Yükleniyor...
23 Nisan kutlanılacak bir gündür kuşkusuz.
İtirazım yok.
Fakat sadece kutlamalara indirgenmesine, içi boş nutukların atılmasına isyanım var!
Ayrıca çocukların sembolik olarak makam koltuklarına oturtulması şekilciliğine de pek hoş bakamıyorum.
Ölümsüz liderimizin yarının büyüklerine armağan ettiği bu şanlı günün ‘Çocuk Bayramı’ olmasının sebebi onlara makam koltuğu sunmak değil makam koltuklarında oturanların teşrîk-i mesâîde bulunurken onları düşünerek adım atması gerektiğini hatırlatmaktır.
Takdir edersiniz ki bir ülkenin geleceği çocukların hayallerinde saklıdır.
Gerçeklerin de hayallerin ayak izini takip ettiğini kabul edersek hayal ikliminin ne kadar önemli olduğunun farkına varırız.
Önerim, 23 Nisanlarda makam sahiplerinin koltuk devretmekten vazgeçip en azından bir günlüğüne çocukların dünyasına dâhil olmaya çalışmalarıdır.
23 Nisan şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gereken de bir gündür.
Neden mi?
103 yıl önceye gidelim.
Ve şuraya askıda bir tespit bırakalım: Mustafa Kemâl Atatürk zamanının çok ötesinde bir liderdi.
Savaşın ortasında, ülke dört bir yandan işgale uğramışken önceliği meclise vermek neresinden bakarsanız bakın çağını aşan bir adımdır.
İşte bu yüzden Mustafa Kemâl’e hayranız.
Mustafa Kemâl ‘önce meclis’ tercihini şöyle gerekçelendirir:
“Bir devre yetiştik ki onda her şey meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak millî kararlara dayandıkça, milletin genel eğilimine tercüman oldukça meydana gelir. Evvela meclis, sonra ordu… Orduyu yapacak olan millet ve onun vekili olan meclistir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Buna iki üç şahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana çıkarabilir.”
E bugün bakıyoruz.
Her anlamda, istisnasız herkesin kabul edeceği zor bir süreçten geçiyoruz.
Dış politika, ekonomi, sağlık, eğitim gibi alanlarda sınanıyoruz.
Doğal afetler zafiyetlerle birleşip nice insanımızı aramızdan koparıyor.
Pekiyi, bu esnada; kuruluşunu iftihar ederek kutladığımız, 103 yıl önce kurtuluş ümidinin yeşertildiği Meclis’in geldiği durum nedir?
İçinde bulunan kıymetli vekillerimiz milletin sözüne aracılık etmekte midir?
Vatandaşlarımız, ‘Beni Ankara’da düşünen birileri var.’ diyerek gönül rahatlığıyla başını yastığa koyabiliyor mudur?
Yukarıya askıda soru işaretleri bıraktım. Yüreği el verenler kabul buyurup cevaplasınlar lütfen.
23 Nisan, şanlı geçmişten ilhamla geleceğe umutla bakabileceğimiz bir gündür.
Gecenin en karanlık ânı, şafağa en yakın ânıdır.
İşte 23 Nisan, Türk tarihinin en karanlık zamanlarından birinde şafağa adım attığı tarihlerden biridir.
Dolayısıyla millet olarak her türlü zorluğu ve imkânsızlığı aşabildiğimizin, aşabileceğimizin ispatıdır.
Her türlü kötülüğe, sıradanlığa rağmen ayakta durabiliyorsak muhtaç olduğumuz kudretin asil kanlarımızda bulunduğuna inandığımız içindir.
Ankara’daki meclisleri sayarız fakat birini es geçeriz.
O da Ankara’da yaşayan çocukların düşüncelerini, isteklerini, hayallerini özgürce ifade edebilmeleri, çocukları da ilgilendiren konularda çözüm önerileri geliştirmeleri ve kararlara katılmalarını teşvik etmek amacıyla 1995 yılında kurulan ‘Çocuk Meclisi’dir.
Kurumun hedefi, Çocuk Meclisinde alınan kararları, tavsiye niteliğinin ötesine geçirerek “Çocuk Meclisi Kararı” olarak hayata geçirmek, somut kılmaktır.
Hangi kararlar mı alınıyor peki?
Birkaçını listelemek isterim:
Bir Türkçe öğretmeni olarak bu teklife hayran kaldım:
Meclis’in kendileri için ne ifade ettiğini 20. Dönem Yardımlaşma Komisyonu üyesi Emirhan’ın dizelerinden okuyalım:
“Benim için hayatımın ortası
Yıllar geçse de
Asla unutmam yaşadıklarımı
Çünkü meclis
Hayatımın tam ortası
Çocuk Meclisi benim için
Kalbimin bir parçası
Eğitici aile yuvası
Geleceğimin teminatı
Şimdinin biriciği
Yarının büyüğüyüm
Yüreğimin sesi
Çocukların öncüsüyüm
Türkülerde, şarkılarda bir çocuk türküsüyüm
Ülkem için yetiş Çocuk Meclisi”
Hesap kitap bilenlerin çok, hesap verenlerin yok hükmünde olduğu güzel ülkemde çocukça hareketlere değil ama çocukların saflığına ihtiyacımız var.
Onların dünyasında öfke, nefret, rekabet, kin, ayrışma söz konusu bile değil.
Bizi onların masumiyeti, çıkarsız ilişkileri kurtaracak. Bundan eminim.
Yazıyı bitirirken sözü tekrar geleceğe bırakıyorum. Çünkü bana kalırsa sus büyüğün, söz küçüğündür!
23. Dönem Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Abdullah, bakın 23 Nisan’ı nasıl anlatıyor bizlere:
“1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştı bugün.
Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir bugün. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’dır.
Meydan, sanki bayramı bilircesine çocuklarla dolmuştu. Ata’m tebessüm etmişti. Kimi çocuk gülerek elindeki bayrağı sallıyor kimi çocuk ise Ata’ya bakmış gülümsüyordu. Atatürk öne gelmiş, ‘Meclisimizin açılış günü, çocukların bayram günüdür.’ demişti
Bu günü, sadece Türk çocuklarına değil tüm dünya çocuklarına da armağan etmişti Ata’mız.
23 Nisan, savaşlarla dolu bu dünyada bir barış günüdür.
23 Nisan, bataklıkta açan çiçektir.
İstiklâl Marşımızı gururla okumaktır.
Diğer milletlere fark yaratmaktır.
‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ demektir.
Ve bir şey çok açık ortadadır: Çocuk bayramı olan tek ülke biziz ve Ata’mızın bizlere bu armağanını sonsuza dek yaşatmak hepimizin görevidir.
Bayramımız kutlu olsun.”