23.03.2025

Kurt

Yazarımız Ahmet Bican Ercilasun'un,Türk Kültürünü Araştırma Enstitiüsü ile Keçiören Belediyesi tarafından düzenlenen 1. Uluslararası Türk Kültürü Sempozyumu'nda, 3 Ekim 2022 tarihinde okuduğu bildiriyi konunun güncelliği dolayısıyla sitemize koyuyoruz


Tarihî ve yaşayan lehçelerde kurt için şu kelimeler kullanılıyor:

Böri, börü, büri, böre, börö, püür: Kök Türk, Eski Uygur, Karahanlı, Harezm, Çağatay (Clauson 1972: 356); Özbek, Uygur, Kırgız, Kazak, Tatar, Başkurt, Türkmen (Ercilasun vd. 1991), Kumuk, Karaçay-Malkar, Altay, Hakas, Tıva, Saha Türkçelerinde.

Kurt, gurd, gūrd: Türkiye, Azerbaycan, Türkmen Türkçelerinde.

Kaşkır, kaskır, karışkır: Özbek, Kazak, Kırgız, Çuvaş Türkçelerinde.

Böcü: Anadolu ağızlarında.

Mȫcek: Türkmencede.

Abıgay, abugay, aygay: Altay Türkçesinde.

Canavar: Azerbaycan Türkçesi ve Anadolu ağızlarında.

Kurt kelimesinin aslında tırtıl, böcek türü küçük hayvancıkların adı olduğunu hepimiz biliyoruz. Tabu sayıldığı için malum hayvanın adını kullanmıyoruz, onun yerine küçük hayvancıklar için kullanılan kurt kelimesine başvuruyoruz.

Aynı durum Anadolu ağızlarındaki böcü ve Türkmencedeki mȫcek kelimesinde de görülmektedir. Böcü’nün ilk anlamı da böcek türü hayvanlarla ilgilidir. Mȫcek de fonetik olarak Türkiye Türkçesindeki böcek sözünün karşılığıdır. Demek ki Türkmenler ve Anadolu’nun bazı yerlerindeki Türkler de tabu olduğu için börü yerine böceği (böcü, mȫcek) kullanıyorlar.

Türklerin kurt ile olan macerasını Bozkurt / Ergenekon destanından hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu destan Kök Türklerin türeyiş destanıdır. Aslında biz Türklerin kurt ile olan macerası Kök Türklerden çok eskidir.

En eski Çin tarihi Şi Ci, Hunlarla ilgili 110. bölümde M.Ö. 10. yüzyılın olaylarından söz ederken şöyle diyor:

“Bundan 200 küsur yıl sonra, Chou yönetimi zayıflamış, Chou Hükümdarı Mu Wang, Ch’üan Junglara (Köpek Savaşçıları’na] saldırarak ‘Dört Ak Kurt ile Dört Ak Geyik’i ele geçirip dönmüştü.” (Otkan 2018: 61)

Aynı metin, çok küçük farklarla Han Şu’da da vardır (Onat vd. 2015: 2).

Çin hükümdarının bozkır kavimlerine yaptığı bir seferden dörder kurt ve geyikle dönüşünün resmî tarihe kaydedilmesinin anlamsızlığı ortadadır. Şüphesiz burada kurt ile bozkırdaki boyların liderleri, geyik ile de muhtemelen liderlerin eşleri anlatılmak istenmiştir.

Türk’ün kurt ile macerası, M.Ö. 10. yüzyılda bir kere kaydedilip geçilmiş olsaydı bu kayda şüphe ile bakabilirdik. M.Ö. 2. yüzyıla gelince Çin kaynaklarında tekrar kurt ile karşılaşıyoruz. Çinli bir gezgin olan Cang Çien, M.Ö. 138-126 yılları arasında Çin’in batısındaki ülkeleri gezmiş ve bir rapor hazırlamış. Şi Ci’nin 123. bölümünde de bu rapor yer almış:

“Bendeniz Hsiung-nuların arasında yaşarken, Wu-sun Beyi’nin unvanının ‘K’un-mo’ olduğunu, K’un-mo’nun babasının [zamanında] Hsiung-nuların batısında küçük bir ülke olduğunu duydum. Hsiung-nular saldırıp onun babasını öldürür ve K’un-mo canlı olarak bozkıra terk edilir. [Ancak] kuşlar gagalarında etle onun üzerinde uçunca, bir kurt çıkagelir ve onu emzirir. [Bu durum] tuhafına giden Ch’an-yü, bunu ilahi bir şey kabul eder ve onu alıp büyütür. Büyüyünce, emrine asker verir. Pek çok kez yararlık gösterir. [Bunun üzerine] Ch’an-yü, K’un-mo’ya babasının halkının [yönetimini] tekrar verir [ve] Batı Kanatı’nı korumasını emreder.” (Otkan 2018: 103).

Hikâye hepimize tanıdık geliyor değil mi? Ancak daha M.Ö. 2. yüzyıldayız yani Kök Türklere daha çok var.

Kök Türklerden önce bir de Uygurların ataları Kao-çı’ların türeyiş efsanesi var. O da Vey Şu (M.S. 554) ile Bey-şi’de (M.S. 659) şöyle kaydedilmiş:

“Söylenceye göre, Chanyü’nün iki kızı varmış, edaları da endamları da pek güzelmiş; halk bu kızları tanrıça olarak görüyormuş. Chanyü; ‘Ben bu kızlara nasıl talipler bulacağımı bilmiyorum, onları Gök Tanrı’ya vermek istiyorum’ demiş. Böylece, ülkenin hiç insan olmayan bir yerine yüksek bir kule (platform?) yaptırıp kızlarını oraya bırakmış ve ‘Bunları Gök Tanrı kendisine alsın!’ demiş. Üç yıl böyle geçmiş, kızların annesi onları geri getirmek istemiş fakat Chanyü ‘olmaz’ demiş… Bir yıl daha geçmiş ve bu sırada yaşlı bir kurt peyda olmuş, sabah akşam kızların bulunduğu tepeciği bekler, ulur dururmuş. Tepenin altında kendine bir kovuk kazmış ve oradan ayrılmaz olmuş. Kızlardan küçük olanı ‘babam beni buraya, Gök Tanrı’ya gelin olayım diye bıraktı ama şimdi bu kurt geldi, yoksa tanrının elçisi bu olmasın?’ demiş. Tam kurdun yanına inecekmiş ki ablası onu azarlamış; ‘Bu sadece bir hayvan, annemi ve babamı utandıracaksın!’ Küçük kardeş onu dinlemeyip aşağı inmiş. Kurdun karısı olmuş [ve pek çok] oğlan çocuğu doğurmuş. [Soyu] daha sonra güçlenip çoğalmış, bir de devlet kurmuşlar. İşte bu sebeple Koçu / Gaoche halkının insanlarının ciğerleri [güçlü] olur; bu yüzden sanki kurt ulur gibi uzun hava okurlar.” (Kırilen 2015: 62).

Nihayet 7. yüzyıl Çin kaynaklarında, 629 tarihli Cou Şu ile 636 tarihli Sui Şu’da Kök Türklerin ünlü türeyiş efsanelerinin kaydedildiğini görüyoruz. Hepimizin bildiği kurt tarafından beslenen ve dağların arasında kurtla birleşen çocuk.

Kök Türklerle ilgili en eski Çin kaynağı Cou Şu’da şu kayıt var: “Sancak sopalarının tepesinde altından yapılmış bir kurt kafası vardı. Muhafız subaylarına, Çince ‘kurt’ anlamına gelen Fu-li (Türkçe = böri) adını vermişlerdi. T’u küe’ler dişi kurt soyundan geliyorlardı ve köklerini unutmak istemiyorlardı.” (Liu 2006: 21).

Daha sonraki bir Çin kaynağı olan Tung Dien (801) de aynı bilgiyi tekrar eder: “Sancaklarının başına altından kurt başı takarlar. Muhafızlarına savaşçılarına Fu-li derler.” (Taşağıl 1995: 97).

Fu-li kelimesi, Türkçe böri kelimesinin Orta Çincedeki biçimidir; böri, Çin yazısında fu-li olmuştur. Bu, bengü taşlardan önce de Türklerin böri kelimesini kullandıklarını gösterir.

M.Ö. 10. yüzyıldan M.S. 6. yüzyıla kadar devam eden bir süreklilik var. 6. yüzyılda Çinceleşmiş biçimiyle de olsa böri kelimesini buluyoruz. Nihayet 732 yılında Köl Tigin anıtında Bilge Kağanın ağzından kelimeyi duyuyoruz: “…kaŋım kagan süsi böri teg ermiş; yagısı koń teg ermiş” (KT D 12). Babam kağanın askeri kurt gibi imiş; düşmanı koyun gibi imiş.

Maceramız bu kadar eski olduğuna göre böri de kurt gibi bir tabu kelimesi olamaz mı? Türkmencedeki mȫcek sözünü duyunca bunu hep düşündüm. Mȫcek, kelimesinin Türkiye Türkçesindeki böcek’in b>m değişmesiyle ortaya çıkmış bir biçimi olduğu çok açık. Sondaki +cek eki de çok bildik bir ek değil mi? Bildiğimiz küçültme / sevimlilik eki. Öyleyse *bȫ diye bir isim kökü var. Var mı sahiden? İlk başvurduğum yer tabiatıyla DLT. Orada bög kelimesini buluveriyorum, anlamı da çok uygun “örümcek”. Fakat bir sorun var. bög, ’den çıkmış olamaz. Çünkü +g diye bir isimden isim yapma eki yok. Ama bir dakika. “İki varyanttan birinde” diye bir kayıt düşmüş Kâşgarlı Mahmud. Öteki değişke ne acaba? Onu da buluyorum: bȫy. Üstelik uzun ö ile kaydedilmiş. Kâşgarlı bög biçiminin “daha doğru” olduğunu kaydediyorsa da bu kaydı, kendi döneminin ölçünlü dili için kullandığını biliyoruz. Üstelik Eski Uygur Türkçesinde de “zehirli örümcek” anlamında böy kelimesi var (Wilkens 2021). Öyle anlaşılıyor ki daha Eski Türkçede uzun ünlü, bir yarı diftonga yol açmış: > bȫy. Uzun ünlülerin diftonglaşması örnekleri en çok Saha Türkçesinde var biliyorsunuz: bīr- > bier-, bīş > bies, tī- > die-, yōl > suol (Kirişçioglu 1999: 28-29). Türkmence de de örnekleri var: tī- > diy-, sǖt > süyt. Türkiye Türkçesinde de birkaç örnek bulabiliyoruz: yā > yay, sā- > say-. Acaba bu diftonglaşmanın Eski Türkçede de bir örneği var mı? Şimdilik sadece Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtlarındaki iniygün “küçük erkek kardeşler” örneği var. O hâlde DLT’deki bȫy biçiminin Ana Türkçede *bȫ olduğunu düşünebiliriz.

Kelimelerin tarihî gelişimleri, etimolojileri üzerinde çalışırken sakın ola Tarama Sözlüğü ile Derleme Sözlüğü’nü ihmal etmeyin. Ben, DLT’ye ve Wilkens’in Eski Uygur sözlüğüne bakıp farazi bir *bȫ köküne ulaştığımı sanırken bir de ne göreyim, Tarama Sözlüğü’nde de Derleme Sözlüğü’nde de kökü var.

Önce Tarama Sözlüğü’ne bakalım.

Bö (böy): Zehirli örümcek. 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar örnekler var. Genellikle Ni’metî, Miftâhü’l-Luga, Terceman, Burhan-ı Katı tercümesi gibi Farsça ve Arapçadan Türkçeye sözlüklerden örnekler verilmiş: “bö dedikleri ağulu örümceğe benzer böcektir; bö derler örümcek gibi bir böcektir, âdemi sokucak öldürür; böcek envaından böy derler bir böcektir; ankebut cinsinden böy tabir olunan canavara denir.”

Tietze, Evliya Çelebi’den de bir örnek vermiş: Hergiz bu ḫānelerde yılan ve çıyan ve akreb ve bö ve güve olmaz.” (2002).

Derleme Sözlüğü’nde madde başı altında boy, böcü, böç, böğe, böğü, böy, böyü, büvü, büve, büye gibi biçimler de bulunduğu belirtilmiş ve iki anlam verilmiş: “1. Korkunç böcek, korkunç yaratık; 2. İri ve zehirli örümcek”.

Derleme Sözlüğü’nde ayrıca böcü madde başında böce, böce börtü, böcük, börü, bucu, bürü biçimleri yer almış ve ilk anlam ’ye gönderilmiş. Yani bu kelimelerin de ’de verilen anlamları var. Diğer anlamlar da şöyle: “2. Kurt; 4. İpek böceği”. 3. anlam, böcük’e gönderilmiş. Onun da “börtü böcek, akrep, çiyan, örümcek “ gibi anlamları var.

Demek ki artık ilk yargımızı değiştirebilir ve kökünün farazi değil, 14. yüzyıldan beri Batı Türkçesinde kullanılan bir kök olduğunu söyleyebiliriz.

Kökü bulduk ama bu yetmez. Etimolojilerde hiçbir morfem ve sesin açıkta kalmaması gerekir, bunu hepiniz biliyorsunuz. Başka bir ifadeyle bir kelimenin kökü bulunurken bütün morfem ve sesler açıklanmalıdır. Bunu niçin söylüyorum? *bȫ kökünü bulduk ama yetmez demek için. Kelimedeki +ri bölümünün de açıklanması gerekir. Eski Türkçede +ri eki var mı? Anıtlardaki biri “güney”, yırı “kuzey”, kurı “batı” örnekleri böyle bir ekin varlığını gösteriyor. Ancak buradaki ekin yön kavramıyla ilgili olduğu açık. Oysa böri’de bir yön kavramı söz konusu değil. Arı kelimesi belki bir örnek olabilir ama bu kelimenin *a kökü hakkında bir fikrimiz yok.

Çıkmaza mı girdik? Hayır, bir yol daha var. +ri bölümünde iki ayrı morfem olabilir. +r ve +i.

+r, yansıma kelimelerde işlek bir ek: tıkır tıkır, takır tukur, fıkır fıkır… Anadolu ağızlarında çıng sesinden çıngır “bakır kap” (Zülfikar: 1995); Azerbaycan Türkçesinde dıng sesinden dıngır “dümbelek” (Altaylı 2018), Özbekçede biqir biqir (Eynel 2019: 684), Kırgızcada kıçır “gıcırtı” (Arıkoğlu vd. 2017), Kazakçada tıkır “tıkırtı” (Karakaş 2013), Hakasçada ığır “gıcırtı” (Arıkoğlu 2015).

Sanırım bu kadar yeter. Daha fazla örnekler de var ama ben birer örnekle yetindim. Ayrıca Hakasçadaki püür “kurt” örneği, eğer ses düşmesi sonucu oluşmamışsa kelimenin +r ile türemiş biçimi demektir. Türkiye Türkçesindeki börtü böcek örneğinde de bör gövdesi var gibi görünüyor ama bence burada ses düşmesi var: börü+tü > börtü. +tü, bildiğimiz eşitlik eki.

Bir de +I ekine bakalım: Türkiye Türkçesinde çıt pıt – çıtı pıtı, Anadolu ağızlarında bil bil – bili bili, çıng “madeni eşya sesi” – çıngı “maşrapa” (Zülfikar 1995), Azerbaycan Türkçesinde gığ “koyun, keçi vb. hayvan pisliği” – gığı “aynı” (Altaylı 2018), Türkmencede cikciki “çalı bülbülü” (Tekin vd. 1995) – TT cik cik, Çuvaşçada ḫĭt “çok, gayet; katı, sert” / ḫıtĭ “ay.”, pit “çok” / pitĭ “ay.”, ak “işte” / akĭ “ay.”, av “işte” / avĭ “ay.”, şak “işte” / şakĭ “ay.” (Ersoy 2017: 223, 228, 439-440).

İki örnek de Eski Uygur Türkçesinde var: Bür  “tomurcuk, demet, çiçek salkımı” – büri  “tomurcuk”, küri  “gürültü, gök gürlemesi” – TT gür gür (Wilkens 2021).

Bence morfemlerin tamamı açıklanmış oldu. Buna göre böri’nin etimolojisini şöyle gösterebiliriz: böri < *bȫ+r (*bȫr) +i.

kökü, böcek, örümcek, tırtıl, kurtçuk gibi hayvancıklara ait bir yansıma kök olmalıdır. Yansımalar çoğu zaman tabiattaki sesleri tam olarak yansıtmazlar; dilin sınırlı sayıdaki sesleriyle ve dilin fonetiğine uygun olarak yansıtırlar. Koyun melemesindeki gibi, sinek vızıltısındaki vız gibi sesler aslına daha yakın hissedilebilir. Ancak mesela tık sesinin, tahtaya vurulunca çıkan sesi yansıttığı açık değildir. Bu daha çok Türkçeyi konuşanlardaki bir algıdır. Böcek türü hayvanların belli belirsiz çıkardıkları sesler de dile biçiminde yansımış olmalıdır. DLT’de “Oğuzca” kaydıyla değişkesinin de bulunduğunu hatırlatayım. Tabiatla iç içe yaşayan eski insanların bu sesleri daha iyi algıladıkları da muhakkaktır.

Bütün bunlardan sonra benim asıl varmak istediğim sonuç, tarihi en az 6. yüzyıla dek uzanan böri kelimesinin de bugünkü kurt ve mȫcek gibi bir tabu sözü olduğudur. Yani bȫri sözünün de aslında böcek türü hayvancıklar anlamında bir kelime iken asıl adını bilmediğimiz, belki de hiç bilemeyeceğimiz yırtıcı hayvana ad olarak verilmesi, bunun sebebinin de “kurt”un milattan önceki yüzyıllardan, hatta bin yıllardan beri tabu kabul edilmiş olmasıdır.

KAYNAKLAR

Altaylı, Seyfettin (2018). Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları

Arıkoğlu, Ekrem (2005). Örnekli Hakasça – Türkçe Sözlük, Ankara: Akçağ Yayınları.

Arıkoğlu, Ekrem – Alimova, Cıldız – Askarova, Rahat – Selçuk, Bilge Kağan (2017). Kırgızca – Türkçe Sözlük I-II, Bişkek: Kırgızistan – Türkiye Manas Üniversitesi Yayınları.

Bayram, Bülent (2019). Çuvaş Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Clauson, Sir Gerard (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford.

Derleme Sözlüğü II (1965). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Doerfer, Gerhard (1965). Türkische und mongolische Elemente im Neupersischen II, Wiesbaden.

Ercilasun, Ahmet B. – Akkoyunlu, Ziyat (2014). Kâşgarlı Mahmud – Dîvânu Lugâti’t-Türk – Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Ersoy, Feyzi (2017). Çuvaş Türkçesi Grameri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Eynel, Sema (2019). “Özbek Türkçesinde Yansımalı İkilemeler (Yapı, Ses ve Şekil Özellikleri Bakımından)”,  X. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Bildiri Kitabı (Editörler: Ferruh Ağca, Adem Koç), Eskişehir: Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Yayınları.

Gürsoy-Naskali, Emine – Butanayev, Viktor – İsina, Almagül – Şahin, Erdal – Şahin, Liaisan – Koç, Aylin (2007). Hakasça – Türkçe Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Gürsoy-Naskali, Emine – Duranlı, Muvaffak (hazırlayanlar) (1999). Altayca Türkçe Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Karakaş, Dilek (2013). Kazak Türkçesinde Yansıma Yoluyla Ortaya Çıkan Söz Varlığı, Erciyes Üniversitesi basılmamış yüksek lisans tezi.

Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü I (1991). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Kırilen, Gürhan (2015). Göktürklerden Önce Türkler. Ankara: Gece Kitaplığı.

Kirişçioğlu, M. Fatih 81999). Saha (Yakut) Türkçesi Grameri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Liu Mau-Tsai (2006). Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, İstanbul: Selenge Yayınları.

Onat, Ayşe – Orsoy, Sema – Ercilasun, Konuralp (2015). Han Hanedanı Tarihi Hsiung-nu (Hun) Monografisi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Otkan, Pulat (2018). Tarihçinin Kayıtları’na (Shi Ji) göre Hunlar. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Ölmez, Mehmet (2007). Tuvacanın Sözvarlığı – Eski Türkçe ve Moğolca Denkleriyle, Wiesbaden: Harrassowitz Verlag.

Pekacar, Çetin (2011). Kumuk Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Tarama Sözlüğü I (1963). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Taşağıl, Ahmet (1995). Gök-Türkler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Tavkul, Ufuk (2000). Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Tekin, Talat – Ölmez, Mehmet – Ceylan, Emine – Ölmez, Zuhal, Eker, Süer (1995). Türkmence – Türkçe Sözlük, Ankara: Simurg.

Tietze, Andreas (2002). Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, İstanbul-Wien: Simurg – Österreichische Akademie der Wissenschaften.

Zülfikar, Hamza (1995). Türkçede Ses Yansımalı Kelimeler, Ankara: Türk Dil Wilkens, Jens (2021). Handwörterbuch des Altuigurischen – Altuigurisch-Deutsch-Türkisch / Eski Uygurcanın El Sözlüğü – Eski Uygurca-Almanca-Türkçe, Göttingen: Akademie der Wissenschaften zu Göttingen. Kurumu Yayınları.

Yazar

Ahmet Bican Ercilasun

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.