İmir

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar