Yükleniyor...
Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) kayıtlarına göre dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi. Hem de akıl almaz boyutlarda; bu belli. Peki dünya, Suriyeli sığınmacılar meselesine nasıl bakıyor? Açıktır ki, sığınmacıların kendi ülkelerine girişine izin vermiyor. Girenler varsa, Suriye’ye değil de Türkiye’ye gönderiyor veya göndermeye çalışıyor. Ama ağzını açan her ülke Türkiye’yi “takdir ediyor, alkışlıyor, bravo” diyor. Sonra da sıkılmadan, “Sığınmacılar Türkiye’de kalmalı, madden desteklenmeli, T.C vatandaşı yapılmalı” ifadesini kullanıyor.
Bu koroda petrol zengini Müslüman Arap ülkeleri de var. Nedense hiçbir ülkenin aklına Suriyeli sığınmacılar, Arap ve Müslüman olduğuna göre, 61 ülkenin üye olduğu “İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) veya 22 Arap ülkesinin üye olduğu Arap Birliği/Arap Ligi bu insanlık meselesine sahip çıkmalı” demek gelmiyor? Üstelik şu anda, işgal altındaki yerler hariç, Suriye’de güvenlik olduğu halde.
Bu tespiti, her yıl dini bayramlarda on binlerce sığınmacının alenen Suriye’ye giderek aylarca kaldıktan sonra, hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadan, elini kolunu sallayarak tekrar Türkiye’ye gelmelerinden anlıyoruz. Yine Ürdün ve Lübnan’daki sığınmacıların sorunsuz bir şekilde yurtlarına dönmeye başladıklarına dair açık bilgilerden öğreniyoruz. Demek ki, Suriyeli sığınmacıların, yurtlarına, yuvalarına, mallarına, mülklerine ve işlerine dönmeleri halinde herhangi bir tehlike kalmamıştır.
Bunun cevabını; olayların başından itibaren gelişimine, sadece Suriyeli sığınmacılar için insanî sorumluluk duyulmasına, bu sığınmacıların Türk vatandaşlarından daha imtiyazlı konuma getirilmesine, Suriye’ye gönderilmeyeceklerine dair açıklamalara ve ivedilikle T.C. vatandaşı yapılmalarına bakarak verebiliriz. Sonuçta, yeni bir Arap etnik azınlığımız ortaya çıkabilecektir. Yine, Suriye’de TSK’nın kontrol altına aldığı yerlerde kurulmakta olan yönetim şekilleri, yetkililerin Cerablus Cerabluslularındır, Afrin Afrinlilerindir gibi beyanları çok anlamlı ve önemlidir. Değerlendirildiğinde, millî ve üniter Irak nasıl “Federal” rejime dönüştürülerek bölündüyse, Suriye’de de benzeri olacak demektir. ABD’nin stratejisi de böyledir.
Kısaca bu yaşananlar, Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi’ne uygundur.
Bütün bunları dünya biliyor. Afganistan dağlarındaki kişiler de biliyor ki, yürüyerek İran’ı geçiyor ve Türkiye’ye girerek, örgütlü bir şekilde köylere, şehirlere yerleşiyor. Sayılarının 1 milyona ulaştığı söyleniyor. AB, AB ülkeleri, ABD, İsrail ve Rusya gibi ülkeler bu gelişmelere itiraz etmiyor. Suriyeli sığınmacıların kalıcı olmasını Türkiye’nin de istediğini düşünüyor. Şartlar oluştuğunda Türkiye’nin “Federal/ortaklık” rejimine geçmesi için Türk demografik yapısının hazırlanması olarak görüyor. Bu sebeple AB fırsatçılık yaparak sığınmacılarla doğrudan ilgisi olmayan 72 kriter belirliyor. Aynen 17 Aralık 2004 AB zirvesinde, İlerleme Raporuyla önümüze koyduğu, tamamı AB hukukuna aykırı 50’den fazla talepte bulunduğu gibi.
“Geri Kabul Anlaşması” AB ülkelerine Türkiye üzerinden giden bütün mültecilerin (sığınmacıların) geri alınacağına dair AB ile gerçekleştirilen 72 kriterden oluşmaktadır. Başbakan Davutoğlu tarafından 18 Mart 2016’da imzalanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan “72 kriter öne sürüldü. Yoktu bunlar, nereden çıktı?” ve “Beş madde var, biri felaket, ‘Terörle mücadele yasasını değiştireceksiniz’ dediler. Türkiye’nin ne zamandan beri böyle talimatlar aldığını gördün, böyle bir şey olamaz” sözleriyle karşı çıktı.
Aslında bu anlaşma 16 Aralık 2013’te Ankara’da yapılan törenle, dönemin Başbakanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından kabul edilmişti. Tamamı AB tarafından dayatılan, 72 kriterin bazıları şunlardır:
Görüşlerini açıklayan hiçbir devletin Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesini istediğini görmedim.
Dış politikada neredeyse bütün ülkelerle ilişkilerimiz iyi değil. Suriye’de güvenliğimiz için kontrol altına aldığımız bölgelerde beklemedeyiz. Barış Pınarı Harekâtı ve İdlib’de tıkanma yaşıyoruz. Ne yapacağımız belli değil. 700 bin kişi sınırlarımıza doğru harekete geçmiş durumda. Ege’de ve Doğu Akdeniz’de zordayız. İsrail, ABD ve Rusya’nın kuşatması altındayız. Buna Libya’yı da ekleyebiliriz.
Tasarruf, yatırım, üretim ve ihracatı hedeflenmeyen borç batağındaki ekonomimiz, çıkmazda. Türk Milleti huzursuz, işsiz ve yarını karanlık. Bunalım had safhada.
İddialı siyasetimiz; Somali, Afganistan, Irak, Suriye, İran, Libya, Mısır, İsrail, Suudi Arabistan kavşağında “volta” atıyor.
Seçimler olsa da iktidar değişse diye dua ediyoruz.