28.04.2025

Siyasette öfke ve yansıtma davranışı

Entelektüel ve eleştirel düşünceden yeterince yararlanamayan siyasi kültür, toplumun ufkunu açacak etkili bir siyasi alternatif üretemez. Bu çerçevede, işler iyi gitmediğinde, iş başındaki otoriter yöneticiler kendilerini, sürekli olarak "muhalefetin" ve "dış güçlerin" engellediğini iddia eder.


Genel olarak kişiler, aile ve toplumsal yaşamlarının ilk yıllarından itibaren güçlü ve etkili olma çabası içindedirler. Her insan, yaşam alanlarının sınırlı ve güç kaynaklarının kısıtlı olması nedeniyle kendisini daha etkili kılacak çeşitli güç mücadelelerinin içinde yer alır. Toplumsal güç kaynaklarından daha fazla pay alma amacıyla emeğe dayalı çok çeşitli güç kazanma yolları olduğu gibi, kısa yoldan başkalarının emekleri üzerinden güç kaynağı devşirme fırsatları da bulunmaktadır.

Akıl ve bilim yoluyla güç kazanma

Alfred Adler Psikolojisine göre, her kişinin en baskın dürtüsü, güç sahibi olmak ve güç kaynakları devşirmektir. İnsanların bu baskın ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik çok sayıda yol ve yöntem vardır. Bunların bir kısmı, insanların kendi emekleri ve çabaları sonucunda kazandıkları statülerdir (söz gelimi, eğitim ve bilgiye dayalı girişimcilik vb.); bir kısmı da kişilerin içinde yaşadıkları toplumsal süreçler tarafından kendilerine verilen (söz gelimi, zengin bir ailede doğmak vb.) statülerdir. Başarılı ve ileri toplumlarda, insanların güç kaynakları sahipliğinde, çoğunlukla “kazanılmış” statüler ağırlıkta iken; başarısız ve geri toplumlarda çoğunlukla emek verilmeksizin başkalarının katma değerlerinden edinilmiş ve yararlanılmış statüler ağırlıktadır. Toplumsal güçlerini, kendi bedensel, zihinsel ve duygusal yetenek ve emekleriyle kazanmak isteyen insanlar, ya doğrudan kendi girişimleri ya da mevcut kuruluşlar üzerinden önemli katma değerler yaratarak yaşamlarını sürdürürler. Akıl ve bilimin öncülüğünde gerçekleştirilen girişimcilik, üretkenlik ve verimlilik yoluyla güç kaynaklarına ulaşmak ve kazanmak, özelde insanları ve genelde toplumları özgürleştirir ve güçlü kılar.

Siyaset yoluyla güç devşirme

Başkalarının emekleri ve yarattıkları katma değerler üzerinden güç devşirme yollarının başında siyaset gelmektedir. Az gelişmiş ülkelerde toplumsal süreçlerin odağında bulunan siyaset, doğrudan bir katma değer yaratmaktan çok, çoğunlukla toplumsal güçlerin yarattığı katma değerler üzerinden geçinen bir uğraştır. Siyasetçileri ve siyasal süreçleri destekleyen güç kaynaklarının küçük bir kısmı, siyasete katılan kişilerin doğrudan kendi gelirleriyle ilgili olsa da, büyük bir kısmı hazine yardımlarından (yani toplumun vergilerinden) veya meşru bağışlardan meydana gelmektedir. Yolsuzluk ekonomilerinin egemen olduğu siyasal süreçlerde, siyaseti besleyen birçok gayri meşru ödemelerin (rüşvet, komisyonculuk, vb.) olduğu da -kolayca kanıtlanamasa bile- çok iyi bilinen bir gerçekliktir. Aslında, ister kullanılan insan kalabalığı olsun, isterse meşru ya da gayri meşru gelir kaynakları olsun, büyük ölçüde siyasal süreç, toplumsal güçler tarafından finanse edilmektedir.

Demokrasilerde, toplumun yarattığı güç kaynaklarını yönetmek amacıyla siyaset yapan örgütler, mümkün olduğu ölçüde daha fazla kişinin desteğini ve yandaşlığını almak zorundadır. Bu bağlamda, demokratik toplumlardaki hükümet partileri ve muhalefet partileri, siyaseten güçlerini artırma çabası çerçevesinde daha fazla insanın desteğini almak bakımından, büyük ölçüde akıl ve bilime dayalı projeler geliştirirler. Bu partiler, akıl ve bilime dayalı nitelikli bir siyaset gütmek suretiyle toplumsal katma değerleri büyütme ve bu yolla mevcut seçmenlerinin sayısını artırma konusunda ciddi bir rekabete girerler. Aslında, yetenekli yöneticilerin görev yaptığı toplumlarda, insanların büyük bir kısmı, siyasete bulaşmadan kendi inisiyatifleri doğrultusunda nispeten bağımsız güç kazanma imkânına sahip olabilmekte ve böylece  siyasetin yükü hafiflemektedir.

Ortadoğu yönetim zihniyetinin egemen olduğu ülkelerde, siyasetçilerin çoğunlukla yetersiz ama tutkulu kişiler olması gerçekliği ile yönetim süreçlerinde eleştirel düşüncenin yokluğu, sorunlara zamanında ve uygun çözüm yolları bulunmasını imkansızlaştırmaktadır. Toplumsal sorunları çözmek ve halkın kendi girişimcilik kapasitesinin geliştirilmesi ortamını sağlamakla görevli kamu yöneticilerinin yetersizliği ve güç açlığı, sivil toplumun gelişmesine ket vurmakta ve siyaset kolay yoldan güç devşirme (söz gelimi, sınıf atlama) aracı hâline gelmektedir. Bu olgu, Ortadoğu zihniyetli yönetim sistemlerinde, siyaset ile ilgilenen kişilerin sayısını hızla artırmakta ve birçok kişinin hak edilmemiş zenginliğe kavuşmalarına ve makamlara gelmelerine vesile olmaktadır.

Çözümsüz siyaset toplumsal öfke üretir

Günümüzün rekabete dayalı dünyasında, akıl ve bilimi referans almadan, sadece devlet imkânlarını kullanmak suretiyle güç devşirme derdinde olan çoğu siyasetçi, toplumsal sorunların çözümünü sağlama imkânına sahip olamaz. Zamanında ve uygun bir tarzda çözülemeyen sorunlar, kartopu gibi giderek büyümeye ve yıkıcı sonuçlar doğurmaya devam eder.  Aynı biçimde, entelektüel ve eleştirel düşünceden yeterince yararlanamayan siyasi kültür, toplumun ufkunu ve önünü açacak etkili bir siyasi alternatif de üretemez. Bu çerçevede, işler iyi gitmediğinde, iş başındaki otoriter yöneticiler kendilerini, sürekli olarak “muhalefetin” ve “dış güçlerin” engellediğini iddia ederler; muhalif siyasetçiler, zaten siyasi iktidar tarafından sürekli engellenmekte olduklarından yakınırlar; halkın önemli bir kısmı da iyi bir yaşam sürme arzularının “kötü kaderlerince” engellendiğine inanır. Küçük bir azınlığın dışında, her kesimde yoğun bir hayal kırıklığı duygusunun yaşanması, ülkede genel bir kızgınlık ve öfke hâlinin yaşanmasına yol açar.

İnsan yaşamında karşılaşılacak engellenmelerin ürettiği kızgınlık ve öfkelere karşı, insanların nasıl bir tepki vereceği büyük ölçüde onların yetenek ve kültür düzeyleriyle doğrudan ilgilidir. Akıllı ve töreli siyasetçilerin olduğu ülkelerde, bir biçimde zorluklarla karşılaşıldığında, sahip oldukları yüksek kültür ve nitelikli bilgiler sayesinde, sorunun temel nedenleri ve nasıl çözüleceği araştırılır. Böylece, uygun çözümler bulunarak, çoğunlukla ölçülü ve tutarlı bir uyum davranışı sergilenir. Buna karşılık, zihinsel ve duygusal zekâları ile nitelikli bilgi düzeyleri nispeten düşük olan yöneticiler, baş edilemeyen sorunlar karşısında, tutarlı çareler üretemediklerinden büyük bir panik yaşarlar. Bu durumda, kızgınlık ve öfkelerini kısmen kendilerinden zayıf kişi ve varlıklara aktarırlar ya da bu olumsuz duygularını bilinçaltlarına bastırmak suretiyle bir süre orada tutmaya çalışırlar.

Yansıtma davranışı

Hayatın her evresinde, bilerek ya da bilmeden, bir takım yanlış kararlar alınabilir ve bu yanlışlıklardan dolayı birçok insan zarar görebilir. Güçlü bir bilinç düzeyine ve denetimine sahip olanlar, bilmeden yapılan yanlışlardan derhal dönerek bu yanlışları sürdürmek suretiyle zihinsel yapılarına gereksiz yere olumsuz enerji yüklemezler. Buna karşılık, yeteneksiz kişiler, özellikle kendi yetersizliklerinden kaynaklanan sorunlar karşısında, konumlarını ve bağlı oldukları sosyal grupların desteklerini kaybetmemek için çoğunlukla başarısızlıklarını inkâr etmeyi tercih ederler. Bu durumlarda, yaşadıkları hayal kırıklıklarının doğurduğu kızgınlık ve öfke duygularını, bir yandan kendilerine göre zayıf konumdaki kişi ve gruplara aktarırlar, diğer yandan  -uygunsuz cinsel duygu ve arzular gibi- bilinçaltlarına bastırılır.

Sorun çözme kapasitesi düşük olan siyaset kültüründe, sorunlarla baş edemeyen siyasetçilerin, bilinç altlarına itmiş oldukları suçluluk, günahkârlık, başarısızlık gibi duygularını -suçlarını bastırmak maksadıyla- başkalarının üzerine atmak suretiyle rahatlamaya çalıştıkları çok bilindik bir savunma davranışıdır. Böyle bir savunma mekanizması ile kişi, kendi zihnindeki çelişki ve çatışmanın baskısından geçici olarak kurtularak, suçluluk psikolojisinin gerilimine katlanmak yerine, karşı tarafı suçlamanın rahatlığını tercih etmiş olmaktadır.  Yansıtma mekanizması, başarısız siyasetçilerin, toplumsal sorunları çözemedikleri zaman, bizzat kendi kişiliklerinden kaynaklanan yanlışlıkları, kusurları ve özürleri, mücadele hâlinde oldukları rakiplerinin üzerine atmalarıdır.

Yansıtma davranışı siyasetin kalitesini düşürür

Gerçekte başarısız  siyasetçilerin içleri pek rahat değildir, kendilerini yetersiz ve suçlu görmektedirler. Fakat bütün bu duygu ve inançların söylenmesi ve seçmenlere karşı itirafı, âdeta siyasal kimliğin çökmesi anlamına gelir. Bu yüzden, asıl suçlunun, siyaset alanındaki rakipler olduklarına ilişkin bir algı yaratılarak, güçlü bir medya desteği ve propaganda kampanyası ile hem kendi seçmenleri oyalanmış olur hem de muhalif siyasetçiler baskı altına alınarak sürekli kendilerini savunmak zorunda bırakılmış olur.

Demokratik düzenin bütün kural ve kurumlarıyla yeterince işletilemediği otoriter siyasal düzenlerde, özellikle iktidar mensuplarının rakip ve muhalifler için söyledikleri sıfat ve nitelemelerin büyük bir kısmı, muhtemelen en fazla kendileri için geçerli olmalıdır. Başkalarını suçlama temeline dayanan savunma mekanizmasını süreklileştiren siyasi tutumun nedeni ise popüler siyasetçi ortaya ne atarsa onu yutmaya hazır bir “tabanın” bulunmasıdır.

 

Yazar

Feyzullah Eroğlu

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar