Yükleniyor...
İslam Karimov
Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam KARİMOV; Özbekistan 1991’de bağımsızlığına kavuştuktan sonra totaliter, komut-yönetimsel, plan-dağıtımsal sistemden çıkarak ilerlemede kendi “Özbek Modeli” ni seçmiştir. Biz akla uygun olarak, reformların gerçekleşmesi yolunda devrimsel “şok terapi” modelini değil, evrimsel gelişmeyi tercih ederek, bu sayede kendi halkımızı ağır ekonomik ve sosyal depremden korumuş olduk.
2010 senesi sona eriyor ve Özbekistan bağımsızlığının 20. senesi olan 2011 kapıdadır. Bu önemli tarih bağlamında doğal olarak değerlendirmemiz gerekenler şunlardır: Bizim hayat standartlarımız ve ülkemizin imajı nasıl değiştiği ve değişiyor olduğu, geçtiğimiz süreç içerisinde nelere ulaştığımız, sosyal yöntemli dengeli pazar ekonomisiyle medeni toplumun oluşturulması ile açık demokratik ülke kurma yolunda nasıl tempo gösterdiğimiz değerlendirmemiz gereken mevzulardır.
Kısaca söylemek gerekirse, bugün kendimize görev olarak belirlediğimiz çağdaş gelişmiş demokratik ülkeler sırasına girmek, kendi halkımıza gerekli yaşam şartları sağlamak ve dünya toplumunda hak ettiği konuma getirmek gibi uzun vadeli hedeflerimizin gerçekleştirilmesi için objektif değerlendirme yapmak görevimizdir.
Bilindiği gibi, Özbekistan 1991’de bağımsızlığına kavuştuktan sonra totaliter, komut-yönetimsel, plan-dağıtımsal sistemden çıkarak ilerlemede kendi “Özbek Modeli” ni seçmiştir.
Bugün gerçekleşen ve hazırlanan modelin içeriği ve esası; temel değişimin yanı sıra devletin resmi ve anayasal düzenini yenilenmesi, ekonominin (deidelizasyon) ideolojiden arındırılarak, siyasetin üstün olması, devletin ana reformcu rolü üstlenmesi yani yapılan reformların öncülüğünü yapan, koordinatörü olan, yasalarının üstünlüğünü sağlayan ve güçlü sosyal siyaseti yürüten, yapılan reformların sürekliliği ve aşamalandırılması gibi ilkeleri var olan temel prensiplerden oluşan siyasi, ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirmesidir.
Biz akla uygun olarak, reformların gerçekleşmesi yolunda devrimsel “şok terapi” modelini değil, evrimsel gelişmeyi tercih ederek, bu sayede kendi halkımızı ağır ekonomik ve sosyal depremden korumuş olduk.
İstikrarlı bir şekilde gelişen ve güvenilir finansal-banka sisteminin yanı sıra Özbekistan ekonomisini tekrar canlandırma gayreti ve ülkeyi modernleştirme yolunda atılan kararlı adımlar bugün dünya kamuoyunda ve IMF, Dünya Bankası, Asya Gelişim Bankası gibi uluslararası otoriter kurumlarca olumlu değerlendirilmektedir.
Gerçekten, Özbekistan’ın geçen 20 sene içerisinde GSMH’sı 3,5 kat, fert başına milli geliri 2,5 kat, halkın net milli hâsılası 3,8 kat, sosyal yardımlaşma alanında ülkenin harcama büyümesi 5 kat yükselerek yaşam kalitesi iyileşmiştir. Bu sayede kadın doğum ölüm oranı 2 kat, çocuk ölüm oranı 3 kat azalmış, yaş ortalaması da 67’den 73’e, kadınlarda ise 75’e yükselerek gelişme kaydedilmiştir.
Uluslararası kurum ve bilirkişi dikkatlerinin merak ettikleri bir diğer olgu ise 2008–2010 senelerindeki çoğu ülkelerde ekonominin daralmasına rağmen, aynı dönemde Özbekistan GSMH oranı yükselerek 2008’de % 9, 2009’da % 8.1 büyümüş, 2010’da da % 8,5 ve 2011’de % 8,3 büyüme beklenmektedir.
Aynı zamanda gelişmiş ülkelerde dış borç yükselmesi meydana gelirken, Özbekistan’ın dış borcu % 10’u geçmemiş, devlet bütçesi ise son beş yıldır bütçe fazlalığı yaşamaktadır.
Bunun gibi Özbekistan başarılarının listesin çoğaltabiliriz.
Tüm bunlar açıkça gösteriyor ki kısa zamanda bağımsız ülkemiz bir taraftan hammadde üretimi ile diğer taraftan pamuk alanındaki monopol yapıyı yok etmesi ile başarılara imza atarak, eski SSCB ülkeleri arasında en az tüketimle dünya kamuoyunda kendi imajını güçlendirmiştir.
Bu uzun ve zorlu yolla ulaştığımız hedefler sadece bir kısımdır. Bizim bir sonraki hedefimiz ise ekonomisi gelişmiş, dünya kamuoyunda saygın, açık, demokratik, yasaların üstün olduğunu kabul etmiş, sözde değil özde olarak insanoğlunun ve onun menfaatlerinin, haklarının öne çıktığı ve değer gördüğü bir ülke kurmaktır.
Bizim yolumuzda en tehlikeli olan şey başarılarımızla yetinmek, gerçeklerden uzaklaşarak ülkemizin gelişme yoluna engel olacak ve duygusal anlamda kendimizi çöküşe sürükleme durumumuzdur.
Küreselleşen ve rekabetin çok olduğu bu dünyadaki kendi yerimizi belirlemek ve ona göre gerekli önlemleri almak günümüzün kaçınılmaz gerçeği sayılmaktadır.
Hayat hiçbir zaman yerinde durmuyor, hayatta başarılı olmak için milletler ve ülkeler kendi programlarını akla uygun yapmalıdır. Bu çerçevede projelerini hayata geçirmek için stratejileri olmalıdır. En önemlisi de krizlerde ve büyük değişimlerde dünya ekonomisinin çıkış ve inişlerinde net bir priorite ve ilerleme yönü olmalıdır.
Bu bağlamda benim yukarıdaki istatistikleri vererek geçmişe dönmem aslında bundan sadece objektif değerlendirme yapmak ve reformlarla gerekli değişiklikleri yapmak değil, aynı zamanda bundan sonraki reformların yürütülmesinde ve modernleşen ülke kurma yolunda gerekli istek ve kararlılığı yaratabilmektir.
Bu alanda 1992 Aralık aynı zamanda kabul edilen temel kanun olan Anayasamızda açık demokratik ve medeni bir toplum kurma gibi temel ilkelerle belirtilmiştir.
Bu çalışma son on yıl içerisinde 2001–2010 yıllarında daha aktif ve geniş ölçüde yapılmıştır.
Sonuç olarak bugün bizim ülkedeki reformlar; geri alınmaz bir demokratikleşme süreci olarak, kesin bir mütevali şekil almıştır. İnsanların sürekli değişmesine uygun olarak, siyasete aktif katılım insanların siyasi düşüncelerine paralel olarak gelişmektedir. Böylece siyasete bu aktif katılım geleceğe dair güvenceleri de yükselmektedir.
İnsanların ve dolayısıyla toplumun düşüncelerinin değişmesiyle ülkenin gelişmesi ve refah yolunda ilerlemesi de mümkün olmaktadır. Değişim itekleyici bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bağımsız olduğumuz süreçte kazandığımız tecrübe sayesinde yürüttüğümüz çalışmalar gösteriyor ki ülkemizi kalkındırma ve geliştirme modelimiz en uygun model olarak ortaya çıkmaktadır. Bizim de bu yolda kararlılıkla ilerlememiz gerekmektedir.
Yukarda saydıklarımızın neticesinde demokratikleşme sürecinin devam ettirilmesi için aşağıdaki alanlarda ve yönlerde hareket etmemiz akla uygun olacaktır diye düşünüyorum.
I. Devlet İktidarı Ve Yönetimini Demokratikleştirme
Geçen zaman sürecinde bu alandaki reformlar genel olarak anayasal ilke temel alınarak, devletin yönetim kanatlarındaki iktidar dengelenmesi üzerine yoğunlaşmıştı. Bu sayede yasama ve yürütme alanlarında karşılıklı denetlemenin yanı sıra karşılıklı onların kendi aralarındaki uzlaşı ve liberal yapının yanı sıra yargı sisteminin bağımsız olması gerçekleşiyordu.
Merkezi yönetim sisteminin fonksiyonlarının yanı sıra yönetim organlarındaki değişiklere büyük önem verilmiştir. Sosyal işlerde yerel yönetim yetkileri güçlendirilmiştir. Başka bir ifade ile anlatmak gerekirse devletin ekonomik gelişmedeki yetkisi azaltılarak bürokrasi azaltılmıştır.
En büyük önem de yönetimin daha çok merkezi olmaktan çıkarılmasına verilmiştir. Özbekistan’da bunun en bariz örneği hiç kuşkusuz mahalleler gibi yerel yönetimlerdir.
27 Ocak 2002 senesinde iki kanatlı meclisi oluşturmak için yapılan halk oylaması sonucu ve “Referandum sonuçları ve devlet iktidarının oluşturulmasının temel prensipleri” hakkındaki yasanın kabul edilmesi yasama organının derin reformunun temel taşının oluşturmuştur.
Tüm bunların arkasında takip edilecek adımlar ve hedefler; parlamenter kanatların kendi aralarında denklenmesi, yasal işlemlerin kalitelerinin yükselmesi, genel ülke ve bölgesel çıkarların örtüşmesidir. En yüksek meclis olan Senato, yerel yönetimler, Kengaşler, bölgeleri temsil eder, alt yasama meclisi ise kendi görevini profesyonel olarak yerine getirir.
Ulusal parlamentonun geliştirilmesinde 2003 senesinde kabul edilen “Özbekistan Cumhuriyeti Yüksek Yasama Meclisi” ve “Özbekistan Cumhuriyeti Yükse Senatosu” hakkındaki yasalar önemli rol oynamış, devlet iktidarı ve mekanizmasında kesin yetkileri belirlemiştir.
Bu süre zarfında politik ve hukuksal alanda gerçekleşen önemli değişme Özbekistan Cumhuriyetinin 2007 Anayasasında belirtilen Cumhurbaşkanının aynı zamanda yürütme organının başkanı olduğu normunun çıkartılmasıdır. Anayasanın 89. Maddesinde belirtildiği gibi “Özbekistan Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı devletin başkanı sayılır ve görevi devlet iktidarlarının kendi aralarındaki fonksiyonlarının mutabakatını sağlamaktır”.
Liberalleşme sürecindeki bir başka önemli adım ise önceden Özbekistan Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının görevi olduğu Bakanlıklar Odası Başkanı görevinin kaldırılmasıdır. Kabul edilen yasaya göre Başbakan şimdi sadece Bakanlıklar Odasını oluşturmakla kalmayıp aynı zamanda onu yönetecek, çalışmalarını kendi yetkisi alanında kontrol edecek, imzalarını ve dokümanlarını hazırlayacaktır.
Politik kültür ile ülke vatandaşlarının siyasi eğitimlerinin yükselmesi ve demokratikleşme sürecinin dinamik gelişmesi, toplumun liberalleşmesi çerçevesinde çok partili sistemin kurulması, devletin üç organı olan Devlet Başkanı Cumhurbaşkanı, yasama, yürütme organları birlikte eşit ve denkli yetkiyi sağlayacaktır