Yükleniyor...
Kağan kelimesinin Juan-juan’lardan önce kullanılışı hakkındaki kayıt ve bilgiler muğlaktır. Eğer Pulleyblank’in tahmini doğru ise ilk kayıt, M. Ö. 1. yüzyılın sonlarına aittir. Bu tarihteki bazı olaylar vesilesiyle geçen Asya Hunlarına ait kraliyet unvanı hu-yü (Eski Çince ġwan-ġwāġ) kelimesi, Pulleyblank’e göre kağan ile aynı kelimedir. Pulleyblank’in görüşünü aktaran Clauson da xan ve xağan kelimeleri arasındaki bağlantının belirsiz olduğunu; xağan sözünün de Pulleyblank’e dayanarak Çince’den geçmiş olabileceğini düşünür (Clauson 1972: 611).
Kağan kelimesine ait bundan sonraki bir kayıt 293 yılına aittir. Altheim, M. S. 293 yılına ait Paikulî kitabesinde “Kafkas bölgesi Hunları ile ilgili olarak” kağan kelimesinin geçtiğini belirtir (Donuk 1988: 26).
Tobaların ilk liderlerinden Lin ve efsanevi atalarından Tui-yin için de ko-han[1] unvanı kullanılmıştır (Shiratori: 1945: 498). Ancak bu bilgi geç bir Çin kaynağında kayıtlıdır. 1084 yılında yazılmış olan Zı-cı-tong-cien adlı Çin kaynağında. Yazıldığı tarihte artık çok iyi bilinen bir unvan olan “kağan”ı kaynağın, Tobaların ilk liderlerine yakıştırmış olması mümkündür. Eğer kaynağın yakıştırması değilse bunu da kağan kelimesiyle ilgili en eski kayıtlardan biri olarak kabul etmek gerekir.
Çin kaynaklarına göre Toba hükümdarı İ-lu’ya 310 yılında “büyük shan-yü” unvanı verilmiştir. Boodberg’e göre bu unvan, o dönemin Çince metinlerinde “kağan”ın arkaik eşdeğeri idi ve Tobalarda Ko-sun “katun” kullanıldığına göre kağan da kullanılmış olmalıydı (Boodberg 1936: 171). Hirth 386-412 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış bulunan Tao’nun da kağan unvanını kullandığını ileri sürer (Donuk 1988: 26).
Kelimenin şüpheye yer bırakmayacak şekilde kullanılışı, Juan-juan dönemine aittir. Juan-juanlarda ke-han “kağan” unvanını kullanan hükümdarlar şunlardır: Şe-lun (402-410), Hu-lü (410-414), Da-tan (414-429), Wu-di (429-444), Tu-he-cen (444-450), Yu-çeng (450-485) (Yıldırım 2015: 79). Yıldırım, “kagan, han, hatun, erkin, ilteber, tarkan, ilig” gibi unvanlar kullanmaları sebebiyle ve Çin kaynaklarındaki başka bazı kayıtlara dayanarak Juan-juan’ları Türk veya Türkleşmiş kabul eder (Yıldırım 2015). Kürşat Yıldırım’ın bence ikna edici bu yayınından sonra Juan-juan’ların Türk olabileceğini artık ciddi olarak düşünmek lazımdır.
Bang 1925’te kagan kelimesinin önceki kültürden ödünçlendiğini ve qagan, qān, qan kelimelerinin aynı yuvadan çıkmış olmakla birlikte farklılaştıklarını, Avrupa dillerindeki seigneur, sieur gibi dubletlere benzediklerini, qagan’ın daha üst, qan’ın daha düşük dereceleri gösterdiğini yazmıştır. Doerfer, “yönetici” anlamını gözden kaçırması dışında Bang’ın görüşüne katılır. (Doerfer III 1967: 176).
Bailey, kagan kelimesinin, Karlgren 414 ve 216’da yer alan Çince k’o kelimesi ile xan sözünün birleşmesinden (k’o < ka + xan < gan) ortaya çıktığını ileri sürer. Doerfer bu açıklamaya katılmaz (Doerfer III 1967: 179).
Kan – kagan ilişkisi hakkında yaygın olarak kabul edilen etimoloji, kan “han” kelimesinin, ortadaki g’nin erimesiyle kagan’dan gelmiş olduğudur.
Gülensoy’a göre de kan, Ana Altayca kagan’dan gelir: kagan [ > ka’an > kaan > kān > kan > han] (2007: 403). Ben tam aksine kagan’ın kan’dan geldiğini düşünüyorum: kān > kāgan. Ortadaki g, arslan’daki r gibi, kılınç’taki n gibi pekiştirme işlevli ikincil bir sestir. Nitekim Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı’nda da -g- ile pekiştirilmiş üç Türkçe söz vardır: kagar (<kār “kar”), kagatır (<kātır “katır”), tagam (<tām “duvar”).[2] 1971’deki doktorluk tezimde, Kars ağızlarında rastladığım yeğer (<yer) kelimesiyle Oğuz Kağan Destanı’ndaki bu kelimeler arasında ilgi kurmuş ve bunu vurguyla açıklamıştım (Ercilasun 2020: 63). Harezm ve Kıpçak Türkçelerinde emrin birinci şahıslarında görülen g türemesi de bence pekiştirme sonucudur. Harezm: başlagayın, bitigeyin, okugayın; oynagalıŋ, ündegeliŋ. Kıpçak: bargayım, dégeyim, kélgeyim; bargalım, dégelim, kélgelim (Argunşah vd. 2010: 131-132, 233-234).
Kān > kāgan etimolojisi, kelimelerdeki anlam geçişine de uygundur. Kan sözünü “kral”, kagan sözünü “imparator” olarak modern kavramlara aktarabiliriz. Yani kan/han daha küçük siyasi yapıların, kagan/hakan daha büyük siyasi yapıların yöneticisidir. Yukarıda belirtildiği gibi Bang da qagan’ın daha üst, qan’ın daha düşük dereceleri gösterdiğini yazmıştır.
Sosyolojik gelişmeye göre önce beyliklerin / krallıkların, daha sonra hakanlıkların / imparatorlukların oluşması gerekir. Dolayısıyla önce kan / han, daha sonra kagan / hakan kelimeleri çıkmış olmalıdır.
Kāgan’ın türediği kān “han” kelimesinin kökeni de bence “*baba” anlamındaki kā’dır. “Baba” anlamındaki kā kökü için üç tanığımız vardır: 1) Köktürk yazılı metinlerle Eski Uygur metinlerinde geçen kaŋ “baba”, 2) Eski Uygur metinlerinde ve DLT’de[3] geçen kadaş kelimesiyle kā kadaş ve kaŋdaş kadaş ikilemeleri 3) Türkmencedeki kāka “baba”.
1)Köktürk yazılı metinlerle Eski Uygur metinlerinde “baba” anlamında geçen kaŋ, bana göre +ŋ ekiyle türemiş bir isimdir. Erdal Eski Türkçede +(A)ŋ eki için ayançaŋ “saygılı”, küvençeŋ “kibirli ve gururlu”, yuvançaŋ “durgun”; öleŋ “bataklık veya gölcükler bulunan arazi”, kölüŋ “kuşların yuva yaptığı durgun su birikintisi”, yeliŋ “çok esintili yer” vb. örnekleri verir. Ona göre eğer ka “aile” ile ilişkili ise kaŋ “baba” kelimesinin de bu türevler içine alınması mümkündür. Ancak daha sonra, verdiği örnekleri ruhi durum (spritual) ve yer bildirenler (landscape lexemes) olmak üzere iki semantik gruba ayıran Erdal, kaŋ kelimesinin bu iki gruba ait olmaması sebebiyle yalnız kaldığını ve “ödünç (borrowed) ka” ile ilişkisi olmayan yalın bir kelime olduğunu ileri sürer (1991: 160-162). Oysa “ruhi durum” bildiren örnekler bir yana bırakılıp daha çok +(X)ŋ ile türetilen örneklere dikkatle bakılırsa “yer” anlamıyla birlikte “çokluk” anlamının da bulunduğu görülür. Yeliŋ sözünün anlamı DLT’de zaten “bol rüzgâr esen yer” olarak verilmiştir (Ercilasun – Akkoyunlu 2014: 499). Kölüŋ sözüne DLT’de verilen “su birikintisi” anlamı içinde de “birikmek, çokluk” anlamı görülmektedir. Erdal’ın +(A)ŋ ekli örnekler içine almadığı neŋ kelimesini de buraya katabiliriz: neŋ neŋ sabım erser beŋgü taşka urtum “ne kadar sözüm varsa bengü taşa vurdum” (KT G 11). “Ne kadar, nice; hiç; herhangi bir; şey” gibi anlamlara gelen neŋ kelimesinin de ne’den türediği açıktır. +(X)ŋ ile yapılmış bu türevler ortada iken kaŋ “baba” kelimesinin de ka’dan türediği konusunda bir şüpheye bence gerek yoktur.
2) Kâşgarlı Mahmud, kadaş sözünün geçtiği örneklerde kelimeye bazen kardeş, bazen akraba, çoğu kez de akraba ve kardeş / kardeş ve akraba karşılıklarını vermiştir.
Kardeş: aḫ (yazma 55).
Akraba: karîb (yazma 320, 471).
Akraba ve kardeş / kardeş ve akraba: el-akribāi’l-kurbi ve’l-aḫ (yazma 203); el-uḫuvvetu ve’l-karābetu [kadaşlık] (yazma 251); el-karîb ve’l-aḫ (yazma 454); aḫ ve’l-karîb (yazma 553); karîb evi’l-aḫ (yazma 474).
Ancak madde başı olan kadaş’da “el-kurbu mine’l-iḫvān” (kardeşlerden yakın olan) anlamı vardır (yazma 185).
“Kardeş” anlamı kaŋdaş kadaş ikilemesinde daha açıktır: Benu’l-‘allāt “babaları bir, anaları ayrı çocuklar” (yazma 611, Ercilasun – Akkoyunlu 2014: 503).
Gerek madde başı kadaş kelimesine verilen karşılık, gerek kaŋdaş kadaş ikilemesine verilen karşılık bence “kardeş”, hatta “baba bir kardeş” anlamını öne çıkarıyor.
Clauson, “aile (family)” anlamını verdiği ka: kelimesinin Çinceden (chia “aile”, Orta Çince ka) alıntı olduğunu ileri sürer ve Eski Uygur metinlerinde sadece ka: kadaş “aile ve akrabalar (family and kinsmen)” ikilemesi içinde geçtiğine dair örnekler verir (1972: 578).
Gerek Eski Uygur metinlerindeki kā kadaş, gerek DLT’deki kaŋdaş kadaş bizi açıkça bir kā isim köküne götürüyor ve bu ikilemelerden, kaŋ sözündeki ŋ’nin bir isimden isim yapma eki olduğunu açıkça anlayabiliyoruz. Kaŋ sözünün “baba” anlamı bengü taşlardaki kullanımlarından (kaŋım İltiriş Kaganıg, ögüm İlbilge Katunug “babam İlteriş Kağanı, annem İlbilge Katunu” – KT D 11) çok açık olduğuna göre kā sözünün de asıl anlamının “aile” değil “baba” olması gerekir. Esasen bu kelimenin çocuk diline özgü bir tekrar içinde “baba” anlamında mevcut olduğunu az sonra göreceğiz. “Baba” anlamındaki bir temel kelimenin başka bir dilden alınma ihtimali ise düşüktür. Ayrıca akrabalıkla ilgili kelimelerin çeşitli dillerde sesçe benzer olduğu da bilinmektedir.
3) Türkmencede doğrudan doğruya “baba” anlamında kullanılan kelime kāka’dır (Tekin vd. 1995) ve bu kelimenin çocuk diline özgü bir tekrarla oluştuğu açıktır.
Yukarıda açıkladığım üç madde bizi açıkça kā “*baba” köküne götürür. Türklerdeki “devlet baba” anlayışı dolayısıyla boy, boylar birliği gibi siyasi birliklerin başındaki yöneticinin de “baba” olarak düşünülmesi tabiidir. Buna göre “baba” anlamındaki kā kökünden, bir yandan yine “baba” anlamında kaŋ ( < kā + ŋ), bir yandan da “han, kral” anlamındaki kān ( < kā + n) türetilmiştir. Kān kelimesinin -g- ile pekiştirilmesiyle de kāgan sözü ortaya çıkmıştır. Ḫān, ḫākan, hān, hākan biçimlerinin ortaya çıkışı daha sonradır. Gelişmeleri aşağıdaki şekilde gösterebiliriz:
Kā “*baba” > kāŋ “baba”.
Kā “*baba” > kāka “baba” (Türkmence).
Kā “*baba” > kān “han” > ḫān > hān.
Kā “*baba” > kān “han” > kāgan > ḫākan > hākan.
Kā “*baba” > kān “han” > kāgan > kağan (son biçim yeni).
Kā “*baba” > kān “han” > kāgan > ka’an (son biçim Moğolca).
KAYNAKLAR
Ağca, Ferruh (2016), Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanı – Metin-Aktarma-Notlar-Dizin-Tıpkıbasım, Ankara, Türk Kültürünü Araştarıma Enstitüsü Yayınları.
Argunşah, Mustafa – Sağol Yüksekkaya, Gülden – Tabaklar, Özcan (2010), Karahanlıca, Harezmce, Kıpçakça Dersleri, İstanbul, Kesit Yayınları.
Boodberg, Peter A. (1936), “The Language of the T’o-pa Wei”, Harvard Journal of Asiatic Studies, Vol. 1, No. 2 (Jul., 1936), Harvard-Yenching Institute.
Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Therteenth-Century Turkish, Oxford.
Doerfer, Gerhard (1967), Turkische und Mongolische Elemente im Neupersischen III, Wiesbaden.
Donuk, Abdülkadir (1988), Eski Türk Devletlerinde İdarî-Askerî Unvan ve Terimler, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.
Ercilasun, Ahmet B. (2020), Kars İli Ağızları – Ses Bilgisi, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.
Ercilasun, Ahmet B. – Akkoyunlu, Ziyat (2014), Kâşgarlı Mahmud – Dîvânu Lugâti’t-Türk – Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.
Erdal, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation – A Functional Approach to the Lexicon, Wiesbaden, Otto Harrassowitz.
Gülensoy, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.
Kâşgarlı Mahmud (1990), Dîvânü Lûgati’t-Türk (tıpkıbasım), Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.
Shiratori, Kurakichi (1945), “Kaghan Unvanının Menşei” (çeviren: İbrahim Gökbakar), Belleten, Cilt: IX, Sayı: 36 (Ekim 1945), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Tekin, Talat – Ölmez, Mehmet – Ceylan, Emine – Ölmez, Zuhal – Eker, Süer (1995), Türkmence – Türkçe Sözlük, Ankara, Simurg.
Wilkens, Jens (2021), Handwörterbuch des Altuigurischen – Altuigurisch-Deutsch-Türkisch / Eski Uygurcanın El Sözlüğü – Eski Uygurca-Almanca-Türkçe, Göttingen, Akademie der Wissenschaften zu Göttingen.
Yıldırım, Kürşat (2015), Bozkırın Yitik Çocukları Juan-Juan’lar, İstanbul, Yeditepe Yayınları.
[1] Çince ile ilgili transkripsiyon sistemlerinden Wade-Giles sisteminde ch (ç), k, t gibi tonsuz sesleri göstermek için bu harflerden sonra kesme işareti kullanılır: ch’, k’, t’. Bu sisteme göre, kesme işareti kullanılmazsa o harfler tonlu okunur. Ben Türk alfabesini esas aldım ve kesmeleri kullanmadım. Dolayısıyla ko-han, ko-sun, ke-han şeklinde yazdığım kelimelerin ilk harflerini Türk alfabesinde olduğu gibi tonsuz okumalıdır. Juan-juan hükümdarı Da-tan’ın adında görüldüğü üzere tonlu okunması gerekenleri de tonlu ses veren harflerle (bu örnekte d ile) yazdım.
[2] Ağca, bu örnekleri, ünlü uzunluklarını göstermek için kullanılan bir yazım biçimi olarak değerlendirmiştir (2016; 223-224).
[3] DLT = Dîvânu Lugâti’t-Türk.