Yükleniyor...
Türk milliyetçileri irili ufaklı pek çok siyasi partiye sahip. Çoklu bir siyasi yapıya sahip olmak bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı? Milliyetçilerin birleşmesi hangi ilkeler esasında gerçekleşebilir?
Öncelikle, çoklu siyasi yapıya sahip olmasını hem milliyetçiliğin geleceği ve ideolojik gelişimi açısından hem de toplumdaki bölünmeleri temsil etmesi açısından olumlu buluyorum. İyi Partinin ve Zafer Partisinin siyasi hayata girişi MHP ve BBP mevcut oy oranlarını azaltmamıştır. Yani mevcut milliyetçi seçmen rezervleri önceden iki milliyetçi parti arasında paylaşılıyordu. Sonra iki parti daha doğunca mevcut kısıtlı kaynaklar daha da ufalanarak paylaştırılmış değil. Aksine İyi Parti, tek başına MHP’den daha az bir oy potansiyeline sahip değil. BBP’den ise on katı daha fazla oy alıyor. MHP ve BBP’nin oylarında bir azalma yok ama yeni kurulan milliyetçi partilerde çok yüksek oranda bir artış var. Yeni kurulan Zafer Partisi yılların BBP’nin yaklaşık üç katı oy aldı. Oysa BBP oylarını arttıramadı.
Milliyetçileri birleştirecek bir ilkeler bütünü oluşturulabilir mi? Elbette, siyasî ve ahlakî ilkeler belirlenebilir. Son 21 yılda Cumhuriyet’in oluşturduğu tüm kurumların hepimizin gözleri önünde sistematik bir biçimde yok edildiği aşikâr. Sadece kurumsal açıdan değil sosyal, ekonomik, kültürel, dış politika da dâhil Cumhuriyetin kazanımları yok edilmiş veya zayıflatılmıştır. Bütün bunlar gerçekleştirilirken de milliyetçi partiler MHP ve BBP’nin desteği ile varlığını devam ettiren bir iktidar söz konusu. Gerçek bu iken algıların ise bambaşka olduğu görülüyor. Sürekli bir “beka” öne sürülürken yapılan yanlışlar ve anti-demokratik uygulamalar karşısından susmamız, tepki göstermememiz talep ediliyor. Diğer yandan da Batıya diz çöktürülen bir Osmanlı bakiyesi “Yüce devlet” imgesi sürekli canlı tutuluyor. 7 Haziran 2015’ten beri MHP’nin varlığı toplumdaki devlet hassasiyetinde ciddi bir aşınmaya yol açtı. On milyonu aşan sığınmacılar konusunda bile çözüm üretici bir politika geliştirmediği gibi, AKP’ye bir dayatmada da bulunmamakta. Şimdiye kadar kimsenin “devletseverliğinden” şüphe etmediği iktidar ortağı milliyetçi partinin Cumhuriyetçiliğinin ve devletseverliğinin sorgulanmaya başlanması elzemdir.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün bıraktığı çizgiden ve devlet yapısından hızla ayrılırken “Yeni Türkiye” söylemleri yeniden imparatorluk özlemleri ile Türk ulus-devletinin tasfiyesinin engellenmesi milliyetçi partilerin birleşeceği en önemli ilkedir.
İkbal VURUCU
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?
ERDEN: Bütün dünyada milliyetçilik fikrinin yükselişte olduğuna inanıyorum. Bizde ise milliyetçilik duygu ve söylem olarak yükselişte gibi görünse de, sadece işin hamaset boyutunun öne çıktığını düşünüyorum. Araç arkalarında Göktürk harfleri ile yazılan yazılar milliyetçiliğin yükseldiğini düşünmemize sebep olsa da ülkemizin yaşadığı sıkıntılara rağmen seçim sandıklarındaki yansıması ya problemin anlaşılamadığını ya da önemsenmediğini göstermektedir. Problemin anlaşılamaması da, önemsenmemesi de konuya devlet, millet ve ülkenin geleceği açısından bakılmadığının bir belirtisidir. Birçok Türk aydınının konuyu önemsemesi, yazması ve tartışması milliyetçilik fikrinin ülke gündeminde olması gerektiği yerde olduğu anlamına gelmemektedir. Tabanda karşılığını bulamayan çalışmaların kısa dönemde verimliliği yoktur. Oysa ülkemiz giderek hızı artan bir girdabın içerisinde dibe doğru çekilmektedir. Kim ne derse desin ülke çöküşe doğru yol almaktadır. Maalesef bu durum hızlı gelişmiş bir olumsuzluk olmayıp, planlı programlı bir bozulmanın sonucudur. Ancak ivedilikle kısa dönemde sonuç alınacak çalışmalara ihtiyaç vardır. S
Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?
ERDEN: Suni olan hiç bir şey kalıcı olamaz. Zorlama birliktelikler sadece kavga sebebi ve yeni ayrışmaların başlangıcı olacaktır. Birleşmeler sivil toplum, parti, gruplar veya kişiler önderliğinde değil kavramlar üzerinde olduğu zaman kalıcı olur. Millet kavramından başlamak üzere milliyetçilik, Ümmet, ümmetçilik, tarih, laiklik gibi kavramlar üzerinde fikir birliğine varmak millet diyen birini kişiyi dinleyenlerin söyleyenin söylediği şeyi anlamasını sağlamalıyız. Milliyetçilik tek çatı altında birleşmez, birleşemez, birleşmemelidir. Aksine; milliyetçilik çok merkezli olarak yeniden yapılanmalıdır. Birbirini izleyen, gözleyen, hepsinin kendi işini yaptığı odaklar olmalıdır. Bu odaklardan kasıt bilimsel veya toplumsal çalışma grupları ve örgütlenmelerdir. Bu gruplar ve örgütlenmelerde yetki etki ve sorumluluk dağıtımında gençleri daha fazla aktive etmek konusuna özellikle dikkat edilmelidir.
Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?
ERDEN: Türk milliyetçilerinin seçimlere çok partili olarak katılmasının faydası olup olmadığından önce Türk milliyetçiliğinin partileşmesi gerekip gerekmediğini tartışmalıyız Türk milliyetçiliği bir partinin tekelinde olamayacak kadar büyük bir konudur. Bir partinin tekeline alıp bu konu üzerinden siyaset yapması Türk milliyetçiliğine fayda değil zarar vermektedir olay bütün partilerde Türk milliyetçilerinin olmasında biter. Partiler Türk siyasi hayatına bir parçası olduğuna göre, Türkiye’yi yönetmeye talip olduklarını düşününce Türk milliyetçiliği dışında bir anlayışta olmaları düşünülmemelidir. Milliyetçilik eylemde, uygulamada değil de söylemde olunca laf salatasından, ağzı laf yapan kişilerin bir kavramın sırtına basıp menfaatlerinin peşinden koşmasından başka bir şey değildir.
Sizce bu seçimlerde milliyetçilik gerçekten anahtar bir rol mü oynadı yoksa siyasi bloklar arasındaki kavga milliyetçilik maskesiyle mi yürütüldü
ERDEN: Bu seçimlerde milliyetçilik iddiasındaki siyasi oluşumların söylem farklılıkları ve birbirine rakip ittifaklar içinde yer almaları kafaları karıştırdı. Siyasal durum aslında milliyetçilerin tek bir safta yer almalarını veya tek başlarına meydana çıkmalarını gerektiriyordu. Böyle olmadı. Bunun sebebi herkese göre bir millet anlayışı olduğu gibi herkese göre bir milliyetçilik anlayışı olması idi. Her iki cephedeki büyük ortakların geçmiş siyasi söylemlerinin Türk milliyetçiliği karşıtı olmaları ittifaklar içinde de hoş karşılanmadı ve etnik bölücü oylar önemsenip milliyetçi yok sayıldı. Gerçek Türk milliyetçilerinin samimi ve durumun analizini yapmadan verdikleri ve hareketlerine gerekçe gösterdikleri kararları maalesef milliyetçiliği temsil ettiğini söyleyerek oy isteyen kişilerin davranışları ile örtüşmedi daha değişik söyleyişle, Türk milliyetçisi seçmenlerin verdikleri oylar, oyların verildiği kişiler tarafından amacına uygun kullanılmadı. Bu seçimlerde milliyetçilik en fazla yara alan kavram oldu. Milliyetçilik bu seçimlerde anahtar rol oynasaydı herkes milliyetçi oyların sayısal değerini de siyasal değerini konuşuyor olacaktı. Şu anda milliyetçilik ittifakta yer alan partilerin lider ve kurmay heyetleri özelinde hırpalanmış olarak çıkmıştır.
AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?
ERDEN: AKP dönemi Türk milliyetçiliği açısından büyük kayıpların yaşandığı bir dönem olmuştur. Milliyetçi STK’lar heyecanını ve çalışma şevklerini kaybetmiş, teşkilatlar laçkalaşmış, eğitim tamamen terkedilmiş, üniversitelerin siyasetin arka bahçesi konumuna dönüşmüş olmaları kültürel faaliyetler yapan STK’ların çalışamaz hale gelmelerine sebep olmuştur. Gençliğin giderek artan hayat pahalılığı yüzünden kültürel faaliyetlere para ve zaman ayıramaması yanında sanal ortamları çok fazla kullanmaya başlamaları da milliyetçi camialardaki kültürel faaliyetlere rağbeti azaltmıştır. Milliyetçilik bir münevver hareketidir. Ülkemizde son yıllarda giderek artan bir şekilde eğitim ve öğretimin aşağılandığı, cehaletin kutsandığı bir ortam gelişmektedir. Devletin adalet ve hakkaniyetten uzaklaştığı, sosyal devlet hüviyetini terk ettiği, insanların eğitildiklerini alanda karnını doyuramadığı toplumlarda milli değerlerde ve reflekslerde silinme kaçınılmazdır. Büyük sıkıntılar özellikle reflekslerde ciddi silinmelere sebep olur. Türk toplumu giderek fakirleşen ve bunun sıkıntısını yaşayan bir toplumdur. Ekonomik sıkıntılar üzerine Ortadoğu ve Asya ülkelerinden aldığı yüksek sayıdaki vasıfsız göçmenin yarattığı sıkıntı ve baskılar bilinçli milliyetçiler ve milliyetçilik üzerine de olumsuz etkiler yapacaktır. Göç hareketine karşı olmayı ve ekonomik gerekçelerle iktidara karşı olmayı milliyetçilik olarak değerlendiremeyiz. İktidar karşıtı olup kendini kurtarmaya çalışmak ile milletin bu günü ve geleceği hakkında fikir üretmek ve çalışmak aynı şey değildir. AKP’nin ülkeyi beş yıl daha yönetecek olması Türk milliyetçiliği çalışmalarının beş yıl daha akamete uğraması demektir.
Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?
ERDEN: Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçiliğin bir rol oynaması için; milliyetçiler önce milliyetçiliğin şekillenmesinde bir rol oynamak zorundadırlar. Kavramların içlerinin boşaltıldığı bir toplumda insanlar arasında anlaşma giderek zorlaşacaktır. Önce kavram birliğini sağlamak zorundayız. Suni olarak üretilmiş kavramlara kutsiyet vermekten vazgeçip, evrensel değerler ve kavramlar üzerinden konuşmaya alışmalıyız. Evrensel kavramlarla konuştuğumuz zaman birbirimizi anlamamız daha kolay olacaktır.
Kısacası milliyetçiler kendilerinize çeki düzen verip, milliyetçiliği tartışarak bir heyecan yaratmalıdır. Aksi takdirde Türk siyasi hayatına milliyetçilik damgası vuramazlar diye düşünüyorum.
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?
BABAOĞLU: Milliyetçilik hem Türk toplumunda hem de dünyada yükselişte. Elbette ki beni bu kanıya sevk eden milliyetçi olup ideolojik bir bakışla durumu değerlendirmem değil. Bu tutum ideolojik bağnazlık içinde hareket etmek olurdu. İdeolojik bağnazlığın panzehirlerinden bir tanesi kendinizle yüzleşmenizdir. Bu bakımdan milliyetçiliğin yükselmesi yargısına beni sevk eden unsurlar araştırmalar ve verilerin doğrudan kendisi. Sadece seçmen tercihlerine bakmak dahi bu durumu bize gösteriyor. Avrupa ve Türkiye’deki seçmen eğilimleri, İtalya Başbakan’ı Giorgia Meloni gibi sağcı ve milliyetçi adayların seçilmesi ya da milliyetçi söyleme sahip adayların oy oranlarına dahi bakıldığı takdirde milliyetçiliğin bütün dünyada yükseldiği gerçeğini görmek mümkün. Bunlar haricinde Florian Bieber’ın Milliyetçilik Yükselişte mi? Küresel Eğilimlerin Değerlendirilmesi (Is Nationalism on the Rise? Assessing Global Trends Florian Bieber) gibi daha geniş çaplı araştırmalar da mevcut.
Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?
BABAOĞLU: Her daim tek çatı altında birleşme bekleniyor. Milliyetçiliğin liberal, muhafazakâr, seküler şeklinde birçok alt dalı mevcut. Ülkemizde de milliyetçiliğin hemen her türünü benimseyen küçük ya da büyük gruplar var. Bu grupların birbirleriyle teorik olarak tek çatı altında buluşması gayet zor görünüyor. Örnek vermek gerekirse Türk-İslamcı Muhafazakâr milliyetçiliğin aynı dinden olmayanları Türk milletinden saymama gibi söylemlerine karşı seküler milliyetçiliğin din birliğini hiç umursamaması ilkeleri ortak bir paydada hali hazırda buluşamaz. Ancak uzun vadede Türk sekülerleşmesi Türk-İslamcı muhafazakâr tabana ve kadrolara da daha fazla sirayet ederse seküler milliyetçiliğin çizgisinde ortak bir söylem geliştirilebilir. Buna coğrafyadan da bir örnek verelim. Türkiye’deki Türk milliyetçilerinin İslam dini ile arası daha iyidir. Ancak İran’daki Türk milliyetçilerinin İslam diniyle arasının Türkiye’dekiler kadar iyi olduğu söylenemez. Zira İran’da İslam dini baskı aracı olarak kullanılıyor. Bu sebeple İran’daki Türkçülük İslam dinine karşı daha menfi tepkili seyrediyor. Ayrıca mezhep farklılıkları da mevcut. Bu iki grubu bir araya getirdiğiniz takdirde din üzerinden bir tartışma yaşanmaması imkânsız. Bu halde ya Türkiye’deki Türk milliyetçileri İslami söylemin seviyesini azaltacaklar ya da İran’daki Türk milliyetçileri İslam’a karşı menfi bakışlarını yumuşatacaklar. Her iki Türk topluluğu da tarihi ve sosyal bir seyrin neticesinde bu hale geldiler. Çağdaş toplum çok katmanlı ve karmaşık ve kalabalık yapıya sahip. Bu karmaşık ve kalabalık yapı içinde ayrı hareket etmek isteyen ve buna göre teori geliştiren gruplar her zaman olur. Ayrıca milliyetçilik bir ideoloji ya da toplum hareketi olarak diğer sosyal vakalar gibi her zaman yorum farklarını içinde barındıracaktır. Bütün bunlarla birlikte teoriyi iyi geliştiren, karizmatik liderlerin çıkması halinde belli grupların bir araya gelmesi mümkün.
Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?
BABAOĞLU: Türk milliyetçilerinin çok partide bulunmasını ve çok partinin seçime katılmasını olumlu karşılıyorum. Bu durum milliyetçiliğin tam olarak etkisinin artmasıdır. Zira bütün partiler milliyetçilikte de yarıştılar. Bu da toplumun her kesiminden milliyetçi bakışın ve söylemin talep edildiğini gösteriyor. Yine sade bir ideoloji bakışı ile milliyetçiliğin yayılmasına sevinmediğimi belirtmek isterim. Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz ulus devlet yapısı ve milliyetçi politikalar tabii olarak ülke içindeki sermayeyi güçlendirmek amacındadır. Yerel sermayeniz güçlü değilse uluslararası alanda yarışamazsınız. Yani milliyetçilik bizim sorunlarımızın çözümlerinden bir tanesidir. Yalnız, bizdeki mesele milliyetçi kesimin ve baskın söylemin köy-kasaba eksenli bir tabana dayanması. Avrupa’daki milliyetçiliğin aksine Türkiye’de milliyetçilik yayılma merkezi olarak köy ve kasabalarda alan bulmuştur. Türk solcusu ise şehirli bir kitleye sahiptir. Sermaye, sanat, bilim, yüksek kültür ve elitlik şehirli solcu kesim tarafından temsil edilir. Dil bilmeyen, dünyayı takip edemeyen, ancak geçinebilen, yüksek sanat ve kültür birikimi olmayan köylü ve kasabalı milliyetçi kesim son 30-35 yıla kadar şehirli solcularla bu alanda yarışamıyordu. Bu denge sermaye sahibi, şehirli milliyetçi kesimin ortaya tedricen ortaya çıkmaya başlamasıyla milliyetçilerin lehine değişmeye başladı. Ancak milliyetçiliği siyasette temsil eden kimseler bakımından hala köy ve kasabalı milliyetçilerin söylemleri ve sayı çoğunlukları mevcut. Bu durum ise milliyetçiliğin çiğ, çağdışı, yavan bir ideoloji şeklinde teşmil edilmesine sebep oluyor. Alan ve sayı olarak milliyetçiliğin genişlemesi güzel bir olgu iken milliyetçiliğin kalitesizliği toplumun elit kesimlerinde milliyetçiliğe ve milliyetçilere tavrın menfi olmasına yol açıyor.
Sizce bu seçimlerde milliyetçilik gerçekten anahtar bir rol mü oynadı yoksa siyasi bloklar arasındaki kavga milliyetçilik maskesiyle mi yürütüldü?
BABAOĞLU: Sadece bu seçim değil son birkaç seçimde milliyetçilik giderek yükselen bir öneme sahip oldu. AKP’nin söylemi de buna göre değişti. Geniş kitleleri ilgilendiren meselelere sahip olmamız dolayısıyla toplumda milli bir hassasiyet oluştu. Bu da bütün siyasi partilere yayılan bir milliyetçi söyleme dönüştü. Bu haliyle milliyetçilik gerçekten bir anahtar haline geldi ve partiler arasındaki kavga da bu maske üzerinden yürütüldü.
AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?
BABAOĞLU: AKP, esasında gittikçe milliyetçi söylem geliştiren bir parti. Yani AKP’nin milliyetçi bir tarafı da uzun bir süredir var. Bu bakımdan yükselen milliyetçi heyecan, talep ve söylemi de kendi içine dahil ediyor. Son seçim döneminde de en aykırı ve anlaşmaz görünen milliyetçi rakibini dahi çok kısa sürede yutup kendi çizgisine getirdi. AKP’nin yeniden iktidar olması bu bakımdan Türk milliyetçiliğinin AKP çizgisinde, belirsiz, Türk kimliksiz bir milliyetçilik şeklinde seyretmesine sebep oluyor. Çünkü AKP bir kitle partisi, ideoloji partisi değil. Bu bakımdan milliyetçi söylemi de belirsiz ve Türksüz. Ancak AKP’nin Erdoğan sonrasında devam edip edemeyeceği halihazırda belli değil. Parti şu anda sadece tek adamdan ibaret denebilir. Türk demokrasi tarihinin diğer birçok partisi gibi AKP’nin de Erdoğan’dan sonra sadece bir tabela partisinden ibaret hale gelme ihtimali var. Mevcut haliyle AKP’nin büyük milliyetçi grupları bünyesinde toplaması bunların üyelerine belli oranda kadro imkânı vermesi, devletleşmiş partiye milliyetçi grupları da eklemlemesi, AKP ve aslında Erdoğan’ın güdümünde bir milliyetçi bir akıma sebep oluyor. İktidarla eklemlenmiş bu grupların etkin bir eleştiri kültürü yok zira mali olarak iktidara bağlılar. Türkiye’de hala rant, sermaye, kar dağılımı idareye-iktidara (ihaleler yoluyla) ve idarenin-iktidarın desteklediği büyük sermayelere bağlı olup merkezi bir ekonomi mevcut. Bu da zenginleşmek isteyen odakların mecburen iktidara yakınlaşmasına sebep oluyor. İktidarla çatışan ideoloji odakları ihale havuzunun dışında kaldığı için sermaye biriktiremiyor. AKP’nin iktidarda kalmasının Türk milliyetçiliği açısından böyle birkaç olumsuz yönü mevcut. Yani ihale havuzunun dışında kaldığı için zenginleşemiyor. AKP’ye eklemlenmiş milliyetçiler ise bir anlamda ehlileşmiş, AKP’nin politikalarına karşı sağır ve dilsiz hale gelmiş milliyetçi gruplar. Bunun haricinde AKP’nin milliyetçi grupların birleşmesini istemediği de açık zira büyük grupları kendisine rakip olarak görüyor.
Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?
BABAOĞLU: Tabii bir sonuç olarak bundan sonra milliyetçilik siyaset sahnesinde yükselerek devam edecek. Milliyetçilik bir yönüyle tepkidir. Milli hassasiyetlerin artması veya azalması da iç ya da dış bir tehdide de bağlıdır. Bütün dünyada durum aynıdır. Ülkemizin bulunduğu iktisadi buhran, sığınmacı sorunu, terör saldırıları, küresel çaptaki kültürel tartışmalar ya da basitçe farklı fikir akımları milliyetçiliği zinde tutmak için yeterli. Sığınmacıların ve yabancıların emlak fiyatlarına etkisi dahi bütün ülke sathında milliyetçiliği etkileyen canlı bir mesele. Bu mesele haricinde çözülmeyi bekleyen birçok sorunun Türkiye’de siyaseti şekillendirecek milli söylemi, heyecanı ve hassasiyeti yükseltecek unsurlar. Yukarıda da bahsettiğim üzere yükselen milliyetçiliğin yönlendirmesini halihazırdaki baskın söylem sahibi köylü kasabalı milliyetçi taban değil şehirli milliyetçiliğin yapabilmesi gerekiyor. Aksi halde sathi ve savrulan sadece etiket olarak milliyetçilikten ibaret temsil gruplarının güdümündeki milliyetçilik ile ülkenin mevcut meselelerine çözüm getirilemez.
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?
DÖNDERİCİ: Seçimler sonrası, sıkça dile getirilen “milliyetçiliğin yükselişte olduğu” söyleminin abartılı olduğunu düşünüyorum. Milliyetçilik geçmişte de Türk halkının en çok itibar ettiği yönelimdi. Yeni olan şey, -anlaşılır şekilde- mülteci konusuna duyarlılığın artışıdır.
Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?
DÖNDERİCİ: Milliyetçiliğin tek çatı altında birleştirilebileceği kanısında değilim. Şu veya bu şekilde ve tonda milliyetçilik, tüm siyasi partilerin (dolayısıyla seçmenlerinin) en kayda değer ortak paydasıdır: MHP ve İYP milliyetçiliği kendilerinin temsil ettiği iddiasındalar. Bu ikiliye şimdilerde Zafer P eklenmiştir. AKP her fırsatta “yerli ve milli” olduğunu vurgulamaktadır. Milliyetçilik CHP’nin altı okundan biridir. Vatan P de kendisini ulusalcı şeklinde sunmaktadır. Sorun milliyetçilik anlayışında, derecesinde ve milliyetçilik dışındaki (dindarlık, sekülarizm gibi) unsurlardaki farklılıklardadır.
Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?
DÖNDERİCİ: Bir önceki maddede belirttiğim gibi, fiilî durum, farklı partilerin milliyetçilik iddialarıyla ayrı ayrı seçime girmeleridir. Bunun değişmesinin çok mümkün olacağını sanmıyorum.
Seçimlerde milliyetçiliğin “anahtar rol’ oynadığını düşünmüyorum. Türk seçmeninin temel fay hattının Cumhuriyet mirasçısı (kentsoylu) ‘Beyaz Türkler’ ile, taşra, köy ve varoş kökenli ‘Kara Budun’ arasından geçtiğini düşünüyorum. Günümüzde bu grupları CHP ve AKP simgeliyor. Bu iki gruba mensup olmayan ‘daha milliyetçi’ oldukları iddiasındaki iki parti ise fay hattının üstündeki köprüdeler. İYP ilk, MHP ikinci gruba daha yakın duruyor.
AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?
DÖNDERİCİ: AKP’nin yeniden iktidar olması için “iyi veya kötü oldu” diyemeyeceğim. AKP’nin hem ülke, hem din, hem de milliyetçiliğe -onarılması çok zor- ağır hasarlar verdiğini düşünüyorum. Buna karşılık, muhalefeti bu tahribatın altından kalkmaya hazır görmedim. Muhalefet seçimi kazansaydı, muhtemelen 1-2 yıl içinde erken seçime gidilir, AKP eskisinden daha güçlü şekilde iktidar olurdu. Erdoğan’ın bugün ‘ak’ dediğine yarın ‘kara’ diyebilen özelliği nedeniyle, yerel seçimler sonrası, kaçınılmaz acı reçeteyi yutturup ekonomiyi düzlüğe çıkarma ihtimali (muhalefetin kurmuş olabileceği bir hükümetten) daha fazla olabilir! Ayrıca “leşi öldürene sürütmek gerektiği” deyişini doğru buluyorum.
Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?
DÖNDERİCİ: Dünyada küreselliğe karşı yükselen bir ‘milliyetçi’ trend olduğu görülüyor. Giderek ağırlaşan bir sorun olarak mülteciler de milliyetçilik ateşini harlayacak. Bu nedenle milliyetçiliğin önümüzdeki dönemde siyasete yön vermede çok daha fazla rol oynayacağını sanıyorum. Ne var ki, milliyetçiliğimizin hastalıklı olduğu kanaatindeyim. Bu ayrıca tartışılması gereken bir konu. Ama kabaca (proaktif değil) reaktif, (geleceğe değil) geçmişe bakan, (Türk halkının refahı yerine) muhafazayı önceleyen, İslam’la (gereğinden fazla) iç içe yapısıyla -mevcut haliyle- milletler yarışında öne geçirme şansı yok gibi…
Prof. Dr. KONURALP ERCİLASUN-Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri dolayısıyla “Milliyetçiliğin yükselişi” tartışmaları gündeme damgasını vurdu. Sizce de milliyetçilik yükselişte midir? Öyle düşünüyorsanız gerekçeleriniz/kriterleriniz nedir?
ERCİLASUN: Milli duygular, milli hisler anlamında milliyetçilik bir süredir zaten Türkiye’de yükselişteydi. Fakat bu, daha çok bir slogan milliyetçiliği ve hamasi milliyetçilik çerçevesinde kaldı. Türk insanında milli hisler her zaman için yüksek oldu. Fakat ulusal çıkarları korumak anlamındaki milliyetçilik için daha derinlemesine düşünmek gerekir. Türk insanı ulusal konularda derinlemesine düşünmek yerine günlük olaylara verdiği tepki ile hareket ediyor. Böyle olunca da Türk milletine yönelik uzun vadeli ve sinsi saldırıları tespit edemiyor. Bu durumda milliyetçiliğin yükseldiğini fakat pratikte tam bağımsızlığımızı korumak ve muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak için neler yapılması gerektiği konusunda milletimizin kafasının karışık olduğu bir devirdeyiz.
Bugün milliyetçilik tek çatı altında mı birleşmeli yoksa birden fazla tesir ve güç odaklarına mı ayrılmalı?
ERCİLASUN: Türk milliyetçilerinin tek çatı altında ulusal çıkarları korumak için mücadele etme devri artık geçmiştir. Günümüzde milliyetçilik birden çok partide, sivil toplum kuruluşunda ve benzeri organizasyonlarda temsil edilmektedir. Milliyetçilik artık bir camia meselesi olmaktan çıkmıştır. Bu realiteyi görüp milliyetçiliği bir fikir derinliği olarak ele almak gerekir.
Türk milliyetçilerinin çok partili olarak seçimlere katılmasını Türk Milliyetçiliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum milliyetçiliğin etkisinin artması olarak görülebilir mi?
ERCİLASUN: Türk milliyetçilerinin birden çok parti ile seçimlere girmesi yerinde olmuştur. Günümüz siyasi partiler kanunu sebebiyle herhangi bir siyasi parti ister istemez genel başkanının tercih ettiği siyaseti takip etmek zorunda kalıyor. Parti yönetimi söylemlerinde milliyetçi davranıp, eylemlerinde milli çıkarlarımıza zarar verici hareketlerde bulunduğu zaman bunu tabandan gelen güçle değiştirmenin imkanı mevcut siyasi partiler kanununda kalmamıştır. Bu da partiler ilkelerinden saptıkça içlerinden bu satmayı hoş görmeyen kitlelerin ayrılmasına ve yeni partiler kurulmasına yol açıyor. Bu şekilde milliyetçi olduğunu iddia eden herhangi bir parti milliyetçi fikre aykırı davrandığı zaman tabanın bu iddiada olan başka bir partiye yönelmesi mümkün oluyor.
Sizce bu seçimlerde milliyetçilik gerçekten anahtar bir rol mü oynadı yoksa siyasi bloklar arasındaki kavga milliyetçilik maskesiyle mi yürütüldü?
ERCİLASUN: Sorudaki iki önermeyi de Doğru buluyorum. Milliyetçilik seçimlerde gerçekten anahtar rol oynadı. Bu sebepledir ki siyasi bloklar aralarındaki kavgada kendilerine milliyetçiliği maske edindiler
AKP’nin yeniden iktidar olması Türk milliyetçiliği açısından ne anlam taşıyor? Ne gibi sonuçlar doğurabilir? Neden?
ERCİLASUN: Akp’nin yeniden iktidar olması sadece Türk milliyetçiliği için değil bütün Türkiye için büyük bir tehlike arz ediyor. Türk vatanını başta Araplar olmak üzere yabancılara işgal ettirilmesi ve bu işgali canla başla savunanların hala yönetim makamında oturmaları Türkiye için en büyük tehdittir. Gelecekle ilgili aynı duygudaşlığı paylaşmayan, birbirlerini tanımayan, tanımak da istemeyen birden çok grubun aynı mekanı paylaşması toplumumuz için büyük bir tehlikedir.
Önümüzdeki yıllarda siyasetin şekillenmesinde milliyetçilik nasıl bir rol oynayacak?
ERCİLASUN: Önümüzdeki yıllarda milliyetçilik yine yükselen bir konumda olacaktır. Fakat bir çok siyasi bu yükselen fikir üzerinde sörf yapmaktadırlar. Gerçekten ulusal çıkarları korumak için değil Türk milletinin oylarını toplamak için milli söylemler kullanıyorlar. Fakat çoğu zaman bunları eylemlerine yansıtmıyorlar. Milliyetçilik için belki de en tehlikelisi milliyetçi sloganları kullanıp milli çıkarlar aleyhine hareket ederek halkı kandıranlardır.