Yükleniyor...
Son yıllarda bazı yayınevleri, kategori isimlendirmelerinde şizofrenik bir tavır takınmaya başladı. Bir İtalyan yazarın kitabını tanıtıyorlarsa “İtalyan nesrinin ünlü yazarı…”, Dostoyevski’nin bir kitabının sunuşunu yaparken “Rus edebiyatının önemli kalemi…”, Goethe’nin bir kitabını basmışlarsa “Alman edebiyatının en büyük ustası…” Ama iş Türk edebiyatına geldiğinde tanıtımda bariz bir değişiklik görüyoruz: “Türkiye Edebiyatı”, “Türkçe edebiyat”! Garip ve anlaşılması güç bir farklılık…
Aynı tavrı müzik alanında da görüyoruz: Türkçe rock. İsimlendirmenin ne kadar zorlama olduğunu wikipedia.org sitesindeki tanıma bakarak da anlamak mümkün. “Türkçe rock müziği, Türkiye’deki rock müzik sahnesini tanımlar.” şeklinde tanım yapıldıktan sonra “Modern Türk rock kültürünün gelişmesinde…” gibi ifadeler ve “Türk rock grupları” gibi tanımlar da kullanılıyor. Müziği kategorilendirirken Türkçe, bu müzik türünün kültüründen ve icra edenlerden bahsederken Türk yazıyor. Son derece tutarsız. Bu müziği yapan insanlar Türkçe sözlü hafif müzik yöntemini kullanmıyorlar ki! Yabancı menşeili bir müzik türünü, nağmeleriyle, sözleriyle, ritimleriyle, nota dizilimleriyle, vokalleriyle Türkleştiriyorlar. Dolayısıyla bu türde yapılan müziğe Türkçe rock değil Türk rock müziği demeliyiz. Her ne kadar yanlış bir tanımlama olsa da girişte bahsettiğimiz Türkçe edebiyat kadar kulak tırmalamıyor.
Çeşitli internet sitelerinde ve yayın organlarında Türk edebiyatının, Türkçe edebiyat olarak isimlendirilmesi gerektiği ile ilgili görüşler bildiriliyor. Türk edebiyatı isimlendirmesinin, milliyetçilik dayatması olduğu argümanı öne sürülüyor. Üstelik, dünya devletlerinin hemen hepsine -doğal olarak- hâkim olan milliyetçilikten bir hastalık gibi bahsedilerek!
“Türkçe yazan herkesin ‘Türk’ addedilmesi ve ‘Türklerin yaptığı’ edebiyata dâhil edilmesi yerine, Türkçe edebiyat demenin kolaylığı ve güzelliği sanki çok derinlerde bir yerde bir ‘milliyetçi’ (ya da yerine göre, ‘ulusalcı’) muhafazakârlığa çarpıyor gibi. Milliyetçilik semptomlarının nerede nasıl karşımıza çıkacağı belli olmaz: Her kültürel üründe, her sözde, şarkıda, romanda, yayınevi politikasında, müfredatta, okulda, hastanede, kışlada ve hatta barlarda ve meyhanelerde birden karşınıza dikilevirir.”[1]
Türkçe yazan herkesin Türk addedilmesinden bahsediliyor ama bu kişilerin Türk olarak görülmesi gayet doğal bir sonuç. Türkçe yazan herkes öyle veya böyle Türk edebiyatına katkı sunmuştur. Böyle konularda etnik köken arayışına çıkanların, milliyetçilere ırkçı yaftası yapıştıranlar olması da hayli ilginç bir tesadüf galiba. Türkçe edebiyat ifadesi; çok derinlerde bir yerde değil hemen yüzeyde milliyetçiliğe çarpar. Ancak esas sorun, milliyetçiliğin karşı oluşu değil, literatürdeki bilimsel bir tanımın siyasî ve uygun olmayan bir şekilde değiştirilmek istenmesidir. Atoma, atom olmadığı anlaşıldıktan sonra bile atom denilmeye devam edilmiştir [2]. “Bu ismi değiştirelim, anlamsız olur” diyen çıkmış mıdır? Mutlaka. Herhangi bir yerde, herhangi bir kişi istediği bir şeyi teklif edebilir. Bu teklifin geçerliliği ya da uygunluğu aklıselimle değerlendirilir. Kabul edilir veya edilmez.
Türkçe edebiyat teklifi yapanların örneklerine bakarsak; Cornell Üniversitesi’nde İngilizce Bölümü’nün adının “İngilizce Edebiyatlar” (Literatures in English) olarak değiştirilmesi teklif edilmiş[3] . Görünen o ki Cornell Üniversitesi’nde bu teklif kabul edilmemiş. İnternet sayfalarına girdiğinizde sizi “The Department of English” başlığıyla karşılıyorlar. [4] Oxford Üniversitesi İngiliz dili ve edebiyatı bölümünde de aynı adlandırma mevcut.[5] Cambridge Üniversitesi İngilizce Fakültesi’nin kütüphanesinde edebiyat zaman çizelgeleri oluşturulmuş. Başlıkları tahmin etmişsinizdir. Pek tabii İngilizce edebiyat değil, İngiliz Edebiyatı. Biraz aşağıda yine aynı milliyetçi tavrı görüyoruz: Amerikan Edebiyatı.[6] Neden Amerika İngilizcesi Edebiyatı değil acaba? Cevap basit. Çünkü bu isimlendirmelerin bilimsel bir temeli var. Oysa Türkçe edebiyat önerisi tamamen siyasî bir tavır. Öneriyi sunanlar bunu açıkça söylüyor.
“…bazı yayınevlerinin daha ‘siyaseten doğru’ bir tavırla yapmaya başladığı gibi Türkçe Edebiyat yazması gerekmez miydi?”[7]
Eğer, siyasî bir tavır sergilemiyorsa tabiî ki öyle yazması gerekmez. Çünkü Türk edebiyatı isimlendirmesi Türk milliyetçilerine ait değil, yukarıdaki üniversite örneklerinden de gördüğümüz üzere bilimsel bir tasnif.
“Hayli zorlu bir süreç olsa da bu topraklarda ilk romanın, Akabi Hikâyesi’nin, Housep Vartan Paşa tarafından Ermenice harflerle yazıldığını kabul ettik artık. ‘Türk edebiyatı’na dâhil etmek hayli güç olsa da ‘Türkçe edebiyat’a dâhil etmekte bir sorun yok.”[8]
İnsan gerçekleri kendi düşünce dünyasına uyduramazsa kabullenmesi de doğal olarak zor olur. Akabi Hikâyesi’ni tanıtan çalışmalara baktığınızda, çalışmaların Türk Dili ve Edebiyatı alanında olduğunu görürsünüz. Siyasî bir tavır takındığınızda bunu görmeniz mümkün değil tabiî ki. Yukarıdaki alıntıda bahsedilen Ermenice harfler herhâlde Ermeni alfabesi olacak. Alfabeler dil adıyla isimlendirilmezler ama düşünce ve ifade özgürlüğü var!
Türkçe edebiyat isimlendirmesini tavsiye edenler, ifade özgürlüğü olduğu için istedikleri şekilde isimlendirebileceklerini söylüyorlar.[9] Ancak ifade özgürlüğü, siyasî amaçlarla, kavramların adını ve anlamını değiştirebileceğiniz anlamına gelmiyor. Bu isteğinizi dile getirmekte hiçbir sakınca yok. Ama fikriniz ciddiye alınmadığında kavramlaşmış bir ifade olan Türk edebiyatını dayatma diye sunamazsınız.
Türkçe edebiyat isimlendirmesi önerilerinde verilen örnekler de hatalı. “Örneğin Türkçe yazan, yani Türkçe edebiyat yapan, üstelik etnik Türk olan Şah İsmail resmi Türk Edebiyatı kitaplarında anılmaz pek.”[10]
Üzücü bir haber vereyim, Şah İsmail, Şah Hatâyî mahlasıyla Türk edebiyatında, Türk halk şiirinde yerini alıyor. Millet şuuruna ulaşamamış, etnik gruplar topluluğu olan Belçika’dan, Fransızca Belçika Edebiyatı isimlendirmesinin örnek verilmesinin üzerinde durmaya bile gerek yok.
Edebiyat alanında isimlendirmelerde millet isimlerinin tercih edilmesi boşa değildir. Ziya Gökalp’ın millet tanımı bize yol gösterecektir:
“Millet lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça [güzel sanatlar, estetik] müşterek olan, yani aynı terbiyeyi [nitelik kazandıran eğitim] almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir.”
Toplumların ürettiği edebî eserlerin kökleşerek, edebiyat hâline gelmesi, ancak millet olma şuuruna erişmiş olmalarıyla mümkündür. Türk yurdunda, Türk dilinde eserlerini veren edebî şahsiyetler, etnik kökene bakılmaksızın Ziya Gökalp’ın saydığı niteliklere sahiptir. Ortaya koydukları eserler de Türk milletinden izler taşır. Bir yabancı onları Türk olarak tanır, kendileri istemese bile. İşte bu nedenledir ki edebiyat isimlendirmeleri milletlerin adıyla yapılır.
[1] https://t24.com.tr/k24/yazi/turk-mu-turkce-mi-bak-bu-asansor-turk,2977
[2]Maddenin en küçük yapı biriminin, daha küçük parçalara ayrılamayacağını tasavvur eden Yunan filozof Demokritos, bu yapı birimine; Yunanca, “bölünemez” anlamına gelen “atomos” adını vermiştir. Ancak 1897 J.J. Thomson elektronu keşfettiğinde, maddenin en küçük biriminden daha küçük yapılar olduğu, dolayısıyla bölünebileceği anlaşılmıştır. Ancak Demokritos’un anısına atom kavramı kullanılmaya devam edilmiştir.
[3] https://t24.com.tr/k24/yazi/tartisilmayacak-bir-tartisma-turkce-edebiyat,2920
[4]https://english.cornell.edu
[5]https://www.english.ox.ac.uk
[6]https://libguides.cam.ac.uk/EFLtimelines
[7]https://t24.com.tr/k24/yazi/turk-mu-turkce-mi-bak-bu-asansor-turk,2977
[8]https://t24.com.tr/k24/yazi/tartisilmayacak-bir-tartisma-turkce-edebiyat,2920
[9]https://t24.com.tr/yazarlar/oguz-demiralp-x/edebiyatta-siniflandirma-ve-ifade-ozgurlugu,28260
[10]https://t24.com.tr/yazarlar/oguz-demiralp-x/edebiyatta-siniflandirma-ve-ifade-ozgurlugu,28260
1 Yorum