Yükleniyor...
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yapıldı. Her iki seçimde de en fazla telaffuz edilen ve tartışılan kavram “milliyetçilik” ve “milliyetçiliğin yükselişi” oldu. Konuyla ilgili en az konuşan ise milliyetçilerdi. Biz de bu eksiği kapatmak için milliyetçilere gittik ve milliyetçiliğin iddia edildiği gibi gerçekten yükselip yükselmediğini sorduk. Toplumun farklı gruplarına mensup milliyetçilerle görüştük. Aydından esnafa, öğrenciden emekliye okuyan, düşünen, yazan milliyetçilerle seçimleri, partilerinin durumunu, milliyetçilerin geleceğini tartıştık. Sizi yazı dizimizle baş başa bırakıyoruz. Faydalı olması dileğiyle..
Türkiye seçim tarihinde, Mayıs 2023 seçimleri yarattığı heyecan, söylemlerdeki ötekileştirici dil ve propaganda yapış yöntemindeki sertlik açısından önemli bir seçim oldu.
Tartışmalar büyük ölçüde deprem felaketinin gölgesinde gerçekleşti. Millet İttifakı’nın “Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” tartışmaları depremle birlikte bir süre daha ertelenmek zorunda kaldı. Aday belirlemenin ittifak ortaklarınca en sona bırakılması da usul yönünden epey eleştirildi. İyi Parti’nin Cumhur İttifakı adayı mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına “seçilebilir bir aday” ilkesi ile çıkması İyi Parti ile ittifakın geri kalanını karşı karşıya getirdi.
İyi Parti dışındaki ittifak ortakları Kılıçdaroğlu üzerinde anlaştı. Bunun anlamı ise Meral Akşener’in önerisinin dikkate alınmaması ve ittifak içinde yalnızlaştırılmasıydı. Ortaklarına yönelttiği ağır sözlerle altılı masadan ayrılan Akşener, kendi adayını çıkarmaktansa CHP’nin Büyükşehir Belediye başkanları Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ı seçimi kazanabileceklerini düşündüğü için Erdoğan karşısında aday olarak teklif etti. Önceden bir hazırlık olmadan masadan kalktığı anlaşılan Akşener’in teklifinin İmamoğlu ve Yavaş tarafından reddedilmesi ile ittifak ilişkileri başka bir boyut kazandı. İyi Parti kısa süreli bir kriz yaşadı. Kendi adayını göstererek seçmen karşısına çıkamayan Parti yönetimi, Akşener’in en ağır sözlerle eleştirerek ayrıldığı masaya kısa bir süre sonra geri dönmesine sebep oldu. Seçim arifesinde masaya yumruğu vurarak kalkması ve akabinde tekrar dönmesi ile sergilenen bu tutarsız tavır seçmen nezdinde şüphesiz çok olumsuz bir etki yarattı. Açıkçası, kriz yönetiminde başarısız bir performans sergilendi. Elbette bu kriz sadece İyi Parti’nin değil, İttifakın başarısızlığı olarak seçmen nezdinde olumsuz bir algı yarattı, güven sarstı.
Bu seçimi diğerlerinden ayıran bariz fark, her seçimde tartışma konusu olan HDP’nin kilit parti statüsünü kaybetmesiydi. Başka bir ifade ile seçimlerdeki kilit parti rolünün “Kürtler/HDP’den” “Türk milliyetçilerine” geçmesiydi. Her seçimde HDP’nin, seçimin ana belirleyeni olduğu iddia edilirdi. İlk defa Türk milliyetçilerinin bir seçimin ana belirleyicileri olduğu görüldü ve bu eksende büyük bir tartışma yürütüldü. Bu durum, milliyetçiliğin yükseldiği, güçlendiği iddiasını beraberinde getirdi. Milliyetçiliğin yükselişinin sebepleri ve sonuçları üzerinde epey söz sarf edildi.
Seçime her üç ittifakta da yer alan milliyetçi partiler ve aldıkları oy oranları damgasını vurdu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yüzde 10,1, İYİ Parti 9,7, Zafer Partisi 2,2, Büyük Birlik Partisi (BBP) ise yüzde 1 oy aldı. Milliyetçi oyların yüzde 25’e yaklaşması bir bakıma her 4 seçmenden birinin milliyetçi bir seçmen olması anlamına geliyor.
Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN-Emekli Öğretim Üyesi-Türklükbilimci
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?
ERCİLASUN: “Milliyetçilik” olarak ifade edilen “millî hassasiyet”tir. Evet, millî hassasiyet yükseliştedir fakat ben “milliyetçilik” için millî duygu ve hassasiyeti yeterli görmüyorum. Milliyetçilik, millî duygu üzerinde yükselen bir millî şuur / millî bilinç hareketidir. Millî şuur için de belirli seviyede bir kültür birikimi gerekir. Türk’ün tarihini, edebiyatını ana çizgileriyle bilmeden Türk milliyetçiliği olmaz. Namık Kemal’i bilmeden, Hürriyet Kasidesi’ni anlamadan, bu kasidedeki “Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten / Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten” beytinin künhüne varmadan milliyetçilik olmaz. Ziya Gökalp’ın Türkçülüğün Esasları’nı okumadan, Ömer Seyfettin’in, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun hikâyelerini okumadan milliyetçilik olmaz. Daha yakına gelelim isterseniz. Erol Güngör, Necmettin Hacıeminoğlu, Mehmet Eröz, Mustafa Kafalı bilinmeden Türk milliyetçiliği olur mu?
Milliyetçiliğin yükselmesi için Türkiye’nin kültür ve sanat hayatına Türk milliyetçilerinin hâkim olması gerekir.
Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?
ERCİLASUN: Tek çatı altında birleşse belki iyi olur. Ancak bugün ve yakın gelecek için bu mümkün görünmüyor. En doğrusu, Türk milliyetçiliğinin Türk aydın kamuoyunda ve Türk gençliğinde hâkim fikir hâline gelmesidir. Bunun için de milliyetçilerin fikir, kültür ve sanat alanlarında daha yetkin ve etkin olmaları gerekir. Böyle olursa zaten, partilerde de çeşitli güç odaklarında da milliyetçiliğin hâkimiyetini görebiliriz.
Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?
ERCİLASUN: Bence bir sakıncası yok ama bu durum, milliyetçiliğin etkisinin artması olarak değerlendirilemez. Yukarıda belirtmiştim, millî hassasiyet ile milliyetçilik aynı şey değildir. Kültür ve sanat hayatında kendini gösteren bir milliyetçilik olmadıkça Türkiye’nin sıkıntıları devam edecektir. Atatürk’ten sonra Türk milliyetçiliği, devlet politikası olmaktan çıkarıldığı için bugün okumuşlarımızda millî kimlik konusunda tereddütler yaygın bir şekilde görülmektedir. İktidarlar, Atatürk döneminde olduğu gibi, milliyetçiliği politikalarının temeline alırlarsa ve bunu bir eğitim ve kültür politikası olarak sürekli işlerlerse millî kimlik tereddütleri ortadan kalkar ve herkes kendini “Türk” hissedip bundan gurur ve mutluluk duyar.
Bugün milliyetçi denilen partiler, ittifak yaptıkları daha büyük partilerde “Türk kimliği” konusundaki aykırı düşünce ve eylemlere dikkat ediyorlar mı? Bu dikkatin olması şarttır.
Sizce bu seçimlerde milliyetçilik gerçekten anahtar bir rol mü oynadı yoksa siyasi bloklar arasındaki kavga milliyetçilik maskesiyle mi yürütüldü?
ERCİLASUN: Milliyetçilik değil millî hassasiyet rol oynadı. “Maske” kelimesiyle ifade etseniz de siyasi blokların millî hassasiyeti dikkate almaları olumludur. Ancak devamlı diken üstünde durmamamız için millî duygu ve hassasiyetin aydınlarımızda ve gençlerimizde millî şuur / millî bilinç seviyesine yükselmesi gerekir.
AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?
ERCİLASUN: AKP, Türk milliyetçisi olmadığı gibi Türk milliyetçiliğine karşı bir partidir. Bunu çeşitli eylem ve söylemlerinde açıkça göstermiştir. AKP’nin etkili kadrosu, Türk milliyetçiliği ile bağdaşması mümkün olmayan “siyasal İslamcılık / ümmetçilik” fikrine bağlıdır. İktidarda kaldığı sürece bu fikri yaymaya ve dolayısıyla Türk milliyetçiliğini zayıflatmaya çalışacaktır. Cemaat ve tarikatların okullarımıza sızması bunu gösteriyor. Uygulanan mülteci politikası, ülkemizin bir “Türk ülkesi” olmaktan çıkarılmasına kadar gidebilir. Siyasi ümmetçiliğin hedefi de her hâlde budur. Bu politikalar, halkımızın dinî hassasiyetleri üzerinden yürütüldüğü için de son derece etkili olabilmektedir.
Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?
ERCİLASUN: Milliyetçilik bir kültür ve sanat hareketi olarak yükselebilirse daha etkili olabilir. Şimdilik millî hassasiyet, bazı tehlikeleri engeller gibi görünüyor. Ancak bu uzun süre devam edemeyebilir. Öyle anlaşılıyor ki dine dayandırılan ve Türklüğü inkâr eden bir siyasi ümmetçilik, ülkemiz için dış güçlerden de daha tehlikelidir. Zaten “dış güçler” de hulul etmek istediği ülkelere dinî hassasiyetler üzerinden yaklaşmayı bir politika olarak kullanmaktadırlar.
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?
KANDEMİR: Milliyetçiliğin yükselişi, sadece Türkiye’ye özel bir durum değil. Tüm dünyada küreselleşmenin bir karşıtı olarak ortaya çıkan bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Malum Türkiye’de de seçimden seçime tozlu raflardan indirilen bir milliyetçilik söylemi her zaman mevcuttur, mevcut olmaya da devam edecektir. O nedenle Türkiye özel bir durum olmadığını söylemek mümkündür. Ancak Türk milliyetçiliğinin veya milliyetçiliği lokomotif olan ülkücüler, hamasetle yürütülen 14 Mayıs’taki seçimlerde ne yazık ki milliyetçiliği kendileri ayaklar altına almıştır. Milliyetçiliğin gereği olan milleti yüceltme, zor zamanlardan kurtarma misyonunu sekteye uğramıştır ve milliyetçilik ulvi bir duygu olarak değil basit bir gerekçe olarak 14 Mayıs seçimlerinde toplumu yönlendirmek için vahşice kullanmış, dozu çok artmış bir istismara maruz kalmıştır.
Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?
KANDEMİR: Milliyetçiliğin tek bir çatı altında toplanması söz konusu dahi olamaz. Çünkü milliyetçilik siyasi bir hareket has bir söylem değil; tüm milletin ortak değeridir. Milliyetçiliğin toplumun her kesiminde doğru tanım ve kabulle yaygınlaşması, gelecek nesiller açısından önem arz eder. Toplumu yönlendirecek bir güç ve tesir unsuru olarak görülmemeli, bu duygu siyasallaşmamalıdır.
Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?
KANDEMİR: Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere girmesi istismar alanını genişletmiştir. Partiler milliyetçilik duygusunu öne Öne alarak toplumun duygularını kontrol altına almışlardır. Bu arada mevcut iktidarın geçmişi sorgulanmamış, iktidara talip olanların söylemleri dikkate alınmamıştır. Bu da Türk Milletinin refahı için doğru adımların atılacağı bir geleceğin önünü kesmiştir. Milliyetçiliğin nöbetçi bir söylem gibi seçimden seçime tozlu raflardan indirilip Siyasi alana sürülmesi, Türk milliyetçiliğinin yükselişi olarak değerlendirilememelidir.
Sizce bu seçimlerde milliyetçilik gerçekten anahtar bir rol mü oynadı yoksa siyasi bloklar arasındaki kavga milliyetçilik maskesiyle mi yürütüldü?
KANDEMİR: Sinsi bir şekilde yürütülen koltuk kavgası, kesinlikle milliyetçilik maskesi altında yürütülmüştür.
AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?
KANDEMİR: AKP’yi İktidara taşıyan bu sorulara bakıldığında, bir tarafta milliyetçilik karşıtlığı, bir tarafta Türk düşmanlığı, bir tarafta Türk milliyetçiliği iddiasını en açık şekilde ifade eden partiler ya da gruplar, bir tarafta da cemaatler ve tarikatlar, bulunmaktadır. Bu karşıtlıklar ve keskin farklılıklar, bir yakınlaşmaya, herkesin pastadan pay almasına değil; sadece AKP’nin, Erdoğan’ın iktidarının devamını sağlamaya yaramıştır. Maalesef milliyetçilerin kazanımının olmadığı bir seçim sonucu ortaya çıkmıştır. Türk Milliyetçiliğinin hoyratça kullanılması ve kullandırılması, Türk Milletinin mutluluğu için bir kazanç sağlamamış, dolayısıyla seçimin kaybedeni de yalnızca Türk Milliyetçileri olmuştur.
Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?
KANDEMİR: Her dönemde milliyetçilik siyasetin gerektiğinde öne çıkarılacak bir dolgu malzemesi olarak kullanılmaktadır. Türklük ve Türk Milliyetçiliğinin kim tarafından olursa olsun manipüle edilmesine izin verilmez, koltuk kavgası ve şahsi hırslara kurban edilmez ise, milliyetçiler gelecekte sözün sahibine sözcülük edenler yerine; sözü dinlenen söz sahipleri olacaklardır. Asıl dikkate alınması gereken Türk Milliyetçilerinin toplumun karşısına bulandırılmamış ortak bir söylemle ve siyaseti yönlendirecek bir güce sahip olduğunun şuurunda çıkıp çıkamayacağıdır. Mevcut durumda MHP ve BBP payandalığını sürdürürken, Türkçülüğü ve Türk Milliyetçiliğini öne çıkaran ve net söylemlerle Türk Milletinin maruz kalabileceği tehditlere karşı duruş gösteren Zafer Partisi, Türk Milliyetçiliği açısından yeni bir nefes olarak dikkat çekmiştir. Lakin Türk Milliyetçileri kendisine vurulan prangalardan kurulmadığı ve gerçekten özgürlüğünü kazanamadığı müddetçe, kullanılmaya devam edecektir. Türk Milliyetçileri, her yere dağılan değil; herkesin toplandığı bir adres olmalıdır. Siyaset kurumu ne yazık ki ülkemizde kurumsallaşmasını gerçekleştiremediği için herkesin her telden çalabildiği ve sonuçlar dahi alabildiği ciddi bir kalitesizlik sergilemektedir. Kalitenin ilimle, bilgiyle geleceği de aşikardır. Sadece milliyetçiler, milletin iyiliğine olacak güzel işlerin olmasını samimiyetle isteyebilirler.