Yükleniyor...
Türkiye’de ‘Siyasi parti neden kurulur?’ diye sorulsa seçme ve seçilme yeterliliğine sahip kişilerin çoğunluğu ‘İktidar olmak için!’ der. Siyasi partiler gerçekten ‘iktidar olmak için’ mi kurulur?
Yurttaş, değil iktidar olmak, seçilme yeterliliği için gereken oy oranına ulaşamayacakları, milletvekili olamayacakları, TBMM’ne bile giremeyeceklerini bildiği hâlde neden bazı siyasi partileri destekler?
Siyasi parti kuranlar bunları bildikleri hâlde neden siyasi parti kurarlar?
Atatürk döneminde kurulan siyasi partiler Atatürk’e rağmen iktidar olmak için mi kurulmuştu?
Hatırıma Osman Bölükbaşı geldi. Bölükbaşı; o günün siyasi şartlarında iktidar olacağını mı sanıyordu yoksa bir şeylerin mücadelesini siyasi parti ile mi veriyordu?
Ülkemizde uzun yıllar yasaklı olan, Ülkücüler olarak kıyasıya mücadele ettiğimiz, Komünist Parti iktidar olmak için mi var?
Bölücü hareketin siyasi kanadı olan, biri Anayasal olarak kapatılırken diğeri açılan ve birkaçı da yedekte tutulan siyasi partiler demokratik yolla ve % 5-10 oy oranıyla iktidar olmak için mi kuruluyorlar?
En azından 10-20 yıllık siyaseten öngörülebilir gelecekte bu ülkede % 2-3 oranında oy alamayacağını bilenler neden siyasi parti kurarlar? Daha onlarca sorulardan bu birkaçı sanırım konuyu düşünme çerçevesi oluşturmaya yeterli.
Ben onlarca yıl desteklediğim siyasi partinin iktidar olmayacağını bildiğim hâlde neden programlarına karınca kararınca katkıda bulundum, olabildiğince destekledim? Gerçi kısmen iktidar olduğunu da gördük de ne oldu?
Yönetimde (idare değil, yönetim) kurumun ve kurum yönetici takımının nihai amacı üç temel üzerine oluşturulur:
Bu strateji elbette zaman ve şartlara bağlı olarak değiştirilebilir. Yöneticinin, liderin ve liderlik takımının bir amacı da zaten şartları değiştirmek, geliştirmek, oluşturmaktır.
Bir tarımsal ürünün yüzbinlerce üreticisi, milyonlarca alıcısı, tüketicisi var. Yani, tam bir rekabet ortamı… Siyaset ve siyasi partiler konusu da öyle…
Bir ülkede düşünceyi, görüşü, hareketi toplumda tanıtmak; fark edilir, benimsenir hâle getirmek, kendi muktedir olamıyorsa bile muktedir olanları etkilemek de bir siyasi partinin varlığı için yeterlidir.
Ancak, bir ülkede benzeri görüşlere sahip çok sayıda siyasi parti olması o ülkede temel konularda zorlayıcı sebeplerin, bir birliğin ve bunu yönetecek siyasi liderliğin de olmadığını gösterir.
Bir siyasi parti ülkesine, milletine, insanlarına her yönden iktidar olamadan da hizmet edebilir. Son genel seçimlerde Türk milliyetçiliği fikir ve düşünce tabanlı siyasi partilerin siyasetin gidişatında, ‘etkilerinin olumsuz’ olması bir yana, ne kadar etkili olduklarını ortaya koymadı mı?
Türk milliyetçilerinin, ülkücülerin bu kadar dağınık olmaları bir düzineden fazla siyasi parti kurmuş olmaları elbette derin sorunlar yumağının göstergesi; ancak günümüzün gerçeğidir.
Öngörülebilir bir gelecekte de bir toplanma, siyasi güç merkezi oluşturma ihtimali, durumun gerçekçi okumasıyla, oldukça zayıf. Bu siyasi millî enerji kaybı olsa da tamamen boşa giden bir enerji değil.
Durum bir yönüyle Türk milliyetçilinin toplumda kuvvetli bir talep oluşturduğunun, sonra da toplumsal güçlü bir talebin olduğunun göstergesi. Sorun bu karşılıklı taleplerin derli toplu, gerçekçi, temel ilkelerle ve programlarca desteklenmiş bir siyaset kurumu aracılığıyla yönetilebilmesi sorunundur.
Her sorunun çözümü mutlaka vardır. Çözümün bileşenlerinin bir araya dengeli bir şekilde getirilmesi, birilerinin bu bileşenleri bir araya getirme gayreti içinde olması gerekiyor. Millî Egemenlik Platformu kurulmuş… İyi olmuş…
Bazen çözümsüzlük de bir çözümdür. Demek ki çözüm için toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi, şartların oluşturulması, fikri ve siyasi organizasyonların yapılması ve halkın onayına sunulması için zaman kendi ayarında işliyor. Bir ülkede zaman ve şartları oluşturmak için illa bir Atatürk olmayabilir. Gerçi bu ülkede kendini Atatürk’le kıyaslayan, hatta O’nu aşma ihtirası olan siyasi parti başkanı da gördük…
Ben, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milleti için, sorunlarımızın çok ve derin olmasına ve giderek artmasına karşın, hiç karamsar ve ümitsiz olmadım. Gençlik yıllarımızda hayalini kurduğumuz, hatta hayal bile edemediğimiz imkân ve şartlar önümüzde. Bardağın boş tarafıyla bedbin ve bitkin, karamsar olmak yerine o boşluğu doldurabilmenin inancında ve heyecanı içinde olmak her Türk milliyetçisini daha iyi hissettirecektir. Bilerek, bilmeyerek, sosyal medya havasına kapılarak, birbirimize kötümserlik aşılamak ve dibe çekmek yerine durumun kötü olduğunu varsayıp nasıl düze çıkabileceğimizin peşinde olmak daha uygun değil mi?
Nehirler milyonlarca yıl içinde oluşturdukları havzaları içinde akarlar. Ancak sıkça aynı havza içinde yatak değiştirirler. Bunun siyasetteki benzetişimi nasıl?
Birkaç on yıl sonra durum daha da berraklaşacak ve tarih bu günkü hayıflandığımız gibi yazılmayacak.