ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLMESİ ZARURET, “YENİ”Sİ İHANET, Mİ?

16 Ocak 2016 Anayasa tartışmalarında, bilindiği gibi iki temel anlayış var; biri “anayasanın değiştirilmesi”, diğeri ise “yeni bir anayasa yapılması.” Anayasalar değişir mi? Elbette… Ancak bunun izahından önce, anayasa nedir, kısa bir tarif yapalım: Anayasalar devletin kimliğini ve yapısını gösteren, insan temel hak ve özgürlüklerini, yurttaşların birbirleriyle, toplumla ve devletle ilişkilerini belirleyen temel kurallara dayalı […]


Paylaşın:

16 Ocak 2016

Anayasa tartışmalarında, bilindiği gibi iki temel anlayış var; biri “anayasanın değiştirilmesi”, diğeri ise “yeni bir anayasa yapılması.”

Anayasalar değişir mi? Elbette…

Ancak bunun izahından önce, anayasa nedir, kısa bir tarif yapalım: Anayasalar devletin kimliğini ve yapısını gösteren, insan temel hak ve özgürlüklerini, yurttaşların birbirleriyle, toplumla ve devletle ilişkilerini belirleyen temel kurallara dayalı üst hukuk normudur.

Egemenliğin sahibi ve devletin kurucusu millettir.  Bu bakımdan uzun ömürlü olmak zorundadırlar; öyle her istendiğinde, iktidarı ele geçiren zihniyet gruplarının ihtiyacına göre değiştirilemezler. Şartlara ve ihtiyaçlara göre değiştirilmesi gereken, kanunlar ve ilgili mevzuattır.

Anayasanın, ancak zaruri hallerde değiştirilme özelliği gözden kaçırılarak, kanunlar gibi değiştirilirse, içeride ve dışarıda devlete duyulan güven sarsılır; istikrar bozulur, toplumda huzur, refah ve kalkınma zarar görür; ülke zayıflar. Bir örnek verelim; ABD anayasası 1787 yılında kabul edilmiş ve bu güne kadar 7 defa değişmiştir. Burada yerli yerine oturmuş, kuralları belli bir yapı var demektir.

“Yeni anayasa” ne demektir? Hangi hallerde yapılır ve değiştirilir?

Yeni anayasa, devletin ilk defa yaptığı anayasa demektir.

Şu hallerde yapılır:

  1. İlk defa yapıldığında. (1876, Osmanlı, Kanunu Esasi gibi)
  2. Girdiği savaşı kaybettiği halde, devletin yeniden kurulması durumunda. (I. Dünya Savaşını kaybeden Osmanlı dağıldığında, İstiklal Harbi ile devletin yeniden kurulmasında olduğu gibi)
  3. İç kargaşa, darbe, ihtilal sonrasında, devletin yeniden yapılandırıldığında, (1961 ve 1982 darbeleri sonrasında olduğu gibi)
  4. Millet egemenliğini ortadan kaldıran ideolojik ihtilaller sonrasında. (SSCB ve Yugoslavya kurulduğunda olduğu gibi)

Dikkat edilirse, egemenliğin paylaşılmasına göre, (çok milliyetli/etnisiteli olarak) kurulan (bu yüzden de kanlı bir şekilde dağılmıştır), 4. Maddedeki SSCB ve Yugoslavya hariç; hangi şartlarda yapılmış olursa olsun diğerleri anayasal özellikleri bakımından birbirinin aynıdır.

Yukarıda anayasa tarifindeki gibi devletin kimliği hiç değişmemiştir. Çünkü, devletin kurucusu ve sahibi olan millet aynıdır. Esasen bir millet yüz defa anayasa yapsa, egemenliğin sahibi olduğuna dair hükümleri anayasaya koyar.

Hatırlanmalı ki; 1876, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları, hep sıfırdan, yeni olarak ve devletin kimliği hiç değiştirilmeden yapılmıştır. Çünkü kurucusu ve sahibi, vatandaşların tamamını temsil eden Türk Milletidir.

Anayasalardan örnekler verecek olursak: “Devletin resmi dili Türkçedir”, “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletine aittir”, “Türkiye devleti, milleti ve ülkesiyle bölünmez bir bütündür”, “Devletin vatandaşlarına Türk denir”, “Kanun önünde vatandaşlar eşittir”, Türkçe bilmeyen, memur ve milletvekili olamaz.”

Bir daha tekrarlayalım, Osmanlıdan beri var olan, devletin kimliğini belirleyen ilkeler bütün anayasalarımızda aynen yer almaktadır.

Şimdi de bugünün tartışmalarına dönelim. Erdoğan 2009’da mealen şöyle diyordu: “’Kürt açılımını’ (PKK Açılımı olacak, zira yapılmak istenenler vatandaşlarımıza ait değildir.) başlatıyorum; esasen bunu 2002’de AB’ye uyum yasalarıyla başlatmıştık; şimdiki hızlandırılması olacaktır. Bu da, kısa, orta ve uzun vadede tamamlanacaktır. Kısa vadedekiler kolay, ama orta ve uzun dönemdeki zor; çünkü anayasayı değiştirmek ve Türk adını çıkarmak gerekiyor.” Bu yöndeki çalışmalar, TBMM’de yaşanan anayasa “savaşları” hep bu amaç için yapılıyordu.

Son olarak PKK/KCK ile Oslo’da, bebek katili KCK genel başkanı Öcalan ile İmralı’da yapıldığı açıklanan mutabakatta, Türk adının anayasadan çıkarılacağı açıkça yazılıyordu. “Çözüm süreci”nin beklediği esas değişiklik de buydu.

Bu anayasa operasyonu yapılamazsa, fiili durum ne olursa olsun, hukuken devlete ve vatana ortak getirilemez. Çünkü anayasalarımıza göre devlet Türk Milletinindir, ortağı da yoktur.

Daha sonra, “yeni” anayasa sorunu uzun süre uykuya yatırıldı, ta ki 28 Şubat 2015’de Dolmabahçe Sarayında hükümet üyesi iki bakan, AKP ve HDP temsilcilerinin, kameraların önüne geçerek, teröristbaşı Öcalan’ın hazırladığı söylenen 10 maddelik mutabakat metnini görüştüklerine dair açıklamaya kadar. Bu 10 madde, o güne kadar ki bütün anlaşmaları yasal/ resmi çerçeveye alıyordu. Aradan bir ay kadar geçtikten sonra, Erdoğan’ın “kabul edilemez” demesiyle, “çözüm süreci” krize girdi!

Nihayet son seçimlerde ve bu Hükümetin programında sorun tekrar gündeme oturdu. Ancak bu defa, daha da usta bir üslupla deniliyor ki: “Yeni anayasa, milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır.”

Açıkçası, Türk’ün adı anayasan çıkarılacaktır.

Türk milletine “etnik” yaftası vurulduğundan beri oyun bu inkâr üzerine kurulmaktadır.

Anayasada “etnik” dedikleri “Türk’ün” adından başka ad olmadığına göre, anayasadaki “Türk vatandaşı” yerine “vatandaş” kavramı getirilecektir.

Bütün etnikler “eşit” olunca da, bölüşmenin mekanizması kurulmuş demektir.

Şimdi gelelim başlıktaki sorunun cevabına: yukarıdaki açıklamalara göre anayasadan Türk milletinin adı çıkarılırsa; Türk Milletine, Devletine ve tarihimize ihanet edilmiş olmuyor mu?

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar